Strazburg seyahati size Fransız ve Alman kültürlerini bir arada deneyimleme imkanı sunacak.
Şehrin yer aldığı Alsace bölgesi Fransa ile Almanya arasında kaldığı için tarih boyunca iki ülkenin uğruna savaştığı bir yer olmuş. Dolayısıyla burada iki halktan insanlar bir arada yaşıyor ve iki kültürden izleri bir arada bulmak mümkün.
Ren Nehri’nin batı yakasında bulunan Strazburg, bölgenin en önemli kenti ve günümüzde Fransa’ya dahil olsa da geçtiğimiz yüzyılın başında bir süre için Alman yönetiminde de kalmış. Nehrin hemen karşısı Almanya sınırı zaten. Tabii artık Avrupa Birliği sayesinde sınırlar açıldığı için rahatça gidip dönmek mümkün ama eskiden sınırda ciddi güvenlik önlemleri bulunuyormuş.
Bu yazımda sizlere Strazburg gezinizden önce bilmeniz gerekenleri anlatacağım ve Strazburg’da görmeniz gereken yerleri tanıtacağım.
Avrupa Parlamentosu’na ev sahipliği yapan Strazburg, Avrupa Birliği için de çok önemli bir şehir. Brüksel ve Lüksemburg ile birlikte Avrupa Birliği’nin üç fiili başkentinden biri olarak kabul ediliyor.
Günümüzde Fransa’ya bağlı olsa da ismi Almanca kökenli ve “sokak, yol” anlamına gelen Strasse ile “korunaklı kent, kale” anlamına gelen Burg sözcüklerinin birleşiminden oluşuyor ve iki ülke arasındaki ticaret yolları buradan geçtiği için “yolların kesiştiği kent” manasında bu ismin konulduğu düşünülüyor.
Üç bin yıl önce Keltler tarafından burada ilk şehir kurulduğunda ise adı Argentorata şeklindeymiş ve Roma İmparatorluğu zamanında da aynı isim kullanılmış ama Orta Çağ’da kimsenin anlayamadığı bir nedenle günümüzdeki haliyle değiştirilmiş.
Eski ismi kabaca “Gümüş Kale” diye çevrilebilir. İlginç olan ise Strazburg’un gümüş değil de altın madenine ev sahipliği yapması!
Strazburg’a gitmek için Schengen Turist Vizesi almanız gerekiyor. Fransa Vizesi almak için gereken bilgileri daha önce Paris Gezi Rehberi yazımda anlatmıştım, oradan bakabilirsiniz.
Almanya’ya yakın olduğu için herhangi bir Almanya geziniz sırasında da Strazburg’a geçebilirsiniz, o zaman Almanya’dan alacağınız vizeye ek olarak bir de Fransa Vizesi almanıza gerek yok, Schengen Vizesi hepsini kapsıyor. Tabii vize sürenizin seyahatinizin hepsini kapsamasına dikkat edin.
Almanya Vizesi hakkında bilgileri de Berlin Gezi Rehberi yazımda bulabilirsiniz.
Strazburg’da kullanılan elektrik sistemi olarak E tipi priz kullanılıyor. Türkiye’den götüreceğiniz aletler genelde uyumlu olacaktır, nadiren tepedeki topraklama aparatı sorun çıkarabilir. Eğer sahipseniz bir universal adaptörü çantanıza atın derim ama sonra boşa taşıdık diye bana sinirlenmeyin!
Ren Vadisi’nde yer alan Strazburg’un nispeten serin bir iklimi var. Yılbaşı civarında karlı oluyor, diğer aylarda ise yağmurlu havalara sık rastlanıyor. Temmuz ve Ağustos aylarında bile zaman zaman yağış olabilir, hazırlıklı gidin. Ayrıca bu aylarda bile çok sıcak olmuyor, ortalama günlük sıcaklık 20 derece.
Dolayısıyla ben gitmek için yaz aylarını tercih etmenizi öneririm, buradan götüreceğiniz baharlık giysilerinizle gezebilirsiniz.
Götüreceğiniz ayakkabının su geçirmemesine dikkat edin. Yağmurluk almak da hem serin havada rüzgarı kesmesi hem de yağmur sırasında sizi ıslanmaktan koruması nedeniyle iyi bir tercih.
Öte yandan, güneş açtığında nehir kenarında yürümek çok keyifli oluyor. Hele ki benim gibi gözleriniz hassas ise çantanıza bir güneş gözlüğü ile şapka atmaktan zarar gelmez.
Kış aylarında ise üşüyebilirsiniz ama kar altında manzaranın ayrı bir hoş göründüğü kesin.
Kentte Strazburg Entzheim Uluslararası Havalimanı bulunsa da İstanbul’dan buraya doğrudan uçuş bulmak çok zor. Siz de düşündüğünüz gezi tarihleri için obilet.com üzerinden uçak biletlerine bakarak seçenekleri görebilirsiniz. Muhtemelen aktarmalı olarak gelmeniz gerekecek.
Strazburg Havalimanı’ndan şehir merkezindeki tren istasyonuna ulaşmak için havalimanından trene binebilirsiniz, bilet fiyatı 2.60 Euro. Tren istasyonundan şehir merkezine sizi götüren tramvay ile birlikte havalimanı trenin ortak bileti ise 4.30 Euro ve oteliniz tren istasyonuna yakın değilse bunu kullanmanız gerekecek. Yol pek uzun değil, çabucak varıyorsunuz.
Bir diğer seçenek olarak civardaki havalimanlarına inip Strazburg’a karayolu ile geçebilirsiniz. Örneğin İsviçre’de bulunan Basel Mulhouse Freiburg Havalimanı epey yakın ve İstanbul’dan uygun fiyatlı direkt uçuşlar mevcut. İsviçre Avrupa Birliği’ne dahil olmasa da Schengen Vizesi’ne dahil olduğundan sorun yaşamazsınız. Buradan Strazburg’a trenle gitmek 25 Euro (90 dakika), otobüsle gitmek ise 20 Euro (iki saat) tutuyor.
Çok sık uçuş olduğundan uygun fiyata bilet bulabileceğiniz bir diğer yer ise Frankfurt Havalimanı. Frankfurt uçak bileti için sayfamızı inceleyebilirsiniz. Buradan da 11 Euro karşılığında Flixbus otobüsleri ile üç saatte Strazburg’a ulaşabilirsiniz. Gelmişken Frankfurt’u da gezmek mümkün tabii!
Strazburg o kadar büyük bir şehir sayılmaz. Eğer oteliniz merkeze çok uzak değilse sadece yürüyerek her yeri gezebilirsiniz. Tekne turları da oldukça keyifli.
Katedralin yakınındaki tramvay istasyonunda Turizm Ofisi (Office de Tourisme) var, oradan ücretsiz harita alabilirsiniz. Her gün 09:00 – 19:00 arası açık.
Gerekmesi durumunda Strazburg’da toplu taşıma olarak tramvay ve otobüs kullanılıyor. Hepsini CTS denen bilet karşılıyor, bunu şehirdeki büfelerden ve Turizm Ofisi’nden satın alabiliyorsunuz. Tek biniş 1.70 Euro, onlu bilet alırsanız 14 Euro ama ihtiyaç duyacağınızı sanmam. Ayrıca 4.30 Euro’ya günlük sınırsız biniş bileti almak da mümkün.
Eğer oteliniz uzaksa ve arada bir noktadan diğerine gitmek için de bileti kullanma ihtimaliniz varsa bunu satın almak isteyebilirsiniz.
Üç köprü ve dört kuleden oluşan 13. Yüzyılda savunma amacıyla yapılmış bu köprüler, oldukça zor bir isme sahip olan ve Strazburg’un içinden akan İll Nehri üzerinde bulunuyor.
1865 yılında şimdiki taş halleriyle yenilenmiş bu köprüler ve oldukça etkileyici görünüyorlar.
Şehrin eski kısmı olarak anılan yer, Grande Ile yani “büyük ada” diye geçiyor bölge olarak.
1988 yılında UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınmış, bu unvana layık görülen ilk mahalle olma özelliğine sahip.
Üstteki köprüler bu kısımda yer alıyor.
Neredeyse bütün köprülerin etrafı çiçeklerle bezeli, baya güzel bir görüntü oluşturuyor.
Nehrin rengi yeşilimsi, kenarındaki evler sıra sıra dizilmiş rengarenk, Almanya’da gördüğüm evlere çok benzettim. Zaten burası tam sınırda olduğu için Alman ve Fransız kültürlerinin nasıl da iç içe geçtiğini açıkça görüyorsunuz.
Antik Yunan mimarisi ile yapılmış sütunlu girişi ve önündeki yeşil kule ile Palais de Justice yani Adalet Sarayı da burada bulunan çok şık bir bina.
İsmini meydanın ortasındaki Johann Gutenberg heykelinden alan Gutenberg Meydanı kentteki önemli alanların başında geliyor.
Burada ufak bir not düşeyim, heykelin elindeki tablette “et la lumiere fut” yani “ve artık ışık vardı” yazıyor. Bu meydanda gezerken bir atlıkarıncaya denk gelmiştik, festival havasındaydı herkes. Canlı müzik ve çok sayıda yemek standı da vardı.
Gutenberg Meydanı’na oldukça yakın, meydandayken katedralin çan kulesi görünüyor. Onu nirengi noktası olarak seçip yürüyerek gidebilirsiniz.
Kırmızı ve yeşil kocaman kapıları olan ilginç bir katedral, tabii Paris’teki adaşı kadar etkileyici değil ama yine de oldukça güzel görünüyor.
Kapıların üst süslemeleri de çok görkemli. Çok büyük olduğu için, insana kendini baya ufak hissettiriyor. Katedrale giriş ücretsiz ve dış kısmı kadar içi de baya şaşaalı; kocaman bir tavan, renkli camlar ve heykeller var. Strazburg’a gelen her turist buraya illa ki uğruyor. Ayrıca bazı filmler için dekor olarak da kullanılmış.
1176’da burada ilk kilise inşa edilmiş ve 1439 yılında büyütülerek katedrale çevrilmiş. 66 metre yükseklikteki kulesine tırmanarak Ren Nehri ve Strazburg’un panoramik manzarasını seyredebilirsiniz.
Kuleye çıkmak için 4.60 Euro ödemeniz gerekiyor, öğrencilere 2.30 Euro. Nisan ile Eylül ayları arasında 09:00 – 19:15, diğer aylarda 10:00 – 17:15 saatlerinde açık.
Üç yüz yaşını aşmış Astronomik Saat ise 12:30’da görülebiliyor ve 2 Euro ödemeniz gerekiyor.
Katedralin karşısında ise Notre Dame Katedrali Müzesi yer alıyor. Burada asırlar boyunca kiliseye bağışlanmış sanat eserleri sergileniyor. Sergideki tabloların bazıları Rönesans döneminden kalma. İlginizi çekerse gidebilirsiniz yalnız giriş ücreti olan 6.50 Euro biraz yüksek. 25 yaşından küçükler ve 65 yaşından büyükler ise 3.50 Euro karşılığında gezebiliyor (bu yaşlar tüm müzelerde indirim için geçerli, aşağıdaki müzelerde tekrarlamayacağım ama indirimli bilet dediğimde bu yaşları kastettiğimi anlayabilirsiniz). Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00 – 18:00 saatlerinde gezebilirsiniz.
Aynı meydanda yer alan Maison Kammerzall de asırlara meydan okuyan çok şık bir bina ve halen otel olarak hizmet veriyor.
Strazburg’da görülecek bir diğer kilise ise Eglise Saint Thomas yani Aziz Thomas Kilisesi. Katolik mezhebine ait olan katedralin aksine burası bir Protestan Kilisesi ve dolayısıyla daha sade biçimde dekore edilmiş.
Giriş ücretsiz. Yaz döneminde Pazar günleri 12.00 – 17:00, diğer her gün 09:00 – 18:00; kış döneminde ise Pazar günleri dışında her gün 09:00 – 17:00 saatlerinde ziyaret edilebiliyor.
1902 yılında kurulan bu müzede Alsace bölgesinde bulunan kalıntılar sergileniyor. Ayrıca bölge halkının yaşamına ve kültürüne dair birçok şeyi de öğrenmek mümkün.
Sergide hem arkeolojik kalıntılar hem de eskiden kalan soba, ütü gibi ev eşyaları var. Bunların nasıl kullanıldığını gösteren şemalar da sergiye yerleştirilmiş, örneğin 1900 yılında sobadan çıkan dumanı etleri fümelemekte kullanıyorlarmış, bana bizim sobada kestane pişirmemizi hatırlattı.
Evlerin mimarisini ve çatılarını gösteren ahşap maketler de bulunuyor. Ayrıca müzenin bir kısmı da eski zaman evlerinin odaları gibi dekore edilmiş. Örneğin eski bir mutfağı bütün gereçleriyle birlikte görebiliyorsunuz.
İnsanların o zaman nasıl giyindiğine dair görseller ve dönem giysilerinden bir seçki de mevcut. Eski bir resimdeki kadının maketini yapmışlar o resme benzeterek.
Çok güzel işlemeleri olan ahşap dolaplar, sandıklar, seramik sobalar, eski döneme ait resimler, heykeller içeren epey kapsamlı bir müze diyebilirim.
Sarmaşıklarla dolanmış eski bir binada yer alan müzenin dış kısmı da çok güzel.
Aklınıza hemen Yüzüklerin Efendisi serisindeki süvariler gelmiş olabilir ama Rohan aynı zamanda Fransız bir aristokrat ailenin de soyadı. Strazburg’da yer alan sarayları da göz kamaştırıyor.
Bu güzel binanın içinde üç ayrı müze var ve her biri ayrı ayrı 6.50 Euro karşılığında gezilebiliyor, indirimli bilet ise 3.50 Euro.
Dolayısıyla hepsini gezme niyetiniz varsa aşağıda bahsettiğim sınırsız müze biletinden mutlaka satın alın, paranız boşa gitmesin.
Bu üç müze ise Arkeoloji Müzesi (Musee Archeologique), Güzel Sanatlar Müzesi (Musee des Beaux Arts) ve Dekoratif Sanatlar Müzesi (Musee des Arts Decoratifs) şeklinde. Hepsi Salı dışında her gün 10:00 – 18:00 saatleri arasında açık.
Sanatseverler ise Modern Sanatlar Müzesi (Musee d’Art Moderne et Contemporain) ve Tomi Ungerer Müzesi’ne gidebilirler. İlkinin giriş ücreti 7 Euro, diğerinin 6.50 Euro. İkisinde de indirimli bilet 3.50 Euro. Modern Sanatlar Müzesi, Les Ponts Couverts’e yakın ve çok sayıda çağdaş sanatçının elinden çıkmış eserlerden geniş bir seçkiye ev sahipliği yapıyor. Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00 – 18:00 arası gezilebiliyor.
Tomi Ungerer Müzesi’nde ise Strazburg doğumlu olan aynı isimli sanatçının elinden çıkmış çok sayıda çizim sergileniyor. Salı hariç her gün 10:00 – 18:00 arası açık.
Tarih Müzesi (Musee Historique) ise Orta Çağ’dan günümüze dek kentin tarihini anlatıyor. Pazartesi hariç her gün 10:00 – 18:00 arası açık.
Son olarak Zooloji Müzesi’nde (Musee Zoologique) iki asırdır biriktirilmiş hayvan örnekleri sergileniyor, benim pek hoşlandığım bir sergi değil. Burası ise Salı günleri dışında 10:00 – 18:00 arası açık. Bu iki müzede de giriş ücreti 6.50 Euro, indirimli 3.50 Euro.
Strazburg’daki tüm müzeler her ayın ilk Pazar günü ücretsiz olarak gezilebiliyor, buna denk gelirseniz epey kazançlı çıkarsınız. Eğer çok fazla müzeyi gezmeyi planlıyorsanız bir günlük sınırsız müze kartı 12 Euro, üç günlük ise 18 Euro. Yukarıda listelediğim bilet fiyatlarına bakıp gitmek istediğiniz müzelerin ücretlerini toplayarak aldığınıza değip değmeyeceğine karar verebilirsiniz.
Son bir seçenek ise Pass Alsace ismi verilen şehir kartı. 40 Euro karşılığında üç gün boyunca her yere sınırsız girebiliyor ve toplu taşımadan ücretsiz yararlanabiliyorsunuz ama bence çok pahalı ve bu fiyata değmez.
Tüm bu bilet tipleri Turizm Ofisi’nden satın alınabiliyor, ayrıca sormak istediğiniz şeyleri de sorabilirsiniz.
Ayrıca Strazburg’da iken Ren Nehri üzerindeki tekne turlarına da katılabilirsiniz. Tur boyunca rehber anlatımıyla şehirdeki önemli binaları ve mekanları nehirden görebiliyorsunuz.
Sokaklarda gezerken de çok sayıda güzel binaya denk gelebiliyorsunuz, örneğin Louis Pasteur Lisesi (Lycee Louis Pasteur) göze çarpan yapılardan biri. Ayrıca rengarenk giyinmiş ilginç sokak sanatçılarına da rastlayabilirsiniz.
Güzel havalarda tadını çıkarabileceğiniz bir alan. Burada çok sayıda leylek görmeniz mümkün, artık şehrin maskotu haline gelmiş durumdalar.
Zaten hediyelik eşya tezgahlarında da çok sayıda leylek şeklinde biblo, magnet ve benzeri leylek süslemesi göreceksiniz, bu parktan kaynaklanıyor.
Strazburg’un esas atmosferini yaşamanın en iyi yolu elbette Grande Ile yani eski şehir merkezinde konaklamak. Zaten konaklama seçenekleri de burada toplanmış durumda.
Oteller biraz pahalı olabiliyor ama şansınızı hostellerde veya airbnblerde de deneyebilirsiniz.
Ayrıca Strazburg’u günübirlik olarak gezmek de bence mümkün. Yukarıda bahsettiğim üzere Frankfurt ve Basel’den, veyahut Zürih ya da Brüksel’den buraya gelip gezdikten sonra otelinize dönebilirsiniz.
Paris’ten hızlı trenle gelmek bile sadece iki saat sürüyor, sabah erken gelip akşam geç dönerseniz yeterli gelebilir.
Sauerkraut sözcüğünü muhtemelen duymuşsunuzdur, bu lahana turşusu Almanlar tarafından çok sevilir ve hatta İkinci Dünya Savaşı’nda müttefik kuvvetler Alman askerlerinden aşağılayıcı biçimde “Kraut” diye bahsederler, filmlerde mutlaka duymuşsunuzdur. İşte aynı yiyeceğe Strazburg’da Fransızcası olan Choucroute ismiyle ulaşabilirsiniz.
Beni çok da cezbetmedi ama muhtemelen gelmişken denemek istersiniz diye düşünüyorum.
Bölge ayrıca soğan tarımı ile tanındığından Flammeküche isimli pizzalarını da epey soğanlı olarak servis ediyorlar. Bunun bir diğer adı ise Tartes Flambees. Ben yemek istemedim ama sizin ilginizi çektiyse tadabilirsiniz.
Fleischnackas ise salata ile birlikte servis edilen şarküteri etlerinden oluşuyor, genelde dana etiyle yapılıyor ama garsona bir daha sormanızda fayda var.
Son olarak Baeckeoffe ise dana ve domuz eti, patates, havuç ile yapılan bir yahni türü.
Anlayacağınız Strazburg’da sizi Fransız mutfağından çok Alman mutfağı bekliyor. Soğanlı pizza hariç, o gerçekten Fransız işi ve denemek isteyenler için Binchstub’ı önerebilirim. Notre Dame Katedrali’nin bir sokak ilerisinde bulunuyor, ayrıca Broglie tramvay durağının karşısında da bir şubesi var. Fiyatlar biraz yüksek ama pizzaları ile her sene yarışmalarda ödül kazanıyorlar.
Bu yemeklerin hiçbiri size hitap etmiyorsa bunlar dışında artık küreselleşmiş yiyeceklerle de karnınızı doyurabilirsiniz tabii. Hamburgerden vazgeçemeyenler biraz paraya kıyıp Le Pied de Mammouth yani Mamut Ayağı’na gidebilirler. Burgerleri restoranın ismine uygun biçimde büyük ve doyurucu, üstelik gerçekten lezzetli. Zooloji Müzesi’nin arkasında yer alıyor.
Pizzasını klasik biçimde domates sosu ve mozzarella ile yemek isteyenler ise Come a Roma yani Roma Usulü’nde karınlarını uygun fiyata doyurabilirler. Eglise Saint Thomas’ın bir sokak arkasında bulunuyor.
Alman kültürünün etkisi nedeniyle Strazburg, Fransa’da ilk kez bira üretilen şehir olarak tanınıyor. Almanya’daki gibi burada da birahane kültürü mevcut.
İll Nehri’ndeki limana yakın olan Academie de la Biere, adının hakkını verircesine yetmiş farklı bira çeşidi sunuyor. Hepsini birden denemeye kalkmayın!
Öte yandan Fransa’da olup da şarap üretmemek kabul edilemez bir durum olacağından Alsace yöresi kendine özgü aromatik beyaz şarapları ile de meşhur.
Bruche İskelesi’nde, yukarıda bahsettiğim üstü kapalı köprülerden birinde yer alan Bar au Fantassin, mükemmel manzarası nedeniyle bence gidebileceğiniz en iyi adres.
Notre Dame Katedrali’nden biraz ileride kalan Jeannette et les Cycleux yani Jeannette ve Bisikletler ise ilginç bir mekan. İçeride adının hakkını verir biçimde bisikletler ve eski müzik kutuları ile eklektik bir dekor yaratılmış. Çeşitli kokteyller ve hafif atıştırmalık yiyecekler sunuyorlar. Hemen yakınlardaki Les Freres Berthom yani Berthom Kardeşler de benzer biçimde alkollü içecek ve atıştırmalık sunan bir diğer ünlü mekan.
Dans etmek isteyenlere ise İll Nehri üzerinde duran bir teknede hizmet veren Le Rafiot’u önerebilirim. Elektronik müzik çalan tipik bir disko. Caz sevenlerin ise Strazburg’da gitmesi gereken adres Le Cheval Blanc (Beyaz At). Ne yazık ki biraz iç kısımda, Rue Principale üzerinde kaldığından gitmek biraz zor, B tramvay hattı veya L3 otobüsü ile gidip biraz yürümeniz gerekiyor.
Strazburg’un turistik kısımlarında, yani eski şehir merkezinde ve özellikle katedral çevresinde hediyelik eşya alınacak birçok yer bulunuyor. Yukarıda bahsettiğim gibi hediyelik eşya olarak en fazla rastlayacağınız nesne leylek. Peluş oyuncaktan tutun bez çantalara kadar her şey leylek biçiminde veya leylek desenli. Sokak satıcılarına da rastlayabiliyorsunuz.
Strazburg’da iki ünlü alışveriş merkezi var Place des Halles ve daha yeni olan Rivetoile. İkisinde de çok sayıda lüks mağaza yer alıyor. Ayrıca ikisinde de kafe ve restoranlar bulunuyor.
Guttenberg ve Hellebardes sokakları ise tasarımcıların butiklerine ev sahipliği yapıyor. Belki vitrinlere göz gezdirmek isteyebilirsiniz.
Sonuç olarak Strazburg şirin ve genel olarak sakin bir şehir. Paris ve Marsilya gibi azıcık kaotik, oldukça kozmopolit, kıpır kıpır Fransız şehirlerine kıyasla ben düzenli yapısı nedeniyle daha çok Alman şehirlerine benzettim açıkçası.
En büyük sorun tabelaların genellikle Fransızca ve Almanca çift dilli olması ama İngilizceye pek rastlanmaması. Tabii bu dillerden herhangi birini biliyorsanız epey rahat edersiniz, ikisi de günlük hayatta geçerli (halbuki Paris veya Marsilya’da biriyle Almanca konuşmaya çalışmanız abes olur).
Şimdiden iyi tatiller dilerim.