Her biri dünya tarihinin en eski tanıkları arasında yer alan eşsiz birer yapı; insanoğlunun yüzyıllar önce bu dünyaya bıraktığı mirasın muhteşem birer parçası…
Radyo karbon tarihleme yöntemine göre kaç yıllık oldukları belirlenen dünyanın en eski binaları, tarih tutkunlarının ilgisine kesinlikle değecek gizeme ve ihtişama sahip.
Yapıların yaklaşık yaşı, kullanım amacı, uzunluğu ve sağlamlık durumu dikkate alınarak belirlenen dünyanın en eski binaları listesinden farklı rotaları sizler için mercek altına aldık.
İçindekiler
Arkeolojik araştırmalara göre belirlenen dünyanın en eski binası, milattan önce 4850 yılına ait Barnenez.
Fransa’nın Finistère yerleşiminin kuzeyinde yer alan bu yapı 72 metre uzunluğa ve 25 metre genişliğe sahip. Binanın yüksekliğinin ise 8 metrenin üzerinde olduğu belirtiliyor.
Tarihin derinliklerinden gelen bu kalıntının bir anıt mezar olduğu kanısı hakim. Yapının sağlamlığı ve genişliği de, buranın kabile döneminde yaşayan önemli bir siyasi ya da ruhani lidere ait olabileceği savını destekler nitelikte.
İtalya’nın en eskisi ise, tarihi milattan önce 4000 yılına kadar uzanan Monte d’Accoddi.
Burası uzmanlar tarafından bir açık hava tapınağı gibi değerlendiriliyor. Bünyesinde 10 metre uzunluğunda basamaklı bir piramidi de barındıran yapı, İtalya’dayken Mezopotamya kültürünü hissetmenize olanak tanıyor.
Neolitik bir dokuya sahip olan tapınak, Sardinya Adası’nda görülmesi gereken yerlerden biri.
Monte d’Accoddi için taş ve toprağın yaşayan en eski birleşimi denilebilir.
1980 yılında restorasyonu tamamlanan yapı günümüzde halkın ziyaretine açık.
Kuzeybatı Avrupa’daki bu yapı, milattan önce 3700 yılına ait taş bir ev. Howar’ın, türünün en eski ve en iyi korunan örneği olduğunu belirtmek yanlış olmaz.
İskoçya’ya bağlı Papa Adası’nda yer alan ev, denize sıfır konumuyla da dikkat çekiyor. Taş duvarlarla dalgaların aynı sahnede buluştuğu manzara ise kesinlikle izlemeye değer.
Yapılan arkeolojik çalışmalar, geçmişte burada balıkçılıkla uğraşıldığını, ateş yakarak ısınıldığını, küçükbaş hayvan beslendiğini ve erzakların geniş odalarda saklandığını gösteriyor.
Mısır Piramitleri’nden eski olmasıyla dikkat çeken bu tapınak, dünyanın en eski dini mekanları arasına da adını yazdırıyor.
Malta Adası’nda bulunan ve yerel dilde “Devlerin Tapınağı” anlamına gelen Ġgantija, tarihleme çalışmalarına göre milattan önce 3700 yılına ait bir bina.
Efsaneye göre burası yalnızca bal ile beslenen bir devin evi.
Megalitik mimarinin de örneklerinden olan bu antik ibadet yeri, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde aynı zamanda.
İrlanda’da Carrowmore olarak adlandırılan bölgede yer alan Listoghil, tarih öncesi döneme ait antik mezarlardan oluşan dev bir anıt.
Milattan önce 3550 yılında yapıldığı tahmin edilen bu antik pasaj, Sligo kasabasına 3 km mesafede, deniz seviyesinden 59 metre yükseklikte yer alıyor.
Yolunuzu İrlanda’ya düşürüp bu bölgeyi ziyaret etme şansınız olursa, Listoghil’in tüm yakın çevresine de yayılan antik buluntuları mutlaka görmelisiniz.
Rotasını Amerika kıtasına çevirmek isteyenler için Güney Amerika’nın en eski binası Peru’da.
Sechin Bajo tamamı taştan oluşan ve hala sağlamlığını korumasıyla dikkat çeken arkeolojik bir alan.
Lima’nın 330 km kuzeybatısında yer alan bu taştan arazi, medeniyetin görüldüğü en eski yerleşimlerden ve insanoğlundan bugüne kalan en eski eserlerden de biri.
Karbon tarihleme yöntemine göre yapım yılı ise milattan önce 3500.
Fransa’nın kuzeyinde yer alan Manş adalarından biri olan Jersey adası, milattan önce 3500 yılından kalan bir esere ve aynı adla anılan müzeye ev sahipliği yapıyor.
18.6 metre uzunluğundaki La Hougue Bie, Birleşik Krallık’a bağlı olan adada görmeniz gereken en çekici turist noktalarından biri.
6000 yıl önce burada yaşayan neolitik Jersey halkından geriye kalanları ise müzede detaylarıyla inceleyebilirsiniz.
Ocak aylarında kapalı olan müze, her yıl 10 Şubat’ta hizmete açılıyor ve kışın saat 16.00; yazın ise 17.00’ye kadar ziyaret edilebiliyor.
İngiltere’de, Ashbury yakınlarında yer alan bu neolitik yapı aslında bir mezar odası.
İçerisinde 14 adet iskelete rastlanan Wayland tümülüsünün, milattan önce 3460 yılında yapıldığı tahmin ediliyor.
Yine yapılan tahminlere göre dönemin iktidara karşı gelen asi isimleri burada işkence görüp öldürülmüş olabilir.
Zaman içinde iktidarın değişmesi ile ise bu çukurun bir anıt mezara dönüştürüldüğü ve halk tarafından ziyaret edildiği rivayet ediliyor.
Milattan önce 3200 yılına ait Shahr-e Sukhteh sayesinde, sonunda Asya’dan da bir yapının listeye girmesi mümkün oluyor.
Türkçe anlamı “Yanan Şehir” olan bu tarihi eser, 2014 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan arkeolojik bir yerleşim.
İran’ın güneydoğusunda yer alan bu antik bölgede 25.000 ila 40.000 mezar bulunduğu düşünülüyor.
Perslerin tarih öncesindeki yapılarını daha iyi anlamak için ne yapıp edip Mezopotamya’nın buradaki mistik havasını solumakta fayda var.
Danimarka’nın Langelard adasında tarih öncesi çağlar, yine bir antik mezar sayesinde karşımıza çıkıyor.
Bagenkop’a 2.5 km uzaklıktaki Hulbjerg Jættestue yerleşiminin milattan önce 3000 yılına ait olduğu düşünülmekte.
1960 yılında burada yapılan arkeolojik kazı çalışmaları Avrupa medeniyetine de ışık tuttuğu için oldukça önemli.
Burada bulunan 53 iskelet incelendiğinde, bugün bilinen anlamıyla diş hekimliğinin ilk örnekleri de gün yüzüne çıkmış. İskeletlerin dişindeki delik ve dolgular halen Langeland Müzesi’nde sergileniyor.
Kuzey Kafkasya’da Rusya üyesi bir cumhuriyet olan Maykop, milattan önce 3000 yılını işaret eden antik kenti ve höyükleri ile biliniyor.
Burası da antik mezarlarıyla dünya mirasına yön veren ve üzerinden geçen sayısız uygarlıktan izler taşıyan değerli bir hazine.
Saint Petersburg’da bulunan sanat müzesinde de burada bulunan taş devri eserlerinden bazıları sergileniyor.
Dünyanın en eski yapıları üzerine bir listede Antik Mısır’dan bahsetmemek mümkün olabilir mi? Djoser Piramidi, bu görkemli tarih eserlerinin sadece bir parçası.
İnsan eliyle taştan yapılan ve hala gizemini koruyan bu haşmetli dev yapıların tarihi milattan önce 2700’e kadar uzanıyor.
Mısır’da aynı zamanda Meidum Piramidi, Bent Piramidi ve Kırmızı Piramit gibi her biri farklı mimari özellikler taşıyan mezarlar var.
Yine burada bulunan Büyük Giza Piramitleri de, son dönemde içlerinde keşfedilen büyük boşlukla ilgi odağı oldu. Bir yolcu uçağı büyüklüğündeki bu boşluğun, piramitlerin yapım sırrını çözmeye yarayacağı düşünülüyor.
Pakistan dilindeki okunuşu harabe kelimesini andırsa da burası medeniyetin en eski beşiklerinden biri.
Milattan önce 2600 yılına ait olduğu tahminlenen antik yerleşim, Pakistan’ın Punjab kentinde yer alıyor.
Antik şehrin 2 km ötesinde yaşam halen 15 bin nüfuslu bir köyle devam ediyor.
Antik şehir yıllar içerisinde çok zarar görse de 2005 yılında ilgili bakanlık çatısı altına alınarak kapsamlı bir restorasyondan geçmiş.
Mistik havası ve baharat kokularıyla Hindistan’a hoş geldiniz!
Yolunuzu milattan önce 2450 yılına ait Dholavira kentine çevirerek şehir planlamasının en eski örneğine merhaba diyebilirsiniz.
Burada kanalizasyondan temiz su kanallarına, yazılı taşlardan mezar yerlerine kadar her şey, uygarlığın bizden çok daha önce de var olduğuna işaret ediyor.
Milattan önce 2100 yılından kalan bir eser olan Büyük Ur Zigguratı, Irak Nasuriye’de bulunuyor.
Sümerler döneminde Kral Ur-Nammu tarafından yaptırılan bu dayanıklı tapınak, tanrılara adanmış.
Tapınağın ilk restorasyonu 1940’lı yıllarda geçirdiği biliniyor.
Saddam Hüseyin döneminde ise bu eserin gerçek anlamda dünya mirasına dahil olacak şekilde elden geçmesi sağlanmış.
Dolmen, taş devri mezarlarına verilen genel bir ad ve İspanya’daki bu adresin çevresinde de pek çok iskelet barınıyor.
Milattan önce 2000 yılına ait olan bu eser ve yakınlarındaki diğer mezarlar 1903 ile 1905 yılları arasında Antonio ve Jose Viera kardeşler tarafından keşfedilmiş.
İsmini kaşiflerinden alan ve upuzun bir koridora sahip olan yapının mezar bölümü 27 adet dev taştan oluşuyor.
Onlarca mezardan, kafa tasından ve iskeletten sonra nihayet bir saray!
Yunanistan’daki Knossos, bulunduğu Girit bölgesinde hem seramonilerin hem de politikanın merkezi olma özelliğine sahip.
Minos Uygarlığı’na başkentlik yapan milattan önce 2000 yılına ait Knossos’un 18 bin kişiye kadar ağırladığı söyleniyor.
Girit’in lideri efsanevi Kral Minos’un evi, bugüne kadar ayakta durmayı başaran eşsiz bir yapı.
Tekrar Avrupa ve bu kez kıtanın en soğuk yüzünde yine bir anıt mezar…
The King’s Grave; İsveç’in güneydoğusunda, Kivik’te yer alıyor.
Bronz Çağ’dan kalan 75 metre uzunluğundaki mezarda yapılan kazılarda krallığa ait birçok sembol bulunduğu gibi hayvanlardan gemilere kadar bir çok başka detayın da taşlara resmedildiği gözlenebiliyor.
Piramit kavramı Antik Mısır ile özdeşleşse de, bu görkemli yapıların Meksika’da da karşımıza çıkmaları mümkün.
Milattan önce 800 ile 600 yılları arasında kademeli olarak inşa edildiği düşünülen yapı, güneş takviminin de ilk kez kullanıldığı çalışmalardan biri.
Bugün arkeolojik bir alan olarak ziyaret edilebilen Cuicuilco, Mezoamerikan uygarlıkların nasıl doğduğunu merak edenler için doğru adres.
Ve sonunda Türkiye… Türkiye’den bu heybetli listeye ilk giriş yapan ise, Urartu döneminden kalan Van Kalesi.
Kalenin inşa tarihinin milattan önce 750 yılına dayandığı düşünülüyor.
Uzun süre Tuşpa adıyla bir devlete başkentlik yapan bu kale; sur duvarlarına, açık hava tapınaklarına, anıt mezarlara ve yazıtlara sahip olmasıyla da ziyaretinize değecek nitelikte.
Osmanlı Dönemi’nde tamamen askeri amaçla kullanılan Van Kalesi özellikle 1915 yılında tahribata uğrasa da günümüzde restore edilerek ve geceleri ışıklandırılarak şehri aydınlatıyor.
Tarih çağlarına yaklaşırken, milattan önce 300 yılına ait bir başka anıt mezar Bulgaristan’dan listeye ekleniyor.
Ülkemizde Kazanlık Trak Mezarı olarak bilinen yapı UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne de adını yazdırmış durumda.
Klasik olarak dar bir koridor ve yuvarlak bir mezar odasından oluşuyor.
Duvarlarını Trakya medeniyetine ait detaylar süslüyor. Bu çizimler Bulgaristan’ın Helenistik Dönem’den kalma en değerli sanat eserleri olarak da kabul ediliyor.
Milattan önce 246 yılında başlayan inşası, yine milattan önce 208 yılına kadar süren bu yer bilinen en büyük anıt mezarlardan biri.
Çin İmparatoru Qin Shi Huang’ın bedenine ev sahipliği yapan 76 metre uzunluğundaki yapı bir piramit mantığıyla inşa edilmiş.
Buranın gizemi ise, sınırlarında bulunan Terra Cotta Ordusu’nda saklı. İlk kez 1920 yılında bir köylü tarafından keşfedilen bir taş asker, gerçeğine uygun boyuttaki askerlerden ve atlardan oluşan topraktan bir orduyu da gün yüzüne çıkarmış durumda.
Bu heykellerin zamanın imkanlarıyla nasıl yapıldığı ve nasıl hepsinin bu kadar özgün detaylara sahip olabildiği arkeoloji bilimi ile ilgilenenler için hala merak konusu.
Asya sınırlarından çıkmadan önce Sri Lanka’daki Ruwanwelisaya binası da dikkate değer nitelikte.
Kümbet biçimindeki bu tapınaktan, stupa olarak da bahsediliyor.
Tarihi milattan önce 140 yılına dayanan yapının içinde kutsal olduğuna inanılan eşyalar saklanıyor.
Turistlerin yanı sıra her yıl binlerce Budist, bu mabedi ziyaret etmek için Sri Lanka’nın yolunu tutuyor.
Milattan önce 25 yılına ait olan bu anıt mezar, Hong Kong sınırlarında bulunan en eski tarihi yapı.
Sahip olduğu spiral şeklindeki ilginç mimari ile turistlerin dikkatinden kaçmıyor.
Yapının bir diğer özelliği ise, burada bulunan eserlerin son derece modern bir müzede sergileniyor olması.
Listenin en eskisi değilse de, en turistik olanı ve en çok dikkat çekeni bu. İtalya’da bulunan Colosseum, Türk turistler tarafından da en çok ziyaret edilen yurt dışı noktaları arasında.
Milattan önce 80-72 yılları arasında köleler ve mahkumlar tarafından inşa edilen bir amfi tiyatro olan Colosseum, bugün hala varlığını koruyor.
Ait olduğu dönemde 80 tane giriş çıkış kapısına ve 50 bin izleyici kapasitesine sahip olan mekan, özellikle gladyatör gösterilerine ev sahipliği yapmasıyla biliniyor.
Roma’ya kadar gidip de bu muhteşem mimariyi ziyaret etmemeniz zaten mümkün değil, ancak haftanın Pazar hariç her günü 18 avro karşılığında buraya giriş yapabileceğinizi hatırlatmış olalım. Uzun süre sıra beklememek için biletleri internetten de satın alabilirsiniz.