Kül, lav, ateş, magma, mavi alevler, uçucu gazlar ve kaynar sular… Aktif bir yanardağın bir anda faaliyete geçip püskürmesiyle birlikte değil bir şehrin koca bir uygarlığın bile tarihe karışması mümkün. Tıpkı tarihte yaşanan Pompei örneğindeki gibi…
Bu sessiz ama heybetli toprak parçaları; içlerinde sakladıkları potansiyel kuvvet sayesinde insanı hem kendilerine çekiyor hem de fazlasıyla ürkütüyor.
Aktif bir volkanın sebep olduğu güçlü bir patlamada, binlerce nükleer bombanın aynı anda patlamasına denk bir yıkımın yaşanması işten bile değil.
Tarih boyunca mitlere ve efsanelere konu olan volkanların varlığı; ancak Tanrı’nın her şeye yeten gücü ile açıklanabiliyor. Volkan patlamalarını ilahi bir ceza gibi yorumlayanlar da var; görsel bir şölen gibi merakla ve heyecanla bekleyenler de…
Gerçekten de sarı, kırmızı, mavi, turuncu ve yeşil gibi renk tonlarının en farklı ve en vurucu yansımalarını ansızın lav püskürtmeye başlayan bir volkanda izleyebilirsiniz.
Bir volkanın “aktif” olarak nitelendirilmesi için ise; mutlaka püskürtme faaliyetine başlaması gerekmiyor.
Jeolojik olayların gerçekleşme aralıkları o kadar uzun ki; son 10 bin yıl içerisinde patlamış volkanların tümü aktif volkan sayılıyor.
Bu açıdan Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde de birçok aktif volkanın bulunduğu tartışmasız bir gerçek. Örneğin; bir zamanlar Doğu Anadolu’nun meşalesi sayılan Ağrı Dağı’nın veya Hasan Dağı’nın da bir gün yeniden hareketlenme potansiyeli yok değil.
Volkanlar aynı zamanda krater gölleri, kaplıcalar, tsunamiler ve depremler gibi birçok doğa olayını beraberlerinde getirdikleri için de ilgi çekici bulunan doğa harikaları.
Bir volkanın çevresindeki karakteristik coğrafi özellikler; oradaki doğa turizmi potansiyelini de ciddi şekilde artırıyor.
Volkan çevresindeki tarım arazilerinin son derece verimli topraklar olduğu da tüm dünya tarafından biliniyor. Bir volkan faaliyete geçtiğinde ise bütün medya; lav nehirlerini ve kül bulutlarını fotoğraflamak için birbiriyle yarışıyor elbette.
Yılda yaklaşık 60 volkan patlamasının gerçekleştiğini belirtmekte fayda var.
Günümüzün teknolojik koşulları ile yerkürenin faaliyetlerini tahminlemek eskiye göre daha kolay olsa da; sadece 2000 yılndan bu yana bile 2 bini aşkın insanın patlamalarda hayatını kaybettiğinden bahsediliyor. Bugüne kayıtları tutulan toplam can kaybı sayısı ise 300 bin civarında.
Dünyada şu anda bulunan 1500 adet aktif volkan 81 ülkeye yayılıyor. Nüfus bu hızla artmaya devam ederse; bir volkana 100 kilometre mesafede yaşamakta olan insanların sayısı da milyarları bulacak.
Tüm bu nedenlerle dünyadaki aktif volkanlar; coğrafi olduğu kadar sosyolojik öneme de sahip araştırma konuları sayılabilirler.
Siz de dünyanın dört bir yanından en etkileyici aktif durumdaki volkanları merak ediyorsanız; bu gizemli ve heybetli dağlara ait tüm detayları bu yazının devamında bulabilirsiniz.
İçindekiler
Afrika kıtasında bulunan en yüksek zirve; Tanzanya’nın kuzeydoğusundaki ünlü Kilimanjaro Dağı’na ait. Kilimanjaro Dağı, aynı zamanda dünyanın en büyük yanardağı.
Kenya sınırına birkaç kilometre mesafedeki bu volkan; neredeyse 6 bin metreyi bulan yüksekliği sayesinde bulunduğu coğrafyaya rağmen karla kaplanabiliyor.
UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesi’nde de yer alan Kilimanjaro’nun sönmüş bir kompozit volkan olduğu malum.
3 volkanik konisi bulunan dağın Mawenzi (5149 metre) ve Shira (3962 metre) konileri tamamen sönmüş olsa da; en yüksekte bulunan Kibo (5895 metre) hali hazırda uyuyan volkan statüsünde bulunuyor.
Başta Afrika kıtasında bulunması ve üzerinde bulunan doğal yaşamın zenginliği; Kilimanjaro’yu dünyanın geri kalanı için şahane bir turizm destinasyonu haline getiriyor. Her yıl 40 binden fazla insanın turistik amaçla Kilimanjaro’yu ziyaret ettiği biliniyor.
Kilimanjaro Dağ üzerinde neredeyse 4 bin metre seviyesine kadar ormanlar mevcut ve dağ üzerindeki bazı rotalar yürümeye elverişli nitelikte.
Tabii buna rağmen; Kilimanjaro’ya tırmanabilmek için yüksek fiziki kondisyona, yüksek irtifada yürüyebilme becerisine ve dağcılık tecrübesine sahip olmanın şart olduğunu hatırlatmakta fayda var.
Son olarak Kilimanjaro’nun küresel iklim değişikliğinden en çok etkilenen yerlerden biri olduğunu ve dağ zirvesindeki buzulların alarm verdiğini de belirtmiş olalım.
Sahip olduğu mükemmel koni şekli nedeniyle ilgi çekici bir volkan örneği oluşturan Mayon Yanardağı; Filipinler’e bağlı Luzon Adası üzerinde bulunuyor.
Son 400 yılda 50’den fazla patlamaya sahne olan dağ; haşmetli olduğu kadar da tehlikeli. En son 2018 yılının başında yanardağda gerçekleşen patlama öncesinde binlerce insanın bölgeden tahliye edilebilmesi hayat kurtardı.
Ancak Mayon’un tarih boyunca sebep olduğu trajediler de var. 1814’te Cagsawa kasabasını içinde yaşayan 1200 kişi ile birlikte yok eden Mayon; 1987’de 100 kişinin, 1993’te de 79 kişinin sonu oldu.
Yakın tarihte ise beş kişilik dağcı grubunun yanardağın ağzına tırmandıkları sırada patlamaya kurban gittikleri biliniyor.
Yüksekliği 2500 metreyi bulan ve Albay Körfezi’nin batısında yer alan Mayon ne kadar tehlikeli olsa da; yerel halkı bir mıknatıs gibi kendisine çekmeye de her daim devam ediyor. Bunun nedeni de, volkanik etki ile dağın çevresinde oluşan verimli topraklardan başkası değil.
Türkçe adı Vezüv Yanardağı olan Vesuvius; Güney İtalya’da, Napoli şehrinde bulunuyor.
Avrupa kıtasında son yüz yılda faaliyet gösteren az sayıda volkandan biri olan Vezüv; 20 binden fazla kişinin hayatını kaybettiği ve Pompei kentinin haritadan silindiği meşhur patlamanın da birinci dereceden sorumlusu.
1280 metreden fazla yüksekliğe sahip olan yanardağ; yine MÖ 73 yılında yaşanan Spartaküs efsanesine de ev sahipliği yapan noktalardan biri.
1631 yılında Vezüv’de meydana gelen patlamada yine 4 binden fazla kişi hayatını kaybetti.
Yanardağda kaydedilen son püskürme ise 1944 yılında kaydedildi.
Volkanın çevresinde hala milyonlarca kişiden oluşan bir nüfusun bulunduğunu da belirtmiş olalım.
Yakın tarihte yaşadığı volkanik hareketlenme nedeniyle; bugün tüm dünyada en çok bilinen yanardağlardan biri de Etna.
İtalya’ya bağlı Sicilya Adası’nda bulunan Etna Yanardağı; keşfedildiğinden bu yana kaydettiği irili ufaklı patlamaların sayısıyla rekora koşuyor.
En büyük patlamasını 1662 yılında yaşatan Etna; 1500’den fazla kişinin de ölümüne sebep oldu.
Bugün Etna’nın yamaçlarında insanlar kayak yapmaya; zeytin yetiştirmeye ya da çiftçilik yapmaya devam etse de, her an 1992’de olduğu gibi volkan üzerinden lavların sızması beklentiler dahilinde.
2010 yılında faaliyete geçerek tüm dünyayı heyecana boğan bu kuzey volkanı, tuhaf yazılışı ve okunuşuyla haber merkezlerindeki sunuculara da soğuk terler döktürdü!
İsmini bir çırpıda telaffuz etmek asla mümkün olmasa da; bu volkanın atmosfere yaydığı kül tabakası Kuzey Avrupa’daki hava trafiğini de birbirine katmış oldu.
2014 yılında da tekrar faaliyet göstererek şaşırtan Eyjafjallajökull; ünlü televizyon dizisi Game of Thrones’ta bahsedilen “Buz ve Ateşin Şarkısı” benzetmesinin hakkını tam olarak veriyor. Dizinin İzlanda’da çekilmiş birçok sahnesi de var üstelik.
Volkan kraterinin genişliği 4 kilometreyi bulan yanardağın uzun vadede Avrupa için enerji projelerinde değerlendirilmesi planlanıyor. Çalışmalar başarıyla sonuçlanırsa; volkanın lavları sıcak su boruları aracılığıyla Londra’yı bile ısıtabilir.
Hemen kuzeyinde yer alan Eyjafjallajökull’e göre basit okunuşuyla gönülleri fetheden Hekla Yanardağı; 1488 metre gibi mütevazı sayılabilecek bir yüksekliğe sahip.
Son büyük patlaması 2000 yılında kayıtlara geçen Hekla’nın, dışındaki buz katmanlarına rağmen içinde adeta kaynadığını bilmek; insanın doğaya olan saygısını bir kat daha artırıyor.
Hekla’nın geçmişte “Cehennemin Kapısı” ya da “İzlanda Volkanlarının Kraliçesi” isimlerle de anıldığı biliniyor.
Yine o yıllarda cehenneme benzetilen Hekla karşısında kilisenin yorumu ise hayli ilginç. Rahiplere göre Hekla; cehennemin yanında ancak küçük bir fırın sayılabilir.
Hem Rusya’nın hem de 1250 kilometre uzunluğundaki Kamchatka Yarımadası’nın en yüksek dağlarından biri Klyuchevskaya Sopka adıyla anılan bu yanardağ.
UNESCO Dünya Doğa Mirası Listesi’nin de değerli bir parçası olan Klyuchevskaya Sopka; Bering Boğazı’na 100 kilometre mesafede yer alıyor.
6 bin yıl önce ortaya çıktığı tahmin edilen volkanik oluşum; 1788 yılından itibaren de tırmanışçıların gözdesiydi. Ta ki; 1931 yılında bir grup dağcı volkandan fışkıran lavların hedefi olana dek…
Doğanın her zaman acı ve tatlı sürprizleri bir arada bulundurduğunu; en son 2015 yılına kadar da volkanik faaliyetlerini eksik etmeyen bu görkemli toprak ve ateş parçasında kolaylıkla gözlemleyebilirsiniz.
Fransa’nın denizaşırı topraklarından biri olan Reunion Adası; 2010 yılından bu yana Dünya Doğa Mirası Listesi’nin baş köşesindeki Piton De La Fournaise’ye de ev sahipliği yapıyor.
2632 metre yüksekliğindeki yanardağ; dünya üzerindeki en yabani ve en vahşi sayılabilecek volkanlardan biri.
500 bin yıllık tarihi ile bu dağın en geç 9 ayda bir faaliyet gösterdiği gibi bir istatistik var.
Şanslı bir durum olarak; henüz ada sakinleri arasında bu durumdan olumsuz etkilenen kimse yok.
Volkanın yamaçlarından bu güzel gezegeni izlemek ise; özellikle uzman dağcıların favorileri arasında.
Reunion’un şu ana dek 400 binden fazla kişiyi kendisine çeken bir ada haline gelmesinde; volkanik aktivitelerin büyük önemi var.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Hawaii Adaları’nda bulunan beş volkandan en aktifi Kilauea.
Hawaii’nin yerel halkı arasında dolaşan efsanelere göre; bu dağda Ateş Tanrıçası ikamet ediyor.
1247 metre yüksekliğindeki bu aktif kalkan volkanı; en son 2018 Mayıs ayında iki haftayı aşkın süreyle devam eden ve dünya gündeminin zirvesine oturan ardışık patlamalardan hatırlayabilirsiniz.
Turistlerin ve yerli halkın tahliyesi sayesinde son patlamada kimse zarar görmese de yollar, evler ve binalar harabeye döndü.
Patlamaların gerçekleştiği sırada bölgede irili ufaklı çok sayıda da deprem kaydedildi.
Tarih boyunca volkanın sebep olduğu depremler, tsunamiler ve can kayıpları tüyler ürpertse de; kendinizi güvenli bir bölgeye aldıktan sonra bu volkanı seyretmekten keyif de alabilirsiniz.
Hawaii’nin yemyeşil coğrafyası üzerinde yükselen lav topları doğanın nasıl gizli bir güç barındırdığı konusunda da insana ilham veriyor.
Amerika Birleşik Devletleri’nin Hawai eyaletinde yer alan Hawai Yanardağlar Ulusal Parkı; 4169 metre yüksekliğindeki Mauna Loa Dağı’nın da yuvası.
Aktif bir kalkan volkan olan dağın isminin Türkçe karşılığı Uzun Dağ anlamına geliyor.
1950 ve 1984 yıllarında volkanda önemli patlamaların meydana geldiği kayıtlara yansımış durumda.
En geniş noktasındaki genişliği 5 kilometreyi bulan volkan krateri ile Mauna Loa, eteklerinde doğal güzelliklerle ziyaret edilmeyi bekleyen bir turizm noktası.
Hem yerli hem de yabancı turistler dağ eteklerinde yaptıkları yürüyüşler sayesinde hem doğa ile kucak kucağa zaman geçirme fırsatı yakalıyor hem de stres atıyor.
İlk patlamasının üzerinden 30 bin yıl geçtiği tahmin edilen Santa Maria; Orta Amerika’nın en önemli volkanik oluşumlarından biri.
1902 yılında 500 yıllık suskunluğunu korkunç bir biçimde bozan dağın 5 bin ölüme sebep olduğu biliniyor. Patlamanın uzun vadedeki yankıları ise 200 bin metrekareyi bulan tarım alanının zarar görmesi ve sıtma hastalığının bölgede yayılması şeklinde oldu.
Burası aynı zamanda volkanik oluşumların doğal bir neticesi olan depremlerden de muzdarip bir bölge.
Muhteşem bir doğanın içinde yürüyüş, trekking ya da tırmanış yapmak isterseniz; Meksika’ya komşu olan bu büyülü atmosfer şimdilik sakin bir şekilde ziyaretinizi bekliyor.
Görünüm itibariyle Japonya’da bulunan Fuji Dağı’nı andıran Osorno Volkanı; karla kaplı zirvesiyle içinde bulunduğu her fotoğrafa bir kartpostal havası veriyor.
Haritadaki görüntüsüyle ince uzun bir yılanı hatırlatan Şili ülkesini ziyaret ettiğinizde bu doğa harikasına da mutlaka birkaç saat ayırmalısınız.
2600 metreyi aşkın yüksekliği ve Llanquihue Gölü manzarası ile dikkat çeken yanardağ, 1575 yılından bu yana 12 patlamaya ev sahipliği yapmış durumda.
Patlamaların çok şiddetli olduğu ve volkanik aktivite sonrasında ortaya çıkan lav nehirlerinin göl yüzeyine kadar da ulaştığı biliniyor.
Şili’de bulunan bir diğer aktif volkan olan Calbuco; “Güller Şehri” olarak bilinen Puerto Varas’ta bulunuyor.
Şili turlarında Osorno ve Calbuco volkanlarının ardışık olarak ziyaret edilebildiğini belirtmek mümkün.
2015 metre yüksekliğindeki yanardağ, bu kez Llanquihue Gölü’nün güneydoğusunda yer alıyor ve aynı manzarayı paylaşıyor. Calbuco’nun şu ana kadar 36 patlamaya sebep olduğu ve bunlardan sonuncusunun 2015 yılında gerçekleştiği biliniyor.
1972 yılından beri faaliyet göstermemiş olan volkan; 2015’in Nisan ayında uyanarak 3 gün boyunca yerel halkı huzursuz etmiş ve tüm dünyadan gözleri Şili’ye çevirmişti. Neyse ki alınan önlemler ve tahliyeler nedeniyle; volkanik aktiviteler sırasında zarar gören olmadı.
9 bin yıllık uykusundan uyandığı 2008 yılında “dünyanın en tehlikeli yanardağları” listesine de adını altın harflerle yazdıran Chaiten Yanardağı; egzotik ülke Şili’de kendisiyle aynı ada sahip bölgede yer alıyor.
Bölgenin diğer bir ilginç özelliği ise, 2008’deki yıkımdan sonra tekrar inşa edilmemiş olması. Bölgede yaşam sürmeye devam eden az sayıda hanede 2009’da boşaltıldı.
Böylece; Chaiten’in oluşturduğu lav nehirlerinin ve kül bulutlarının altında kalan yerleşim yeri artık bir hayalet şehir.
Olası bir patlamada buradan tahliye edilmesi gereken kimse olmadığı gibi; bölge yalnızca izin verilen dönemlerde turistik amaçla ziyaret edilebiliyor.
Kuzey Amerika’daki Alaska eyaletinde bulunan Aleut Adaları’nın en yüksek noktası Shishaldin adını alıyor.
3 bin metreye yaklaşan yüksekliği ile bu volkanik dağ üzerinde tek bir ağaç yok. Söz konusu dünyanın en kuzeyi olunca her yanın bembeyaz olması ise tesadüf değil. Bu pürüzsüz ve eğimli beyazlık; özellikle kayak tutkunlarını cezbediyor.
Ancak ortam koşulları nedeniyle Shishaldin’in son derece zorlu bir rota olduğunu belirtmekte de fayda var.
18. yüzyıldan bu yana Shishaldin’deki kraterlerden zaman zaman lav akışının meydana geldiği biliniyor.
Adada yaşayan yerli halka göre ise bu dev volkan, kaybolduklarında onlara doğru yönü gösteren bir pusula.
Orta Amerika’da bulunan ve Türkçe karşılığı “Zengin Kıyı” anlamına gelen Kosta Rika, volkanik oluşumları ile ünlü bir ülke.
Arenal Volkanı da, Kosta Rika’nın Alajuela bölgesinde; başkent San Jose’ye 90 kilometre kadar mesafede yer alıyor.
7500 sene oluştuğu tahmin edilen volkan, dünya klasmanında“genç volkanlar” kategorisinde.
1633 metre yüksekliğindeki Arenal’ın eteklerinde de Arenal Gölü bulunuyor. Göl, dağ ve renkli bitki örtüsünün bir araya gelmesi; yine kartpostalları andıran bir güzellik sunuyor.
Trekking ya da tırmanma gibi faaliyetler için Arenal Volkanı’nı ziyaret edenlerin sayısı hiç de az olmasa da; bu dağın en aktif volkanlar arasında ilk 3’te sayıldığını belirtmiş olalım.
Volkanın çevresinde sürekli sıcak sular ve lav oluşumları gözlenebiliyor ve tabiri caizse her an bu magma ocağının dumanı tütüyor.
Başkent Quito’ya 90 kilometre mesafede yer alan Cotopaxi Dağı, Güney Amerika’nın ve Ekvador’un en çok turist çeken noktalarından biri.
Yasur nasıl başlangıç seviyesindeki tırmanışçılar için idealse; Cotopaxi de tam tersi olarak sadece tırmanış konusunda harikalar yaratabilen kişilere hitap ediyor.
Ekvador’un ikinci en yüksek zirvesi olan Cotopaxi’nin zirvesi tam 6 bin metreyi zorluyor.
1738 yılından bu yana 50 kereden fazla patlama gösteren volkanik dağ, her an yeniden buzullarından ateş parçaları akıtmaya ve bu sayede de mükemmel bir kontrast oluşturmaya hazır.
Dünyadaki aktif volkanlar içinde de en yüksek zirvelerden biri olan Cotopaxi’nin buzulları 5 bin metre seviyesinden başlıyor.
Yapabileceğiniz en turistik volkan ziyareti bu olabilir; ne de olsa içerisinde sadece jeolojik keşifler değil; safaride karşılaşabileceğiniz gümüş sırtlı goriller de var.
Ruanda’nın başkentinde bulunan Volkanlar Milli Parkı; 8 dağdan oluşan Virunga Dağları’nın 5’ini kapsıyor. Karisimbi, Bisoke, Muhabura, Gahinga ve Sabyinyo ismindeki bu dağlar Afrika yerlileri için oldukça önemli.
Aynı zamanda Kongo ile ortak sınırlara sahip olan sıradağlar üzerinde, dünyanın en büyük volkanik göllerinden biri de var.
Yağmur ormanlarını, bambuları ve tüm bu doğal ortam içerisinde mutlu mesut yaşamakta olan goril ailelerini görmek için, misafirperver Ruanda halkını ziyaret etmekten çekinmeyin.
Endonezya’da bulunan Java Adası’nın en yüksek dağı 500 metre krater çapı ve 3676 metre yüksekliği ile Semeru Dağı.
Halk arasında Mahameru yani Türkçe adıyla Büyük Dağ olarak da adlandırılan aktif volkan; adanın doğu kesiminde yer alıyor.
1800’den bu yana patlamaların gerçekleştiği yanardağda 50’den fazla patlamanın yaşandığı ve bunlardan 10 tanesinin çok büyük olduğu bilinen bir gerçek.
Bu nedenle fazlasıyla tehlikeli kabul edilen Semeru; Endonezya ve çevresinin en büyük volkanik bölgesi olan Bromo Tengger Semeru Milli Parkı sınırları içerisinde yer alıyor.
Endonezya’nın Java Adası’nda Bromo Tennger Semeru Milli Parkı’nın bulunduğundan söz etmiştik.
İşte milli parkta bulunan ve parka adını veren diğer iki üyeden biri de 2329 metre yüksekliğindeki küçük yanardağ Bromo.
Bromo’nun dışında burada bulunan Tengger kum denizini de milli parkta görecek ve bu vahşi jeolojiye tek kelimeyle hayran kalacaksınız.
Semeru’ya göre daha kolay ulaşılabilir olduğu için turistlerin de daha çok ilgisini çeken yanardağ; sürekli tüten dumanları ve alevleriyle bir ejderhadan çok da farklı bir görüntüye sahip değil.
Volkanik dağın verimli topraklarında Endonezya’nın son derece farklı geleneklere sahip yerel toplumları yaşamaya devam ediyor.
Bulunduğu ada ile aynı isme sahip olan yanardağ, Endonezya’ya bağlı bulunuyor ve 1883 yılında sebep olduğu büyük patlama ile tanınıyor.
1883 Ağustos ayında yaşanan Krakatoa volkanı patlaması, yerkürede 200 megaton TNT patlamasına eşit bir gücü de açığa çıkardı.
Bir başka ifadeyle Krakatoa ile Hiroshima nükleer felaketi arasında 13 bin kat fark olduğundan söz ediliyor.
Son olarak bu patlamanın adaya tam 3100 kilometre mesafedeki Batı Avustralya’dan bile duyulabilecek nitelikte olduğunu belirtelim.
1927 yılından beri, dağın hemen yanında oluşum göstermeye başlayan ve küçük patlamalara ev sahipliği yapan bir volkan daha var.
“Krakatoa’nın çocuğu” olarak anılan bu doğal oluşumun yılda 7 metre kadar yükseldiği biliniyor.
Okyanusya’da yer alan ve zaman zaman “dünyanın en mutlu ülkeleri” listesinde kendisine üst sıralarda yer bulan Vanuatu Cumhuriyeti; aynı zamanda volkanik kökenli bir adalar topluluğu.
Vanuatu’daki Tanna Adası sınırları içinde yer alan Yasur Yanardağı ise; tüm dünyadaki volkanik oluşumlar içerisinde en kolay tırmanılabilenlerden biri.
En son 2016 yılında lav püskürten volkanın yüksekliği sadece 360 metre seviyesinde.
Sürekli aktif halde bulunan kükürt, kül ve gaz patlamaları ise kolayca zirveye ulaşabilen meraklı kişilerin sonu olabileceğinden tehlike arz ediyor.
Volkanın bulunduğu 550 kilometrekarelik adanın daimi sakinleri arasında ise turistlere alışık ilkel kabileler var.
Yanardağlara özel bir ilgi duyuyorsanız; ilk volkanik seyahat için Yasur kesinlikle makul bir seçenek gibi görünüyor.
Etiyopya’da yer alan bu volkanın ne kadar turistik olduğu tartışılır; ancak eğer “cehennem turizmi” diye bir şey olsaydı insanlar kesinlikle Dallol’a akın ederdi.
Dallol Yanardağı çok uzun yıllardır suskunluğunu korusa da; etrafındaki jeolojik aktivite tüm hızıyla hemen yanındaki Danakil Çöküntüsü’nden izlenebiliyor!
Burası yüzde 60’ı bulan nem oranı ve 40 derecenin üzerindeki sıcaklığıyla sürekli kaynayan bir kazan.
Bölge halkı geçimini yüzeye çıkan tuzlardan kazanırken; aynı zamanda büyük bir hayati riskle de karşı karşıya kalıyor.
Çamurların, mavi suların ve buğulu sülfür akıntılarının bir araya gelmesi muhteşem görüntülere sebep olsa da; siz yine de yanınızda güvenlik görevlilerinden oluşan bir ekip yoksa bu coğrafyaya adım atmayı aklınızdan bile geçirmeyin.
Adını Japonya’nın ünlü sakura çiçeğinden alan yanardağ, 1914 yılında Japon tarihinin en büyük patlamasına sebep olmasıyla biliniyor.
Yanardağın bulunduğu Sakura Adası’nın bu patlama ile Osumi Yarımadası’na bağlandığını belirtmek; patlamanın büyüklüğünü tarif etmek için yeterli olur herhalde!
1117 metre yüksekliğindeki volkanik dağın son patlaması 2016 yılında kaydedilmiş durumda.
77 kilometrekareye yayılan volkanik yarımadaya feribotla bağlanıp biraz vakit geçirmek isterseniz; yine de olası lav sızıntılarına karşı tedbirli olmayı ihmal etmeyin.
Dağın kraterlerinden sürekli yükselmekte olan dumanlar, bu konuda sizin için yeterli bir hatırlatıcı olabilir.
“Japonya’nın çatısı” olarak da adlandırılan Chubu bölgesinde yer alan Fuji Dağı; 2013 yılından bu yana UNESCO Dünya Mirası Listesi’nin de bir parçası.
3774 metre yüksekliğindeki yanardağ, Japonya’nın en yüksek dağı olma özelliğine de sahip. Yüzyıllar boyunca mitlere ve efsanelere konu olan Fuji; Japon halkı tarafından hala kutsal sayılıyor.
Özellikle yaz aylarında her yaştan insanı aileleriyle birlikte bu dağın zirvesini zorlarken bulmanız mümkün.
Fuji’yi her yıl yaklaşık 200 bin turistin ziyaret ettiği tahmin ediliyor.
Fuji Dağı’nda son patlama 1707 yılında gerçekleşmiş olsa da; en son 2000 yılında dağ çevresinde artan sismik aktivite nedeniyle Japonya’da alarm verildi.
Pasifik’teki ünlü ateş çemberinin de bir parçası olan ve bulutsuz günlerde Tokyo’dan da seyredilebilen Fuji, olanca sakinliğine rağmen hala korkutmaya devam ediyor.