Charles Köprüsü (Karlův most)
Prag’ı gezmek için kaç gün gerekli?
Prag’ı gezmek için genelde 2-3 gün yeterli olur, ama şehri daha sakin keşfetmek isteyenler için 4 gün ideal bir süredir.
Prag neyi ile meşhur?
Prag, gotik ve barok mimarisiyle süslü tarihi şehir merkezi, Astronomik Saati, Charles Köprüsü ve dünyanın en iyi biralarıyla meşhurdur
Prag pahalı bir şehir mi?
Prag, Batı Avrupa şehirlerine kıyasla daha uygun fiyatlı olsa da son yıllarda artan turist yoğunluğu nedeniyle özellikle merkezi bölgelerde biraz pahalı sayılabilir.
Avrupa’nın kalbinde, masalsı sokakları ve etkileyici mimarisiyle öne çıkan Prag, ziyaretçilerine adeta bir zaman yolculuğu yaşatıyor. Orta Çağ’dan kalma taş köprüleri, büyüleyici katedralleri ve her köşesinde ayrı bir hikâye saklayan meydanlarıyla Prag, gezginlerin vazgeçilmez duraklarından biri. Eğer siz de bu büyüleyici şehirde görülmesi gereken en özel noktaları keşfetmek istiyorsanız, sizin için hazırladığımız Prag’ta gezilecek yerler listesine mutlaka göz atmalısınız.
Prag’a adım attığınız anda sizi ilk büyüleyen yerlerden biri kesinlikle Eski Şehir Meydanı olacak. Rengârenk tarihi evlerin çevrelediği bu meydan, sanki bir açık hava müzesi gibi. Bir yanda gotik tarzdaki Týn Kilisesi gökyüzüne doğru yükselirken, diğer yanda Prag’ın en ikonik yapılarından biri olan Astronomik Saat Kulesi ziyaretçilerini büyülüyor. Günün her saati canlı, her köşesi hareketli olan bu meydanda oturup kahveni yudumlarken şehrin ruhunu hissedebilirsiniz. Sokak sanatçıları, canlı müzikler ve meydanı dolduran kalabalık size Prag’ın enerjisini fazlasıyla hissettirecek.
Prag denince akla gelen ilk simgelerden biri kuşkusuz Astronomik Saat. 1410 yılında yapılan bu saat, sadece zamanı göstermekle kalmıyor; ayın ve güneşin hareketlerini, burçları ve hatta eski Bohemya takvimini de üzerinde taşıyor. Yani aslında saatten çok daha fazlası: küçük bir astronomi dersi gibi! Saatin en dikkat çekici kısmı ise her saat başı gerçekleşen o meşhur “gösteri”. Küçük pencerelerden çıkan havariler, iskelet figürünün çanı çalması ve diğer minik heykelciklerin hareketleriyle meydanda adeta bir tören havası yaşanıyor.
Orloj’un önünde yüzlerce turistin saat başı toplanmasının sebebi tam da bu. Ama sadece gösteriyi izlemekle kalma; saatin alt kısmındaki detaylara da mutlaka bak. Oradaki takvim kadranı, Prag’ın tarihine dair gizli ipuçları veriyor.
Astronomik Saat (Orloj) konumu
Dehan’ın Notu: Gösteriyi kalabalığın arasından izlemek istemiyorsan, Eski Şehir Meydanı’ndaki kafelerden birine oturmak harika bir seçenek. Ayrıca çoğu kişi sadece saati izleyip geçiyor ama içerideki Astronomik Saat Kulesi’ne çıkmayı ihmal etme. Üst katından Eski Şehir Meydanı’nın manzarası nefes kesici ve fotoğraf çekmek için belki de Prag’ın en güzel noktalarından biri!
Prag’a gidip de Charles Köprüsü’nden geçmeden dönmek olmaz! 14. yüzyılda Kral IV. Charles tarafından yaptırılan bu köprü, Vltava Nehri’nin iki yakasını birbirine bağlıyor ve şehrin en büyüleyici manzaralarını sunuyor. Köprünün üzerini süsleyen 30 farklı aziz heykeli, adeta bir açık hava galerisinde yürüyormuşsun hissi veriyor.
Gündüzleri kalabalık sokak sanatçıları, ressamlar ve müzisyenlerle rengârenk bir atmosfere bürünen köprü, sabahın erken saatlerinde ise çok daha huzurlu. Bir yanın Eski Şehir’in kuleleri, diğer yanın Prag Kalesi… Yürürken bir yandan tarihin içinde geziniyor, bir yandan da nefis kareler yakalıyorsun. Özellikle gün batımında buradan manzaraya bakmak, Prag’ı romantik bir film sahnesi gibi yaşatıyor.
Prag’ın siluetine damgasını vuran Prag Kalesi, sadece bir kale değil; aslında başlı başına bir şehir gibi! UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bu dev kompleks, dünyanın en büyük antik kalesi olarak biliniyor. İçinde kraliyet sarayları, kiliseler, avlular, bahçeler ve ünlü Aziz Vitus Katedrali yer alıyor. Kale kompleksi o kadar geniş ki burada dolaşırken saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz.
Tarihte Çek krallarının, imparatorların ve günümüzde devlet başkanının resmi ikametgahı olan kale, aynı zamanda Prag’ın tarihi ve kültürel kalbinin attığı yer. Özellikle Altın Yol (Zlatá ulička) denilen renkli küçük evlerin sıralandığı sokak, ziyaretçilerin en sevdiği bölümlerden biri. Orta Çağ’da askerlerin ve zanaatkârların yaşadığı bu minik evler, sanki bir masal kitabından çıkmış gibi görünüyor.
Kalenin avlularında yürürken hem büyüleyici bir mimari hem de şehrin muhteşem manzarası sizi karşılıyor. Özellikle kale teraslarından baktığında, kırmızı çatılı evleriyle Prag’ı panoramik bir tablo gibi izleyebilirsiniz.
Prag Kalesi (Pražský hrad) konumu
Dehan’ın Notu: Çoğu turist öğle saatlerinde kaleyi ziyaret ettiği için inanılmaz kalabalık oluyor. Daha keyifli bir gezi için sabah erken saatleri veya akşamüstünü tercih etmeni öneririz. Ayrıca içerideki Muhafız Değişim Töreni’ni (özellikle öğlen yapılan versiyonu) izlemek çok eğlenceli bir deneyim. Bir başka küçük ipucu da: Aziz Vitus Katedrali’nin kulelerine çıkmayı unutma; Prag manzarasının en etkileyici halini oradan görebilirsiniz.
Prag Kalesi’nin içinde yükselen Aziz Vitus Katedrali, sadece Prag’ın değil, tüm Çekya’nın en önemli dini yapısı. Gotik mimarisiyle gökyüzüne uzanan kuleleri, devasa vitray pencereleri ve detaylı işlemeleriyle karşısında durduğunda kendinizi küçücük hissediyorsunuz. İçeriye girdiğinizde ise sanki zaman duruyor; yüksek tavanların görkemi, renkli vitraylardan süzülen ışıklar ve sessiz atmosfer adeta büyülüyor.
Katedral aynı zamanda Çek krallarının taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmış, yani burası ülkenin tarih sahnesindeki en önemli noktalarından biri. İçeride dolaşırken kraliyet mezarlarını, Aziz Wenceslas Şapeli’ni ve inanılmaz detaylarla süslenmiş vitrayları görebilirsiniz. Özellikle ünlü Çek sanatçı Alfons Mucha’nın yaptığı vitray penceresi, ziyaretçilerin en çok fotoğraf çektiği yerlerden biri.
Katedralin kulelerine çıkmak biraz zahmetli olsa da (neredeyse 300 basamak!) Prag’ın panoramik manzarasını görmek için kesinlikle değer. Şehri kuş bakışı izlerken kırmızı çatılı evler, Vltava Nehri ve Charles Köprüsü’nün eşsiz görüntüsü sizi bekliyor.
Prag Kalesi’nin içinde saklı küçük ama büyüleyici bir yer var: Altın Yol. Rengârenk minik evlerin sıralandığı bu dar sokak, adını geçmişte burada yaşayan kuyumculardan alıyor. Evlerin pastel tonlardaki kapıları, küçücük pencereleri ve sevimli görünümleri sayesinde burası adeta bir peri masalının sahnesi gibi.
Eskiden askerlerin, zanaatkârların ve kuyumcuların yaşadığı bu evler bugün küçük müzeler ve hediyelik eşya dükkânları olarak ziyaret edilebiliyor. Sokakta dolaşırken sanki yüzyıllar öncesine gidiyor, Prag’ın günlük yaşamına tanıklık ediyorsun. Ayrıca burası, ünlü yazar Franz Kafka’nın da bir dönem yaşadığı yerlerden biri. Kafka’nın kısa süre kaldığı 22 numaralı ev, edebiyat meraklıları için özellikle görülmeye değer.
Altın Yol, kışın karla kaplandığında, yazın ise çiçeklerle süslendiğinde bambaşka bir atmosfere bürünüyor. Fotoğraf tutkunları için de Prag’ın en Instagram’lık köşelerinden biri olduğu kesin!
Altın Yol (Zlatá ulička) konumu
Prag’ın tarihi dokusunu en derin şekilde hissedebileceğin yerlerden biri kesinlikle Yahudi Mahallesi. Eski Şehir ile Vltava Nehri arasında yer alan bu bölge, Orta Çağ’dan bu yana Yahudi topluluğunun merkezi olmuş. Dar sokaklarında dolaşırken hem şehrin çok kültürlü geçmişine tanıklık ediyor hem de bambaşka bir atmosferin içine giriyorsunuz.
Burada mutlaka görmeniz gereken yerlerin başında Eski-Yeni Sinagog (Avrupa’nın hâlâ aktif en eski sinagogu) geliyor. Gotik tarzda inşa edilmiş bu yapı, hem dini hem de tarihi açıdan büyük önem taşıyor. Bir diğer önemli nokta ise Eski Yahudi Mezarlığı. Yüzyıllar boyunca yer darlığından dolayı üst üste gömüler yapılmış ve bugün 12.000’den fazla mezar taşıyla gerçekten etkileyici bir manzara sunuyor.
Ayrıca Yahudi Müzesi, sinagoglar ve kültürel miras sergileriyle bölgenin tarihini daha yakından tanıma fırsatı sunuyor. Josefov’da dolaşırken sadece geçmişi değil, aynı zamanda Prag’ın kültürel çeşitliliğini de iliklerine kadar hissediyorsunuz.
Yahudi Mahallesi (Josefov) konumu
Prag deyince akla hep tarihi yapılar ve Orta Çağ dokusu geliyor ama şehir aslında modern mimarisiyle de öne çıkıyor. Bunun en çarpıcı örneği ise kuşkusuz Dans Eden Ev. 1996’da tamamlanan bu sıra dışı bina, ünlü mimarlar Vlado Milunić ve Frank Gehry’nin tasarımı. Kavisli hatları ve hareketli duruşuyla binaya bakınca gerçekten dans eden bir çift görüyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Bu yüzden yapıya “Fred ve Ginger” de deniyor; Hollywood’un ünlü dans ikilisinden esinlenilmiş.
Binanın içinde ofisler, sergi alanları ve üst katında şehri panoramik olarak görebileceğin bir restoran bulunuyor. Özellikle terasına çıkıp Vltava Nehri manzarasına karşı Prag’ın klasik kırmızı çatılı evlerini seyretmek çok keyifli. Dans Eden Ev, tarihi yapılarla dolu Prag’ın kalbinde modern bir imza gibi yükseliyor.
Dans Eden Ev (Tančící dům) konumu
Dehan’nın notu: Üst kattaki “Glass Bar”a çıkarsan hem şehrin muhteşem manzarasını görebilir hem de kalabalığın arasında fark edilmeyen bir deneyim yaşayabilirsin.
Prag’ın kalabalık sokaklarından biraz uzaklaşıp nefes almak istiyorsanız rotanızı Petřín Tepesi’ne çevir.in Şehrin merkezinden kolayca ulaşılabilen bu yemyeşil tepe, hem locals hem de turistler için en sevilen kaçış noktalarından biri. Bahar aylarında çiçek açmış ağaçların arasında yürüyüş yapmak, yazın gölgeliklerinde serinlemek ya da kışın karlar altında masalsı bir atmosfer yakalamak burada mümkün.
Tepenin en dikkat çekici yapısı ise şüphesiz Petřín Gözlem Kulesi. 1891’de inşa edilen bu kule, Eiffel Kulesi’nden esinlenerek yapılmış ve Prag’ın “küçük Eyfel Kulesi” olarak biliniyor. 299 basamağı tırmanmayı göze alırsan Prag’ın panoramik manzarası sizi bekliyor: kırmızı çatılar, Vltava Nehri ve uzaklarda Prag Kalesi… Özellikle gün batımında manzara gerçekten büyüleyici oluyor.
Petřín Tepesi sadece manzarasıyla değil, romantik havasıyla da ünlü. Sevgililerin buluşma noktası haline gelmiş Gül Bahçesi ve tepedeki gözlemevi de görülmeye değer.
Petřín Tepesi ve Gözlem Kulesi konumu
Prag denince çoğu kişi hemen Eski Şehir Meydanı, Charles Köprüsü ya da Prag Kalesi’ni düşünür. Ama şehrin kalabalığından uzaklaşıp biraz huzur bulmak isterseniz rotanı Vyšehrad Kalesi’ne çevirmeni şiddetle öneriyoruz. Vltava Nehri’nin kıyısında, kayalıkların üzerine kurulmuş bu kale, hem tarihiyle hem de sunduğu muhteşem manzaralarla Prag’ın saklı hazinelerinden biri.
Rivayete göre Prag’ın kuruluşu ilk burada başlamış. İçeride yürürken hem eski surları hem de görkemli Aziz Petrus ve Pavlus Bazilikası’nı görebilirsiniz. Ayrıca Çekya’nın ünlü yazarlarının, bestecilerinin ve sanatçılarının gömülü olduğu Vyšehrad Mezarlığı da buranın kültürel önemini artırıyor. Franz Liszt’in öğrencilerinden Dvořák gibi isimler burada ebedi uykusunda.
Kalenin bahçeleri ve yürüyüş yolları ise ayrı bir güzellik. Özellikle gün batımında Vltava Nehri boyunca uzanan Prag manzarasına bakmak, kalabalık şehir merkezinden çok daha huzurlu bir deneyim sunuyor.
Prag sadece tarihi sokakları ve masalsı manzaralarıyla değil, sanat dolu ruhuyla da büyülüyor. Bunun en güzel yansıması ise Vltava Nehri kıyısında görkemli bir şekilde yükselen Ulusal Tiyatro. 1881’de açılan bu bina, Çek halkı için sadece bir tiyatro değil, ulusal kimliğin ve kültürel direnişin simgesi olmuş. Neogotik ve Rönesans esintilerini bir araya getiren mimarisi, altın süslemeleri ve devasa kubbesiyle gündüz ayrı, gece ışıklar altında ayrı bir ihtişam sergiliyor.
İçeriye girdiğinizde sizi etkileyen ilk şey tavan süslemeleri ve zengin dekorasyon oluyor. Burada opera, bale ve tiyatro performansları sergileniyor; yani Prag seyahatinde kültür-sanat keyfini doruklarda yaşamak için harika bir fırsat. Eğer bilet bulabilirseniz bir gösteri izlemek, seyahatini çok daha unutulmaz kılar.
Ulusal Tiyatro (Národní Divadlo) konumu
Prag seyahati sadece gezilecek yerlerle sınırlı değil; şehir mutfağıyla da çok ünlü! Çek mutfağının en popüler yemeklerinden biri gulaş. Etli ve soslu bu doyurucu yemek genellikle ekmek veya patates knedlikleriyle (hamur benzeri garnitür) servis ediliyor. Tatlı severler için ise Trdelník mutlaka denenmeli; tarçınlı, şekerli hamurun közde pişirilip rulo şeklinde sunulduğu bu atıştırmalık Prag sokaklarının vazgeçilmezi.
Bira kültürüyle meşhur şehirde, Çek biraları da sofraların yıldızı. Yanında svíčková (krema ve yaban mersini sosuyla servis edilen et yemeği) veya çıtır schnitzel sipariş etmek, Prag mutfağını tam anlamıyla deneyimlemenin en keyifli yolu. Şehirdeki geleneksel publar, bu lezzetleri keşfetmek için en doğru adres.