BM’ye bağlı olan UNESCO, Dünya Mirası Listesi ile insanlığın ortak mirasına sahip çıkma amacı taşıyor. Bu amaçla dünyanın her yerindeki değerli tarihi ve doğal güzellikleri kaydederek koruyor ve tarihte daha uzun yıllar boyunca varlıklarını sürmesini sağlıyor.
Türkiye’de ise bu listeye giren 22 tarihi mekan bulunuyor. Bu listedeki her bir yerin kendine ait bir hikayesi ve bir geçmişi var. Gelin Türkiye’nin dört bir yanında bulunan geçmişten günümüze kadar gelen bu harika mekanları birlikte keşfedelim.
İçindekiler
Tarihte M.Ö. 2500 yıllarında ilk kez yerleşimin başladığı Gordion şehrinin M.Ö. 1500 yıllarında şehirleşmeye başladığı biliniyor. Friglerin başkenti olan bu yer günümüzde Ankara’nın Polatlı ilçesinde bulunuyor. Gordion’da ilk yerleşmelerin başladığı dönemden kalan mimari örnekleri, tümülüsleri, seramik örneklerini, yazıları ve mezarları görmek mümkün. Size de adeta tarihte bir yolculuk yaptıracak bu yer 2023’de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nden çıkarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’nin en genç üyesi oldu.
Ankara’da bulunan antik Gordion şehri ile daha ayrıntılı bilgi için şehir ile ilgili daha ayrıntılı bilgi verdiğimiz Kral Midas’ın Şehri: Gordion Antik Kenti yazımıza göz atabilirsiniz.
Gordion şehri gibi UNESCO Dünya Mirası Listesi’nin en genç üyelerinden biri bu camiler. Camiler UNESCO’nun listesinde henüz yeni olsalar da oldukça eski. 13. ve 14. yüzyıl arasında yapılmış olan bu camilerin dünyada başka bir örneği yok. Ahşap Hipostil Camileri bu kadar özel ve nadir kılan özellik ise tamamen ahşaptan yapılmış olmaları. Bu sistemle yapılan camiler ise Ankara’da bulunan Arslanhane Cami, Afyon’da bulunan Ulu Cami, Eskişehir’de bulunan Sivrihisar Cami, Kastamonu’da bulunan Mahmut Bey Cami ve Konya’da bulunan Eşrefoğlu Cami’dir. Eğer bir gün bu şehirlerden birine yolunuz düşerse tarihi mimarinin çok değişik ve güzel örneklerinden olan bu camileri görmeden dönmeyin.
Şimdi ise Malatya’ya doğru yola çıkıyoruz. Fakat 2021 yılında Dünya Mirası Listesi’ne girmiş bu yeri anlamak için yaklaşık 6 bin yıl geriye gitmemiz gerek. Çünkü burası ilk yerleşim ve ibadet yerlerinden biri olarak kabul ediliyor ve yapılan araştırmalara göre Arslantepe Höğünü’nün ilk kuruluş dönemleri günümüzden 6 bin yıl önceye dayanıyor. Fırat Nehri’nin 12 km güneybatısında bulunan bu alanda geç Kalkolitik dönemden Demir Çağı’na kadar dayanan bir süreçte ortaya çıkmış tarihsel öğeleri içeriyor. Özellikle bölgede bulunan 30 metre uzunluğundaki Höyük, buraya gelen herkesin dikkatini çekiyor. O kadar eski dönemlerden günümüze kadar gelen bu buluntuları ve tabi ki devasa Höyüğü görmek için Malatya’nın Battalgazi ilçesine gidebilirsiniz.
Tarihin en önemli lokasyonlarından biri olan Göbeklitepe, UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 2018 yılında dahil oldu. Şu an hala bütün gizemi çözülmemiş olan bu lokasyon için tarihin başladığı yer desek yanlış sayılmaz. Şanlıurfa’ya 15 km uzaklıkta bulunan Göbeklitepe’nin oluşumunun yaklaşık 12 bin yıl önceye dayandığı düşünülüyor. Burada bulunan üstü açık şekilde inşa edilmiş dini yapılar, insanlığın inşa ettiği ilk dini yapılara en güzel örneklerden. Bölgede bulunan 20 adet tapınağın yanı sıra 6 metre uzunluğundaki dikilitaş da burada bulunuyor. Oldukça gizemli bir geçmişe sahip bu bölge tarih meraklısı olun olmayın herkesin dikkatini çekiyor.
Göbeklitepe ile ilgili daha detaylı bilgilere ulaşmak için Göbeklitepe Hakkında Bilinmesi Gerekenler yazımıza, yakın zamanda Göbeklitepe’ye gitmeyi düşünüyorsanız da Göbeklitepe Nerede? Göbeklitepe’ye Nasıl Gidilir? adlı yazımıza göz atabilirsiniz.
Oldukça değişik bir hikayesi olan Aphrodisias, 2017 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. İlk olarak Ari Güler tarafından tesadüfen bulunan bu antik şehir, şu an gezilebiliyor. Ari Güler Aydın’a bir baraj açılışı için gittiği sırada kaybolduğu için bir köye yolu düşüyor ve bunun akabininde Ari Güler’in dikkatini ilk olarak köyde doğal yaşam çekiyor. Sonra ise köyde bulunan harika tarihi eserler. Ari Güler bu köyün ve tarihi kalıntıların fotoğraflarını çekiyor ve Times dergisine gönderiyor. Bu sayede ise bütün dünya bu yeni antik kent ile tanışıyor, yani Aphrodisias ile.
Aphrodisias’ın tarihi, M.Ö. önce 500’lü yıllara dayanıyor. İsmini Yunan Tanrıçası Afrodit’ten alan bu yer Yunan-Roma dönemi mimarisine dair harika örnekler bulunduruyor. Dönemin kent düzenine de harika bir örnek oluşturan kentin 2017 yılına kadar kendiliğinden korunarak gelmesi ise oldukça şaşırtıcı.
Pek çok farklı uygarlığa ev sahipliği yapmış Ani Antik Kenti, İpek Yolu üzerinde olmasından dolayı eskiden oldukça önemli bir bölgedeymiş. Şu an ise Kars’ın 48 km uzağında ve Türkiye-Ermenistan sınırında bulunan Arpaçay nehri kıyısında bulunuyor. Değişik medeniyetlere ev sahipliği yapmasından dolayı farklı mimari kalıntıları görmeniz mümkün olan bu antik kent, özellikle Ermeni mimari kültürünü yansıtıyor. Ermeni mimari yapısının yanı sıra bölgede Gürcü ve Selçuklu mimari yapısını da görmek mümkün. Hem tarih hem de mimari ile ilgilenenlere hem de yeni yerleri keşfetmek isteyenlere oldukça hitap ediyor.
Cilalı Taş Devri’ne doğru yola çıkmak isterseniz İzmir’e gidebilirsiniz. Günümüzden 6000 yıl öncesinde yaşayan kişilerin izlerini taşıyan Efes Antik Kenti, tüm dünyadan gelen ziyaretçilerini adeta zamanda bir yolculuğa çıkarıyor. Dünya üzerinde kazılan en büyük Grekoromen olan şehir hem Yunan medeniyetinin hem de Roma’nın en önemli lokasyonlarından bir tanesi. Küçük Asya olarak adlandırılan Efes, o dönemki Anadolu eyaletinin başkenti olarak da tarihte yerini almış. İki önemli medeniyete ev sahipliği yapan bu alanda ise Roma ve Yunan medeniyetlerinden izler bulmak mümkün. Oldukça zengin olan kültürlerin mimari özelliklerini de taşıyan tarihi eserler de görebileceğiniz Efes Antik Kenti, tarihe yepyeni bir kapı açıyor.
Oldukça sağlam ve görkemli yapılar olan Diyarbakır Kalesi ve Surları, pek çok insanı etkilemiş, hatta türkü ve efsanelere bile konu olmuş. Diyarbakır Kalesi, ayrıntılı kabartmaları ve kitabeleri ile tarihte çok uzun yıllardır bulunuyor ve daha uzun yıllar da bulunacak gibi duruyor. Farklı kitabelerin de bulunduğu bu görkemli yapının yanı sıra Diyarbakır’da UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bir başka yer daha var. Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzajı, 8 bin yıllık bir geçmişi var. 30’dan fazla uygarlık gören bu bahçeler yıllar içinde değerini koruyarak günümüze kadar gelmiş. 2015 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bu iki tarihi yeri görmek için Diyarbakır’a ufak bir kültürel gezi yapabilirsiniz.
İzmir’de bulunan bir başka UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren yer de Bergama Çok Katmanlı Peyzaj Alanı. Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Helenistik, Roma, Doğu Roma ve Osmanlı gibi önemli ve büyük medeniyetlere ait kalıntıların bulunduğu alan 2014’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Bu antik alan tam olarak 9 katmandan oluşuyor. Oldukça detaylı bir alan olan Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı, Alan Pergamon (çok katmanlı kent), Kibele Kutsal Alanı, İlyas Tepe, Yığma Tepe, İkili, Tavşan Tepe, X Tepe, A Tepe ve Maltepe Tümülüsleri gibi alanları bünyesinde barındırıyor. Bölgede hem Helenistik, hem de Doğu Roma ve Roma dönemlerine ait kalıntılar bulunurken aynı zamanda bölgede Osmanlı döneminden kalma kalıntıların bulunması da tek bir yerde farklı dönemleri gözlemlemeyi mümkün kılıyor.
2014’te UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bölge erken dönem Osmanlı yaşantısını anlamayı oldukça kolaylaştırıyor. 700 yıllık bir geçmişi olan Cumalıkızık, Osmanlı Dönemi kırsal yaşantısına dair fikir veriyor. Uludağ’ın eteklerine kurulan bu alan, eski dönemlerden günümüze kadar kültürel bir miras getiriyor. Osmanlı Dönemi sivil yaşantının ve mimarinin çok iyi bir örnek olan Cumalıkızık, evlerinin yapısı ve kullanılan malzemelerden dolayı evlerin 700 yıldır var olmaları ise oldukça etkileyici. Cumalıkızık’ın yanı sıra Osmanlının ilk başkenti olan Bursa’nın da tarihi açıdan değer çok büyük. Bursa’ya girdiğinizde ve özellikle de Hanlar Bölgesi’ndeki mimariyi gördüğünüzde bu eski yerin değerini ve eskiliğini en iyi şekilde anlıyorsunuz.
Tarihi M.Ö. 7200’lü yıllara dayanan Çatalhöyük Neolitik Alanı, bugünkü Konya’da bulunuyor. Eski dönemlerde bu alanda yaklaşık 10.000 kişinin yaşadığı düşünülüyor. 2012’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren neolitik alanda eski dönemdeki toplumsal yaşamın başlangıç dönemine ve tarım toplumuna geçiş sürecine dair ipuçları veriyor. Çatalhöyük Neolitik Alanı incelendiğinde, o dönemde var olan pek çok yerleşim alanına kıyasla daha fazla insanın mesken edindiği bu alanda kabalık yaşama rağmen sosyal veya ekonomik bir farklılaşmanın olmadığı sabit ve sakin bir hayat yaşadıklarını söyleyebiliriz.
Konya’da bulunan Çatalhöyük Neolitik Alanı’na gitmeyi düşünüyor ve daha ayrıntılı bilgi edinmek istiyorsanız Konya Çatalhöyük Antik Kenti Nerede? yazımızı okuyabilirsiniz.
Mimar sinan’ın “Ustalık Eserim” diyerek bahsettiği Edirne Selimiye Camii ve Külliyesi 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. 16. yüzyılda Sultan II. Selim için yaptırılan bu cami oldukça estetik duran bir mimariye sahip olmasının yanı sıra, teknik işçilik bakımından da kusursuz. Osmanlı Dönemi mimari eserlerinin arasında en çok bilinen ve en kusursuz yapıları arasında olan bu cami ve külliye sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada mimari bir harika olarak görülüyor.
Sıra geldi efsanesi ile ünlü olan Troia Antik Kenti’ne. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne ilk giren antik şehirlerden biri olan alan, 1998’den beri bu önemli listede bulunuyor. Günümüzde Tevfikiye Köyü’nde bulunan Troia Antik Kenti, oldukça stratejik ve önemli bir konumu olduğu için, yüzyıllarca farklı savaşlara ve maalesef yıkımlara maruz kalmış. Pek çok şey görüp geçirmiş olan bu antik şehir bilindiği kadarıyla 9 kez yıkılarak yeniden inşa edilmiş. Bu yüzden yapılan kazı çalışmalarında her defasında farklı bir katman bulunarak tarihin farklı dönemi ortaya çıkarılıyor.
Homeros’un yazdığı İlyada ve Odysseia kitaplarında da sıklıkla adı geçen Troia Antik Kenti’ni daha yakından tanımak isterseniz Truva Kenti yazımızı okuyabilirsiniz.
Türkiye’nin belki de en ünlü yerlerinden biri olan Safranbolu Şehri, yapıları ile herkesi büyülüyor. Safranbolu şehrinin ünü ise tabi ki de Türkiye ile sınırlı değil. Bütün dünya tarafından merak edilen ve beğenilen şehir 1994 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. Oldukça güzel bir lokasyonda bulunan şehir, Batı, Kuzey ve Orta Anadolu’ya Karadeniz kıyılarını bağlıyor. Konumu bu derece önemli olan Safranbolu şehri ise 18. yüzyılda Asya ve Avrupa tarafından ticaret yolu olarak kullanılmaya başlanmış. Farklı yönetimlerin uygarlığı altında değişik dönemler yaşamış olan Safranbolu sırasıyla Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Devleti hakimiyeti ile yönetilmiş. Günümüze kadar ise Batı Karadeniz’in geleneksel mimari yapısına ait olan ahşap evleri ile gelmiş olan Safranbolu yüzyıllardır en etkileyici şehirler arasında bulunuyor.
Eğer siz de bu harika mimariye sahip etkileyici şehri ziyaret etmeyi planlıyorsanız Safranbolu Nerede ve Safranbolu’ya Nasıl Gidilir? ve Safranbolu Seyahat Rehberi yazılarımıza göz atabilirsiniz.
Her ne kadar iki farklı yer olsalar da UNESCO Dünya Mirası Lİstesi’ne birlikte dahil edilen bu iki önemli yer 1988 yılından beri Dünya Mirası Listesi’nin bir parçası. Fethiye’de bulunan Xanthos Antik Kenti, Lykia bölgesinin önemli din merkezlerinden bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Dönemin oldukça önemli lokasyonlarından biri olmasının yanı sıra yıllar boyunca Xanthos oldukça önemli de bir yönetim merkezi olmuş. Farklı uygarlıkların izlerini taşıyan bu yer Roma, Helen, Pers ve Bizans gibi farklı devletlerin yönetimleri ile yönetilmiş. Bundan dolayı bölgede bütün bu uygarlıklara ait izler bulmak ve aralarında karşılaştırmalar yaparak bundan binlerce yıl önceyi incelemek mümkün. UNESCO DÜnya Mirası Listesi’ne Xanthos ile birlikte giren diğer yer ise Antalya’da bulunan Letoon kenti. Xanthos’tan sadece 5 km uzaklıkta bulunan Letoon, Xanthos Antik Kenti’nin kutsal alanı olarak önemli bir görev üstlenmiş. Bütün bu uygarlıklar döneminde önemini kaybetmeyen Letoon’da farklı ibadethane örnekleri görmek mümkün.
Beyaz travertenleri ve meşhur şifalı suları ile bilinen Pamukkale’nin tek büyüleyici noktası bu iki özelliği değil tabi ki de. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Hieropolis Pamukkale’nin en etkileyici yerlerinden bir tanesi. 1998 yılında UNESCO Dünya Mirası Lİstesi’ne giren Hieropolis Antik Kenti’nin ilk kurulması geç Helenistik döneme denk geliyor. Erken Hıristiyanlık döneminde içine alarak kökleri günümüze kadar uzanan bu antik kent, adını da ününü de bugün Pamukkale’nin çok ünlü olmasını sağlayan özelliğinden alıyor. Yani şifalı sularından. Şehrin adının Kutsal Şehir anlamına gelen Hieropolis olmasının en büyük sebebi, aynı günümüzde olduğu gibi o dönemdeki insanların da buraya şifa bulmak için gelmesi. Hem geç Helenistik dönemde hem de erken Hristiyanlık döneminde oldukça popüler olan bu antik kentte iki döneme de ışık tutan unsurlar bulmak mümkün.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 1987 yılında giren Nemrut Dağı 2 bin 206 metre olan yüksekliği ile gören herkesi her dönemde oldukça etkilemiş. “Zeus’un göklerdeki tahtına en yakın yer” olarak adlandırılan Nemrut Dağı’nın yüksekliğinin yanında bu kadar özel olmasının sebebi ise Kommagene Kralı I. Antiochos’un bütün dinlerdeki tanrıların bu dağın üstünde toplama isteği. I. Antiochos, Nemrut Dağı’na farklı kültürlerin tanrılarının kabartma ve heykellerini yaptırmış ve böylece o dönem bilinen neredeyse bütün tanrılar bir arada bu yüksek dağda bulunabilmiş. Günümüzde ziyaret edebileceğiniz açık hava müzesi Nemrut Dağı, bu heykelleri ve kabartmaları ile günümüze kadar gelmiş. Ayrıca Nemrut Dağı’nın bir başka etkileyici güzelliği ise manzarası. Hem gün doğumunu hem de gün batımını en güzel şekilde izleyebileceğiniz Nemrut Dağı’nı kesinlikle görmenizi öneriyoruz.
Bin Tanrılı Şehir olarak bilinen ve Hitit kültürünün merkezi olan Hattuşaş bugünkü Çorum’da bulunuyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 1986 yılında giren Hattuşaş şehrinin kurulması çok eskilere dayansa da M.Ö. 13 yüzyılda yeniden restore edildiği biliniyor. Çorum’un Boğazkale bölgesinde bulunan Hattuşaş’a ise bin tanrılı şehir ismini veren özelliğini ise şehirde bulunan çok sayıda tapınaktan alıyor.
Anadolu’nun en önemli antik noktalarından biri olan Hattuşa’ya gitmeyi ve gezmeyi planlıyorsanız daha ayrıntılı bilgi edinmek için Hattuşaş Nerededir, Hattuşaş Antik Kenti’ne Nasıl Gidilir? yazımıza göz atabilirsiniz.
Türkiye’nin en meşhur yerlerinden bir olan Göreme Milli Parkı ve Kapadokya her yıl hem yerli hem de yabancı turisti bünyesinde ağırlıyor. Harika manzaraları ve peri bacaları ile adeta bir masaldan fırlamış hissiyatı yaratan bölge 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş. Çok uzun yıllardır yerleşim yeri olan Kapadokya eskiden aktif yanardağ olan Erciyes dağı ve Hasan Dağı’ndan çıkan lavların donması ve zaman içinde erozyona uğraması sonucu bugünkü harika şekillerini almışlar. Diğer pek çok antik şehir gibi burası da değişik uygarlıkların bir parçası olmuş. Pers, Bizans ve Selçuklu gibi uygarlıkların hüküm sürdüğü bu topraklardan her bir uygarlıktan farklı izler bulmak mümkün. Bu uygarlıkların yanı sıra 7. ve 13. yüzyıllar arasında dönemin baskıcı ve olumsuz ortamından kaçan Hristiyanlara da ev sahipliği yağmış bu topraklar sadece tarihi değil dini açıdan da büyük değer kazanmış. Kayaların içi oyularak yapılan yapılar ise Kapadokya’ya kesinlikle gidip gezmek için önemli nedenlerden.
Siz de Kapadokya’ya gitmeyi ve bu masalsı tarihi güzelliği keşfetmeyi düşünüyorsanız Kapadokya Nerede? ve Kapadokya’da Hayranlık Uyandıran Mağara Otelleri yazılarımızdan yararlanabilirsiniz.
İstanbul tek başına bile tarihin çok büyük bir kısmını kaplıyor. Pek çok farklı uygarlığa ev sahipliği yapan İstanbul’da farklı tarihi alanlar bulmak ve tarihin farklı zamanlarına, olaylarına şahitlik etmek mümkün. Bu yüzden de İstanbul’da bulunan dini, mimari ve kültürel değerlerin parçası olan mekanlar UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil. Bu listede, Ayasofya, Hipodrom, Küçük Ayasofya Camii, Aya İrini, Süleymaniye Camii, Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzesi, Zeyrek Koruma Alanı, Tarihi Surlar Koruma Alanı ve Süleymaniye Koruma Alanı gibi önemli tarihi yerler bulunuyor.
Eğer siz de İstanbul’da tarihi ve kültürel bir geziye çıkmak hem de İstanbul’da bulunan UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan yerleri keşfetmek istiyorsanız daha ayrıntılı bilgiler bulabileceğiniz İstanbul’da Görülmesi Gereken 100 Yer yazımızı da inceleyebilirsiniz.
1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası, 1228-1243 tarihleri arasında yapılmıştır. Mengücek Hükümdarı olan Ahmet Şah ve eşi Turan Melek tarafından yaptırılan iki kubbeli camii ve bitişiğinde bulunan darüşşifa, Anadolu’nun geleneksel taş işçiliğinin en eski ve en güzel örneklerinden bir tanesidir. Baş mimarı Muğis oğlu Ahlatlı Hürrem Şah olan yapı, Ahlatlı ve Tiflisli ustalarca ince işçilikle yapılmıştır.