Kategoriler AvrupaYurt Dışı

Venedik’te Görülmesi Gereken En Güzel 16 Yer

Venedik Hakkında Bilmeniz Gerekenler

Venedik için dünyanın en turistik şehri desem yanlış olmaz herhalde. Kent merkezini oluşturan 118 adet adada yaşayan nüfus sadece 60 bin olsa da Venedik her yıl yaklaşık 3 milyon turist tarafından ziyaret ediliyor. Şehrin kanallarını, gondolcularını anlatan filmlerin, dizilerin, kitapların da haddi hesabı yok zaten. Sizin de yolunuz Venedik’e düşerse yapacağınız ilk şey bir kanal gezintisi olacaktır muhtemelen. Tabii burada yapılacak tek şey bu değil, Venedik’te görülecek sayısız yer mevcut.

Görülecek yerlere geçmeden önce birkaç ufak bilgi vereyim: İtalyanca adı Venezia olan kentin ismi şehri kuran Venetii kabilesinden geliyor. Aslında bu kabile İtalya ana karasında yaşıyor ama Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasını takiben bölgede çok fazla işgal ve yağma olunca kendilerini korumak için bu adalara taşınıyorlar (Paris’te görülecek yerler adlı yazımı okuyanlara tanıdık gelecektir, orası da benzer biçimde kuruluyor). Zaten adaların çoğu ağaç kazıklar üzerine kurulmuş ve ne yazık ki kent nüfusu arttıkça ve ziyaretçiler çoğaldıkça yavaş yavaş çöküyor. Şehrin simgesi olan kanatlı aslan figürü de koruyucu aziz olan Marco’dan geliyor ve çizimine de, heykellerine de her yerde rastlayacaksınız.”

Venedik’te Gezilecek Yerler

San Marco Meydanı

Venedik’in merkez noktasının bu meydan olduğunu söylemek mümkün. Meydan turistlerle ve sayıca onlarla yarışan güvercinlerle dolu. Kuşlar o kadar çok ve insanlara o kadar alışık ki kendinize dikkat etmenizi öneririm. Şehrin koruyucu azizi olan San Marco’ya adanmış meydanda aynı azize adanmış bir de katedral var. Üstelik bize pek de yabancı sayılmaz: Katedralin tepesinde yer alan heykeller İstanbul’dan çalınarak buraya getirilmiş. Nasıl mı? Tarih meraklılar için anlatayım:

1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Papa, Haçlı askerlerini deniz yoluyla taşımaları için Venedikli gemicilerle anlaşıyor. Yalnız Venediklilerin aklında başka planlar var! Venedikli tüccarların esas geçim kaynağı Doğu Akdeniz ticareti olduğundan asırlar boyunca bu alanda en büyük rakipleri olan Bizans ile hep çekişme halindeler, özellikle Güney Yunanistan ve Girit’e hakim olmak için hep çatışıyorlar. Sahip olduğu orduyu değerlendirmek isteyen Venedik Dükü de taşıma parasının ödenmemesini bahane ediyor ve gemileri İstanbul’a yönelterek kenti ele geçiriyor. İstanbul yaklaşık yetmiş yıl Venediklilerin yönetiminde kalıyor ve işte o sırada İstanbul’da gözlerine kestirdikleri ne var ne yoksa söküp kendi adalarına götürüyorlar. Daha sonra Bizanslılar yeni başkentleri İznik’ten gelip İstanbul’u yeniden ele geçiriyorlar ama giden heykeller geri dönmüyor tabii.

San Marco Katedrali

Katedralin tepesindeki heykeller arasında en dikkat çekeni dört bronz atın yer aldığı meşhur Quadriga olsa da sizin görebileceğiniz aslında bir replikası. Özgün hali müzede koruma altında. Sabah 09:45 ile akşam 17:00 arası ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz ancak uzun, upuzun bir sıra beklemeye hazır olun. Beklemek o kadar sürüyor ki ben sıradayken yere bağdaş kurmuş iskambil oynayan öğrencilere bile tanık oldum.

1.50 Euro karşılığı bilet alırsanız sıra beklemeden gezmeniz de mümkün, ayrıca yukarıdaki müze için ek 5 Euro, içerideki meşhur Pala d’Oro ziyareti için de 2 Euro ödemeniz gerekiyor. Aktif olarak ibadet için kullanıldığından içeride dikkatli davranmanız gerekiyor, fotoğraf ve video çekmek yasak, kısa giysiler ve omuz açık kıyafet yasak. Ayrıca büyük çanta ve bavulla da giremiyorsunuz, emanete bırakmanız gerekiyor (anlayacağınız epey nazlılar!).

İlginç biçimde, katedralde çalıntı olan tek şey at heykelleri de değil. Katedralin adandığı Aziz Marco’ya ait kalıntılar da Mısır’daki İskenderiye’den çalınıp buraya getirilmiş. Hatta bunu domuz etinin altına saklayarak Müslüman gümrük memurlarından gizlemişler ve Venedikliler tüm bu durumla epey övünüyorlar, zaten katedralin kapısının üzerinde de bunu anlatan bir mozaik bulunuyor. Sonuç olarak, İskenderiye’den kalıntıların ve Bizans heykellerinin yer aldığı, Aya Sofya’yı temel alan Bizans mimari anlayışı ile inşa edilmiş bir binayı Venedik’te ziyaret ediyorsunuz. Yine de kemerleriyle, kubbeleriyle, aradaki minik kuleleri ve mozaikleriyle oldukça güzel bir yapı olduğu kesin.

Bu arada şunu da belirteyim ki bu meydan Venedik’in ana turistik noktası olduğu için burada her şey akıl almaz biçimde pahalı, yarım litrelik şişe su bile 4 Euro! O yüzden buradan en ufak bir şey dahi almanızı önermiyorum. Venedik’te alışveriş için uygun yerlerde Venedik Seyahat Rehberi yazımda bahsedeceğim.

San Marko Kulesi

Aynı isimli meydanda, hemen katedralin karşısında bulunan bu kule 1912 yılında yapılmış. Kırmızı tuğlaları güzel görünse de tepedeki kemerli balkon hariç sade bir mimarisi var. Neredeyse yüz metreye erişen tepe noktasında ise altından bir heykel bulunuyor ama aşağıdan görmek için gözlerinizin epey keskin olması lazım. Kulenin esas ilgi çekici yanı 8 Euro karşılığı tepesine çıkıp Venedik’i oluşturan adaları kuş bakışı seyredebilmek. Sabah dokuzdan akşam dokuza dek açık.

Yine meydanda yer alan saat kulesi de görülmeye değer ancak içine girmek için önceden özel tur rezervasyonu yaptırmanız gerekiyor. Ayrıca meydanda sütunların üzerinde Venedik aslanı heykelleri bulunuyor.

Gondol Sefası

Venedik birçok filme ev sahipliği yapmış bir şehir ve gondol sahnesi de bu filmlerin olmazsa olmazı. Sizin de Venedik ziyaretiniz sırasında gondola binmek isteyeceğinizi tahmin ediyorum. Hemen baştan belirteyim: Çok çok pahalı. Yaklaşık 100 Euro’yu gözden çıkarmanız gerekiyor. Gondolcuların burnu epey havada. İlk gezinizden sonra bir tur daha binmek isteyeceğinizi hiç sanmam. Önemli bir nokta, gondol geziniz sırasında elinizi suya falan daldırmayın. Venedik’te yer alan kanallar oldukça pis, özensiz turistlerin yere attığı ambalajlar uçup kanala düşebiliyor. Daha da kötüsü, zaman zaman kanalizasyondan sızıntı da olabiliyor. Umarım böyle bir duruma denk gelecek kadar şanssız değilsinizdir (ben denk geldim maalesef).

Gondol duraklarına Venedik’te gezerken illa ki rastlayacaksınız, özellikle belli bir noktaya gitmenize gerek yok. Zaten çizgili giysileriyle gondolcular da kolayca tanınıyor. Duraklar arasında da önemli bir fark yok. Siz pazarlık yapmaya ve fiyatı biraz olsun aşağı çekmeye uğraşın bence.

Rialto Köprüsü

Bana şekliyle Mostar Köprüsü’nü anımsatan Rialto, üzerindeki eklemelerle daha farklı bir görünüme sahip. Venedik’teki birçok yapıda olduğu gibi burada da kemerler dikkat çekiyor. Venedik’teki en geniş kanal olan ve adeta kenti ikiye ayıran Grand Canal’ın iki yakasını birbirine bağlıyor. Eyfel Kulesi gibi Rialto Köprüsü de 1591 yılında, buradaki ahşap köprü yerine taş kullanılarak inşa edildiğinde eleştiri yağmuruna tutulmuş, hatta insanların eninde sonunda “çirkinliğinden usanıp” balyozlarla parçalayacağını dahi tahmin edenler olmuş. Tabii öykünün sonunu biliyorsunuz!

Bu köprü ne kadar güzel olsa da geziniz sırasında uğramanız için tek neden bu değil, hemen yanında kurulan Rialto pazarı da Venedik’te alışveriş yapmak için en bütçeye uygun noktaların başında geliyor. Ayrıca hemen civardaki Fondaco dei Tedeschi, yani Alman Tüccarlar Merkezi de çatısından Venedik’i seyretmek için uygun bir nokta. Dışarıdan baktığınızda ise bina biraz Palazzo Ducale’yi andırıyor.

San Rocco Lonca Binası

Ünlü mimar Tintoretto tarafından inşa edilen bu güzel yapı da Venedik’te yer alan mimari şaheserlerden biri. Adeta yekpare taştan oyulmuş gibi görünen bir ön yüzü var, tepesinde ise heykel yer alıyor. İçeride de tavandaki detaylı işlemeler dikkat çekici ama altın varakların parıltısı göz yorabiliyor. Beş asırdan beri ayakta olan bina hala aktif olarak kullanılıyor. İçeride altmış civarında resim bulunması ziyarete değer kılıyor. Her gün 09:30 ile 17:30 arası ziyarete açık ve giriş ücreti ne yazık ki 10 Euro.

Santa Maria de Miracoli

Bu küçük kilise, yarım daire şeklindeki çatısıyla bana oldukça ilginç göründü. Mermerden olması hoş bir hava katıyor. Rialto Köprüsü’nün biraz kuzeyinde kalıyor, kolayca yürüyebilirsiniz. Venedik’te evlenmek isteyen Hristiyan çiftlerin sıkça tercih ettiği bir mekan olduğundan bir düğünün çıkışına denk gelmek güzel bir anı olabilir. 3 Euro karşılığında pazar günleri dışında sabah on ile akşam beş arası içini gezmeniz de mümkün.

Related Post

Santa Maria Gloriosa (Frari Kilisesi)

En önemli özelliği meşhur ressam Titian’ın Assunta adlı eserine ev sahipliği yapması olan bu kiliseye giriş için 3 Euro ödemeniz gerekiyor. İçeride gördüğünüze değecek başka resimler de bulunuyor. Keşişler tarafından kullanıldığından manastır tipi bir mimariye sahip ve şehirdeki diğer kiliseler ile kıyaslandığında biraz sönük kalıyor. Minik beyaz kuleleri ise beğendim. Pazar günleri dışında sabah dokuz ile akşam altı arasında, pazar günleri ise öğlen bir ile akşam altı arasında gezebiliyorsunuz.

San Zanipolo Kilisesi

Hem mimarisiyle hem de beyaz kulecikleriyle Frari kilisesine oldukça benzeyen bu kilise de meraklıların uğrayabileceği bir nokta. 1234 yılında inşa edilmiş ve birçok Venedik Dükü’nün mezarı burada yer alıyor. En beğendiğim kısım içeride yer alan, çok sayıda mermer heykelin bulunduğu niş oldu. Pazar günleri 13:00 ile 18:00 arasında, diğer her gün 10:00 ile 18:00 arasında gezebilirsiniz. Giriş ücreti ise 2.50 Euro. Ayrıca önünde meşhur paralı asker Colleone’nin de at üzerinde bir heykeli var.

San Simeone Piccolo

Kurşundan yapılmış, binanın kendisi kadar geniş ve oldukça yüksek bir kubbesi olan bu kilise hemen Santa Lucia tren istasyonunun karşısında olduğundan Venedik’e vardığınızda sizi karşılayacak. Özellikle gitmeseniz de illa ki göreceksiniz yani. Kubbe o kadar büyük ki binanın kendisini dar ve sıkışık göstermiş ama aslında o kadar da küçük bir yer değil. Kentteki diğer kiliselere kıyasla oldukça farklı, Antik Yunan tipi sütunlu bir girişi var. Biraz Roma’daki Pantheon binasını andırsa (Roma Gezilecek Yerler listesinden detaylara ulaşabilirsiniz) da o kadar etkileyici değil tabii. Kubbenin yüksekliği yetmezmiş gibi bir de tepesinde heykel var. 1738 yılında inşa edilmiş.

Palazzo Ducale

San Marco Meydanı’nda, hemen katedralin yanında yer alan bu müze eskiden Venedik’i yöneten dük tarafından saray olarak kullanılmış bir bina, ayrıca meşhur Kazanova da burada hapis tutulmuş. Zaten saraydan çok kaleyi andıran bir mimarisi var. Genellikle San Marko Katedrali’ne girmek için oluşan kuyruk bu binanın altına dek uzanıyor, eğer sırada bekleyecekseniz çok sayıdaki kemeri incelemek için bol bol vaktiniz olacak! En azından gölge olması yaz aylarında çok iyi gelebiliyor.

Palazzo Ducale Müzesi, Nisandan Ekime dek 08:30 ile 19:00 arası açık, Kasım ve Mart arasında ise yine aynı saatte açılıp 17:30’da kapanıyor. Toplam 16 Euro olan San Marko Meydanı Müze Bileti ile burayı ve yine bu meydanda yer alan üç müzeyi (Correr Müzesi, Ulusal Arkeoloji Müzesi ve Marciana Kütüphanesi) daha gezebilirsiniz. Bunlardan Correr Müzesi, kürelere adanmış bir müze olmasıyla oldukça şaşırtıcı. Dört asırlık küreler bile mevcut! Diğer iki müzenin adları ise yeterince açıklayıcı diye düşünüyorum, özellikle meraklı olanlara hitap edecektir.

Eğer müze gezmeyi çok seviyorsanız, 24.50 Euro’ya alacağınız Museum Pass ile bunlar dahil toplamda on müzeyi gezmeniz de mümkün. Karar sizin. Özellikle burada kuyruk oldukça uzayabiliyor, dolayısıyla biletinizi Unica Venezia üzerinden online olarak da alabilirsiniz.

Palazzo Mocenigo

Palazzo Mocenigo

Giysilere adanmış bu müze ise özellikle moda meraklısı olanlara hitap edecektir. On sekizinci yüzyıldan beri Venediklilerin giyim alışkanlıklarını görmek mümkün. Girişin 8 Euro olduğunu aklınızda bulundurun, konuya çok da ilgili değilseniz hem zamanınızı hem de paranızı daha iyi biçimde değerlendirebilirsiniz. Pazartesi günleri kapalı olan müzeyi diğer günlerde sabah on ile akşam altı arasında gezmek mümkün.

Peggy Guggenheim Müzesi

Sanatçı Max Ernst’in eşi olan Bayan Guggenheim’in topladığı eserlerin sergilediği bu müze 15 Euro olan giriş ücreti ile el yaksa da meraklıları için güzel bir koleksiyon sunuyor. İçeride Dali, Kandinsky ve Picasso gibi ressamların çalışmaları mevcut. Salı günleri hariç sabah on ile akşam altı arası ziyaret edilebiliyor. San Marco Meydanı’nın karşı kıyısında yer alan Dorsoduro bölgesinde yer alıyor.

IMurano Adası Cam Müzesi (Vetro)

Cam üretimi ile meşhur olan Murano Adası, Venedik’e gelen birçok gezginin uğradığı bir nokta. Vaktiniz varsa, cam sanatına meraklıysanız iyi bir aktivite. Özellikle adalar arasındaki yolculuk keyifli olabiliyor.

Adada özellikle cam sanatına ayrılmış bir adet de müze yer alıyor. Giriş 8 Euro ama 24.50 Euroluk Museum Pass’a dahil (16 Euroluk olan San Marko Meydanı Müzeleri Bileti’ne dahil değil, dikkat edin). Haftanın her günü sabah on ile akşam altı arası ziyaret edilebiliyor.

Burano Adası

Murano gibi Venedik’e bağlı bir diğer ada. Çok daha sakin bir yer. Özel olarak görmenizi önereceğim bir yer bulunmasa da vaktiniz çoksa biraz kafa dinlemek ve rengarenk evlerin arasındaki dar sokaklarda yürümek başlı başına keyifli.

Torcello Adası ve Santa Maria Assunta Kilisesi

Torcello da Venedik’e bağlı ufak adalardan bir diğeri. Burada yer alan Santa Maria Assunta Kilisesi ise mozaikleri ile meşhur. Bizans ile Venedik’in arasının daha iyi olduğu bir dönemde, Bizans sanatına özenerek inşa edilmiş. Adada bunun dışında ilgi çekici bir şey yok ama küçük, şirin bir yer. Venedik’te geçirecek gününüz çoksa kafa dinlemek için uğranabilir.

Riviera del Brenta

Venedik’te olmasa da oldukça yakın ve fazladan zamanı olanlar için uğranabilecek bir yer. Adı üzerinde Brenta Nehri’nin kenarında yer alan eski köşkler mevcut. Bir de ayakkabı müzesi bulunuyor. Tek başınıza ulaşmanız da, nehir boyunca gezmeniz de zor olabilir o yüzden paraya kıyıp rehberli tur satın almak işinizi kolaylaştıracaktır.

Bu kadar!

Böylece Venedik’te Görülecek Yerler yazısının da sonuna geldik. Yazının başında da belirttiğim gibi, Venedik muhtemelen dünyanın en turistik şehri ve emin olun burayı ziyaret etme isteğiniz konusunda yalnız değilsiniz. Gürültülü kalabalıklara, uzun kuyruklara ve şişirilmiş fiyatlara hazır olun.

Ayrıca:

yazılarından Roma ve Floransa’da gezilecek-görülecek yerler listelerine de ulaşabilirsiniz!

Paylaş
Etiketler İtalyaVenedik
Kerem Alp Usal

Adana’da doğan yazar, Ankara Fen Lisesi, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü mezunudur. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Bilişsel Bilimler Bölümü’nde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Yazın hayatına kaleme aldığı öykülerle başlamış ve öyküleri çeşitli dergilerde yayımlanmıştır. Yazarın yayımlanmış 9 adet kitabı bulunmaktadır. Çok bilmenin tek yolunun hem çok okumak hem de çok gezmek olduğunu düşünüp ikisini de bol bol yaptığından gezdiği yerleri anlatan seyahat yazıları yazmaya başlamıştır.