Kategoriler AvrupaYurt Dışı

Londra Müzeleri

Londra’da Gezilmesi Gereken Müzeler

British Museum

250 yıllık bu müzede dünyanın her yerinden, her kültürden antik eserler bulmak mümkün, tabii ülkemizden de.

Aralarında hiyerogliflerin çözülmesini sağlayan meşhur Rosetta Taşı’nın da bulunduğu, Mısır’dan sökülüp getirilmiş düzinelerce firavun mezarı ve hatta birkaç mumya; Mezopotamya ve Anadolu’dan getirilmiş Hitit, Asur ve Sümer eserleriyle aynı kanatta sizlere antik dünyanın görkemini sunuyor.

Tapınakların duvarları dahi sökülüp burada yeniden birleştirildiğinden bu modern binanın floresan aydınlatması altında kendinizi bir Hitit tapınağının koridorlarında yürürken bulmanız işten bile değil. Tapınağın girişinde yer alan kanatlı, insan başlı, aslan vücutlu muhafızlar da bir barın kapısında bekleyen iki bodyguard gibi dikiliyor.

19. Yüzyılın başında Osmanlı yönetimindeki Atina’dan romanlara konu olacak binbir entrikayla kaçırılan “Elgin Mermerleri”, yani aralarında Parthenon’un süslemeleri de yer alan çok sayıda Antik Yunan heykeli de müzenin en fazla ilgi çeken parçaları arasında.

Üst kata çıktığınızda, Akdeniz medeniyetlerinin dönem dönem yer aldığı salonlardan geçiyorsunuz. Antik Yunan ve Roma döneminden kalma her türlü arkeolojik eser kronolojik sırayla karşınıza çıkarken bir diğer salonda Viking eserleriyle yüz yüze geliyorsunuz. Eğer çok dikkatli olursanız her odayı belli bir düzenle gezmek mümkün, odaların girişinde tabelalar olduğu gibi harita da alabiliyorsunuz. Tabii kendinizi müzenin mimarisine teslim edip serbestçe bir odadan diğerine gezinmeyi de tercih edebilirsiniz. Her odada sizi cezbedecek birçok eserle karşılaşacağınız kesin. Büyük bir müze olmasına rağmen tabela sistemi sayesinde asla kaybolmazsınız, merak etmeyin.

İngiltere’de sadece bir müzeye gideceksiniz ve tarihe azıcık olsun ilginiz varsa tercihinizi kesinlikle bu müzeden yana kullanmanızı tavsiye ederim. Antik çağlara meraklı biriyseniz zaten Londra’ya iner inmez ilk durağınız olacaktır.

Müzeye giriş ücretsiz olmakla birlikte 5 sterlin değerinde bağış yapmanız girişteki görevliler tarafından “tavsiye ediliyor”. Merak etmeyin ısrar yok.

Her gün 10.00-17.30 arası açık olan müze cuma akşamlarına özel olarak 20:30’a değin ziyaret edilebiliyor.

Şahsi düşüncem iyi tasarlanmış, aydınlık, kolay gezilen bir müze olduğu yönünde.

Üstelik İngiltere’de (özellikle okulların tatil olduğu dönemde) bir çocuk parkından veya kreş bahçesinden bile daha fazla çocuğun bulunduğu diğer müzelerdeki curcunaya kıyasla daha sakin.

Müzeye Goodge Street, Holborn, Tottenham Court Road, Russell Square metro duraklarında inerek ulaşabilirsiniz.

Natural History Museum-Londra Doğa Tarihi Müzesi

Doğa tarihi meraklıları için cennet diyebileceğim bu müzeye en az 3-4 saat ayırmak gerekli diye düşünüyorum.

Müze Güney Kensington bölgesindeki üç büyük müzeden biri ve Cromwell yolu üzerinde yer alıyor.

80 milyondan fazla örnek içeren bu müze botanik, entomoloji, mineraloji, paleontoloji ve zooloji diye 5 temel kısma ayrılmış durumda ve her kısımda çok fazla sayıda örnek bulunuyor.

Müzenin Charles Darwin’e adanmış bir bölümü var (Darwin Centre) ve evrim hakkında çok güzel bilgiler veren bir içeriğe sahip. Ayrıca müze girişinde Charles Darwin heykeli de bulunmakta. İngilizler Darwin’e gereken değeri veriyor diye düşünüyorum, zira kendisinin resmi 10 £’un arkasında yer alıyor.

Müzenin interaktif bir yapısı da var, mesele kafataslarına dokunabiliyorsunuz tabi böyle bir isteğiniz varsa özellikle dinozor kemiklerinin bulunduğu kısım baya büyüleyici. Zaten birçok filmde de müzenin bu kısmı geçiyor.

Onun dışında zürafadan mamuta kadar her türlü canlının iskeleti var. Yanlarında bulunan açıklayıcı yazılar da çok iyi hazırlanmış.

Pusetteki bebekleriyle gezen aileler, hareketli dinozor heykelini görünce ağlayan 3-4 yaşındaki çocuklar ve ellerindeki deftere sürekli notlar tutarak her şeyi müthiş bir dikkatle inceleyen yetişkin araştırmacılar doğa bilimlerine adanmış bu koca merkezde bir araya geliyor.

Müze ayrıca çok güzel sergilere de ev sahipliği yapıyor, o yüzden burada olmayı planladığınız zaman açık olan sergiye de göz atmayı ihmal etmeyin.

Müzenin hediye dükkanında da çok hoşunuza gidebilecek tişörtler, defterler, kitap ayraçları var, uğramadan çıkmayın derim.

Bu mükemmel müzenin en güzel taraflarından biri de girişinin ücretsiz olması.

Müze her gün saat 10:00-17:50 arası açık ve son giriş saati ise 17:30.

Müzeye South Kensington metro durağında inerek ulaşabilirsiniz

Science Museum-Bilim Müzesi

Doğa tarihi Müzesi’ne oldukça yakın konumdaki bu müze, adından da anlaşılabileceği üzere tamamen bilime ve teknolojiye odaklanmış bir yapı.

15.000’in üzerinde aletin yer aldığı müzede geçtiğimiz yüzyıldaki teknik gelişmelere odaklanmış.

Çocuklar için ayrı bir atölyesi de bulunan müzenin daha çok küçük yaş gruplarına hitap ettiğini ve buna göre tasarlandığını söylemek mümkün. Aile gezileri için oldukça eğitici ve bilime teşvik edici bir adres.

İngiltere’deki birçok müze gibi ücretsiz ziyaret edilebilen Bilim Müzesi’nde, yine diğer müzelerde olduğu üzere, 5 sterlin bağış yapmanız tavsiye ediliyor ve içeri tek sıra halinde, bağış kutularının yanından geçerek giriyorsunuz. Önünüzdeki insanlar bağış yapıyorsa geçmeniz yasak, onların ödeme yapıp makbuz almasını beklemek zorundasınız (biz geçmeye çalıştık ve azarlanıp sıranın gerisine yönlendirildik açıkçası).

Related Post

İçerisi gerçekten ama gerçekten çok sayıda çocukla dolu, eğer yalnızsanız kulaklıkla müzik dinlemenizi (ya da audio guide-sesli kılavuz alıp kulaklıkla onu dinlemenizi) şiddetle tavsiye ederim yoksa emin olun başınız ağrıyacak.

Her gün 10.00-18.00 arası açık.

Müzeye South Kensington metro durağında inerek ulaşabilirsiniz

Victoria ve Albert Müzesi

Dünyanın en büyük sanat müzesi unvanını gururla taşıyan bu müzenin adı 19. yüzyıla damgasını vurmuş, hatta o yıllardan Victoria Dönemi diye bahsedilmesine neden olmuş Kraliçe Victoria ile eşi Prens Albert’tan geliyor.

Hemen Bilim Müzesi’nin karşısında yer alan etkileyici bir yapının içindeki müzede 4.5 milyondan fazla eser sergileniyor, dolayısıyla hepsini bir günde görmek istiyorsanız kolay gelsin!

Beş futbol sahasından daha geniş bir alanı kaplayan müzede 145 ayrı salon bulunuyor ve her kültürden, M.Ö. 3000’den günümüze dek her çağdan sanat eseri ile karşılaşmanız mümkün.

Binanın kendisi de o kadar güzel ki sadece merdivenlerin kenarındaki ve tavandaki çizimlere bile hayran kalacaksınız.

Dünyanın her yerinden getirilmiş irili ufaklı birçok heykel ve mücevherin yer aldığı müzede görecekleriniz bununla sınırlı değil. Maşrapadan enfiye kutusuna, şekerlikten vaftiz küvetine, tabaklardan satranç takımlarına,  hatta üstüne biblo koymak gerekmeksizin kendi başına biblo sayılabilecek kocaman masalara dek süslenmiş, işlemelerle bezenmiş, gördüğünüzde estetik duygusu uyandırabilecek her nesneyi burada bulmanız mümkün.

Zemin kattaki salonlar genellikle dünyanın uzak köşelerinden gelen eserlere ayrılmış ve salonlar da bölgeye/kültüre göre sınıflandırılmış, üst katta ise esasen İngiliz ve Avrupa eserleri yer aldığından salonlar eşya tipine göre yapılmış.

Giriş ücretsiz, her gün 10.00-17.45 arası açık, cuma günleri ise 22.00’a kadar gezilebiliyor. 24-26 Aralık arası kapalı olduğu aklınızda bulunsun.

Ben şahsen hayran kaldım, her birine el emeği ve hayal gücü aşk edilmiş bu kadar çok nesneyi bir arada görmek medeniyetimizin geldiği noktanın gönül titreten bir nişanesi olmuş.

İçerdiği eserlerin aksine müzenin kendisi ise pek kalabalık sayılmaz, sessizlik içinde rahat rahat dolaşabiliyorsunuz.

Müzeye South Kensington metro durağında inerek ulaşabilirsiniz

National Gallery-Ulusal Galeri

Westminster sınırları içerisindeki Trafalgar Meydanı’nın hemen yanı başında yer alan bir sanat galerisi içeriği kadar şık mimarisi ile de göz dolduruyor.

1824 yılında açılan bu galeri, 13. yüzyılın ortalarından başlayıp 19. yüzyıla kadar uzanan bir zaman aralığındaki 2300’den fazla resme ev sahipliği yapıyor.

Burası dünyanın en çok ziyaret edilen sanat müzeleri arasında yer almakta ve bu unvanı da kesinlikle hak ediyor. En çok ziyaret alan yerlerden biri olmasının sebebi çok merkezi bir yerde bulunması diye düşünüyorum, Trafalgar Meydanı’na kadar gelip bu galeriye girmeyen yoktur, eh Londra’ya gelen herkesin yolu da illa ki Trafalgar Meydanı’na düşer.

Londra müzelerinin genelinde olduğu gibi bu müzeye de giriş ücretsiz.

Her gün 10:00-18:00 arasında ziyaret edebileceğiniz gibi cuma günleri istisna yaparak 21:00’de kapanıyor.

Zaman zaman farklı sergilere ev sahipliği yapmakta fakat bu sergilerin bazılarına giriş ücretli olabiliyor, gitmeden önce kontrol etmekte fayda var.

Müzeye Charing Cross metro durağında inerek ulaşabilirsiniz

Tate Modern Sanat Müzesi

İngiltere’nin sanat eserlerini koruma kurumu olan ve birçok müzesi bulunan Tate’in kuruluşu 19. yüzyılın tam da sonuna denk gelse de Thames Nehri’nin güney kıyısında, tam da nehrin ağzında çağdaş bir haşmetle dikilen bina oldukça yeni: 2000 yılında hizmete girmiş.

İçeriği de binanın kendisi gibi modern sanata adanmış durumda. Birçok farklı serginin yer aldığı müzede yakın dönemin ünlü ressamlarından her birine ait en az bir resime rastlamak mümkün: Picasso, Dali, Cezanne, Matisse, Andy Warhol gibi birçok ünlü sanatçının eseri ziyaretinizi bekliyor.

Müzeye giriş ücretsiz ancak özel sergilerin kendi ücreti oluyor.

Her gün 10.00-18.00 arası açık, Cuma ve Cumartesi günleri ise kapanış saati 22.00’a erteleniyor. 24-26 Aralık arası kapalı.

Müzeye Blackfriars metro durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz.

Londra’da müzeler haricinde de görülmesi gereken onlarca yer bulunuyor, Londra’da Görülmesi Gereken Yerler yazımızdan Londra’nın diğer gezilesi mekanlarını da görüntüleyebilirsiniz!

Londra Seyahat Rehberi yazımızda ise vize, şehir içi ulaşım, konaklama, yiyecek içecekler dahil olmak üzere, Londra seyahatiniz öncesinde okumanız gereken tüm detayları bir arada bulabilirsiniz.

Paylaş
Etiketler İngiltereLondra
Kerem Alp Usal

Adana’da doğan yazar, Ankara Fen Lisesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Bilişsel Bilimler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yazın hayatına kaleme aldığı öykülerle başlamış ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Yazarın yayımlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır. Çok bilmenin tek yolunun hem çok okumak hem de çok gezmek olduğunu düşünüp ikisini de bol bol yaptığından gezdiği yerleri anlatan seyahat yazıları yazmaya başlamıştır.