Eski çağlara yolculuk yapmamızı sağlayan antik kentler bizler için bir zaman makinesi işlevi görüyor. Sadece geçmişe gidebilsek de burada gördüklerimiz bize gelecekten de haber veriyor aslında. Bu güzel şehirleri gezerken geçmişte yaşananları anlayıp geleceğimiz için dersler çıkarabiliyoruz.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi antik kent konusunda adeta bir cennet. Her yerinden tarih fışkıran bu toprakları herkes mutlaka gezip görmeli.
Medeniyetlerin beşiği olan bu muhteşem antik kentleri sıraladığım yazımın sizler için faydalı olması dileğiyle.
Adıyaman’ın Kahta ilçesinin Kayadibi Köyü’nün yakınında yer alan Nemrut Dağı, 2206 metre yüksekliğe sahip.
1987 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bu yüce dağ, 1988 yılında ise “Milli Park” ilan edilerek koruma altına alınmış.
İsmini Hz. İbrahim’i ateşe attıran Babil hükümdarından alan Nemrut Dağı volkanik bir dağ ve dünyanın sekizinci harikası olarak kabul ediliyor.
Kommagene Krallığı’na ait heykelleri, harabeleri ve yazıtları üzerinde bulunduran Nemrut Dağı, güneşin doğuşunu ve batışını izleyebileceğiniz en güzel yerlerden biri.
Nemrut Dağı’nda bulunan kitabeler dağdaki bütün eserlerin Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından yaptırıldığını belirtiyor. Nemrut Dağı sahip olduğu devasa heykeller yüzünden “Tanrıların Dağı” olarak da biliniyor.
Boyu on metreyi bulan ve kireç taşı bloklarından yapılmış heykellerin yapım amacının farklı toplulukları barındıran krallıktaki tüm dinleri ve kültürleri bir araya getirmek olduğu düşünülüyor.
Tamamen insan eliyle yapılmış höyük ve mezarlarda neler olduğu ise hala bilinmiyor.
Dağda yer alan heykellerin isimleri Kral Antiochos, Herakles, Zeus, Fortuna ve Apollo şeklinde.
Doğu, Batı ve Kuzey Terası bölümlerinin yer aldığı dağın her köşesini gezmenizi tavsiye ediyorum. Hala nasıl yapılmış oldukları çözülemeyen bu gizemli heykeller insanı kesinlikle büyülüyor.
Ayrıca buralara kadar gelmişken Nemrut Dağı Tümülüsü’nü de görebilirsiniz. Bu sayede yazıtlarda belirtilen Kommagene Kralı I. Antiochos’un anıt mezarını ziyaret etme fırsatınız olur.
Giriş ücretleri:
Ziyaret saatleri:
On bin yıllık bir geçmişe sahip Neolitik Dönem yerleşmesi olan Çayönü Antik Kenti, Diyarbakır’ın Ergani ilçesine 7 km uzaklıktaki Sesverenpınar (Hilar) Köyü‘nde bulunuyor.
Yerleşik hayata geçişin en önemli arkeolojik kalıntılarının yer aldığı bu şehirde buğdayın tarımda ilk defa kullanıldığına dair kanıtlar elde edilmiş.
Ayrıca burası köpeğin evcilleştirildiği ilk yer olarak da biliniyor.
Bakır işçiliği, hasır ve keten dokumacılığı, sepetçilik, dericilik ve obsidyen alet yapımı da ilk olarak bu bölgede başlamış. Yani burası bir ilkler şehri.
Anadolu köy mimarisinin temelleri bu antik şehirde atılmış. Kazı alanında taş temelli kerpiç binaların ilk örneklerine ulaşılmış.
Çayönü’ndeki kazıdan çıkarılan eserler Diyarbakır Müzesi’nde sergileniyor. Yetişkinler için giriş ücreti 70 TL olan bu müzeyi de kentin tarihini daha iyi anlayabilmek adına gezmenizi öneririm.
Çayönü Ören Yeri’nin yakınında yer alan Hilar Mağaraları mezarlık (nekropol) olarak kullanılmış. Mağaradaki kaya mezarları dikdörtgen bir yapıdalar.
Mezarların üzerinde ise kabartmalar ve Süryanice yazılar bulunuyor. Hazır bu kadar yakınındayken bu ilginç yapıları görmeniz de güzel olacaktır.
Birecik Baraj Gölü yapımı sırasında çoğunluğu su altında kalan ilçenin adı Eski Halfeti, 15 km uzakta kurulan şehir ise Yeni Halfeti olarak biliniyor.
Eski Halfeti ziyaretçilerine verdiği huzur sebebiyle 2013 yılında Cittaslow Uluslararası Koordinasyon Komitesi tarafından “Sakin Şehir” olarak ilan edilmiş.
Halfeti, Şanlıurfa’ya bağlı bir ilçe ve merkeze 150 km uzaklıkta ancak Gaziantep şehrine daha yakın, aralarında 100 km var.
Genellikle kurak bölgelerden oluşan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde adeta bir vaha olan bu güzel şehir, tarihi taş evleri ile büyük ilgi çekiyor.
Fırat Nehri’nin altında kalan ve doğal güzelliği ile insanı rahatlatan Eski Halfeti’de tekne turlarına katılarak müthiş bir deneyim yaşayabilirsiniz. Bu tur kapsamında batık kenti, Rumkale’yi, su altında kalmış olan caminin minaresini ve terk edilmiş eski binaların yer aldığı Savaşan (Beresül) Mahallesi’ni görebilirsiniz.
Ayrıca Eski Halfeti’de yer alan Ulu Cami ve caminin ilerisinde bulunan tarihi asma köprüyü de ziyaret etmenizi öneririm. Cami ufak olsa da sahip olduğu taş mimarisiyle çok etkileyici bir görünüme sahip.
Dünyada sadece bu bölgede yetişen karagül de, Halfeti Belediyesi tarafından sahil kenarına yaptırılan serada sergileniyor, bu farklı güzelliği mutlaka görün derim. Bu özelliğine istinaden Karagül dizisi de burada çekilmiş.
Halfeti’de görülecek yerlerin başında Rumkale geliyor. Hz. İsa’nın havarilerinden Yohannes (John), Roma Dönemi’nde gelip Rumkale’ye yerleşmiş ve bu bölgede Hıristiyanlık dinini yaymış. Bu sebeple Rumkale Hıristiyanlık tarihinde önemli bir rol oynuyor.
Ayrıca Rumkale’deki bir mağarada İncil’in kopyasını sakladığı düşünülen Yohannes, sonrasında bu kopyaları Beyrut’a götürmüş.
Üç tarafı sularla çevrili Rumkale’den görülen Fırat Nehri’nin manzarası insanı büyülüyor. Kalenin surları oyularak yapılmış. İçerisinde görülen tarihi yapılar Roma Dönemi’ne ait.
Yedi tane burcu olan kalenin güneyinde insan yapımı bir hendek bulunuyor. Kuzeyinde de çok sayıda mazgal pencere var.
Kalenin içerisinde yer alan Aziz Nerses Kilisesi, Barşavma Manastırı, su sarnıçları ve helezonik su kuyusu da görülmesi gereken yerlerden.
Giriş ücretleri:
Zeugma Antik Kenti, Gaziantep ilinin Nizip ilçesinin 10 kilometre doğusundaki Belkıs Köyü’nde yer alıyor.
M. Ö. 300 yılında Büyük İskender’in generallerinden biri olan I. Selevkos Nikator tarafından kurulmuş.
Selevkeia Euphrates ismiyle kurulan şehir Roma İmparatorluğu tarafından ele geçirilince köprü anlamına gelen “Zeugma” olarak anılmaya başlanmış.
Zeugma’daki kazı çalışmalarında şehir A, B ve C olarak üç bölümde inceleniyor. Villaların ve çarşılarının yer aldığı A ve B bölümleri günümüzde Birecik Baraj Gölü’nün altında kalmış. C bölümünde ise henüz kazı çalışmaları yapılmamış olup ileride bir açık hava müzesine dönüştürülmesi planlanıyormuş.
Zeugma denince akla ilk gelen şey mozaikler oluyor. Bu alanda dünyayla yarışabilecek mozaik döşemelere sahip olan bu şehir “Mozaikler Şehri” olarak anılıyor.
Zeugma Antik Şehri altın çağını Roma İmparatorluğu döneminde yaşamış. Bu yüzden çoğunlukla Roma kültürünün etkisi altında kalmış, mitolojik konulu ve batı tarzı giysili figürlerin yer aldığı mozaiklere sahip.
Samosatalı mozaik ustası Zosimos da bu şehirde yer alan Roma evlerinin tabanını rengarenk mozaiklerle döşemiş.
Zeugma Mozaik Müzesi’nde görebileceğiniz bu güzel eserlerin başında Çingene Mozaiği, Triton, Poseidon, Oceanos ve Tethys Mozaiği geliyor. Yerinde olmasa bile televizyondan ya da dergilerden bir şekilde hepimizin gördüğü Çingene Mozaiği “üç çeyrek bakış” tekniği kullanılarak yapılmış. Bu sayede etkileyici bakışlara sahip olan mozaikte sevinç ve hüzün duyguları aynı anda yansıtılmış.
Ayrıca müzede yer alan Mars Heykeli de Roma Dönemi’nden kalan 1,5 metre uzunluğunda bronz bir heykel ve zafer tanrısı Mars’ı simgeliyor.
Mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ettiğim bu güzel müzenin giriş ücreti 280 TL ama Müze Kart sahibi iseniz ücretsiz olarak gezebilirsiniz.
Bu bölgeden çıkarılan eserlerden en önemlileri arasında bullalar (mühür baskı) yer alıyor. Yüz binden fazla sayıda bullaya sahip olan bu şehir alanındaki dünya rekorunu kırmış. Bu mühürler aynı zamanda Zeugma’nın ticaret alanında ne kadar ileri olduğunu gösteriyor.
Türkiye-Suriye sınırı üzerindeki Karkamış Antik Kenti, Gaziantep’in Karkamış ilçesinde bulunuyor.
Hitit ve Asur İmparatorluğu Dönemi’nde çok önemli bir şehir olan Karkamış, Roma İmparatorluğu Dönemi’nde önemini biraz yitirmiş.
Yakındoğu Arkeolojisi’nin en önemli yerleşimlerinden biri olan bu şehirdeki kabartmaların üzerinde Tanrıça Kubaba ve onun adına yapılan tören alayındaki askerlerin, rahiplerin ve prenslerin betimlemeleri bulunuyor.
Buradan çıkarılan kabartmaların çoğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi ve Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Mezopotamya’nın Efes’i olarak bilinen Dara Antik Kenti, Mardin’in Nusaybin ilçesinin Oğuz Köyü‘nde yer alıyor.
M.Ö. 300 yılında Persler tarafından kurulan bu kent ismini de Pers İmparatoru Darius’dan almış.
505 yılında İmparator Anastasius tarafından bir garnizon kenti olarak kullanılan Dara, Yukarı Mezopotamya’nın en önemli yerleşkelerinden biriymiş.
Dört kilometrelik bir surla korunan Dara Antik Kenti, kaya içine oyulan etkileyici yapılardan oluşuyor.
Kilise, saray, çarşı, zindan, tophane ve su bendi kalıntılarının yer aldığı Dara’nın batısında Nekropol yer alıyor. Bu mezarlık alanında 3000 kişinin kemikleri bulunmuş.
Bir köy evinin altında 15 yıl süren kazılar sonucu ortaya çıkarılan sarnıç, Yerebatan Sarnıcı’na çok benziyor. Bu antik şehirde dünyanın ilk su barajına ait kalıntılar da gün yüzüne çıkarılmış.
Güneydoğu’nun incisi olan bu otantik antik kenti mutlaka görün derim. Şehrin girişinde size rehberlik etmek isteyen gençleri görürseniz de şaşırmayın. Bu güzel yeri orada yaşayanların ağzından dinlemek ayrı bir keyif veriyor insana.
Ayrıca bu bölgedeki kazılardan elde edilen eserleri de 60 TL karşılığında Mardin Müzesi’nde ziyaret edebilirsiniz.
Giriş ücretleri:
Ziyaret saatleri:
Şanlıurfa’nın antik dönemdeki ismi olan Edessa’nın tarihi MÖ 2500 yıllarında kurulan Ebla Krallığı’na kadar uzanıyor.
Şehrin ismi çivi yazılı belgelerde Admi, Süryani kaynaklarda Urhay, Arap kaynaklarında ise Al-Rahha olarak geçiyor.
Bir süre Hitit ve Asur yönetiminde olan bu kenti doğu seferi sırasında Büyük İskender ele geçirmiş ve “suya yakın şehir” anlamına gelen Edessa ismini vermiş.
Medeniyetlerin beşiği olan Edessa Antik Kenti’nde yapılan kazı çalışmalarında tabanında mozaikler bulunan 133 adet kaya mezar bulunmuş. Bu kaya mezarlarının bazılarında kitabelerin bulunduğu ve bazı mağaraların giriş kapılarının da özenle inşa edildiği görülmüş.
Edessa’yı güney ve güneybatı ile kuzey ve kuzeybatıdan kuşatan nekropol bölgesi günümüzde Şanlıurfa’nın Eyyubiye ve Şehitlik (Çamlık) mahallelerinde yer alıyor. Nekropol bölgesinden çıkarılan mozaiklerde doğu tarzı giysili yerel figürler ve portreler kullanılmış.
Tarihin öbek öbek çıkarıldığı bu şehir birçok değerli müzeye de ev sahipliği yapıyor. Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi ve Haleplibahçe Müze Kompleksi 34 bin metrekarelik alanıyla Türkiye’nin en büyük müzesiymiş.
Bu müzede bulunan insan şeklindeki dünyanın en eski heykeli olarak bilinen ‘Balıklıgöl Adamı’ M.Ö. 9000 ila 10000 yıllarına tarihlenmiş ve normal insan boyutlarında.
Önemli Neolitik Dönem eserlerine sahip olan bu kapsamlı müzede Göbeklitepe’den çıkarılan kazı buluntuları, Kalkolitik, Tunç, Demir, Helenistik, Roma, Bizans ve İslam dönemlerine ait en önemli eserler sergileniyor.
Edessa Antik Kenti’nin önemli bir şehri olan Haleplibahçe’de yapılan alt yapı çalışmalarında tesadüf eseri mozaikler ortaya çıkarılmış. Bu bölgede yapılan kazılar sonucunda ise saray, hamam ve bir ek villadan oluşan yapılar bulunmuş.
Haleplibahçe mozaiklerinin en önemli özelliği savaşçı Amazon Kraliçelerinin mozaiğe isimleriyle birlikte resmedilmiş dünyadaki tek örneği olmasıymış. Bunların arasında Savaşçı Amazon Kraliçesi Melanipe’nin mozaiği bence çok etkileyici. Haleplibahçe Mozaik Müzesi’nde daha birçok görkemli mozaiği görebilirsiniz.
Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi için aldığınız biletle bu güzel müzeyi de gezebilirsiniz.
Giriş ücretleri:
2018 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren ve tarihin sıfır noktası olarak kabul edilen Göbeklitepe son yıllarda ülkemizin en popüler antik kentlerinden biri haline geldi.
2019 yılının “Göbeklitepe Yılı” olarak ilan edilmesinin ve Netflix’in Türk yapımı Atiye dizisinin bunun üzerindeki etkisi çok büyük diye düşünüyorum.
Şanlıurfa’nın 22 km kuzeydoğusunda Örencik Köyü yakınlarında bulunan Göbeklitepe, 12 bin yıllık bir geçmişe sahip.
Göbeklitepe’de yapılan kazı çalışmaları sonucunda boyu 6 metreyi, ağırlığı 40 tonu bulan “T” şeklindeki anıtsal dikilitaşlar bulunmuş. Gizemi hala çözülemeyen bu dikilitaşların 10-12 tanesi dairesel planda dizilmiş ve araları taş duvarlarla örülmüş. Şimdiye kadar altı tanesi çıkarılmış olsa da jeomanyetik ölçümlerle bu şekilde yirmiye yakın yer olduğu biliniyor. Bu dikilitaşlar üzerinde insan, hayvan ve soyut semboller yer alıyor.
Göbeklitepe Neolitik çağın ilk taban döşemesinin (terazzo) görüldüğü yer aynı zamanda.
Dünyanın en eski inanç merkezi olduğu düşünülen Göbeklitepe’nin girişindeki animasyon ve bilgileri kaçırmayın derim. Bu sayede kazı alanını gezerken gördüğünüz eserler sizin için daha anlamlı bir hale gelecektir.
Ayrıca buradan çıkarılan görkemli tarihi eserleri ve heykelcikleri Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi’nde görebilirsiniz.
Giriş ücretleri:
Ziyaret saatleri:
Dünyanın en eski bilim merkezlerinden biri olan Harran, Şanlıurfa’nın merkezine 44 km uzaklıkta yer alıyor.
2000 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren Harran Antik Kenti, konik kubbeli evleriyle büyük ilgi çekiyor. Yerli halk bu geleneksel Harran evlerine karınca evler diyor.
Sümerce’de “seyahat, kervan” anlamına gelen Harran, Mezopotamya’da önemli bir ticaret noktasıymış.
Geçmişi M. Ö. 7000 yılına kadar uzanan bu açık hava müzesi gibi olan bu şehirde gezilecek yerler arasında Harran Kalesi, üniversitesi, höyüğü, Ulu Cami ve Şuayb Şehri Harabeleri başta geliyor.
Giriş ücretleri:
Ziyaret saatleri:
***
Yazımı sizin için yararlı olacağını düşündüğüm birkaç tavsiye ile bitirmek istiyorum. Gezi planınızı yaparken hava sıcaklığını mutlaka kontrol edip ona göre yanınıza gerekli olabilecek eşyaları almanızı öneririm.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi yazın çok sıcak olabiliyor. Bu sıcaklarda bunalmamanız adına suyunuzu her daim çantanızda bulundurun. Soğuklar için de yanınıza bir kat fazladan kıyafet almak çok faydalı olacaktır.
Farkındalıkla her anının tadını çıkarabileceğiniz müthiş seyahatler diliyorum herkese.
Sağlıkla kalın.