Kategoriler AvrupaYurt Dışı

Slovakya’da Görmeniz Gereken 10 Yer

Orta Avrupa ile Doğu Avrupa arasında bir kapı işlevi gören Slovakya’da iki kültürden de çeşitli izlere rastlamak mümkün. Ülke boyunca bir geziye çıkmak, Antik Roma İmparatorluğu’ndan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne dek farklı tarihi dönemlere ait ilginç deneyimler sunuyor.

Bratislava’da Görülecek Yerler yazımda başkenti uzun uzadıya anlatmıştım. Burada ise Slovakya’da görülmeye değer 10 rotadan bahsedeceğim.

Herkesin zevki farklı olabileceğinden listeyi karışık yaptım ve beğeni sırasına göre koymadım, yanlış anlamayın. Zaten hepsi benim beğendiğim yerler, öyle olmasa size tavsiye etmezdim.

Slovakya’da Görmeniz Gereken 10 Yer

Devin Kalesi (Hrad Devin)

Tuna Nehri ile Morava Irmağı’nın birleştiği noktada yer alan bu kaleye Bratislava şehir merkezindeki SNP köprüsünden 28 veya 29 nolu otobüsler ile on beş dakika civarında ulaşabiliyorsunuz.

Sarp yapısı nedeniyle kalenin bulunduğu tepe neredeyse iki bin beş yüz yıldır bir tür korunak olarak kullanılmış.

13. ve 15. yüzyıllarda surlar büyütülmüş ve 17. yüzyılda son haline getirilmiş. Ne yazık ki 1809 yılında Napolyon yıkılmasını emrettiğinden şimdi kaleden geriye sadece harap duvarlar kalmış, o da tepe ile neredeyse bütünleşmiş vaziyette.

Devin Kalesi’ne gelmenin bir diğer güzel yanı buradan Tuna Nehri ile Morava Irmağı’nı aynı anda görebilmeniz, Avusturya toprakları bile açık havada görülebiliyor.

Kalenin bin yıllık kilisesi de yıkımdan kurtulduğu için gezilebiliyor. Ayrıca alanda heykeller de bulunuyor.

Mayıs ile Eylül ayları arasında her sabah 10:00’da ziyarete açılan kale hafta içi akşamları saat 18:00, hafta sonu ise 19:00’da kapanıyor. Nisan ve Ekim aylarında her gün 10:00 – 17:00, diğer aylarda ise her gün 10:00 – 16:00 arası açık.

Giriş ücreti 5 Euro ama Bratislava Card ile ücretsiz. Bu karttan Bratislava’da Görülecek Yerler adlı yazımda bahsetmiştim. Devin Kalesi’ne gelmeyi düşünenler kart almaları halinde kazançlı çıkabilir.

Kale ile ilgili bir diğer ilginç durum ise “devina” sözcüğünün Slovakça’da “kız” anlamına gelmesi, yani burası da bizim Mersin’deki gibi “Kızkalesi” ama buradaki öykü eskiden kalenin burcuna kapatılan bir genç kızın sevmediği adamla evlenmek yerine atlayıp intihar ettiği ve o yüzden kaleye bu ismin verildiği yönünde.

Kırmızı Taşlı Kale (Cerveny Kamen)

Bratislava’ya biraz uzak olan bu kaleye otobüs ile bir saatte gidebilirsiniz. Gitmek istediğiniz gün kalkan otobüsler için ben Başpiskopos Sarayı’nın yanındaki Turist Bilgi Merkezi’ne danışmanızı öneririm.

Adına aldanmayın, günümüzde kırmızı renkli değil. Eskiden burada yer alan şatodan dolayı böyle isimlendirilmiş, daha sonra şatonun yerine bu korunaklı kale yapılmış ve kırmızı renkten geriye bir şey kalmamış.

Burçlar ve surlar ise çok sağlam görünüyor, kentlere uzak olması nedeniyle çok iyi korunmuş. Bu nedenle sık sık film çekimlerinde de kullanılıyor.

İçeride ayrıca Macar asilzadelerin yaşamını anlatan bir müze var, zaten kaleyi gezerken kendinizi eski çağlarda bir şövalye gibi hissedeceksiniz.

Mayıs ile Ağustos ayları arasında Pazartesi dışında her gün 09:00 – 17:00 arası gezebilirsiniz. Giriş ücreti 7 Euro. Kış aylarında 09:30 – 15:30 ve diğer aylarda 09:00 – 16:00 saatlerinde açık. İngilizce rehberli tur ücreti 8 Euro ama Bratislava Card ile ücretsiz.

Cachtice Kalesi (Cachtice Bran)

Korku filmlerine, metal şarkılarına, Diablo II gibi bilgisayar oyunlarına konu olmuş meşhur Kontes Bathory’ye ait olan bu kaleye ulaşmak kolay değil ama kontesin ünü nedeni ile turistlerin ilgisini çekiyor.

Kendiniz gitmek isterseniz önce Bratislava’dan trene binip Nove Mesto durağında Visnove köyüne giden trene aktarma yapmanız gerekiyor. Toplamda yol yaklaşık üç saat sürecektir. Onun yerine Turist Bilgi Merkezi’nden günübirlik otobüs turları hakkında bilgi almanızı öneririm, hem rehber eşliğinde gezersiniz hem de otobüs sizi götürüp getirir.

Kontes Bathory’ye gelince, rivayet odur ki genç kızları nedime olacaksınız diye kandırarak sarayına çağırır, orada öldürdükten sonra kanlarında banyo yaparmış. Bu sayede genç kalacağına, hatta ölümsüz olacağına inanırmış. Vampir öykülerine malzeme edilmişliği de vardır.

O yıllarda Macaristan’da ciddi bölünmelere yol açan ve neredeyse iç savaşa dönüşen toplumsal bölünmenin (Katolikler ile Protestanlar, tarımdan geçinen aristokratlar ile ticaretten zengin olan burjuvalar arasında) siyasi bir yansıması olarak kontesi öldürüp mallarına el koymak amacıyla her şeyin uydurulmuş olma ihtimali de var açıkçası.

DNA incelemesini geçtim, güvenlik kamerası veya parmak izi gibi tekniklerin dahi olmadığı 1610 senesinde sadece şatodaki hizmetkarların ifadeleriyle mahkum edilmiş ve bu kalenin zindanında dört yıl geçirdikten sonra hastalıktan ölmüş. Karpat Dağları’nda yer alan kalenin kendisi ise çok büyük değil ama Elizabeth Bathory’nin namı yetiyor.

Kalenin kendisi biraz harap durumda ama içindeki müzede çevredeki paleontolojik ve arkeolojik buluntulardan bölge halkının günlük yaşamından çeşitli nesnelere, halk giysilerinden Elizabeth Bathory ve diğer asilzadelerin yaşamından parçalara dek geniş bir koleksiyon sergileniyor.

Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00 – 18:00 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş ücreti 2.50 Euro.

Carnuntum (Römerstadt Carnuntum)

Antik Roma İmparatorluğu’nun önemli sınır kentlerinden olan Carnuntum’dan geriye sadece bir arkeolojik kazı alanı kalmış durumda.

Tuna Nehri’nin karşı yakasında yer alıyor, eskiden Roma Donanması’nın Tuna Nehri Filosu’nun merkeziymiş.

Aslında burası Avusturya sınırı içerisinde bulunuyor ama Avrupa Birliği sayesinde sınırdan rahat rahat geçip ziyaret edebilirsiniz.

Kendiniz ulaşmanız biraz zor, günübirlik tekne veya otobüs turları ile gidip rehber eşliğinde gezebilirsiniz. Yol bir saat bile sürmüyor. Turist Bilgi Merkezi’ne danışmanızı öneririm.

Dönemin kışla yaşamını gösteren bir müze de bulunuyor.

Gerulata (Anticka Gerulata)

Carnuntum gibi burası da Antik Roma döneminden kalma ancak bir şehir değil sadece askeri kampın kalıntısı.

Yine Tuna üzerinden teknelerle ulaşılabilir, Carnuntum’un aksine akıntının aşağı tarafında bulunuyor. Slovakya sınırları içerisinde, Rusovce’de kalıyor.

Buraya da gelmenin en iyi yolu günübirlik turlara katılmak, üstelik Tuna üzerinde tekneye binmek ayrı bir keyif.

Pazartesi hariç her gün 10:00 – 17:00 arası açık. Bratislava Card ile giriş ücretsiz.

Trencin Kalesi ve Roma Duvar Yazısı

Aynı isimli şehirde yer alan bu şato, farklı mimarisi ve ortadaki ana kulenin siyah çatısıyla bana Uzak Doğu’daki kaleleri hatırlattı.

Neredeyse bin yaşını dolduracak olan bu kale, sarp bir tepenin üzerine kurulduğundan bölgenin savunmasında her zaman önemli bir rol oynamış.

1790 yılındaki yangında harap olsa da çok iyi biçimde onarıldığından hala eski ihtişamını koruyor.

Müze olarak hizmet veren kalenin içinde orta çağ yaşamını anlatan bir sergi de yer alıyor.

Ayrıca kalede yer alan seksen metre derinlikteki kuyu hakkında bana Ferhat ile Şirin’i anımsatan ilginç bir öykü de var. Masal bu ya, kalenin lordu olan Stefan Zapolsky, Osmanlı topraklarına saldırıp Fatma adında bir “prensesi” kaçırmış ve bu kalede hapsetmiş. Ömer isimli bir Osmanlı “prensi” de bir sandık dolusu altın ile gelip fidye karşılığında prensesi kurtarmak istemiş. Ne var ki zalim Stefan hem altına el koymuş, hem de Fatma’yı serbest bırakmak için Ömer’e akıl dışı bir şart koşmuş: Eğer kalenin avlusunda kuyu açabilirse sevenler kavuşacak, yoksa Ömer işkencecilerin elinde can verecek Fatma da ömür boyu hapis kalacak. Kalenin avlusu da dümdüz taş, ne de olsa dağın tepesinde yer alıyor. Tabii aşkın gücü bir başka olur, Ömer ne yapıp etmiş bir şekilde o taşı delip seksen metre derinlikten su çıkarmayı başarmış. Stefan da mecburen iki aşığın gitmesine izin vermiş.

Elbette buradaki prens ve prenses kavramları batılıların Osmanlı’yı tanımamasından kaynaklanıyor olmalı, padişahın oğlu veya kızının İstanbul’da yaşarken böyle bir hadisede rol almaları mümkün değil. En fazla Ömer ile Fatma, Tuna Nehri boyunca konuşlandırılmış iki ayrı akıncı beyinin çocukları olabilir. Ömer kendisi de bir akıncı komutanı olabilir. Yoksa Topkapı Sarayı’ndan kız kaçırmak da (ki operalara bile konu olmuştur orası ayrı), Osmanlı tarihi boyunca sayıca pek rastlanmayan Ömer adında bir şehzadenin tek başına Slovakya’ya gidip kuyu açması da akıl karı değil tabii. Üstelik bu durumda kardeş olurlardı!

Related Post

Neyse, tarihi yanlışlar bir yana, Trencin gerçekten çarpıcı bir kale. Üstelik kalenin alt kısmında bir duvarda Antik Roma lejyonerleri tarafından zaferlerini kayda geçirmek ve sonraki nesillere aktarmak için kazınmış bir duvar yazısı mevcut. Otobüs turu ile giderseniz onu da mutlaka görürsünüz.

Trencin Kalesi için giriş ücreti 3 Euro. Mayıs ile Eylül ayları arasında 09:00 – 17:30, Nisan ve Ekim aylarında 09:00 – 16:30 ve diğer aylarda 09:00 – 15:30 saatlerinde her gün açık. Giriş ücreti 5 Euro.

Bratislava’dan Trencin’e trenle bir buçuk saatte ulaşabilirsiniz veya rehberli otobüs turlarına katılabilirsiniz. Şehirler arası otobüs çalışmıyor. Tren bileti gidiş dönüş 12.50 Euro.

Kosice

Slovakya’nın doğusunda, Macaristan sınırında yer alan Kosice, ülkenin en büyük ikinci kenti.

Zaten Bratislava ülkenin batı sınırında bulunduğundan bu taraflara uzak kalıyor ve Kosice doğu kısmının merkezi olarak görülüyor.

Hornad Irmağı’nın kıyısında yer alan Kosice, küçük ve çok iyi korunmuş bir şehir. 1230 yılından kalma tarihi dokusu hala yerli yerinde.

7 Mayıs 1369 gününde Macaristan Kralı tarafından şehir statüsüne yükseltilmelerinin ve Avrupa tarihinde ilk kez bir şehre (bir hanedana değil ama şehre ve ahalisine) arma verilmesinin yıldönümü de her yıl Kosice Günü olarak kutlanıyor, zaten bunun anısına koca bir heykel de yaptırmışlar.

Şehrin kalbini oluşturan Hlavne Namestie Meydanı ve burada yer alan Azize Elizabeth Katedrali kesinlikle görülmeye değer yerler.

Azize Elizabet Katedrali

Günümüzde sadece 250 bin kişilik nüfusa sahip, adı sanı ülke dışında pek duyulmamış bir şehir olsa da eskiden “Karpatların Başkenti” addedilen Kosice’nin görkemini Azize Elizabeth Katedrali’ni görünce anlıyorsunuz.

Gotik mimarinin gerçekten başarılı bir örneği, iç kısmı ise nispeten sade ama beyaz duvarlar ve altın varaklı, resimli altarlar çarpıcı bir tezat oluşturmuş. 1378 yılında başlayan inşaatın ancak 1508’de tamamlanması da ne kadar emek verildiğini anlamanıza yardımcı olacaktır.

Üstelik girişler ücretsiz. Pazar ve Pazartesi günleri 13:00 – 19:00, Cuma ve Cumartesi 09:00 – 20:00 ve diğer günler 09:00 – 19:00 arası gezebilirsiniz.

Katedral dışında Kosice’de görülecek yerler arasında Disney çizgi filmlerindeki şatolardan eksiği yok fazlası var diyebileceğim büyüleyici Jakab Sarayı, Meryem Ana’nın heykelinin bulunduğu Immaculata Sütunu, Antik Yunan mimarisinden izler taşıyan iki asırlık Eski Belediye Binası, müzeye çevrilmiş olan Miklus Zindanı, eskiden surlar üzerindeki bir kapı olsa da artık konser salonu olarak hizmet veren Dolna Brana, yukarıda bahsettiğim Şehir Arması Heykeli ve Doğu Slovakya Sanat Galerisi’nin bulunduğu Shire Salonu sayılabilir. Yalnız sonuncunun içerisinde Frodo Baggins veya Samwise Gamgee ile karşılaşmayı beklemeyin!

Kosice’ye ulaşmak için Bratislava’dan trene binebilirsiniz, yol beş saat sürüyor maalesef. Gidiş dönüş 36 Euro. Tabii günübirlik turlara katılmanız da mümkün ve daha pratik olabiliyor.

Banska Bystrica

Slovakya’nın ortasında yer alan Banska Bystrica şehri, Hron Irmağı’nın kenarına kurulmuş.

Eski günlerden beri çok değişmemiş olan bu hoş şehir, sokaklarına adım atar atmaz sizi geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

Madencilik sayesinde büyüyen şehir, Nazi işgali karşısında Slovak direnişinin de merkezi olmuş. Bu nedenle kentte görülecek yerlerin başında Slovak Direniş Anıtı geliyor.

Ayrıca anıtın yanında bir de direnişin anlatıldığı bir açık hava müzesi bulunuyor.

Pazartesi günleri kapalı, diğer günlerde Mayıs ile Eylül arasında 09:00 – 18:00, öteki aylarda 09:00 – 16:00 arası açık. Girişler ücretsiz.

Sarı rengiyle uzaktan bile dikkat çeken saat kulesi Hodinova Veza, beş asırlık tarihi ve ince uzun yapısı ile görülmeye değer bir yapı. Üstelik seyir platformuna çıkıp neredeyse bütün şehri görmeniz mümkün. Temmuz ve Ağustos aylarında her gün 10:00 – 19:00; Mayıs, Haziran ve Eylül aylarında ise 13:00 – 19:00 arası ücretsiz olarak çıkabiliyorsunuz.

Saat kulesine oldukça benzeyen, Rus mimarisini hatırlatan soğan biçimli çatısı ile göze hoş görünen ancak küçük olması nedeniyle isminin hakkını pek veremeyen Banska Bystrica Kalesi ise bir kaleden çok şehrin idari binası aslında.

Yine soğan kubbeli çatısı olan bir kulenin bulunduğu Meryem Ana Kilisesi de sekiz yüzyıllık şirin bir bina ve Azize Barbara Şapeli, dünya çapında ünlü olan altın varaklı bir altara ev sahipliği yapıyor.

Günümüzde Orta Slovakya Müzesi’ne ev sahipliği yapan Thurzov Dom (Thurzo’nun Evi) ise eski zamanın maden kodamanlarından bir aileye ait olduğundan çok şık görünüyor.

Kosice gibi Banska Bystrica’ya da Bratislava’dan hem tren hem de şehirler arası otobüs yolculuğu ile ulaşmak mümkün olduğu gibi günübirlik rehberli turlar da mevcut. RegioJet otobüsleri ile 3.5 saat sürüyor ve gidiş dönüş 20 Euro tutuyor.

Nitra

Slovakya’da yer alan en eski şehir olan Nitra, 828 yılından beri kesintisiz biçimde yaşam olan bir kent.

Şehri kuran Pribina isimli prens de ileride Slovak olarak bilinecek Slav kabilesinin önderi ve artık ülke tarihinde en önemli kişiliklerden biri.

Tarihi bir şehir olarak komple koruma altına alınmış olan Nitra geçmişin hala canlı olduğu bir şehir izlenimi veriyor.

Tepede yer alan bin yıllık Nitra Kalesi korunaklı surlarıyla heybetli biçimde dikilirken avlusunda bulunan Aziz Emeram Katedrali Slovakya’da alışacağınız yarı Rus yarı Alman tipte kısa soğan kubbeli kulesi ve yedi yüz yılı aşan tarihiyle dikkat çekiyor.

Aşağı yukarı aynı yaştaki Fransisken Manastırı da benzer bir kuleye sahip, içindeki Aziz Peter ve Aziz Paul Rölyefi epey meşhur.

Tepede değil de alt kısımdaki yerleşimde bulunan, üç asırlık Aziz Ladislav Kilisesi ise aynı tipte çift kuleye sahip olmasıyla adeta diğerlerine nazire yapıyor.

Civardaki Zobor Dağı’na çıkarsanız bölgenin manzarası ayaklarınızın altına seriliyor.

Kosice ve Banska Bystrica’ya kıyasla Bratislava’ya oldukça yakın olan Nitra’ya Bratislava’dan bineceğiniz RegioJet otobüsleriyle gelebilirsiniz. Bir buçuk saat süren yolculuk için gidiş dönüş bilet sadece 7 Euro.

Bojnice Kalesi (Bojnicky Zamok)

Aynı isimli şehirde bulunan bu kale de yine Disney çizgi filmlerinde gördüğünüz şatolara modellik etmiş olan, açık mavi mi açık yeşil mi desem bilemediğim çok güzel çatıları olan silindirik kulelere sahip, adeta Disneyland’in gerçek versiyonu bir bina. Yarım silindir şeklindeki kulesi de arkadan bakınca bir dev tarafından ortadan ikiye kesilmiş gibi görünüyor.

Aslında burada dokuz asırdır bir kale varmış ama Bratislava’daki evleri sanat galerisine dönüştürülmüş olan Palfi ailesi tarafından bu kale yıktırılıp aşağı yukarı yüz elli yıl evvel şimdiki haliyle yeniden yaptırılmış. Çevresindeki hendek sayesinde halen savaşa hazır görünüyor. Müze olarak hizmet veriyor, içindeki Bojnice Sunağı da bir hayli meşhur. Ayrıca çok sayıda orta çağ silahı var.

Bojnice ile Bratislava fazla uzak değil, kale Nitra ile Trencin arasında bulunuyor. Giriş ücreti 5.70 Euro. Mayıs ayından Eylül’e dek 09:00 – 17:00, diğer aylarda 10:00 – 15:00 arası gezilebiliyor. Haziran ile Eylül arasında her gün açık, diğer zamanlarda Pazartesi günleri kapalı.

Bratislava’dan buraya kendi başınıza gelmeniz ise pek kolay değil ne yazık ki. Turist Bilgi Merkezi’ne danışıp günübirlik rehberli tura katılmanızı öneririm, Bratislava Card ile tur fiyatı üzerinden %18 indirim oluyor.


Böylece Slovakya’da gezebileceğiniz başlıca yerlerin sonuna geldik. Şehirlerarası yolculuklarda kendinize dikkat edin, güvenliğinizi ihmal etmeyin. Keyifli bir seyahat dilerim.

Paylaş
Etiketler Slovakya
Kerem Alp Usal

Adana’da doğan yazar, Ankara Fen Lisesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Bilişsel Bilimler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yazın hayatına kaleme aldığı öykülerle başlamış ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Yazarın yayımlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır. Çok bilmenin tek yolunun hem çok okumak hem de çok gezmek olduğunu düşünüp ikisini de bol bol yaptığından gezdiği yerleri anlatan seyahat yazıları yazmaya başlamıştır.