İstanbul’u semt semt gezdiğimiz yazılara bu sefer merkeze oldukça uzak bir ilçe olan Büyükçekmece ile devam ediyorum.
Eski adı Athyra (ya da Athyras) olan Büyükçekmece’nin günümüzdeki adının nasıl oluştuğu hakkında iki farklı iddia bulunuyor.
Büyükçekmece ilçesine toplu taşıma ile ulaşım pek kolay değil ne yazık ki. Mecbur olanlar metrobüs ile Beylikdüzü’ne kadar gidip oradan Çatalca otobüslerine binebilir. Özel araçla gitmek ise çok daha kolay. Marmara Denizi kıyısı boyunca ilerleyerek aşağıda bahsedeceğim diğer ilçelerden de geçip keyifli bir yolculuk yapabilirsiniz. Sizin için doğudan batıya, yani İstanbul merkezden Büyükçekmece’ye doğru sıraladım.
Oldukça güzel bir Botanik Parkı’na ev sahipliği yapan Bakırköy, rotamızda hemen Sarayburnu’nun ardından geliyor. Benim gibi yeşil doğa seven gezginlerin bu parktan memnun kalacağını söyleyebilirim. Girişler ücretsiz, her gün sabah yediden gece on bire kadar açık.
İlçenin merkezinde yer alan Özgürlük Meydanı, nam-ı diğer Cumhuriyet Meydanı ise ilçenin kalbinin attığı yer. Ayrıca İstanbul’daki ilk Roma Sarayı olan Magnaura Sarayı’ndan geriye kalan ufak miktardaki kalıntılara da ev sahipliği yapıyor.
Araç trafiğine kapalı olan Ebuziya Caddesi ise alışveriş ve yemek için tercih edebileceğiniz bir adres.
Yine Bakırköy ilçesinde yer alan Surp Astvazazin Ermeni Kilisesi 1844 yılında, civardaki fabrikalarda çalışan Ermeni işçiler için yaptırılmış. Özgün yapısını koruyan çan kulesi, sade iç dekorasyonu ve ince işçiliğe sahip sunağıyla uğranabilecek bir nokta.
Ayrıca yine burada yer alan Hagios Georgios Rum Kilisesi de iki asırlık bir ibadethane.
Fotoğrafçılık sanatına ilgi duyanlar ise fotoğraf makinesinin tarihçesini gözler önüne seren Hilmi Nakıpoğlu Fotoğraf Makineleri Müzesi’ni gezmeyi ihmal etmemeli. Tabii günümüzde çoğu insan cep telefonunun kamerasıyla yetiniyor ama gerçek bir makinenin yeri hala ayrı.
Bakırköy’de yer alan önemli bir tarihi anıt ise Fildamı Sarnıcı. Bizans İmparatorluğu döneminde İstanbul’un su ihtiyacını sağlayan dört ana noktadan biri olan bu sarnıç 1600 yaşında. Restore edildikten sonra bir dönem konser alanı olarak kullanılmış ama neyse ki artık bundan vazgeçilmiş, böylece antik yapı daha fazla zarar görmekten kurtulmuş. Hebdomon Sarnıcı olarak da geçiyor ki Hebdomon’un Bakırköy’ün eski adı olduğunu belirteyim.
Son olarak, Bakırköy denildiğinde ilk akla gelen yerlerden biri olan hastaneye bağlı Bakırköy Sinir Hastalıkları Müzesi de konuya ilgi duyanları cezbedebilecek bir yer. Asırlık tarihinden eserler ve maketler sergileniyor. Girişler ücretsiz. Haftanın yedi günü saat 10:00-12:00 ve 13:30-15:30 arası ziyaret edebilirsiniz.
Eski adı Ayastefanos olan ilçe, Osmanlı Devleti’nin imzaladığı en ağır barış antlaşmalarından biri olan Ayastefanos Antlaşması’na ev sahipliği yaptığından tarihimizin acı duraklarından biri.
Eskiden burada yer alan ve Rusların isteği üzerine onların askerlerini anmak için yapılmış Ayastefanos Abidesi sonradan Mahmut Şevket Paşa tarafından yıkıldığı için yerinde yeller esiyor. İsim tanıdık geldiyse hatırlatayım, kendisi 31 Mart vakasından sonra Harekat Ordusu’nun başında İstanbul’a gelen paşa.
Havacılık Müzesi ya da diğer adıyla Hava Kuvvetleri Müzesi’nde görebileceğiniz uçakların tarihi yaklaşık yüz yılı kapsıyor. Bu sema vasıtaları hakkında detaylı bilgi alabilirsiniz. Havacılığa meraklı olanlar illa ki uğramalı. Hava Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı olan müzeye giriş 90 lira ve öğrencilere ücretsiz. Hafta içi her gün 09:00-16:00, hafta sonu ise 10:00-18:00 arası gezebilirsiniz.
Çok sayıda tarihi binaya ev sahipliği yapan İstasyon Caddesi de bir uğramak veya hiç değilse içinden transit geçmek gereken güzel bir yer. Yeşilköy Feneri de 160 yıldır aynı yerden gemilere yol gösteriyor.
Sultan Reşat tarafından babası Sultan Abdülmecit’in anısına yaptırılan Mecidiye Camii de 1909 yılında inşa edilmiş. Döneminin özelliklerini gösteren hoş bir yapı.
Bir zamanlar İstanbul’a yakın, şirin ve sakin bir sahil olan Florya tabii artık eskisi kadar huzurlu bir yer değil ama yine de güzelliğini sezmek mümkün.
1935 yılında, sadece bir buçuk ayda tamamlanan Atatürk Deniz Köşkü ise dinlenmenin ve deniz havasının yavaş yavaş kendini göstermeye başlayan hastalığına iyi gelmesi umuduyla Mustafa Kemal Atatürk için inşa edilmiş.
Florya Atatürk Ormanı, benim gibi ağaç seven seyyahların gittiğine pişman olmayacağı bir alan. Üstelik Ayastefanos Manastırı’nın kalıntıları da burada yer alıyor. Florya Sosyal Tesisleri ise mola vermek için uygun bir adres.
Ayrıca İstanbul Akvaryumu da Florya’da yer alıyor. Devasa bir alanı kaplayan akvaryumda neredeyse her çeşit deniz canlısını görmeniz mümkün. Özellikle çocuklar için hem keyifli hem de eğitici bir gezi olacaktır. Yetişkinler 450, öğrenciler ise 480 TL karşılığı girebiliyor. Her gün 10:00 ile 20:00 arası açık.
Burada yer alan Mehmet Arsoy Klasik Otomobil Müzesi, araba meraklılarının kesinlikle kaçırmaması gereken bir adres. İsmini veren kurucusunun derlediği bu koleksiyonda geçmiş zamanların şık arabaları arz-ı endam eyliyor. Ah, şimdi de arabaları böyle havalı üretseler ya!
Elde üretim ile otomatik sistemler arasındaki özen ve estetik bağlamında yaşanan uçurum ilk bakışta şıp diye anlaşılıyor. 1886 yılından kalma Benz araç da hem günümüzdeki arabaların dayandığı temeli, hem de mucitlerin dehasını gözler önüne seriyor.
Sadece hafta sonu açık olduğu aklınızda bulunsun, sabah on ile akşam yedi arasında gezebiliyorsunuz. Giriş ücretsiz.
Benim en sevdiğim bilgi ise arabaların ülkemize ilk kez 1895 yılında, 2. Abdülhamit zamanında girdiğini ve o zamanlar kendi başına hareket eden anlamında Zat-ül Hareke dendiğini öğrenmek oldu.
Semtte muhakkak görmeniz gereken yer ise Yarımburgaz Mağarası. Birinci derece sit alanı olan bu mağara, İstanbul sınırları içerisinden insan yaşamına dair en eski izlere ev sahipliği yapıyor.
Yeterince özen gösterilmeyen geçmiş yıllarda Yeşilçam filmleri tarafından oldukça umursamaz biçimde set olarak kullanılmış ve içine vinç dahi sokulmuş. Bıraktığı hasar ne yazık ki hala görülebiliyor.
Muhteşem Yüzyıl dizisinin de senaryoya göre Antalya’da, Toroslardaki mağaralarda geçen bir sahnesinin burada çekildiğini not düşeyim.
Elbette Küçükçekmece Gölü de hava almak ve sizin gibi yol üzerinde burada mola vermiş göçmen kuşları gözlemlemek açısından uygun bir durak.
Semtin merkezini oluşturan Marmara Caddesi’nin isminin nereden kaynaklandığını tahmin etmeniz zor değil diye düşünüyorum. Her zaman canlı ve güzel bir meydanı var, buranın Taksim’i desem yanlış olmaz.
Avcılar’da mutlaka görmenizi önerdiğim yer ise Atatürk Evi. Müze olarak ziyaret edilebiliyor. Selanik’te yer alan Atatürk’ün doğduğu ev model alınarak inşa edilmiş.
İçeride dönemin çeşitli nesneleri ile birlikte milli müdafaa kongrelerinin maket temsilleri bulunuyor.
Her gün açık olan müzeyi 09:00-12:00 ve 13:00-17:00 saatleri arasında gezebiliyorsunuz. Giriş ücreti yok.
Yine Avcılar’da yer alan bir diğer müze ise Haluk Perk Müzesi. İsmini veren kişinin şahsi koleksiyonunun sergilendiği bu müzede Anadolu’dan geçmiş onca medeniyete ait arkeolojik eserleri görebilirsiniz. Özellikle tıp aletlerine yoğunlaşan sergiler mevcut.
Hititler, Urartular, Bizans ve Osmanlı’dan kalma eserlerle tarih boyunca bir yolculuğa çıkabiliyorsunuz. Her gün ziyarete açık.
Nihayet gezimizin esas hedefine ulaştık. Görebildiğiniz üzere buraya ulaşmak şimdi bile baya çetrefilli, tabii eskiden daha zormuş.
Kanuni Sultan Süleyman da şehit düştüğü Zigetvar Seferi’ne giderken buradan geçtiğinde ordunun Büyükçekmece Gölü boyunca sallar ile taşınmasının ne kadar zor olduğunu gözlemlemiş.
İşte bugün bu ilçeyi adeta bir açıkhava müzesine dönüştüren de bu gözlem olmuş.
Padişahın emri üzerine yapımına başlanan ama onun sefer sırasında vefat etmesinin ardından oğlu 2. Selim tarafından tamamlanan Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü, 450 yılın ardından hala insanların üzerinde yürüyebildiği sağlam bir yapı.
Onlarca mükemmel eseri bulunan Mimar Sinan’ın hepsi arasında bu köprüyü başyapıtı olarak tanımlaması niteliğini anlamanız için yeterli gelecektir diye düşünüyorum.
636 metre uzunluğunda, yedi buçuk metre genişliğindeki köprünün 28 kemeri bulunuyor. Mimar Sinan bu kemerleri hilal biçimli kaşlara benzetirmiş. Gerçekten de köprü sadece bir mühendislik harikası olmakla kalmayıp aynı zamanda estetik görünüyor.
Köprünün ortasında bulunan beyaz mermerin üzerinde Sultan 2. Selim’in yazısı yer alıyor. Kendisini Arap ve Acem ülkelerinin sultanı olarak tanımlaması, Osmanlı padişahlarının iktidarlarını nasıl nitelediklerini gösteren önemli bir tarihi kaynak.
Köprünün ayağında bulunan kervansaray ve çeşme ile birlikte bu üç yapı Büyükçekmece Menzil Külliyesi olarak adlandırılıyorlar. Hepsi Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Mimar Sinan tarafından yapılmış.
Böylece hem ordunun sorunsuzca geçmesi, hem de İstanbul ile Balkanlar arasındaki kara ticaretinde önemli bir durak oluşturulması hedeflenmiş ve başarılmış. Çatısı o zamanlar tamamen kurşun ile kaplanmış olduğundan kervansaray halk arasında Kurşunlu Han olarak da biliniyor. Nice tüccarı ağırlamış geniş yapı hala dimdik ayakta ve gezilebiliyor.
Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi’nin suyu da akmayı sürdürüyor, isterseniz içmeniz dahi mümkün. Çeşmenin hemen solunda ise Kurtuluş Savaşı kahramanlarından Yörük Ali Efe’nin heykeli sizi selamlıyor.
Sokullu Mehmet Paşa da önce Kanuni’nin sonra da 2. Selim’in emriyle buradaki inşaatı denetlediğinden (ve de yüklü bir bağışta bulunduğundan) Büyükçekmece’nin bugünkü halinde emeği geçen isimlerden biri.
1567 yılında tamamlanan Sokullu Mehmet Paşa Camii’ne isminin verilmesi de o yüzden.
Yine Büyükçekmece’de sizi bekleyen bir diğer yapı ise Enver Paşa Köşkü. Kırmızı boyalı zemin katı ve beyaz renkli üst katlarıyla geçmiş zamanın şıklığını başarıyla yansıtan bir bina. Enver Paşa Çeşmesi de burada yer alıyor ve aynı renkleri taşıyor.
Büyükçekmece sahilindeki Dünya Kostümleri Müzesi ise geniş bir giysi koleksiyonuna sahip. Alt katta dünya kostümleri, üst katta ise Türk kültüründen giysiler sergileniyor. Perşembe ve Pazar günleri dışında her gün 08:30 – 17:00 arası gezmek mümkün.
Hun hakanı Attila’nın İstanbul üzerine düzenlediği seferde son geldiği noktanın Büyükçekmece olduğunu da not düşeyim.
Bizans İmparatoru’nun yolladığı yüklü haracın ardından burayı Türk töresi uyarınca kendine bağlı bir ülke kabul eden hakan batıya yönelmiş. Artık siz de burayı gezdikten sonra batıya mı yönelirsiniz yoksa geri mi dönersiniz orası size kalmış. Keyifli bir gezi dileklerimle…