Kategoriler AvrupaYurt Dışı

Lizbon Gezi Rehberi

Lizbon bence hak ettiği ilgiyi görmeyen rotaların başında geliyor. Bu kentin sunduğu turistik noktaları önceki Lizbon’da Görülecek Yerler adlı yazımda uzun uzadıya anlatmıştım. Bu yazımda ise vize, ulaşım, konaklama, yemek gibi konularda detaylı bir rehber hazırladım.

Portekiz Vize

Avrupa Birliği’ne dahil olan Portekiz’e gitmek için bordo pasaportlu olanların Schengen Vizesi alması gerekiyor. Yeşil pasaport sahipleri ise doğrudan gidebiliyor, onlar direk “ulaşım” başlığına atlayabilirler. Bordo pasaportlu olanların ise vize başvurusu yapması gerekiyor. 90 günden uzun süreli olarak kalacakların ise özel olarak uzun süreli vizeye başvurması lazım, ben burada sadece turistik vize için gerekenleri yazacağım.

Portekiz turistik vizesi için başvurular Ankara’da Portekiz Büyükelçiliği’ne, İstanbul’da ise Macaristan Konsolosluğu’na yapılıyor. Bunun için önce vize başvuru formunun doldurulması gerekiyor, Türkçe doldurabilirsiniz. Bir de seyahat nedeninizi açıklayan bir Vize Talep Dilekçesi yazmanız gerekiyor, yine Türkçe. Sonra görüşme için randevu alıyorsunuz ve burada mülakat yapılıyor, gerekli gördükleri soruları yanıtlıyorsunuz. Her ayrıntıyı sorabiliyorlar, hazırlıklı olun. Ardından biyometrik bilgileriniz alınıyor yani fotoğrafınız çekiliyor ve parmak izleriniz kaydediliyor. Vize başvurusu için 60 Euro ödemeniz gerekiyor, sonuç iki haftada belli oluyor. Yola çıkmadan bir ay önce vize başvuru yapmanız tavsiye ediliyor.

İstedikleri diğer belgeler ise şunlar:

– Pasaportunuz

– 2 adet Biyometrik fotoğraf

– Tam Vukuatlı Nüfus Kayıt Örneği ve Nüfus Cüzdanı Fotokopisi

– Uçak ve otel rezervasyonu (satın almamanızı öneriyorlar ret ihtimaline karşı)

– Öğrenci iseniz öğrenci belgesi

– Maddi durumunuzu gösteren evraklar (Bankadan alacağınız hesap dökümü, varsa tapu ve araba ruhsatı, varsa maaş bordronuz, emekliler için emekli maaş cüzdanı, şirket sahipleri için vergi levhası gibi şirket belgeleri. Evrakların hepsi güncel yani son 3 ayda alınmış ve ıslak imzalı olmalıdır.)

– Masraflarınızı başkası karşılayacaksa, o kişiden imzalı dilekçe

– Seyahat sağlık sigortası

Lizbon’a Ulaşım

Avrupa başkentleri arasında Lizbon belki de en kolay ulaşıma sahip olan şehir. Kentin tek havaalanı olan Aeroporto de Portela’ya (diğer adıyla Lizbon Havalimanı) indiğinizde hemen havaalanının içinde metro durağı var. Buradan metroya bindiğinizde hiç tren değiştirmeden şehir merkezine kısa bir yolculukla ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca tren garı da bu hat üzerinde yer alıyor veya otelinizin bulunduğu mahalleye göre diğer hatlara geçiş yapacak duraklara ulaşabiliyorsunuz. Otelden havaalanına giderken de aynı şekilde metroyla rahatça gidiyorsunuz, zaten durağın adı da “Aeroporto” olduğundan kolayca bulunuyor.

Lizbon’un turistik kısmı Alfama – Rossio – Belem hattında toplandığından muhtemelen diğer kısımlarına hiç gitmeyecekseniz. Otelinizi eğer metro durağına yakın veya merkez civarında seçerseniz toplu taşıma ile her yere rahatça ulaşabilirsiniz. Kentte metronun yanında otobüs ve tramvaylar da var ve elektronik olarak bilet alıp kullanmanıza yarayan Viva Viagem adlı kart ile hepsine binebiliyorsunuz. Akbil, Ankarakart gibi bir sistem olan Viva Viagem çoğu yerde tek ödeme yöntemi, yani otobüse binip nakit ödeyemiyorsunuz. Havaalanındaki başta olmak üzere metro istasyonlarda kart alabileceğiniz ve sonra aldığınız karta para yükleyebileceğiniz kiosklar var. 6 Euro karşılığı günlük sınırsız biniş almanız da mümkün ama bu ancak dört defa binerseniz kazançlı çıkmanızı sağlıyor, hesabınızı ona göre yapın.

Ben her zaman yaptığım gibi genelde yürümeyi tercih ettim. Özellikle Alfama – Rossio – Baixa – Chiado – Bairro Alto birbirine yan yana bulunuyor ve bence yürümek tüm bu mahalleleri ve kültürü tanımanın en güzel yolu. Belem’e geçmek içinse tramvay veya otobüse binmek şart, yoksa çok yorulabilirsiniz (ama kendinize güveniyorsanız Tejo Nehri kıyısı boyunca yürüyüş yolu var).

Burada Lisboa Card adındaki şehir kartından da bahsetmek isterim. Turizm danışma bürolarından alınan bu kart ile hem toplu taşımayı ücretsiz kullanıyorsunuz, hem de bazı müzelere ücretsiz giriyorsunuz. Bazı müzelerde ise sadece indirim oluyor, bunun bir listesi için Lizbon’da Görülecek Yerler adlı yazıma bakabilirsiniz. Günlük alırsanız 19 Euro, 2 günlük 32 Euro ve 3 günlük ise 40 Euro yani çok ucuz sayılmaz ama benim gibi yürüyerek gezmeyi sevenlerden değilseniz ve sık sık toplu taşımaya binecekseniz faydalı olabilir. Gireceğiniz müzeleri önceden belirlerseniz bilet fiyatlarını toplayıp kendi kararınızı verebilirsiniz.

İklim

Lizbon yazları oldukça sıcak, dolayısıyla siz de Türkiye’deki yazlık giysilerinizi götürüp giyebilirsiniz. Ben Eylül ayının başında gitmeme rağmen şort ve tişört giyip hiç sürpriz yağmurla falan karşılaşmadım. Ne üşüdüm ne terledim. Temmuz ve Ağustos ayları da makul sıcaklıklarda geçiyor, güneşin altında pişmekten korkmadan yaz tatilinizde gidebilirsiniz. Kışlar bile oldukça ılıman geçiyor, kar neredeyse asla yağmıyor. Yine de okyanus kenarında olduğunu hesaba katarak kış aylarında gidenlere yağmurluk ve şemsiyeyi ihmal etmemelerini öneririm.

Konaklama

Lizbon’da biri Porto’ya geçmeden önce diğeri dönüşte olmak üzere iki ayrı otelde kaldım. Özellikle Lizbon’a döndüğümde kaldığım Olaias Park Hotel (eski adıyla Altis Park Hotel), Portekiz’e giden her tanıdığıma gönül rahatlığıyla tarif ettiğim bir otel. Ben çok memnun kaldım. Olaias metro istasyonunun hemen yanı başında yer aldığı için ulaşım çok kolay, birkaç durakta Rossio’ya varıyorsunuz, aynı şey tren garı ve havaalanı için de geçerli. Odalar çok rahat, banyo ile yatak temiz ve yeni, üstelik açık büfe kahvaltı da fiyata dahil ve hem lezzetli hem çeşitli. Size de kesinlikle öneririm.

Lizbon’a ilk vardığımda kaldığım Hotel LX Rossio ise çok iyi bir konumda olması ve düşük fiyatı nedeniyle tercih edilebilir. Ne yazık ki odalar baya eski ve bakımsız. Yatak gıcırdıyor, banyoda pas lekeleri var. Ama otel tam olarak Rossio’da, Rua Augusta’nın hemen yanında yer aldığından sürekli olarak Lizbon’un göbeğinde oluyorsunuz. Bu da bir rahatlık sağlıyor. Bu otele de kahvaltı dahil, açık büfe değil ama verdikleri doyurucu. Zaten Portekiz kahvaltısı bizim damak tadımıza uygun. Hemen aşağıda bahsedeceğim.

Yemekler

Haritaya bakanların tahmin edeceğinin aksine Portekiz’de tipik Akdeniz mutfağı yok, İspanyolların paella ve tapas gibi tatlarını da burada aramayın (ama pesticos dedikleri mezeler tapas’a epey benziyor). Portekiz mutfağı oldukça kendine has lezzetler taşıyor. Kimi yerde Endülüslerden kalma izleri görüyorsunuz, kimi yerde Atlas kenarında yer almalarının getirdiği zoraki balık sevgisini, kimi yerde ise İngilizlerle asırlar boyu ticaret yapmanın etkisini.

Örneğin kahvaltı zevkleri muhtemelen Endülüs zamanından miras kalmış ve bize oldukça benziyor. Zaten Portekiz ile özdeşleşmiş en önemli yiyecek, bizdeki somun ekmeğin tek porsiyonluk hali olan bifana. Şaka sanmayın, gerçek. Hatta McDonaldslarda buraya özel olarak bu ekmeğin içinde köfte satıyorlar. Büfelerde sandviçler için bu ekmeği kullanıyor. Ben kahvaltıda üstüne tereyağı ve marmelat sürerek yedim ve memnun kaldım. Otelde yine kahvaltıda bir de poğaça vermişlerdi, hamuru bizdekilere göre daha sarıydı ama lezzeti yerindeydi. Sonuç olarak otelin oldukça uygun fiyatına dahil biçimde karnımı doyurabildim! Büfelerde bifana diye sipariş verdiğinizde içine domuz eti koyarak veriyorlar, ona dikkat edin. Dana etinden biftekle yapılmış sandviç isterseniz Prego demeniz gerekiyor.

Portekizlilerin kahve anlayışı ise espresso tabanlı ve çok sert. Neyse ki İngiltere bağlantısı sayesinde kahvaltıda hem kahve hem çay veriyorlar. Böylece çoğu Avrupa ülkesinin aksine Portekiz’de ekmek, tereyağı, marmelat, poğaça ve çaydan oluşan nispeten Türk usulü bir kahvaltı yapabildim.

Related Post

Yemek olarak ise Portekiz mutfağı genelde balık ağırlıklı. Denizci olmalarının ve okyanus kenarında bulunmalarının damak tatları üzerinde büyük bir etkisi olduğu belli. Ulusal yemeklerinin adı Bacalhau ve morina balığı ile yapılıyor, patates ile servis edildiğinden doyurucu bir akşam yemeği oluyor. Sardinha ise adından da anlayabileceğiniz gibi sardunyadan yapılıyor ve daha çok öğlenleri tercih ediliyor. Balık yemek istemeyenler ise Piri Piri soslu Tavuk tercih edebilir. Hint Okyanusu’nda yaptıkları keşifler sayesinde Doğu mutfağının baharatlarıyla tanışan Portekizliler, Piri Piri dedikleri bu bol baharatlı sosu icat etmişler. Bu yüzden tadı daha çok Hint Mutfağı’ndan lezzetleri andırıyor.

Lizbon’un meşhur tatlısı Pasteis de Nata ve özellikle Belem’de yer alan Pasteis de Belem adlı pastane bu konuda çok ünlü, zaten sürekli olarak turist izdihamı yaşanıyor. Çok abartılsa da ben o kadar özel bir şey göremedim, fırın sütlacın kasede değil de turta gibi bir ince bir hamurun üzerinde yapılmış haline benziyor. Tarçın dökerek yiyorlar. Pasteis de Belem’de oturacak yer yok, paket almak zorundasınız. Yolun karşısına geçip nehir kenarında mideye indirebilirsiniz, zaten iki lokmada bitiyor. Tekli olduğu gibi büyük paketler halinde de satıyorlar ama öyle alıp da valizde Türkiye’de eşe dosta getirilecek bir şey değil, kıtır hamur içine doldurulmuş muhallebi yolda mahvolacaktır. Siz de Lizbon’a kadar gelmişken bir tadına bakın derim ama çevredeki İngiliz turistlerin yaptığı gibi hiç denemeden hemen bir düzine satın almayın bence.

Son olarak şunu da belirteyim ki her sokakta Pingo Doce adı verilen marketler göreceksiniz, buranın en büyük market zinciri. Her ihtiyacınızı buradan karşılayabilirsiniz, yok yok. En kötü yanları ise ağır biçimde balık kokmaları. Taze, kızarmış, kurutulmuş gibi çeşit çeşit balık açıkta satılıyor ve tüm marketi kokutuyor.

Size önerebileceğim restoranlar ise şunlar:

A Adega do Lagarto: Chiado’da yer alan bu aile işletmesinin spesiyali Bitoque adını yerdikleri biraz karman çorman bir yemek. Bu yemekte kızarmış bifteği üzerine rafadan yumurta koyup yanında ise kızarmış patatesten bir halka oluşturarak servis ediyorlar. Her damağa göre değil ama Lizbon’a gelmişken denemek isterseniz metronun Cais de Sodre durağında inerek nehrin iç kısmına doğru beş dakika yürüyerek ulaşabilirsiniz.

Cervejaria Ramiro: Burası deniz ürünleriyle geniş bir seçki sunmasıyla bilinen bir restoran, üstelik ürünler taptaze. Sadece balık değil, karides, kalamar, istiridye hepsi var. Bütçeye uygun ve rahat bir yer olduğundan epey kalabalık oluyor. Gittiğinizde önce sıra numarası almanız gerekiyor, sonra bu numara ekranda görününce siparişinizi verebiliyorsunuz. Intendente durağında inip caddenin aşağısına doğru yürüyerek ulaşabilirsiniz.

LX Factory: Günümüzde terk edilmiş olan iki asırlık bir fabrikanın alışveriş merkezine dönüştürülerek yeniden topluma kazandırılmasıyla ortaya çıkan LX factory gençlerin uğrak noktası haline gelmiş durumda. Yirmi adet restorana ev sahipliği yapan bu güzel yerde sushiden hamburgere, vegan yemeklerden cheesecake’e kadar her türlü yemek bulunmakta. Alışveriş yapabileceğiniz mağazalar da mevcut ve çeşitli gösterilere de ev sahipliği yapıyor. Buraya 15E veya 18E numaralı otobüsleri kullanarak ulaşabilirsiniz.

Geceler

Portekizlilerin çok sevdiği bir söz var ve ben de bu ülke hakkındaki yazılarımda sık sık alıntılayacağım: Porto çalışır, Braga dua eder, Coimbra okur ve Lizbon eğlenir. Diğer kentleri başka yazılarımda anlatacağım ama Lizbon bu sözden de anlayabileceğiniz üzere Portekiz’in eğlence başkenti. Bu sadece gündüz Tejo Nehri kenarında sefa yapmakla sınırlı değil, geceleri de clublar, barlar, publar dolup taşıyor. Lizbon genellikle Avrupa ve Amerika’dan gelen yirmili yaşlarında turistlerin uğrak noktası olduğu için hiçbir mekan boş kalmıyor. Ben sizin için en ünlüleri sıralıyorum:

LuxFragil: Alfama mahallesinin Tejo Nehri kıyısında kalan kısmında bulunan bu disko, Lizbon’un en ünlü eğlence mekanı. Disko, bar ve teras olmak üzere üç ayrı kısımdan oluşuyor ve her birinde ayrı bir dj çalıyor. Metronun mavi hattında Santa Apollonia durağı veya 728 ile 759 nolu otobüsleri kullanarak ulaşım sağlayabilirsiniz. Clubbing’den vazgeçemeyenlere hitap edecektir.

Bira Müzesi (Museu da Cerveja): Lizbon’da Görülecek Yerler yazımda anlattığım Ticaret Meydanı’ndan bulunuyor, yani gezinizde illa ki geleceksiniz çünkü burası Lizbon’un tam olarak merkezi. Adında müze geçmesi de benim ilgimi cezbetmesi için yeterli! Tejo Nehri’ni ve meydandan gelip geçenleri seyredebileceğiniz bu pub adına uygun biçimde bira ağırlıklı bir menü sunuyor ama diğer alkollü içecekler ve hafif atıştırmalık yiyecek seçenekleri de bulunuyor. Üst kat ise Portekiz’de bira üretimi tarihine ayrılmış bir müze.

Hot Clube de Portugal: Seyahatleri sırasında caz keyfinden vazgeçemeyen gezginlerin Lizbon’da uğraması gereken durak burası. Kentteki en ünlü ve en eski Jazz Bar olan Hot Clube de Portugal, yabancı müzisyenleri de sık sık konuk ediyor. Mavi hat üzerindeki Avenida adlı metro durağında inin, Hotel Lisboa Plaza’yı geçtikten az sonra karşınıza çıkacak. İstasyonun bulunduğu Avenida da Liberdade (Özgürlük Caddesi) aynı zamanda Lizbon’daki en lüks alışveriş noktalarından biri.

Söz konusu Portekiz olunca elbette Fado’dan da bahsetmemek olmaz. Ağıta benzeyen yavaş bir müzik türü olan Fado, hem Portekizliler hem de turistler tarafından çok seviliyor. Fado eşliğinde yemek yiyebileceğiniz restoranlar mevcut, ayrıca Fado söylenen barlar da var. Özelliği canlı olarak çalınıp söylenmesi, kayıttan dinlemeye önem verilmiyor. Benim müzik zevkime tamamen zıt olduğundan bir kere dinlemek fazlasıyla yetti, siz de Fado çalınan bir restorana okkalı bir para bayılmadan önce internetten birkaç şarkı dinlemek isteyebilirsiniz. Alfama’da yer alan Fado Müzesi de Pazartesi hariç her gün 10:00 ile 18:00 arası ücretsiz olarak gezilebiliyor, daha fazla bilgi isterseniz uğrayabilirsiniz. Fado dinleyebileceğiniz en ünlü mekanlar ise şunlar:

Cafe Luso: İki asırlık bu restoran kapılarını 19:30’da açıyor. Şov gece 2’ye dek sürüyor. Hem karnınızı doyurup hem fado dinleyebiliyorsunuz. Kişi başı en az 25 Euroluk harcama yapmak zorunluluğu var ama zaten yemek yiyince bu rakamı kesin aşıyorsunuz. Metro ile yeşil hattın Rossio veya mavi hattın Restauradores duraklarında inip biraz yürüyerek ulaşabilirsiniz, 202 ve 758 nolu otobüsler ise tam önünde duruyor.

O Faia: 70 yıl önce bizzat Fado müzisyenleri tarafından kurulan bu restoranda önce yemeğinizi yiyip müziği sonra dinliyorsunuz. Yine kişi başı en az 25 Euro harcamanız gerekiyor. Yukarıda bahsettiğim Bacalhau yemek için uygun bir nokta. Yukarıda yazdığım Cafe Luso’nun iki sokak arkasında yer alıyor. Burası akşam sekizde açılıyor ve yine gece 2’de kapanıyor.

Tasca da Chico: Biri Alfama’da, diğeri Bairro Alto’da olmak üzere iki şubesi olan Tasca da Chico’nun en önemli özelliği yemek servisi olmaması, böylece sadece müzik dinlemek için gidebiliyorsunuz (dolayısıyla daha ucuza geliyor). Kişi başı minimum harcama kuralı ikisinde de yok, dolayısıyla cebinizde daha ufak bir delik açacaktır. İkisi de 19:00’da açılıp 02:00’da kapanıyor. Bairro Alto’daki merkez her gün, Alfama şubesi sadece Perşembe’den Pazar’a dek açık. Mideniz kazınırsa ufak mezeler alabiliyorsunuz. Kapılarını saat 9’da açıyor. Fado Vadio denen amatör gecelerinden ise uzak durmanızı öneririm, profesyonel olmayıp da fadoya ilgi duyanlar çıkıp söylüyor ve bence buraya kadar gelmişken fadoyu ustasından dinlemek daha iyi olacaktır. Bairro Alto’daki şubesi O Faia’nın az ilerisinde. Alfama’dakine ise 712 veya 734 nolu otobüsler ile gidebilirsiniz.

Alışveriş

Bütün turistik mahallelerinin sokakları hediyelik eşya satan dükkanlarla dolu olsa da en yüksek yoğunlukta bulundukları yer Rossio Meydanı’nın da yer aldığı Baixa mahallesinin sokakları. Rua Augusta’ya paralel olarak uzanan birçok caddeden oluşan Baixa’da her cadde hatıra olarak satın alabileceğiniz ufak tefek şeylerle dolu. Zaten tarih boyunca da burası Lizbon’da esnafın dükkan açtığı, ticaretin canlı olduğu kısımmış.

Horoz şeklinde birçok biblo vs göreceksiniz, şaşırmayın. Nedense Portekizliler kendilerini “gallo” dedikleri horoz ile özdeşleştirmişler (Fransızlar da böyledir). Bir de çok ilginç bir şeymiş gibi balkona asılmış çamaşır resimleri gösteren magnetler, tablolar vs var. Bir İngiliz için şaşırtıcı olabilir ama ben sokağa çıkınca istediğimden daha fazlasını görüyorum zaten!

Baixa’da iken yüzünüzü Tejo Nehri’ne dönerseniz sol tarafınızda eski mahalle olan Alfama, sağ tarafında ise Chiado kalacak. Chiado’nun öte tarafı ise biraz yüksek rakımda kalan Bairro Alto mahallesi. Bunlardan Alfama, dolambaçlı dar sokaklara sahip ve tarihi dokusunu en iyi korumuş yer.

Chiado ise daha çok Baixa ile Bairro Alto arasında geçiş sağlayan, tasarımcıların bağımsız butiklerinin ve birkaç ufak alışveriş merkezinin bulunduğu, bol yokuşlu ve merdivenli bir bölge. Bu alışveriş merkezleri arasından en ünlüsü Armazens de Chiado (Chiado Deposu).

Bairro Alto, Lizbon’un havalı alışveriş noktası. Buranın en güzel yanı sokak çalgıcıları. Çello, ksilofon gibi enstrümanlar çalan bu müzisyenler genelde klasik müzik icra ediyorlar ve sokağı güzel melodiler ile dolduruyorlar. Bir an için kendinizi Viyana’da sanabilirsiniz. Bu bölgede yer alan Principe Real ise lüks mağazalara ev sahipliği yapıyor.

Dönüş

Hem internette sıkça okuduğum hem de bizzat başıma geldiği için sizi uyarmam gereken önemli bir nokta var ki Lizbon’da gezerken yanınıza birisi yaklaşıp muhtemelen anlamayacağınız şeyleri kısık sesle ve çevreyi kolaçan eden bakışlar atarak söyleyebiliyor. Bunlar esrar tacirleri o yüzden hiç bulaşmayın, neyse ki ısrar etmiyorlar ve sizin aldırmadığınızı görünce uzaklaşıyorlar. Özellikle geceleri ortaya çıksalar da bazen gündüz gözüyle bile yapabiliyorlar. Korkmayın, zaten sokaklarda her zaman polis devriye geziyor ve Lizbon epey güvenli bir kent. Sessiz sedasız yanlarından uzaklaşın, başınıza bir iş gelmez. Güvenli bir seyahat dileklerimle…

Paylaş
Etiketler LizbonPortekiz
Kerem Alp Usal

Adana’da doğan yazar, Ankara Fen Lisesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Bilişsel Bilimler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yazın hayatına kaleme aldığı öykülerle başlamış ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Yazarın yayımlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır. Çok bilmenin tek yolunun hem çok okumak hem de çok gezmek olduğunu düşünüp ikisini de bol bol yaptığından gezdiği yerleri anlatan seyahat yazıları yazmaya başlamıştır.