Taksim Çevresi ve Beyoğlu’nda Gezilecek Yerler

0
42648

İstanbul’u semt semt anlatmaya devam ederken şimdi sıra bu koca şehrin tam da merkezi diyebileceğimiz Taksim Meydanı ve çevresine geldi.

Günümüzde Beyoğlu İlçesi olan bu bölge eskiden Pera yani “Karşıyaka” olarak adlandırılıyormuş.

Galata da denilen ilçe Bizans döneminde, hatta fetihten sonraki ilk yıllarda da Cenevizlilere koloni olarak kiralanmış yani bir bakıma İstanbul’dan ayrı bir yerleşim olarak görülmüş.

İstanbul’da neredeyse her yolun çıktığı Taksim Meydanı’na nasıl ulaşacağınızı anlatmaya gerek görmedim.

İstanbul’un neresinde olursanız olun; otobüsle, metroyla, dolmuşla kolayca gelebileceğiniz bir nokta.

Taksim’de Gezilecek Yerler

Taksim Meydanı

Taksim Meydanı

Taksim’de gezilecek yerler listesinde ilk sırada ünlü Taksim Meydanı var.

Taksim Meydanı’nın adı eskiden şehre su dağıtımının buradan yapılmasından yani suyun “taksim edilmesinden” geliyor.

Bu işin yapıldığı Taksim Maksemi binası halen İstiklal Caddesi’nin girişinde sağ tarafta yer alsa da çoğu kişi bakmaya bile zahmet etmeden yanından geçip gidiyor.

Aslında külah biçimli çatısı ve sekizgen duvarlarıyla ilginç bir yapı.

Cumhuriyet Anıtı

Cumhuriyet Anıtı Taksim

Meydanda en dikkat çekici nokta ise Cumhuriyet Anıtı. 1928 yılında İtalya’da yapılan anıt Roma’dan buraya taşınmış.

Üzerinde Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda önemli katkısı bulunan isimlerin heykelleri yer alıyor.

Taksim Gezi Parkı

Taksim Gezi Parkı

Taksim Gezi Parkı ise tüm bu binalardan bunaldığınızda kendinizi bir ağacın gölgesine atıp azıcık nefes almak için tek şansınız.

Ayia Triada Kilisesi

Ayia Triada Kilisesi Taksim Beyoğlu

Hemen meydanda bulunan bir diğer tarihi yapı ise Ayia Triada Kilisesi.

Kubbesi nedeniyle uzaktan cami zannedebileceğiniz bu yapı, Osmanlı mimarisi örnek alınarak 1880 yılında yapılmış. Zaten 1839’daki Tanzimat Fermanı’na dek kubbe mimarisi sadece İslam eserlerinde kullanılabiliyormuş.

Üstelik en büyük Rum Ortodoks Kilisesi olma unvanına da sahip.

Önündeki çok sayıda hamburgerci ve onların parlak tabelaları ise ne yazık ki görüntüyü bozuyor.

İstiklal Caddesi

İstiklal Caddesi Taksim

İstiklal Caddesi’ni Taksim’den Tünel’e doğru yürümek İstanbul’a adım atan herkesin en az bir defa yaptığı, olmazsa olmaz bir yolculuk.

Şehrin en ünlü adresi olan İstiklal Caddesi, ara sokaklarında da birçok eser saklıyor.

Örneğin hemen Fransa Konsolosluğu’nun arkasında Surp Ohan Voskiperan Kilisesi bulunuyor. Yapımı 1863 yılında tamamlanan bu tarihi kilisenin yerinde daha önce de ahşap bir kilise yer alıyormuş.

İnci Pastanesi

İnci Pastanesi Taksim Beyoğlu

Sağdan üçüncü sıradaki Mis Sokak’ta ise adına yakışır bir pastane var.

Muhtemelen namını duymuşsunuzdur, İstanbul’un En İyi Profiterolcüleri yazımızda da kendine yer bulan İnci Pastanesi sadece ülkemizin değil, dünyanın en güzel profiterolünü yapıyor.

Yoğun çikolata sosu ve mükemmel kıvamlı kreması ile bayıldığım bir lezzet. İki tabak yedikten sonra üçüncüyü bile yiyesim geliyor ama mide fesadı geçirmemek adına kendimi güç bela durduruyorum.

Sıcak yaz günlerinde limonatasını da önerebileceğim İnci’nin sadece iki kötü yanı bulunuyor: Başka şubesi bulunmaması ve kredi kartı ile ödeme yapılamaması.

Çiçek Pasajı

Çiçek Pasajı Taksim

İstiklal Caddesi boyunca Tünel’e doğru yürümeyi sürdürdüğünüzde ise Çiçek Pasajı’na ulaşıyorsunuz.

1905 yılında Sadrazam Sait Paşa tarafından yaptırılan bu pasaj o zamanlarda çiçek dükkanları ile dolu olduğundan bu ismi almış.

İstiklalin büyüleyici mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan şık bir mekan. İçerisi ise akşamcıların uğrak noktası.

Galatasaray Lisesi

Galatasaray Lisesi Taksim

Pasajın karşısında ise Galatasaray Lisesi’nin tarihi girişi bulunuyor.

İlk olarak 1481 yılında Sultan 2. Beyazıt tarafından, Enderun yani Osmanlı sarayındaki devşirme görevlilerin eğitim binası olarak hizmete açılmış.

Zaten 2. Beyazıt Osmanlı tarihinde daha çok barışçı yapısıyla anılır ve saltanatı Fatih ile Yavuz’un arasında geçen durgun bir dönem olarak görülür ama aslında padişah tüm devlette, özellikle de Beyoğlu’nda çok önemli imar faaliyetlerinde bulunmuştur.

Tanzimat ile başlayan yenilik rüzgarında eğitim sisteminin de değişmesinin etkisiyle Enderun yönteminden vazgeçilince 1868 yılında Mekteb-i Sultani adıyla, günümüzde de devam eden lise sistemine geçmiş.

Fransızlar aslında iki ayrı sözcük olan Galata Saray Mektebi (yani Galata’da yer alan Saray Mektebi) ismini yanlış biçimde birleştirince de adı o zamandan beri Galatasaray Lisesi olarak kalmış.

Özellikle Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyet’in erken yıllarında ülkemizin yönetiminde, sanat ve bilim alanlarında önemli birçok isim buradan yetişmiştir.

Örneğin Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Tevfik Fikret aynı zamanda buranın müdürlüğünü de yapmıştır.

Ayrıca burada Galatasaray Müzesi’nin de yer aldığını not düşeyim.

Üç Horan Ermeni Kilisesi

Hemen burada yer alan Sahne Sokak’tan girince sol tarafta İstanbul’un bir diğer ünlü lezzet durağı olan Şampiyon Kokoreç karşınıza çıkıyor.

Adına aldanmayın, burası sadece kokoreç satmıyor. Soslu Midye Tava’yı da muhakkak denemenizi öneririm.

Yine bu sokağın devamında bir diğer tarihi yapı olan Üç Horan Ermeni Kilisesi bulunuyor.

Vedat Nedim Tör Müzesi

İstiklal Caddesi’nde yürümeye devam ederseniz birkaç adım sonra Vedat Nedim Tör Müzesi’ne ulaşacaksınız.

Yapı Kredi Bankası’nın yıllar içinde biriktirdiği sanat koleksiyonunun sergilendiği müze bence bir ziyaretinizi hak ediyor.

Hafta içi 10:00-19:00, Cumartesi 10:00-18:00, Pazar günleri ise 13:00-18:00 arası açık.

Aziz Antuan Kilisesi

Aziz Antuan Kilisesi Taksim Beyoğlu

Cadde üzerinde her gün her saat bulunan kalabalıkla birlikte Tünel yönünde ilerlemeye devam ettiğinizde sol tarafınızda, çok da dikkat çekici olmayan bir kapının ardında gizli bir mimari mücevher daha bulunuyor.

1912 yılında yapılan Sent Antuan Kilisesi, gotik mimarisiyle Avrupa kentlerindeki katedralleri hatırlatıyor.

Kırmızı duvarlar üzerindeki beyaz işlemeleri ile güzel bir önyüze sahip.

Masumiyet Müzesi

Masumiyet Müzesi Taksim

Sent Antuan Kilisesi’nin yanındaki sokaktan girip Yeniçarşı Caddesi boyunca güneye yürürseniz Boğazkesen Caddesi’ne ulaşacaksınız.

Adı hemen sizi korkutmasın, İstanbul Boğazı’na paralel olan Meclis-i Mebusan Caddesi’ni kestiği için böyle deniyormuş.

İstiklal’deki curcunadan sonra burası oldukça sakin geliyor.

Oradan sola döndüğünüzde Çukurcuma Caddesi üzerinde biraz yürüdüğünüzde ise bu müzeye ulaşmış olacaksınız.

2014 yılında Avrupa Yılın Müzesi Ödülü’nü kazanan Masumiyet Müzesi, aynı adlı romanın da yazarı olan Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Orhan Pamuk’un bir projesi.

Zaten romanı satın alanlar aynı zamanda müzeye de ücretsiz olarak girebiliyor. Bilet fiyatı ise 55 TL (öğrenci 30 TL). Pazartesi günleri kapalı, onun dışında her gün sabah onda açılıyor ve Perşembe akşamı dokuzda, diğer günlerde akşam altıda kapanıyor.

2012 yılında açılmış olan bu müzede sergilenen her eşyanın ardında bir öykü yatıyor.

Keyif almak için romanı okumuş olmanız şart değil ama kitabı bilince ziyaretinizin daha anlamlı hale geldiğini söyleyebilirim.

Galata’da Gezilecek Yerler

Galata Kulesi

Galata Kulesi

Açıkçası Masumiyet Müzesi’nden Galata Kulesi‘ne yürümek biraz zor ve karışık. İsterseniz İstiklal Caddesi’ne dönüp Tünel’e kadar yürüyün, müzik dükkanlarının olduğu Galip Dede Caddesi’ne gelince de yürümeye devam edin yaklaşık on dakikada Galata Kulesi’nin külahını tepenizde göreceksiniz.

Doğrudan kuleyi ziyaret etmek isteyenlerin de metronun Şişhane durağında inerek veya tüneli kullanarak buraya gelip aynı yolu yürümesi gerekecek.

Bu tarihi sokaklar çok sayıda turistik mağaza ile dolu olduğundan yürürken sıkılmayacaksınız en azından.

Arada bunu da not düşmek isterim ki Tünel’in kendisi bile başlı başına bir tarihi anıt sayılabilir. 1875 yılında açılan fünikuler hat, dünya çapında en eski üçüncü yeraltı ulaşım sistemi olarak görülüyor. O yüzden onu kullanarak gelmek güzel bir fikir diye düşünüyorum.

Galata Mevlevihanesi

Galata Mevlevihanesi Taksim

Yol üzerinde iki önemli tarihi yapının yanından geçeceksiniz. Bunlardan ilki Galata Mevlevihanesi.

Sultan 2. Beyazıt döneminde, 1491 tarihinde inşa edilmiş.

Şeyh Galip başta olmak üzere birçok önemli mevlevinin edebi istirahatgahi olan yapı şu anda Divan Edebiyatı Müzesi olarak hizmet veriyor.

Pazartesi dışında her gün; yaz aylarında 09:00-19:00, kışın ise 09:00-16:30 arası gezilebiliyor.

Müzekart geçerli, eğer kartınız yoksa ücret 10 TL. 18 yaş altına ücretsiz.

Her Pazar günü 17:00’da düzenlenen Sema Ayini ise ek ücret karşılığı izlenebiliyor.

Kırım Kilisesi

Kırım Kilisesi Taksim

İkincisi ise Kırım Kilisesi. Sultan Abdülmecit’in izniyle, Kırım Savaşı’nda müttefik olduğumuz İngilizler tarafından yapılmış. Bu nedenle Anglikan mezhebine bağlı ve bana özellikle İskoçya’daki kiliseleri hatırlattı.

150 yıllık geçmişi ve siyaha çalan kesme taşlardan yapılması ve sivri külahlı minik kuleleri ile görülesi bir yapı.

Bir zamanlar göğe doğru bir başına uzanarak Haliç ve Boğaz’da süzülen gemilerle İstanbul sokaklarında koşturan insanların görüntüsüne hakim olsa da artık çevresindeki binaların arasında zar zor seçilen Galata Kulesi’nin tarihi ise epey çetrefilli.

İlk olarak Romalılar tarafından MS 500 yılı civarında burada bir gözetleme kulesi inşa edildiği söylense de geriye kalmış bir şey yok. 1348 yılında şu anki formuna gelen kuleyi Cenevizliler sıfırdan mı yapmış, eski kulenin temeli üzerinde mi yükseltmiş kesin değil.

Üstüne cumbaların eklenmesi ise 1800 civarında Osmanlı padişahlarının emriyle gerçekleşmiş. Bu nedenle mimari anlamda birkaç stili birleştiren özgün bir yapı.

Zaten asırlar içinde kulenin de başına gelmeyen kalmamış. 1509 senesinde gerçekleşen ve İstanbul’da çok büyük hasara neden olmasından dolayı Küçük Kıyamet olarak anılan depremde kule ciddi anlamda hasar görmüş.

Tamir edilip rasathane olarak kullanılmış ancak Sultan 3. Murat daha sonra bunu yasaklamış. Genel kanı halkın manevi yönden rahatsız olması nedeniyle rasathanenin kapatıldığı şeklinde olsa da ben pek ihtimal vermiyorum açıkçası.Saray içerisinde sürekli mücadele halinde olan, her biri vezirlik gibi payeler kapmaya çalışan güç odakları arasında bir mücadeleye kurban gitmiş olması daha muhtemel.

1700’lü yılların sonunda ve 1800’lü yılların başında iki kez yanan kulenin çatısı da 1875 yılındaki fırtınada kopmuş.

1967 yılında restore edilen kuleye çıkıp Boğaz manzarasını seyretmeniz mümkün. Her gün sabah dokuz ile akşam yedi arası ziyaret edilebiliyor.

Giriş ücretiyse 7.50 TL ve ne yazık ki Müzekart geçmiyor.

İçerisindeki restoranda kahvaltı etmek de, yemek yemek de mümkün.

 

CEVAP VER

Lütfen yorum giriniz!
Lütfen isminizi yazınız