Kategoriler AvrupaYurt Dışı

Porto Gezi Rehberi

Daha önce Lizbon Gezi Rehberi isimli bir yazıda da belirtmiştim, Portekizlilerin çok sevdiği bir söz var: “Porto çalışır, Braga dua eder, Coimbra okur ve Lizbon eğlenir.”. Porto kenti bu sözün hakkını gerçekten veriyor, şehirdeki liman hala oldukça canlı ve insanlar bu tepeli şehirde oradan oraya koşturuyor. Yine de nehir kıyısında bir mola vermeyi ihmal etmiyorlar tabii! Porto’da Görülecek Yerler adlı yazımda bu şehrin sunduğu güzellikleri tanıtmıştım. Bu yazımda ise size kentteki ulaşım, eğlence (Lizbon kadar olmasa da burada da insanlar eğleniyor tabii!) ve alışveriş hakkında bilgi vereceğim.

Bu arada, Porto’da Görülecek Yerler yazımda söz verdiğim üzere, size Porto Card’dan bahsedeyim. Her şehirde olduğu gibi burada da Porto Card alarak ücretsiz toplu taşıma kullanma ve bazı müzelere ücretsiz girme ya da indirimli bilet alma hakkı elde ediyorsunuz. Ayrıca bazı restoranlarda, gösterilerde ve mağazalarda %10-15 civarında indirim sağlıyor. Yaya olarak gezecekler için toplu taşıma içermeyip sadece müze girişi sağlayan versiyon da var, o sadece 5 Euro olduğundan iki müzeye gitseniz masrafını kurtarmaya yetiyor. Toplu taşıma dahil olanlar ise 1 günlük 10.50, 2 günlük 17.50 ve 3 günlük 21.50 Euro. Porto çok büyük bir kent değil ve görülecek yerler ufak bir alanda toplanmış durumda, o yüzden çok toplu taşıma kullanacağınızı sanmam ve bu kadar paraya değmeyebilir. Porto Card almak isteyenler internetten (http://www.visitporto.travel/Visitar/Paginas/PortoCard/PortoCard.aspx) veya Porto’daki birçok dükkandan (havalimanında var mesela) ya da turizm danışma ofisinden edinebilirler.

Turizm danışma ofisleri Porto Card almayacak olsanız bile epey işe yarıyor. İngilizce olarak rahatça iletişim kuruyorsunuz, yardımcı olmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Portekiz’de çok memnun kaldığım bir özellik, karşılaştığım herkesin çok iyi İngilizce konuşması oldu. Ben özellikle Japonya’da bu konuda çok hayal kırıklığına uğramıştım ve bazı yerlerde parmağımla işaret ederek insanlarla iletişim kurmak zorunda kalmıştım. Paris, Roma, Venedik gibi çok turistik kentlerde de İngilizce konuşacak insan kolay kolay bulamıyordum, ya da turistlere karşı oldukça kaba davranıyorlardı. Portekiz’de ise tren bileti alırken, marketten alışveriş yaparken, kafede sipariş verirken vs her yerde hem çok düzgün bir İngilizce ile yanıt verdiler hem de oldukça sıcakkanlı ve yardımsever insanlardı. Şivelerinden dolayı söylediklerini anlamakta epey zorlandığım İskoçlardan bile daha iyi iletişim kurabildiğimi söyleyebilirim. Tabii bunun en büyük nedeni Portekiz ile İngiltere arasında orta çağdan bu yana süren yoğun deniz ticareti. Şu anda da turistler arasında en kalabalık grup İngilizler gibi görünüyor. Ofisten ayrıca kent haritası almayı da ihmal etmeyin, özellikle benim yaptığım gibi yürüyerek gezerken çok faydalı oluyor.

Vize

Portekiz’e gitmek isteyenlerin Schengen Vizesi alması gerekiyor. Birçok ülkenin aksine Portekiz’de başvurunuzu aracı bir acenteye değil de konsolosluğa yapıyorsunuz ve bizzat görüşmeye gidiyorsunuz. Hazırlamanız gereken belgeleri Lizbon Gezi Rehberi adlı yazımda listelemiştim, oradan ulaşabilirsiniz.

Ulaşım

Ben Portekiz gezimi Lizbon Havalimanı’ndan gidiş – dönüş olacak şekilde planladığım için Porto’ya tren ile gittim. Yolculuk sadece 3 saat sürüyor, üstelik tren de gayet konforlu. Pencereden Portekiz’in doğasını seyredip yanınızdaki sandviçi atıştırınca yol bitiveriyor. Şehirler arası trenler kentin banliyösündeki Campanha istasyonunda duruyor ama buradan şehir merkezindeki tarihi Sao Bento İstasyonu’na geçebiliyorsunuz. Bu istasyon zaten kendi başına ziyareti hak eden bir nokta, duvarlarında mükemmel süslemeler mevcut. 1916 yılında açılmış, önceden bir manastırmış.

Tabii Porto’da havalimanı da mevcut ve İstanbul’dan direkt uçuş var. Üç farklı ismi bulunan bu havalimanı basitçe Aeroporto do Porto yani Porto Havalimanı diye anılsa da resmi adı Francisco Sá Carneiro Havalimanı (uçak kazasında ölen eski başbakandan geliyor), ayrıca halk arasında bulunduğu ilçeden dolayı Aeroporto de Pedras Rubras diye de biliniyor.

Lizbon’da olduğu gibi Porto’da da havalimanının içinde kendi metro durağı var ve normal biletle yolculuk edebiliyorsunuz, eğer günlük bilet alırsanız o da geçerli. Bu da ekonomik ve kolay bir ulaşım sağlıyor. Oteliniz metro duraklarına uzaksa 6 Euro karşılığı AeroBus isimli shuttle otobüse binerek şehirdeki en merkezi nokta olan Praça de Liberdade yani Özgürlük Meydanı’na ulaşabilirsiniz.

Porto metrosu ve kentteki diğer toplu taşıma sistemlerinde elektronik bilet uygulaması var, Andante adı verilen bir kart alıyorsunuz ve onun içine para yüklüyorsunuz. Bir vasıtaya binerken de kartınızı okutuyorsunuz. Günde dört kere binecekseniz günlük bilet alabilirsiniz, daha ucuza geliyor. Tramvaylar ise nostaljik havayı koruyorlar, güzel bir anı için kısa bir yolculuk yapmak isteyebilirsiniz. Yürüyerek gezenlere tramvay durmuşken sadece önünde fotoğraf çektirmek de yeterli gelecektir.

Şunu da belirteyim ki Porto çok sayıda tepeden oluşan bir şehir ve yürürken sürekli olarak ya yokuş çıkıyorsunuz ya da iniyorsunuz. Birçok kaldırım da merdiven şeklinde. Bu özelliği ile benim gibi yürümeyi çok seven birini bile bir hayli yordu.

İklim

Porto’nun iklimi muhteşem! Tam da benim sevdiğim tipte, yıl boyu ılıman bir iklime sahip. Aslında okyanusa yakın olması nedeniyle daha sert, dengesiz, çabucak değişiveren hava koşulları bekliyordum ama Atlas Okyanusu’nun bu kısmında Amerika’dan gelen Körfez Akımı’nın sıcak dalgası etkili olduğundan yıl boyunca oldukça hoş bir hava var.

Kış aylarında sıcaklık ortalaması 10 santigratın üzerinde, asla kar yağmıyor (hatta sıcaklık 5 santigratın altına düşmüyor bile) ve ara ara yağmur geçişleri oluyor. Zaman zaman sert rüzgarlar okyanusun varlığını hatırlatabiliyor. Yazları ise aşırı sıcak değil, Temmuz ve Ağustos aylarında bile ortalama 25 santigrat civarında kalıyor. İtalya’da olduğu gibi güneşin altında kavrulmuyorsunuz yani. Bahar aylarında geleceklerin ise ara sıra çiseleyen yağmur ve hafif esintilere karşı bir yağmurluk getirmesi iyi olabilir. Anlayacağınız, diğer birçok ülkenin aksine, Portekiz’i yıl boyunca herhangi bir zamanda ziyaret edebilirsiniz.

Konaklama

Porto çok büyük bir kent değil, özellikle tarihi kısım Ribeira ile Praça de Liberdade arasında yer alan, yürüyerek gezilebilecek bir bölge. Banliyölerde görülecek pek bir şey de yok. Daha önce Porto’da Görülecek Yerler adlı yazımda belirtmiştim, buranın merkez istasyonu olan Sao Bento üzerinden her yere toplu taşıma ile de ulaşılabiliyor. O yüzden ben otel seçerken Sao Bento’ya yakın olmasına dikkat etmenizi öneririm.

Nehir kıyısında bir yerde konaklamak ise Porto’nun ruhunu yansıtan otantik bir seçenek olacaktır. Bütçesi izin veren ve rahatından ödün veremeyenler içinse Boavista bölgesinde beş yıldızlı lüks oteller mevcut ama turistik noktalara biraz uzak.

Son olarak, şehre yarım saat mesafede, okyanus kıyısında yer alan Foz do Douro ise bizim Antalya ve Bodrum otellerine benzeyen, sahilinden denize girebileceğiniz otellere ev sahipliği yapıyor. Porto’ya yaz aylarında gelecek olanlar kültür gezisi ile deniz tatilini birleştirmek için burayı tercih edebilirler. Sao Bento’ya otobüs ile ulaşmak mümkün (200, 207, 500 gibi birçok farklı otobüs hattı var).

Yemekler

Portoluların lakabı ülkede “Tripeiros” diye geçer, bu da “İşkembe yiyenler” anlamına geliyor. 1415 yılındaki savaş sırasında kıtlık ortaya çıkınca halk çareyi normalde yenmeyen işkembe gibi organları pişirip yemekte bulmuş. Geçmişleriyle gurur duyan Portolular bu lakaptan rahatsız olmak şöyle dursun, neredeyse her restoranda işkembe yemeği olan “Tripas à moda do Porto” servis ediyorlar. Yine de hiç yiyesim gelmedi açıkçası.

Benzer bir durum internette çok övülen Francesinha adlı sandviç için de geçerli. İsmi “Fransız Hanım” anlamına geliyor ama neden böyle bir ad tercih etmişler anlamadım, bizdeki “Yengen” gibi olabilir! Ben bir kez yedim, o da fazlasıyla yetti. Kat kat tost ekmeğinden oluşan bu sandviçin içine istediğiniz eti koyuyorlar, üstüne peynir rendeleyip ve bol miktarda domates sosu döküyorlar ve yanında patates kızartması ile servis ediyorlar. Sostan dolayı da çatal bıçakla yemeniz gerekiyor. Aynısını Türkiye’de salamlı tostu bir tabak domates çorbasının içine koyarak da yapabilirsiniz yani, ki bence bu zaten pek iyi bir fikir değil.

Anlayacağınız ben Porto’da yemeklerden pek de memnun kalmadım. Genelde büyük keyif aldığım Portekiz gezimin en eksik yanı da ülkenin mutfağıyla damak tadımın pek uyuşmaması oldu zaten. Umarım siz bana kıyasla daha çok hoşlanırsınız. Üstte bahsettiğim iki spesiyal dışında Porto’da bacalhau, bifana, prego gibi diğer Portekiz yemeklerini de bulmanız mümkün tabii. Portekiz genelde çorbaları ile meşhur bir ülke, hatta McDonalds bile çorba satıyor ama genelde yaz aylarında gidildiğinden pek de çorba içme havası olmuyor. Siz gittiğiniz zamana ve damak tadınıza göre çorba tercih edebilirsiniz. Genellikle sebzeli ve tahıllı, bol malzemeli, sağlıklı çorbaları var.

Related Post

İki önemli not düşeyim: Porto’da porsiyonlar epey büyük, Amerika seviyesinde. Ona göre sipariş verin. Ayrıca masaya getirilen aperitifler de genelde ikram değil, siz sipariş vermeden getirirlerse garsona fiyatını sorun ve istemezseniz geri göndermekten çekinmeyin.

Ben her zaman karbonhidrat düşkünü olduğumdan karnımı doyurmak için Pão Quente denen fırınlara ve Pastelarias denen pastanelere yöneldim. Hiçbiri buraya özgü değil ama sütlü kahve veya cappuccino’nun yanında kruvasan, danish, donut yemekten asla bıkmam. İşkembe yahnisi, domates sosu dökülmüş dev bir tost, morina balığı gibi tatlar size de hitap etmezse otantik bir deneyimden vazgeçip siz de böyle yapabilirsiniz.

Tabii Porto denince akla ilk olarak Porto Şarabı geliyor. Zaten çoğu tur programının içinde bir şaraphane gezisi de yer alıyor. Nehirdeki tekne turları genellikle bir şaraphane ile birlikte oluyor zaten. Eğer ayrıca gitmek isterseniz üç asırlık tarihiyle Ferreira ve içindeki minik müze ile Ramos Pinto öne çıkan tercihler. Porto’nun her yerinde bulabilseniz de şarap almak isteyenler için ideal yer ise nehrin karşı yakasındaki Vila Nova de Gaia.

Yemek için önerebileceğim uygun restoranlar ise şunlar:

Cana Verde: Makul fiyatlarıyla dikkat çeken samimi bir aile işletmesi. Öğle yemeğinde 12 Euroluk menüsü oldukça doyurucu: Çorba, ana yemek, bir içecek ve üzerine tatlı ile kahveden oluşuyor. Üstelik Sao Bento İstasyonu’na sadece beş dakikalık yürüyüş mesafesinde, birçok restoranın yer aldığı Rua dos Caldeireiros üzerinde bulunuyor.

Maus Habitos: Santo Ildefonso Kilisesi’nin arkasında kalan bu restorana gezinizin bu kısmında uğrayabilirsiniz veya Pazar sabahı burada brunch yapabilirsiniz. Yalnız brunch bizdeki gibi sabah değil de öğlen 12’de başlıyor ve 10.50 Euro. Diğer saatlerde de uygun fiyata doymak için şahane bir nokta: Sadece 5.50 Euro karşılığında bir ana yemek ve içecek alabiliyorsunuz. Çorba, tatlı ve kahve eklemeniz halinde ise sadece 8 Euro veriyorsunuz ki Avrupa’da bu fiyata bu kadar yiyecek alabilmek adeta bir mucize.

Cafe Ceuta: Burası da uygun fiyatlı bir cafe. Özellikle Francesinha denemek isteyenler için ideal bir nokta. Cuma günleri öğle vakti 7 Euro karşılığında francesinha, tatlı ve kahve alabiliyorsunuz. Diğer öğlenlerde ise 6 Euroluk menü bir ana yemek, kahve ve tatlıdan oluşuyor. Cebinizi incitmeden karnınızı doyurmak için iyi bir tercih. Aliados metro durağının iki sokak yanında yer alıyor.

Geceler

Porto hareketli bir kent, bunda hem kentteki üniversitede okuyan öğrencilerin hem de İngiltere başta olmak üzere Avrupa’nın her yerinden gelen genç turistlerin etkisi var. Yazının başında belirttiğim üzere aslında eğlence Lizbonluların işi ama bu Porto’da sıkılacağınız anlamına gelmiyor. Birçok seçenek mevcut.

Örneğin Ribeira’nın hemen yanı başında, Bolsa Sarayı’nın karşısında yer alan Hard Club son zamanların gözde mekanı. Hafta içi gece yarısına, Cuma ve hafta sonu ise gece 2’ye kadar açık olan bu mekanda hem restoran, hem bar hem de club kısmı bulunuyor. Zaman zaman canlı müzik de oluyor, umarım denk gelirsiniz. Restoranın özel bir tarafı yok o yüzden ilginizi çeken başka bir yerde yiyip gelebilirsiniz ama geceniz bölünmesin isterseniz burada da doymanız mümkün. Hemen Torre des Clerigos’taki Livraria Lello & Irmao’nun yanındaki sokaktan girerek ulaşabileceğiniz Cafe au Lait ise adının aksine geceleri DJ eşliğinde bir club’a dönüşüyor. Burayı da tercih edebilirsiniz.

Caz dinlemekten vazgeçemeyenler ise Hot Five Jazz & Blues Club’a gidebilirler. Sao Bento istasyonuna sadece beş dakika yürüme mesafesinde ve Batalha funikuler istasyonunun karşısındaki sokakta yer alıyor. Çarşamba’dan Cumartesi’ye kadar her gece 22:00 ile 03:00 arasında canlı müzik var, kokteylleri de meşhur. Yalnız 5 Euro giriş ücreti var, kendinizi ona göre hazırlayın.

Tabii Portekiz’e gelen herkes illa ki Fado dinlemek de istiyor. Daha önce Lizbon rehberinde belirtmiştim, bence Fado herkesin zevkine göre bir müzik değil. Siz de çok sayıda rezervasyon yapmadan önce bir kez dinleyin, beğenirseniz diğer akşamlarınızı da Fado eşliğinde yemek yemeye ayırırsınız. Bu deneme için de Lizbon daha iyi bir adres olacaktır, tabii Portekiz geziniz benim yaptığım gibi önce Lizbon, sonra Porto’dan geçiyorsa (ben Portekiz’e gelmişken bu iki kenti de görmenizi, hatta vakit ayırıp Braga’ya da gitmenizi öneririm. Hazır vize almışken ve üç buçuk saatlik uçak yolculuğuna katlanmışken bir şehir ile yetinmeyin). Eğer önce Porto’ya geliyorsanız elbette burada da kaliteli Fado mekanları mevcut. Benim önereceğim yerler ise şunlar:

O Fado: Bolsa Sarayı’nın bir sokak ilerisinde olduğundan çok merkezi bir konumu var. Aile işletmesi olan şirin bir yer. Yemek yiyip fado dinleyebiliyorsunuz ama kişi başı 30 Euro civarında masrafa hazır olun. Pazar hariç her akşam gösteri var.

Mal Cozinhado: Ribeira’da yer alan bu restoran nehir kenarında muhteşem bir konuma sahip. Morina balığından yapılan Bacalhau restoranın en meşhur yemeği, bir porsiyon 20 Euro tutuyor (içecek dahil değil). Menüde çok fazla seçenek de yok zaten, canınız balık çekmiyorsa bir daha düşünün derim. Tarihi binası ise epey güzel. Burada da Pazar akşamları gösteri yok, diğer günler 20:30’da fado başlıyor.

Cafe Guarany: Hemen Aliados metro istasyonunun çıkışında yer alan bu yerin diğerlerinden farkı restoran olmaması. Makul bir fiyata kahvenizi içip müzik dinleyebiliyorsunuz. Yalnız aklınızda bulunsun, fado gösterisi sadece Perşembe ve Cumartesi akşamları sahneleniyor. Diğer akşamlar gidip de boşa beklemeyin. Rabanadas adı verilen tatlısı da meşhur, bir denemek isteyebilirsiniz.

Alışveriş

Kentteki en havalı mağazaların bulunduğu alışveriş sokağı olan Rua Santa Catarina’ya uğramak isteyebilirsiniz. Çoğu mağazanın Pazar günü kapalı olduğu aklınızda bulunsun. Burada yer alan Café Majestic ise asırlık bir mekan ve oldukça popüler. Gezmekten yorulduysanız ufak bir kahve (ve elbette tatlı) molası verebilirsiniz. Yine bu sokakta yer alan Via Catarina Shopping ise en üst katında çok sayıda restoran bulunduruyor, eski Portekiz evleri gibi dekore edildiklerinden ilginç görünüyorlar, bir göz atın derim. Bolhao adlı metro durağından hem buraya hem de ünlü Bolhao Pazarı’na ulaşabilirsiniz.

Mercado do Bolhao (Bolhao Pazarı) Porto’nun en popüler turistik mekanlarının arasına yerleşmiş olsa da aslında sadece bir halk pazarı. 1914 yılında açılmış tarihi bir nokta. Genellikle yiyecek satılıyor ama turist akınından sonra birkaç hediyelik eşya satıcısı da arada kendine yer bulmaya başlamış. Metronun Bolhao durağında inerek ulaşabilirsiniz. Hafta içi 07:00 – 17:00, Cumartesi 07:00 – 13:00 saatlerinde açık, Pazar günleri ise kapalı. Anlayacağınız Pazar günü Porto’da ne caz veya fado dinleyebiliyorsunuz, ne alışveriş yapabiliyorsunuz. Gerçi Pazartesi işe başlamak için muhtemelen Pazar gününü dönüş yolculuğuna ayıracaksınız, o yüzden çok sorun olmayacaktır.

Son olarak, futbolseverler veya futbolsever bir arkadaşına hediye almak isteyenler Porto’nun aynı ismi taşıyan ünlü futbol takımının stadına (Dragao Stadyumu, diğer yazılarımda da bahsettiğim üzere okunuşu “Dragon” ve tahmin edebileceğiniz üzere takımın simgesi olan ejderha anlamına geliyor) gidip buradan alışveriş yapabilirler. Portekiz’in eski sömürgesi olan, göçmen kolaylıklarına sahip ve hala Portekizce konuşan Brezilya’dan küçük yaşta aldığı gençleri sıkı bir eğitimden geçirerek İngiltere ve İspanya’nın zengin kulüplerine satmasıyla ünlü Porto Futbol Kulübü artık sadece bir takım olmanın ötesine geçmiş durumda ve ekonomiye katkısıyla şehirdeki, hatta ülkedeki en önemli endüstri kurumlarından biri kabul ediliyor.

Böylece Porto rehberinin de sonuna geldik. Buraya gelmişken sadece bir saat uzaklıkta olan Braga’ya da bir gün ayırıp gitmenizi öneririm, ben tesadüfen gittim ve çok memnun kaldım. Hepsini bir sonraki yazımda detaylı biçimde anlatacağım. İyi gezmeler!

Paylaş
Etiketler PortekizPorto
Kerem Alp Usal

Adana’da doğan yazar, Ankara Fen Lisesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Bilişsel Bilimler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yazın hayatına kaleme aldığı öykülerle başlamış ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Yazarın yayımlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır. Çok bilmenin tek yolunun hem çok okumak hem de çok gezmek olduğunu düşünüp ikisini de bol bol yaptığından gezdiği yerleri anlatan seyahat yazıları yazmaya başlamıştır.