Almanya’nın başkenti olan Berlin, doğal olarak Avrupa’daki en önemli şehirlerin de başında geliyor. Ufak Brandenburg kontluğunun merkeziyken Prusya’nın güçlenmesiyle birlikte önemi artan kent, o günden beri Avrupa’nın siyasi ve kültürel sahnesinde küçümsenmeyecek bir yere sahip. Tabii bu durum kentin göç almasına ve büyümesine, kente yatırım yapılmasına ve medyada yer bulmasına, tüm bunlardan dolayı da turistler için çekici hale gelmesine neden oluyor.
Berlin geziniz için ayrıntılı bir rehber de hazırladım ama gelin öncesinde Berlin’de görmeniz gereken yerlere bakalım:
Brandenburg Kapısı artık Berlin ile özdeşleşmiş bir anıt. Zaten filmlerde olayın burada geçtiğini belirtmek için de illa burası gösterilir, gazete veya dergi haberlerinde Berlin’den bahsedildiğinde onun fotoğrafı konur.
1791’de inşa edildiğinde gerçekten şehrin girişinde yer alan kapı artık oldukça merkezi bir konumda yer alıyor. Brandenburg Kapısı’na ulaşmak için metro veya otobüs ile aynı isimli durakta inmeniz gerekiyor. Politik olarak herkesin faydalanmaya çalıştığı bir anıt, Münih’te kurulmuş olmalarına rağmen Naziler, kraliyete karşı olmalarına rağmen Doğu Almanya (kapıyı yaptıran Prusya Kralı 2. Friedrich Wilhelm) bu anıtı simge olarak kullanmışlar. Hatta zamanında Napolyon bile Prusya ordusuna karşı kazandığı zaferi tam olarak burada kutlayarak başarısını halkın gözüne sokmuş ve tepedeki heykeli söküp Paris’e götürmüş. Sonradan heykel geri alınmış.
Dor stili on iki sütunun üzerinde quadriga denen, dört atın çektiği bir araba ile zafer tanrıçası Victoria’nın bronzdan heykeli yer alıyor. Dönem Avrupası’nda pek bir sevildiği üzere Antik Yunan mimarisi temel alınarak yapılmış, halbuki tarihi açıdan düşünüldüğünde Berlin ile Antik Yunan arasında herhangi bir bağ bulmak mümkün değil. Tabii bu durum onları Bergama’dan ve Antik Mısır’dan yürüttükleri eserleri müzelerinde sergilemekten alıkoymuyor. Keşke bunlar yerine Antik Cermen kültürüne odaklansalarmış da Atina’da, Korint’te orijinalini görebileceğimiz mimariyle Avrupa’nın her kentinde karşılaşmasaymışız.
Size kişisel tavsiyem ise bu anıtı ziyaretiniz sırasında lisedeşlerimden oluşan (hatta bir kısmı üniversitedeşim) Dr. Skull grubundan “The Gate of Brandenburg” adlı şarkıyı mutlaka dinlemeniz.
Aslında ben gezilerimde estetik anıtları ziyaret etmeyi yeğlerim ama artık Berlin ile özdeşleşmiş olan bu duvarı görmeden olmaz. Yirminci yüzyıl politik tarihi açısından en önemli anıtlardan biri sayılabilecek Berlin Duvarı’ndan geriye kalanlar Açıkhava müzesi olarak ücretsiz gezilebiliyor. Ostbahnhof veya Warschauerstrasse duraklarından ulaşabilirsiniz.
Eskiden geçiş kontrollerinin yapıldığı Checkpoint Charlie de kentteki turistlerin aksatmadan uğradığı bir nokta. Siz de Kochstrasse durağı ile kolayca ulaşıp ziyaret edebilirsiniz. 12.50 Euro vermeniz gerekecek, değer mi emin değilim, konuya ne kadar ilgi duyduğunuza göre karar verin.
Spree Nehri’nde yer alan bir adaya kurulduğundan “Müze Adası” olarak adlandırılan bu yer gerçekten isminin hakkını veriyor. Bu adada beş tane muhteşem müze yer alıyor ve artık kendisi de UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış durumda. Ne yazık ki giriş için 18 Euro ödemeniz gerekiyor. 45 Euro’ya alınabilen Berlin Welcome Card + Museum Island Pass ile üç gün boyunca toplu taşımayı ücretsiz kullanıp Müze Adası’nı da ücretsiz ziyaret edebilirsiniz ama değer mi emin değilim. 29 Euro karşılığı üç günlük süre boyunca Müze Adası dahil otuz müzeyi ücretsiz ziyaret etmenize olanak sağlayan Museum Pass Berlin daha mantıklı olabilir. Toplu taşıma kullanma planlarınıza göre hesabınızı yaparsınız. Ulaşım kısmından Berlin Seyahat Rehberi yazımda ayrıntılı olarak bahsedeceğim.
Müze Adası pazartesi günleri kapalı, diğer günler sabah on ile akşam altı arası açık. Perşembeleri ise akşam sekize kadar ziyaretinizi uzatabiliyorsunuz. Müze binalarının kendileri de başlı başına sanat eseri. Ulaşım kolay, Alexanderplatz veya Friedrichstrasse duraklarında inip Berlin sokaklarını seyrede seyrede on dakika yürüyorsunuz.
Müzelerin ilki bize oldukça tanıdık: Bergama Müzesi (Pergamonmuseum). 1930 yılında, adanın yüzüncü yılında eklenen son müze. İçeriği bizim topraklardan, Çanakkale sınırları içerisinde kalan Bergama kazısından götürülüp orada yeniden inşa edilmiş. Bergama Altarı yanında İştar Kapısı ve Milet’ten götürülen Roma tipi pazaryeri kapısı da en çok ilgi gören eserler arasında. Ayrıca İslami Sanat üzerine kalıcı bir sergi de bulunuyor. Her yıl bir milyona yakın turistin gezdiği yer, Almanya’nın en çok ziyaret edilen müzesi.
Adada ilk açılan müze ise adından da anlayabileceğiniz üzere Eski Müze (Altes Museum). 1830 yılında yine Kral 2. Friedrich Wilhelm (hani şu Brandenburg kapısını yaptıran) tarafından bu ada üzerine kurulmuş. Antik Çağ Avrupa sanatına adanmış olan müzede özellikle Etrüsk kültüründen kalma eserler dikkat çekici. İtalya’da, Roma’nın kuzeyinde yer alan Etrüsk halkı zamanla Antik Romalılar tarafından asimile edildiğinden dilleri başta olmak üzere kültürleri günümüze oldukça az miktarda gelebilmiş durumda. Ayrıca müzede Sezar ve Kleopatra başta olmak üzere birçok büst de bulunuyor.
Otuz yıl sonra Yeni Müze (Neues Museum) eklenmiş. Antik Mısır kalıntılarına odaklanan bu müzedeki eserler arasında en meşhur olanı şüphesiz biçimde Nefertiti büstü. Papirüs koleksiyonu da ilgi çekici. Özellikle Mısır meraklılarını çok etkileyecek bir müze.
Onları 1876’da eklenen Eski Ulusal Galeri (Alte Nationalgalerie) takip etmiş. Adının aksine içerdiği eserler nispeten yeni: Ondokuzuncu yüzyıldan bugüne resim ve heykel sanatının güzel örnekleri sergileniyor. Alman heykeltraş Gottfried Schadow’un Prensesler Luise ve Friederike Heykeli en çok ilgi gören eser. Monet, Renoir, Manet ve Liebermann gibi ünlü ressamların tabloları da ziyaretinizi bekliyor.
Dördüncü sırada yapılan müze ise 1904 yılında Kaiser Friedrich Müzesi olarak açılmış ancak şimdi Bode-Museum olarak isimlendiriliyor. Adanın en kuzeyinde yer aldığından nehir manzarası başlı başına etkileyici. İçeride orta çağ döneminden geçtiğimiz yüzyıla dek olan heykel sanatının çarpıcı örnekleri bulunuyor. Ayrıca Bizans eserlerine ayrılmış bir bölüm de var.
Aslında Naziler burayı yeniden inşa edip dev bir kompleks yapmaya niyetli olsa da savaşta yenilince planları suya düşmüş. Doğu Berlin kısmında kalan müze adası, Doğu Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından korunmuş ve bugünlere gelmiş. Son olarak, doğu tarafında karşı kıyıda yer alan Nikolaikirche de Berlin’in en eski kiliselerinden biri, ziyaret edebilirsiniz.
Potsdamerplatz’da bulunan bu müze ise resim sanatına meraklı olanların kaçırmaması gereken bir mekan. Rembrandt, Dürer, Caravaggio, Tizian, Raffael, Rubens gibi usta isimlerin eserlerinin sergilendiğini söylemem yeter sanırım. Tier Garten parkına yakın olduğundan güzel bir günde park gezinize ekleyebilirsiniz.
İçeride iki binin üzerinde tablo bulunuyor. Pazartesi günleri kapalı, diğer günler sabah on ile akşam altı arası açık. Perşembe günleri ise akşam sekize dek gezilebiliyor. Kulturforum durağı ile ulaşılıyor.
Avrupa kentine gidilir de katedrali olmaz mı? Berlin Katedrali de kentteki önemli turistik noktaların başında geliyor. Çoğu katedralde olduğu gibi tepesine çıkıp kenti seyretmek de mümkün. Prusya krallarının mezarları da burada yer alıyor.
Giriş 7 Euro, her gün sabah dokuz ile akşam sekiz arası gezilebiliyor ancak pazar günleri ve Protestanların kutsal günlerinde ayin yapıldığından en erken öğlen girilebiliyor.
Berlin’de hala ayakta duran en eski binalardan biri olan bu kilise Gotik mimariye sahip. Hemen yanında oldukça büyük bir durak olan Berlin Alexanderplatz Bahnhof bulunduğundan ulaşım çok kolay. Altta bahsettiğim TV kulesi de burada yer alıyor, hepsini birlikte gezebilirsiniz.
Birkaç adım ötede yer alan Neptün heykelini (Neptunbrunnen) de ziyaret etmeniz iyi olacaktır. Turist kafilelerini takip etmeniz yeterli, hepsi oraya gidiyor ya da oradan geliyor. Bir çeşmede yer alan bu bronz heykelin yaşı yüz otuz civarında.
Ben böyle şeyleri pek sevmesem de Berlin’in önemli anıtlarından biri olmuş durumda. Özellikle Counterpart dizisini seyredenlere tanıdık gelecektir. 368 metre yüksekliğiyle gerçekten bir kule. 203 metre yükseklikten Berlin’i seyretmek ve 207 metre yükseklikteki dönen restoranda manzara karşısında karnınızı doyurmak mümkün.
Resmi adı Fernsehtrum. Doğu Alman Federal Cumhuriyeti tarafından 1969 yılında inşa edilmiş. Her gün sabah dokuzdan gece yarısına dek açık. Hem seyir kulesi hem de restoran için uzun kuyruklar olabiliyor.
Berlin de Londra Müzeleri gibi meşhur müzelere sahip bir şehir. Özellikle Alman kültürünü merak edenler için önemli bir nokta Deutsches Historisches Museum. Bölgenin eserleri tarih öncesi çağlardan günümüze değin sergileniyor ve hem kültürü anlamanızı hem de zaman içindeki gelişimi görmenizi mümkün kılıyor.
Giriş ücreti 8 Euro. Her gün sabah on ile akşam altı arası açık. Ulaşım için Friedrichstrasse durağında inip azıcık yürüyebilirsiniz.
Kral Wilhelm için yapılan bu anı kilise Breitscheidplatz’da yer alıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında bombalamalar nedeniyle epey hasar görmüş. 1961 yılında sekizgen tabanlı ilginç bir mimariyle yeniden inşa edilen bir kısmı mevcut. Esas anı kilise 1895 yılında tamamlanmış. Europa-Center durağına çok yakın.
Bronz kubbeli, önü klasik Antik Yunan tipi girişten oluşan bir katedral. Roma Gezilecek Yerler yazısında bahsettiğim Pantheon model alınarak inşa edilmiş. Müze Adası’nın karşısında, batı yakasında. Werderscher Markt durağına yakın konumda. İki yüz kırk yıllık bir bina olduğundan ziyaret edilebilir.
Alman parlamentosu olan Bundestag, Brandenburg Kapısı’na oldukça yakın olduğundan o sırada görebileceğiniz bir yer. Özellikle Nazi yönetimi sırasında yandığından ve savaşın sonunda Sovyet Ordusu tarafından ele geçirildiğinden dolayı ünlenmiş bir yer. Önceden rezervasyon yaparak içeriye girip terasından Berlin’i panoramik olarak seyredebiliyorsunuz. Bence dışarıdan fotoğraf çektirmek yeterli gelecektir.
Çok geniş bir park olan Tiergarten’da bulunan bir sütun ve üzerindeki parıltılı altın heykelden oluşuyor. Heykel, zafer tanrıçası Else’ye ait. On dokuzuncu yüzyılın sonunda Prusya’nın askeri başarılarını kutlamak için inşa edilmiş ancak buraya taşıyıp heykele ilgiyi artıran ise Nazi idaresi.
Tiergarten içerisinde çok sayıda ailenin mangal yaptığını görebilirsiniz, artık sadece Türkler değil onlardan öğrenen Almanlar da yapıyor. Parkın içinde üç asırlık bir kale (Schloss Friedrichsfelde) de yer alıyor. Tierpark adlı durakta inerek ulaşabilirsiniz.
Almancası gözünüzü korkuttuysa Türkçe yazayım: “Charlottenburg Sarayı Bahçesi”. Sarayın kendisi müze olarak hizmet veriyor ancak bahçesini gezmek ücretsiz. Luisenplatz veya Klausenplatz duraklarından kolayca ulaşılabilir. İçinde Kral 1. Wilhelm ile eşinin mozoleleri de bulunuyor.
Berlin’de Uzak Doğu esintileri yakalamak isteyenler için cazip bir yer. İçerisinde ayrı ayrı olmak üzere bir Kore Bahçesi, bir Çin Bahçesi bir Japon Bahçesi ve bir de Bali bahçesi bulunuyor. Yaz boyunca her gün sabah dokuzdan akşam sekize dek açık. Diğer mevsimler daha erken kapanıyor. Giriş 4 Euro ama gün boyu keyifli bir gezi sunuyor. Eisenacherstrasse durağıyla ulaşabilirsiniz.
Berlin merkezinden biraz olsun uzaklaşmak isteyenler ve tarih meraklılarına uygun bir adres. Tegeller “denizi” içerisinde (göl tabii), suyla çevrili bir kale. Spandau eskiden ayrı bir yerleşim yeri olsa da artık Berlin metropolüyle birleşmiş durumda.
Her gün sabah on ile akşam beş arası ziyaret edebiliyor. Giriş ücreti olan 4.50 Euro gayet makul. Dört asırdan daha eski olan görkemli bir yapı ve bence gördüğünüze değer. Berlin-Spandau durağıyla ulaşıp eski Spandau bölgesini de gezebilirsiniz.
Aynı isimli kaleyi çevreleyen bu park da geniş bir yeşil alan. Üstelik Glienicker Gölü’nün kıyısında bulunuyor. Kale de Berlin’in en eski yapılarından biri. Köprü ise soğuk savaş döneminde çok sayıda casus takası yapılmış olması ile ünlü. Zamanınız çoksa uğrayabileceğiniz bir adres. Schloss Glienicke durağından ulaşılıyor.
Üç müzesiyle ünlü olan bu bölgede özellikle Etnoloji Müzesi sergilediği yaklaşık beş yüz bin eser ile dikkat çekiyor. Burada Amerika kıtasından getirilmiş, kıtanın keşfinden önceki kültürlere ait eserler etkileyici. Ayrıca Avrupa Kültürü Müzesi ve Asya Sanatları Müzesi yer alıyor. Pazartesi günleri kapalı. Haftaiçi diğer günler 09:00-17:00, haftasonu ise 11:00-18:00 arası gezebilirsiniz. Dahlem-Dorf durağıyla ulaşılıyor.
1896 yılında inşa edilen dev bir teleskopa ev sahipliği yapan bu binanın ünü ise apayrı bir olaydan geliyor: 1915 yılında Albert Einstein, İzafiyet Teorisi burada halka tanıtmış. Bilim meraklıları bu anı nedeniyle uğramak isteyebilir. Spree Nehri’nin kenarında, Treptow Parkı içerisinde yer aldığından keyifli bir gezi oluyor. Planterwald durağında inerek kolayca ulaşabilirsiniz.
Berlin’deki en büyük göl. Kıyısında yürüyüş yapmak oldukça keyifli. Suyu temiz olduğundan Almanlar içinde yüzüyor da ama bir Türkiyeli olarak üşümeniz olası. Sonuçta yüzme tatili yapmak istiyorsanız vize ve döviz sıkıntısına girmeden ülkemizde denizin keyfini çıkarabilirsiniz. Tramvay ile gidiliyor ve yol yarım saat sürüyor. Gidip gitmemek size kalmış.
Adından da anlayabileceğiniz üzere Holocaust nedeniyle inşa edilmiş bir anıt. İkinci Dünya Savaşı sırasında ve öncesinde Naziler tarafından katledilen, sayıları milyon ile ölçülen Yahudilerin anısına dikilmiş. Holocaust genelde Yahudi Soykırımı olarak çevrilir çünkü öldürülenlerin büyük kısmı Yahudi’dir ve bu anıt da ona göre inşa edilmiş. Ancak unutmamakta fayda var ki mağdurlar sadece onlardan ibaret değil. Bu hareketi politik bir silah olarak kullanan Adolf Hitler, kendisine muhalefet eden kim varsa soyuna veya inancına bakmaksızın hedef göstermiş ve toplama kamplarına, gaz odalarına göndermekten geri durmamış. Polonyalılar, Slavlar, Romanlar, komünistler, liberaller, eşcinseller… Kısacası Nazilerin işine gelmeyen kim varsa sistematik biçimde yok edilmişler. Gitmek isterseniz Behrenstrasse durağından ulaşabilirsiniz. Karşısında yer alan Führer Bunker ise Hitler’in intihar ettiği sığınak.
Tabii Berlin tüm bunlardan ibaret değil. Görecek birçok yer daha var. Şehrin birçok yerinde Türkçe konuşmalar duyabilirsiniz, özellikle Kreuzberg bölgesinde Türkler çok, zaten Küçük İstanbul deniyor. Yol sormak falan diğer Avrupa ülkelerinden çok daha kolay yani! Almanya’ya gittiyseniz Münih’i de muhakkak görün, Münih Seyahat Rehberi yazım faydanıza olabilir! Keyifli bir tatil dileğiyle…