47 milyonluk bir nüfusa sahip olan İspanya’nın temel ekonomik faaliyetleri turizm ve tarıma dayanıyor. Yılda 60 milyon turistin ziyaret ettiği İspanya için Akdeniz’in turizm cenneti dersek yanılmayız.
Tarihi zenginlikleri, kültürel mirası, yılın her döneminde düzenlenen festivalleri, dünyaca ünlü futbol takımları ve doğal güzellikleriyle İspanya her daim turistlerin ilgisini çekmeyi başarıyor.
İspanya’nın turizm cenneti olmasını sağlayan bir diğer unsur da ülkeye bağlı olan Balear Adaları Özerk Topluluğu olarak karşımıza çıkıyor.
İspanya bünyesindeki bu bölge 4 adet büyük ve 12 adet küçük adanın birleşiminden oluşuyor. Söz konusu adaların en meşhurları Minorka, Ibiza, Mayorka ve Formentera olarak öne çıkıyor.
Nüfusu 1 milyonu bulan adalarda en lüks otelleri, dünyaca ünlü şeflerin sahip olduğu restoranları, görkemli mimari eserleri ve eşi benzeri bulunmayan doğal güzellikleri bulabilirsiniz.
İspanya binlerce insanın her yaz akın ettiği tatil adaları ve tertemiz sahilleri ile dünyanın çekim merkezi halinde turistleri kucaklıyor.
İçindekiler
Tenerife İspanya’daki adaların arasından yüz ölçümü en büyük olmasıyla ayrışıyor. Bu özelliğinin yanı sıra en popüler kentler arasında sayılan Santa Cruz da Tenerife Adası’nda bulunuyor.
Dünyaca ünlü gece kulüpleri ve birbirinden eğlenceli su sporu kompleksleri ile ziyaretçilerini ağırlıyor.
Tüm bunların yanında rüzgar sörfünün dünyadaki en iyi adreslerinin başında gelen El Medano da burada yer alıyor.
Her yıl 5 milyon civarında turistin geldiği Tenerife oldukça ünlü bir karnavala da ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Karnaval yılın her şubat ayında düzenleniyor ve dünyanın dört bir yanından gelen misafirlerini ağırlıyor. Karnavalda çeşitli İspanyol yemekleri, dünyaca ünlü müzisyenler ve renkli görüntülere şahitlik edebilirsiniz.
Tarihi ve doğal güzellikler yönünden fazlasıyla zengin olan Tenerife’nin en canlı ve en çok ilgi toplayan bölgelerinden birisi olarak Teide Dağı’ndan söz edebiliriz. Bu dağ devasa bir kratere sahip olması sayesinde ziyaretçilerine ilgi çekici bir manzara vadediyor.
Adaya geldiğinizde başkent Santa Cruz’a giderek koloni döneminden alma mimari eserleri görmenizi öneriyoruz. Burada ünlü kaşif Kristof Kolomb’un evini ve tarihi bir katedrali de görebilirsiniz.
Etrafı denizlerle çevrili olduğu için Tenerife, deniz mahsulleri yönünden oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahip. Buraya geldiğinizde tuzlu suda haşlanarak pişirilen ve mojo isimli acı sosla servis edilen patatesten kesinlikle yemelisiniz.
Ayrıca papaya ve avokado gibi adada sıkça göreceğiniz egzotik meyvelerin de tadına bakmalısınız.
Frangolla ile tirijalas adlı yerel tatlılardan yemeden sakın dönmeyin. Damağınızda bıraktığı tadı yıllarca unutamayacaksınız.
Enfes lezzetler tadıp etrafı dolaştıktan sonra gelelim alışverişe. Adanın hemen hemen her yerinde adaya özgü hediyelik eşyaların satıldığı sevimli dükkânları görebilirsiniz. Yine de alışverişin en canlı olduğu yer olan Santa Cruz’u tek geçeriz. Burada birbiri ardında sıralanan lüks butikleri bulabilirsiniz.
Hediyelik eşyanın yanı sıra evinize adayı anımsatacak lezzetlerde götürmek isterseniz buraya has keçi peyniri ve organik balı da şiddetle tavsiye ediyoruz.
Kanarya Adaları’nın en büyük adası olan Tenerife’nin kuzeyinde Puerto de la Cruz’u bulabilirsiniz.
Burası Tenerife Adası’nın neredeyse en ünlü plajı olan Playa Jardin’in bulunduğu yer olarak biliniyor.
Ibiza veya diğer adıyla Eivissa Balear Adaları’nda yer alıyor.
Bu adanın isminin esasen Arapçada geçen Yabişah adlı kelimeden geldiği rivayetler arasında. Bunun sebebi ise adanın orta çağda uzun bir süre boyunca Müslüman Emevilerin hakimiyeti altında kalması.
Akdeniz’in eğlence üssü olarak tabir edilen bu ada Santa Eularia del Rui, Ibiza Town ve Sant Antoni de Portmany adında 3 adet şehri barındırıyor.
Adanın yüz ölçümü oldukça küçük ve bu yüzden de adada bir yerden diğerine ulaşmanız için en fazla 1 saatlik bir süre yeterli oluyor.
Geçmişi milattan önce 650 yıllarına kadar uzanan Ibiza Adası 1960’lı yıllarda dünyada en baskın gençlik hareketi olan hippy tarzında yaşayanların koloni kurduğu yer olarak tanınmaya başlanmış. Daha sonraki yıllarda ise ünü katlanarak artmış.
Çılgın yaz partileri, ünü dünyaya yayılmış gece kulüpleri, ihtişamlı villaları, Michelin yıldızlı restoranları ile Ibiza gece yaşamında Mikonos’u aratmayacak kadar popüler bir rota. Bu yüzden de Ibiza’nın adını sosyete dergilerinde sıkça duyabilirsiniz.
Ibiza özellikle de son 30 yıldır giderek artan bir turizm potansiyeli ile öne çıkıyor. Adada 42.000 kişinin yaşadığı nüfus yaz aylarının gelişiyle katlanarak yüz binleri aşıyor. Söz konusu hippy kolonilerinden bazıları hala adada yaşamını sürdürmeye devam ediyor.
Ibiza’ya hem deniz hem de hava yolunu kullanarak gelebilirsiniz. Deniz yolunu seçenler için İspanya’daki 3 farklı şehirden düzenlenen feribot seferlerine katılmak mümkün. Barselona, Valencia ve Denia ile Ibiza arasında düzenli olarak feribot seferleri yapılıyor. En uzak mesafe Barselona’dan kalkan feribot için 8.5 saat iken en yakın mesafe olan Denia’dan kalkan feribotla yolculuk süresi 3.5 saat kadar sürüyor.
Feribot değil de uçağa binmek isterseniz İbiza adasına doğrudan düzenlenen seferlere katılabilirsiniz.
Diğer Balear Adaları’nda olduğu gibi Ibiza da çeşitli medeniyetlerin hakimiyeti altında girmiş bir yer. Bu yüzden adada kültürel çeşitliliğe rastlamak şaşırtıcı olmasa gerek.
Ibiza’ya yaz aylarında turistlerin pek çoğunun hareketli gece hayatı için geldiğini biliyoruz. Pacha, Amnesia, Eden, Space ve Es Paradis gibi ünü sınırlarının dışına taşan gece kulüpleri kalabalıktan geçilmiyor. Bu kulüplerde her sezon dünyanın en ünlü DJ’leri müzik performansı sergiliyor. 24 saat uyumayan ada Ibiza’da zamanınızın eğlence ile dolu dolu geçeceğinden emin olabilirsiniz.
Ibiza’nın tek vadettiği şey gece hayatı ile sınırlı değil. Burada Akdeniz ve İspanyol mutfağının en nadide yemeklerinden yiyebilirsiniz. Deniz mahsulleriyle pişirilen paella, ülkenin yerli içkisi sangria ve flaons adlı tatlıyı yemeden Ibiza’dan ayrılmayın. Ibiza’da ayrıca Endülüs mutfağının özelliklerini yansıtan kızartma türünden yiyeceklerin de ilginizi çekeceğinden eminiz.
Ibiza’daki tatiliniz boyunca D’alt Villa adlı eski şehir merkezine gitmenizi tavsiye ediyoruz. Burada yerel dükkanlardan alışveriş yapabilir, kafe ve restoranlarda soluklanıp adanın ruhunu yaşayabilirsiniz.
İspanya’ya bağlı olan Balear Adaları’nın en küçüğü olarak Formentera karşımıza çıkıyor. Bu ada Balear Adaları arasında en güney uçta bulunuyor.
Komşusu sayılan Ibiza ile kıyaslandığında burada çok daha farklı bir ortamla karşılaşacaksınız. Ibiza’nın aksine bu ada el değmemiş doğası ve sakinliği ile ziyaretçilerini karşılıyor. Eğer deniz, kum, güneş tatili yapıp kafanızı dinlemek istiyorsanız burası tam da size göre.
5 yıldızlı otellerde konaklamak ve lüks ile ihtişamın içinde olmak istiyorsanız Formentera Adası ne yazık ki sizin için uygun bir seçenek değil.
Formentera’da doğayla iç içe, yeşilin ve mavinin her tonuna şahitlik edebileceğiniz sakin, huzurlu bir yaz tatili geçirebilirsiniz. Konaklamak için yerel halkın işlettiği sevimli butik oteller ise biçilmiş kaftan.
Formentera’ya gelmek için Ibiza’dan kalkan teknelerle yarım saat süren bir yolculuk yapmanız yeterli. Buraya ne yazık ki feribottan başka bir ulaşım seçeneği bulunmuyor. Bu da adanın el değmemiş halini korumasına sebep oluyor.
20 kilometre uzunluğundaki sahil şeridi, masmavi berrak denizi ile Formentera, Avrupa’nın Maldivler’i olarak gösteriliyor.
Adada çok sayıda ünü tüm Avrupa’ya yayılmış olan plaj bulunuyor. Ses Illetes ve Playa Migion adlı iki adet büyük plajın yanı sıra Es pujols ile Cala Saona adlı küçük plajlar adanın ününe ün katmasını sağlıyor. Plajlara isterseniz yürüyerek isterseniz de bisiklet kiralayarak kolayca ulaşabilirsiniz.
Sakinliğin ve huzurun simgesi olan Formentera’da çok sayıda yel değirmeni ile deniz fenerini bulabilirsiniz.
Adada gündüz denizin tadını çıkarırken akşam da birbirinden leziz İspanyol yemeklerinin tadına bakmanızı öneriyoruz. Burada deniz mahsulünün neredeyse her çeşidini bulabilirsiniz.
İspanya’nın en meşhur yemeği olan paellayı bir de deniz mahsullü haliyle yemelisiniz. Ayrıca adada İspanyol kültürünün önemli bir parçası olan tapas barları da sıkça görebilirsiniz. Tapas barlara giderek ayak üstü yerel yemeklerin tadına bakmadan tatilinizi noktalamayın.
Tüm bunlara ek olarak Formentera zeytin ağaçlarıyla kaplı olan bitki örtüsüne sahip bir yer. Zeytin ağacının bu kadar çok olması adanın mutfağına da yansımış. Tapas barlarda birbirinden güzel zeytinyağıyla pişirilmiş atıştırmalıkların tadına bakabilirsiniz.
Formentera’ya gidince adanın popüler restoranı olan Las Banderas’a gitmenizi ve ardından da Bananas Co’da içkinizi yudumlamanızı tavsiye ediyoruz.
İspanya’ya ait olan Balear Adaları’nın en büyüğü olarak Mayorka ile karşınızdayız. Latince hali Insula Maior yani büyük ada anlamını taşıyan bu adayı mutlaka görmelisiniz.
Ada geçmişte Roma, Bizans ve Endülüs medeniyetlerine de ev sahipliği yapmış olmasıyla biliniyor.
Ülkedeki Katalanca ve İspanyolca ayrımı burada da fark ediliyor. Öyle ki adanın resmi dili olarak İspanyolca değil Katalanca kabul görüyor.
Mayorka adasının başkenti olan Palma özerkliğini elde etmiş olan Balear Adaları’nın da başkenti sayılıyor.
Mayorka Tramuntana ve Llevant olmak üzere iki dağlık bölge ile Badia de Pollenca ve Badia d’Alcudia olmak üzere iki adet koydan oluşan bir ada.
Turkuaz renkteki denizi, bembeyaz kumları, özenle korunmuş sahil şeridiyle gelenleri kendisine hayran bıraktıran cinsten bir güzelliğe sahip olan bu adaya her yıl binlerce turist akın ediyor.
En az Ibiza kadar popüler olan adaya en çok Almanya, Hollanda, İskandinav ülkeleri ve ABD’den turistler geliyor.
Dünyanın dört bir yanından turistleri ağırlamasının sebebi ise adada Palma de Mallorca Havaalanı’nın bulunuyor olması diyebiliriz. Bu havaalanı öyle çok rağbet görüyor ki bir yılda ağırladığı 23 milyonluk yolcu kapasitesiyle tüm İspanya genelinde öne çıkmayı başarıyor.
Denizi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra ada dikkate değer bir tarihi mirasa da ev sahipliği yapıyor. Milattan önce 6000’li yıllara kadar dayanan geçmişiyle Fenikelilerden Bizans’a kadar uzanan çeşitli medeniyetleri barındırdığı biliniyor. Yakın tarihte ise 1936 yılındaki İspanya İç Savaşı sırasında İspanya’nın ulusal kalesi olarak kullanıldığı için tüm ülkede ayrı bir yere konuluyor.
Balear Adaları’nın en ünlüsü olan Ibiza ve Mayorka’nın gerisinde kalmış olsa da Menorca mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri olarak kabul ediliyor.
Mayorka’dan sonra Balear Adaları’ndaki en büyük ikinci adası olan Menorca’da 60.000 kişilik bir nüfus yaşıyor. Söz konusu nüfus havaların ısındığı yaz aylarında turistlerin akınıyla birlikte 800.000’li rakamlara kadar yükseliyor.
Adanın içerisinde yer alan Mahon Limanı meşhur Pearl Harbour’un ardından Avrupa’nın en büyük doğal limanı olarak biliniyor. 6 kilometrelik bir alanı kaplayan bu limanı mutlaka görmelisiniz.
Menorca tarihi dokusu ve doğal güzellikleri ile turistlere dolu dolu bir tatil imkanı sunuyor.
Mahon Limanı’nda gemiden indikten sonra limanın tepesinde kalan Ciutadella Katedrali’ne giderek adadaki turunuza başlayabilirsiniz.
Adayı gezip görmek için limandan itibaren bir sürü merdiven çıkmanız gerektiği konusunda sizi baştan uyarmamız gerekiyor. Biraz merdiven çıkıp yorulduktan sonra gördüğünüz manzara karşısında yorgunluğa değdiğini anlayacaksınız.
Tarihi yönden çok sayıda zenginliğe sahip olan Menorca’da zamanınız keyif içerisinde geçecek.
Buraya gelmişken İspanyol mutfağının tadına bakmadan dönmek olmaz. Gündüzleri adanın en meşhur ve dikkat çekici Binibeca Plajı’nda denizin keyfini çıkardıktan sonra akşamları sangria içip tapas yiyebileceğiniz restoranlara gitmelisiniz. En lezzetli tapasları Mahon Limanı’ndaki Ses Forquilles’te ve Nautic Lounge’ta bulabilirsiniz.
Adada oldukça canlı bir turizm faaliyeti olmasına ek olarak mobilya ve ayakkabıcılık sektörünün de oldukça gelişmiş olduğu söylenebilir.
Turizmin adada bu kadar gelişmiş olmasının önemli nedenlerinden biri ise Ibiza gibi diğer Balear Adaları’na kıyasla Menorca’nın özellikle çocuklu ailelerin tatil yapmasına çok elverişli bir yer olması.
Adanın güney kesimindeki huzurlu ve sakin plajlar bakımlı deniziyle çocuklu aileler için biçilmiş kaftan. Cala Macarella, Cala Turqueta ve Cala Mitijana gibi plajlara çocuğunuzla rahatlıkla gidebilirsiniz.
Toplamda 6 adet sahil bölgesine sahip olan İspanya’da Casares en çok da görkemli beyaz badanalı evleri ile öne çıkıyor.
Casares dağın eteklerine kurulmuş bir yerleşim yeri olduğu için buraya gelen ziyaretçilerine inanılmaz güzellikte bir manzara sunuyor.
Denize karşı sıralanan beyaz evleri ile ünlü olan bu yer adını aldığı Casares Kalesi ile de tarihi bir mirasa ev sahipliği yapıyor.
Kaleye ek olarak dilerseniz Encarnacion Kilisesi’ni de ziyaret etmeyi düşünebilirsiniz.
İspanya’nın kuzeydoğu tarafında konumlanan bu şirin kasaba her yıl binlerce turiste kucak açıyor.
Fransa sınırına daha yakında yer Cadaques dünyaca ünlü ressam Salvador Dali’nin doğduğu yer olması ile tanınmaya başlanmış. Burada doğan Dali daha sonra Port Lligat’da kendisine bir ev almış.
Bu sevimli sahil kasabasında birbirinden güzel sanat galerilerini, çeşitli deniz ürünlerinin pişirildiği kaliteli restoranları görebilirsiniz.
Engebeli bir sahil şeridine sahip olması özellikle fotoğraf çekmeyi seviyorsanız size eşsiz güzellikte bir manzara eşliğinde anılarınızı ölümsüzleştirme fırsatı veriyor.
Comillas adlı sevimli sahil kasabası Cantabria adlı bölgede yer alıyor. Burası daracık Arnavut kaldırımlı sokakları ve tertemiz bir denize ev sahipliği yapan uzun sahil şeridiyle meşhur.
Comillas’a geldiğinizde tekneyle sahilden açılabilir ve deniz yolculuğunun tadını çıkarabilirsiniz.
Dilerseniz de altın renkli kumları olan Playa de Oyambre adlı plajda deniz, kum ve güneş sefası sürebilirsiniz.
Comillas’a geldiğinizde gündüz denizin tadını çıkarırken akşam da Arnavut kaldırımlı sokaklardan geçerek deniz mahsulleri pişiren restoranlara mutlaka gitmelisiniz.
Austrias bölgesinde bulunan Lastres yüksek bir tepe üzerine kurulmuş olduğundan görenleri eşsiz manzarasıyla etkisi altına alıyor.
Lastres her bir yerinde ayrı güzellikte bir manzaraya sahip olduğu için pek çok dizi ve film setine de ev sahipliği yapıyor.
İngiltere’de oldukça popüler olan Doktor Mateo adlı televizyon programının burada çekildiği biliniyor.
İspanyolcadaki karşılığıyla Fuenterrabiya adı ile anılan Hondarribia upuzun bir sahil şeridine sahip.
Konum olarak komşu Fransa’nın tam karşısında yer alması da bir diğer ilgi çekici özelliği. Yakın olması sebebiyle burada Fransız mimarisinden izlere sıkça rastlayabilirsiniz. Özellikle ahşap balkonların çevrelediği evlerin manzarasına hayran kalacağınızdan eminiz.
Hondarribia’ya geldiğinizde geleneksel mimariyle inşa edilmiş dağ evlerinde konaklamanızı öneriyoruz.
Ayrıca akşam yemeklerinizi Fransız mutfağının en lezzetli yemeklerini tadabileceğiniz sayısız restoran seçeneği sizi Hondarribia’da beklediğini de aklınızda bulundurmalısınız.
Galiçya’daki Lugo eyaletinde yer alan Ribadeo İspanya’daki en meşhur plajlardan birine de ev sahipliği yapıyor.
Ünü ülke sınırlarını aşan bu plajın adı Praia As Catedrais yani Katedral Plajı.
Plajın bu isme sahip olmasının nedeni ise kulelere ve devasa kemerli kapılara benzeyen kaya oluşumlarının plajda yer almasından ileri geliyor.
Katedral Plajı’nın esrarengiz manzarası eşliğinde denize girmek dünyada tecrübe edebileceğiniz sayılı güzelliklerden sayılıyor.
San Sebastian ismini sosyetenin favori tatil mekanı olarak sıkça duymuşsunuzdur. Masmavi denizi, yemyeşil bitki örtüsü ile İspanya’nın en güzel sahil kasabalarının başında geliyor.
Bulunduğu yer itibarıyla Fransız sınırına yakın olan San Sebastian’da Fransız esintilerini görebilirsiniz.
Burada birbirinden lüks plajlara gidebilir, en şık restoranlarda gastronomik keşiflere çıkabilirsiniz.
İspanya’nın en güzel plajlarından biri olarak kabul edilen La Concha Plajı da burada bulunuyor.
Eğer Michelin yıldızlı restoranlara gitmek, yeşilin ve mavinin en güzelini görmek ve lüks içinde bir deniz tatili yapmak istiyorsanız San Sebastian tam da size göre.
14. yüzyıldan kalma çok sayıda kilise ve tarihi binayı bünyesinde barındıran Mojacar dağın eteklerine kurulmuş olan bir kent.
Hem denizin hem de tarihi dokunun içerisinde bir tatil geçirmek istiyorsanız Mojacar sizin için ideal bir yer.
Dağın yamacında olan konumu sayesinde ziyaretçilerine eşsiz bir manzara vadeden Mojacar’da hem denize girebilir, tarihi yapıları keşfe çıkabilir hem de İspanyol mutfağının en güzel lezzetlerini tadabilirsiniz.
İspanya’daki pek çok sahil kasabası gibi Frigiliana da dağın eteklerine kurulu olan bir yerleşim yeri olarak karşımıza çıkıyor.
Burada kartpostallardaki manzaranın gerçeğe bürünmüş haline şahit olacaksınız.
Malaga’nın sınırları içerisinde yer alan bu sahil kenti doğal güzellikleri ve tarihi mirasıyla mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Costa Brava adlı sahil şeridinde bulunan Palafrugell Katalonya sınırları içerisinde yer alıyor.
Özellikle yaz mevsiminde son derece kalabalık olan bu sevimli sahil kasabasında İspanyol mutfağını keşfedebilir ve berrak denizin tadını çıkarabilirsiniz.
Su sporları başta olmak üzere çeşitli aktivitelerin bulunduğu Palamos İspanya’da mutlaka görmeniz gereken sahil kasabalarından biri olarak öne çıkıyor.
Konum olarak Girona’ya yakın olması sayesinde yaz aylarında yoğun bir şekilde turist akınına uğruyor.
Bu sahil Costa Brava hattı üzerinde yer alıyor.
Sahilinin mavi bayraklı olması binlerce insanın plaja akın etmesine neden oluyor.
Çok sayıda su sporlarının da yapıldığı Lloret de Mar’da masmavi denizin ve bembeyaz kumların tadını çıkarabilirsiniz.
Roma döneminden tarihi kalıntılara da ev sahipliği yapan bu sahil tarihe meraklı olan deniz tutkunları için mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak ayrışıyor.
Tossa de Mar’da hem denize girebilir hem de Roma kalıntılarını keşfedebilirsiniz.
Ülkenin en uç kısmında yer alan bu sahil kasabası hem doğal güzellikleri hem de tarihi eserleri ile turistleri cezbediyor.
Kasabaya sakin ve dingin bir hava hakim.
Buraya geldiğinizde gözlerinizi tarihi manastırların güzelliğinden alamayacaksınız.
Cantabria’da konumlanan Castro Urdiales geçmişi orta çağa dek uzanan bir sahil kasabası olarak biliniyor.
Orta çağ zamanlarından beri kasabanın ana geçim kaynağının denizcilik olduğu görülüyor.
Kasabanın daracık sokaklarında dolaşırken evlerdeki ahşaptan yapılan balkonları seyretmekten gözlerinizi alamayacaksınız.
İspanya’daki diğer sahil kasabalarında olduğu gibi burada da tarihi eserlere rastlamak mümkün.
Paleolitik Dönem’de oluşturulduğu varsayılan mağara resimleri ile Roma’ya ait arkeolojik alanı görmeden buradan ayrılmamalısınız.
Birbirinden güzel binaları, mimari eserleri, tarihi geçmişine ek olarak Barselona aynı zamanda bir sahil kenti olarak öne çıkıyor.
Özellikle dünyaca ünlü mimar Gaudi’nin eserlerini Barselona’nın her bir köşesinde görmek mümkün.
Günün hemen hemen her saati kalabalık olan meydanları, akşamları insanlarla dolup taşan tapas barları, şehrin içindeki upuzun sahiliyle Barselona Avrupa’da mutlaka görmeniz gereken yerlerden bir tanesi.
Özellikle baharın gelişiyle birlikte burada hem kültür turizmi hem de deniz, güneş, kum üçlüsünün keyfini çıkarmak için gelen yoğun turist kalabalığına şahit olabilirsiniz.
Balear Denizi’ne kıyı olan bu şehirde 7 kilometre uzunluğunda bir sahil şeridi bulunuyor. Sahil boyunca birbiri ardına sıralanan 8 adet plaj insanlarla dolup taşıyor. Şehrin içinde olması sayesinde metro ve otobüs gibi toplu taşıma araçlarını kullanarak plaja kolayca gidebilirsiniz. Buradaki plajların en ünlüsü ve en kalabalığı Barcelonata Plajı olarak karşımıza çıkıyor.
Bunun ardından daha sakin bir plaj ortamı isterseniz Bogatell Plajı’nı da önerebiliriz.
Plajların hemen arasında Barselona’nın ünlü kafe ve restoranları yer alıyor. Denizde vakit geçirdikten sonra buralara giderek İspanyol mutfağının tadını çıkarabilirsiniz.
Barselona ve başkent Madrid’in ardından 800.000 kişilik nüfusuyla İspanya’nın en büyük 3. şehri olma özelliğini elinde bulunduran Valencia için büyüleyici bir sahil şehri diyebiliriz.
Hem uzun ve temiz sahili hem de tarihi güzellikleriyle turistleri kendisine çekmeyi başarıyor.
Valencia’da yaz aylarında gündüzlerinizi plajda geçirirken sonrasında şehrin her yerine yayılmış olan müzeler ile sanat galerilerine gidebilirsiniz. Şehrin sokaklarında dolaşırken gözlerinizi tarihi binalardan alamayacağınıza eminiz.
Tatiliniz boyunca Lonja de la Seda Belediye Binası, dünyaca ünlü Mercato Central adlı Pazar alanı ve La Virgen de Los Desamparados Bazilikası’nı ziyaret etmeyi unutmayın.
Denize girmek için de en uygun yer olarak Playa Malvarossa’yı size önerebiliriz. Bu plaj sakin ortamı, berrak denizi ve beyaz kumlarıyla aklınızı başınızdan alacak.
Plaja bisiklet kiralayarak da gidebilirsiniz. Böylece yolculuğunuzu daha eğlenceli bir keşif sürecine dönüştürebilirsiniz.
Almeria, İspanya’da deniz kıyısında yer alan ve Endülüs etkilerinin ağır bastığı bir kent olarak biliniyor.
Burası Valencia ve Berselona kadar büyük bir yüz ölçümüne sahip olmasa da oldukça popüler ve sıcak bir sahil kenti.
Doğal yapısı gereği volkanik dağların arasında kaldığı için ziyaretçilerine ilginç manzaralar görmeyi vadediyor.
Almeria geçmişte Emevilerin hüküm sürdüğü bir yer. Bu nedenle çok sayıda Arap kültürü ve mimarisinden kalan izlerle kentte karşılaşmak mümkün.
Şehirde mutlaka görülmesi gereken yerlerin başında Alcazaba Kalesi geliyor.
Avrupa’nın içerisinde sıcak iklimi ve Arap esintili mimarisi nedeniyle çok sayıda dünyaca ünlü filme de ev sahipliği yapan Almeria’da Indiana Jones, The Good, The Bad, and The Ugly çekilen filmlerden yalnızca birkaçı.
Balear Denizi kıyısında eşsiz bir konuma sahip olan ve İspanya’nın ikinci büyük liman şehri olan Malaga ile İspanya’daki sahil kentlerine devam ediyoruz.
Mavi ile yeşilin buluştuğu, güneşin battığı romantik sahillerin yer aldığı Malaga’da yapacak çok şey var.
Malaga’daki tatiliniz boyunca dünyaca ünlü şarapların ve yerel içki sangrianın tadına bakabilir, İspanyol mutfağının lezzetli yemeklerinden yiyebilirsiniz.
İspanya’nın en çok sevilen yazlık rotalarının başında gelen Malaga’da 3 adet popüler plaj bulunuyor. Malaguata, Pedregalejo ve Palo bu plajlar arasında sayılıyor. Palmiyelerin altında kumlarda uzanırken sıcak İspanyol denizine girerek tatilin yorgunluğunu üzerinizden atabilirsiniz.
Marbella için klasik bir İspanyol sahil kenti diyebiliriz. 25 kilometre uzunluğundaki kıyı şeridi ile İspanya’nın çok sevilen yazlık yerlerinden birisi.
Marbella tam olarak Malaga ile Cebelitarık Boğazı arasında bulunuyor. Bu da sahip olduğu eşsiz deniz manzarasının adeta bir kanıtı.
Daracık tarih kokan sokakları, gün batımının en güzel haline tanıklık edeceğiniz limanı, ünü Avrupa’ya kadar yayılan plajları, tapas barları ve müzeleri ile turistlere unutulmaz bir yaz tatili yaşatıyor.
Marbella geçmişte Fenikeliler, Romalılar ve Emevilerin hüküm sürdüğü bir yer. Bu yüzden çeşitli dönemleri yansıtan müzeler, sanat eserleri ile şapelleri art arda görürseniz şaşırmayın.
16. yüzyıla kadar İspanya’nın başkenti vazifesi gören Toledo sahip olduğu tarihi miras nedeniyle Üç Kültür Şehri olarak anılıyor. Bunun nedeni ise geçmişte Müslüman, Hristiyan ve Musevi halkın bir arada yaşamış olması.
Dağın tepesine konumlanan Toledo’nun 3 tarafı nehirle çevrili. Bu da turistlere inanılmaz bir görsel şölen sunuyor.
Günümüzde adeta bir orta çağ kenti gibi görünmeye devam eden Toledo’da katedralleri dolaşmak, müzeleri görmek ve kalenin manzarasını izleme oldukça keyif verici.
Bu tarihi şehrin sokaklarında dolaşırken kendinizi orta çağda yaşıyormuş gibi hissedebilirsiniz.
Toledo’ya geldiğinizde Toledo Katedrali’ni ve Toledo Kalesi’ni görmeden şehirden ayrılmamalısınız.
Etrafı nehirle çevrili olan bu sahil kentinde tatilinizin büyük bir mutlulukla geçeceğinden eminiz.
Geçmişte Endülüs’ün başkenti olan Sevilla günümüzde de tüm ihtişamıyla ziyaretçilerine kucak açıyor.
Arap ve İspanyol kültürünün harmanlandığı bu şehrin her bir köşesi tarih kokuyor. Daracık sokakları, Arap mimarisi ile iç içe geçen İspanyol mimarisi turistlerin kalbini çalıyor.
Sevilla’ya geldiğinizde Unesco Dünya Mirası kapsamında olan Alcazar Sarayı kesin kez görülmeli. Saray öyle geniş bir alan üzerine kurulu ki burayı keşfetmek için yarım gününüzü ayırmanız gerekiyor. Alcazar Sarayı’nın dinginlik veren bahçesinde dolaşıp ilgi çekici tarihi odalarında geçmişin atmosferini soluyabilirsiniz.
Alcazar Sarayı’ndan sonra Christopher Colombus’un gömüldüğüne inanılan Sevilla Katedrali de mutlaka görmeniz gereken yerlerden biri.
Tarihi güzellikleri keşfettikten sonra sokağa çıkıp İspanyol lezzetlerinin tadına bakıp gece hayatına karışarak unutulmaz bir tatil geçirebilirsiniz.
Sitges Barselona’nın 35 kilometre ötesinde güney kesimde yer alıyor. Akdeniz’in bu huzurlu sahil kasabasının nüfusu yaklaşık olarak 17.000 kişilik.
Esasen küçük bir balıkçı köyü olan Sitges’de 17 adet eşsiz güzellikte plaj bulunuyor. Buraya yılın hangi zamanı gelirseniz gelin sakin ve huzurlu sahil kasabası atmosferini hissedeceksiniz.
Sitges hem doğal hem de tarihi güzellikleri barındırıyor. Roma dönemini yansıtan mimari eserlere Sitges’te rastlayabilirsiniz. Neredeyse her köyde Roma döneminden kalma bir ev ile karşılaşabilirsiniz.
Kentin simgelerinde biri olarak kabul edilen San Bartalome-San Tecla Katedrali’ni mutlaka görmeli ve önünde size Sitges’i anımsatacak bir fotoğraf çekilmelisiniz. San Bartalome Katedrali 17. yüzyıldan günümüze dek korunarak gelmeyi başarmış. Bu katedralin önündeki upuzun merdivenlerin fotoğraf çektiren turistlerle dolup taştığını görünce şaşkınlığınızı gizleyemeyeceksiniz.
Katedralden sonra görmeniz gereken diğer yerler arasında Maricel Sarayı ve Müzesi bulunuyor. Bu müzede modernizme ait en değerli sanat eserlerini görebilirsiniz. Müzede dönem dönem El Greco, Goya ve Charles Deering gibi sanatçılara ait koleksiyonların sergilendiği biliniyor.
Buradan çıkıp daracık tarihi sokaklarda dolaşırken beyaz renkli evlere maviye boyanmış ahşap kapılara hayran kalacaksınız.
Sokaklarında kaybolup bol bol fotoğraf çekilmek isteyeceğinizi görür gibiyiz. Bu dar sokakları takip ettikten sonra karşınıza upuzun sahiliyle sizi cezbedecek olan San Sebastian Plajı çıkacak.
Hem yerli halkın hem de turistlerin en sevdiği plajların başında gelen San Sebastian’da turkuaz rengi denizin ve bembeyaz kumların tadını çıkararak keyifli bir gün geçirebilirsiniz.
Bu huzurlu ve sakin yönlerine ek olarak Sitges aynı zamanda binlerce insanın katılım gösterdiği festivallere de ev sahipliği yapan bir yer. Her yıl şubat ayında tüm dünyada eğlencesiyle meşhur olan Sitges Festivali düzenleniyor. Festivale ortalama 400.000 kişinin katıldığı duyulan rivayetler arasında. Dünyaca ünlü müzisyenlerin geldiği kalabalık dans partilerinin düzenlendiği bu festivale katılmak hayat boyu unutulmayacak bir deneyim olabilir.
Sitges’te düzenlenen etkinlikler yalnızca festival ile sınırlı kalmıyor. Burada her yıl ekim ayında Uluslararası Film Festivali de tertip ediliyor. Film festivali korku ve fantezi konularını kapsayacak şekilde yapılıyor. Dünya çapında ses getiren film festivali yapıldığında Sitges’İn ne kadar kalabalık olduğunu tahmin etmek çok da zor olmasa gerek.
Sitges’in dikkat çeken bir diğer özelliği ise Bacardi’nin yaratıcısı Facundo Bacardi Masso’nun burada doğmuş olması. Sitges’e geldiğinizde Bacardi Müzesi’ni ziyaret etmeden dönerseniz gezinizin eksik kalacağını bilmenizi isteriz.
Tarihi ve kültürel yapıyı keşfettikten sonra eski sokaklarda dolaşıp meydandaki dükkanlardan hediyelik eşya alışverişi yaparak zamanını değerlendirebilirsiniz.
Her köşe başında ziyaretçisini bekleyen İspanyol kafeleri ve tapas barlarına uğrayıp soluklanmayı da ihmal etmeyin.
Huzur veren atmosferi, düzenlenen festivallerle hareketlense de genel olarak sakin olan yaşam tarzı ve denizin en güzeline sahip olan Sitges, İspanya’nın en sevimli sahil kasabalarından biri olma özelliğiyle görülmeyi bekliyor.