Venedik için dünyanın en turistik şehri desem yanlış olmaz herhalde. Kent merkezini oluşturan 118 adet adada yaşayan nüfus sadece 60 bin olsa da Venedik her yıl yaklaşık 3 milyon turist tarafından ziyaret ediliyor. Şehrin kanallarını, gondolcularını anlatan filmlerin, dizilerin, kitapların da haddi hesabı yok zaten. Sizin de yolunuz Venedik’e düşerse yapacağınız ilk şey bir kanal gezintisi olacaktır muhtemelen. Tabii burada yapılacak tek şey bu değil, Venedik’te görülecek sayısız yer mevcut.
Görülecek yerlere geçmeden önce birkaç ufak bilgi vereyim: İtalyanca adı Venezia olan kentin ismi şehri kuran Venetii kabilesinden geliyor. Aslında bu kabile İtalya ana karasında yaşıyor ama Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasını takiben bölgede çok fazla işgal ve yağma olunca kendilerini korumak için bu adalara taşınıyorlar (Paris’te görülecek yerler adlı yazımı okuyanlara tanıdık gelecektir, orası da benzer biçimde kuruluyor). Zaten adaların çoğu ağaç kazıklar üzerine kurulmuş ve ne yazık ki kent nüfusu arttıkça ve ziyaretçiler çoğaldıkça yavaş yavaş çöküyor. Şehrin simgesi olan kanatlı aslan figürü de koruyucu aziz olan Marco’dan geliyor ve çizimine de, heykellerine de her yerde rastlayacaksınız.”
1204 yılında Dördüncü Haçlı Seferi sırasında Papa, Haçlı askerlerini deniz yoluyla taşımaları için Venedikli gemicilerle anlaşıyor. Yalnız Venediklilerin aklında başka planlar var! Venedikli tüccarların esas geçim kaynağı Doğu Akdeniz ticareti olduğundan asırlar boyunca bu alanda en büyük rakipleri olan Bizans ile hep çekişme halindeler, özellikle Güney Yunanistan ve Girit’e hakim olmak için hep çatışıyorlar. Sahip olduğu orduyu değerlendirmek isteyen Venedik Dükü de taşıma parasının ödenmemesini bahane ediyor ve gemileri İstanbul’a yönelterek kenti ele geçiriyor. İstanbul yaklaşık yetmiş yıl Venediklilerin yönetiminde kalıyor ve işte o sırada İstanbul’da gözlerine kestirdikleri ne var ne yoksa söküp kendi adalarına götürüyorlar. Daha sonra Bizanslılar yeni başkentleri İznik’ten gelip İstanbul’u yeniden ele geçiriyorlar ama giden heykeller geri dönmüyor tabii.
Katedralin tepesindeki heykeller arasında en dikkat çekeni dört bronz atın yer aldığı meşhur Quadriga olsa da sizin görebileceğiniz aslında bir replikası. Özgün hali müzede koruma altında. Sabah 09:45 ile akşam 17:00 arası ücretsiz olarak ziyaret edebilirsiniz ancak uzun, upuzun bir sıra beklemeye hazır olun. Beklemek o kadar sürüyor ki ben sıradayken yere bağdaş kurmuş iskambil oynayan öğrencilere bile tanık oldum.
1.50 Euro karşılığı bilet alırsanız sıra beklemeden gezmeniz de mümkün, ayrıca yukarıdaki müze için ek 5 Euro, içerideki meşhur Pala d’Oro ziyareti için de 2 Euro ödemeniz gerekiyor. Aktif olarak ibadet için kullanıldığından içeride dikkatli davranmanız gerekiyor, fotoğraf ve video çekmek yasak, kısa giysiler ve omuz açık kıyafet yasak. Ayrıca büyük çanta ve bavulla da giremiyorsunuz, emanete bırakmanız gerekiyor (anlayacağınız epey nazlılar!).
İlginç biçimde, katedralde çalıntı olan tek şey at heykelleri de değil. Katedralin adandığı Aziz Marco’ya ait kalıntılar da Mısır’daki İskenderiye’den çalınıp buraya getirilmiş. Hatta bunu domuz etinin altına saklayarak Müslüman gümrük memurlarından gizlemişler ve Venedikliler tüm bu durumla epey övünüyorlar, zaten katedralin kapısının üzerinde de bunu anlatan bir mozaik bulunuyor. Sonuç olarak, İskenderiye’den kalıntıların ve Bizans heykellerinin yer aldığı, Aya Sofya’yı temel alan Bizans mimari anlayışı ile inşa edilmiş bir binayı Venedik’te ziyaret ediyorsunuz. Yine de kemerleriyle, kubbeleriyle, aradaki minik kuleleri ve mozaikleriyle oldukça güzel bir yapı olduğu kesin.
Bu arada şunu da belirteyim ki bu meydan Venedik’in ana turistik noktası olduğu için burada her şey akıl almaz biçimde pahalı, yarım litrelik şişe su bile 4 Euro! O yüzden buradan en ufak bir şey dahi almanızı önermiyorum. Venedik’te alışveriş için uygun yerlerde Venedik Seyahat Rehberi yazımda bahsedeceğim.
Yine meydanda yer alan saat kulesi de görülmeye değer ancak içine girmek için önceden özel tur rezervasyonu yaptırmanız gerekiyor. Ayrıca meydanda sütunların üzerinde Venedik aslanı heykelleri bulunuyor.
Gondol duraklarına Venedik’te gezerken illa ki rastlayacaksınız, özellikle belli bir noktaya gitmenize gerek yok. Zaten çizgili giysileriyle gondolcular da kolayca tanınıyor. Duraklar arasında da önemli bir fark yok. Siz pazarlık yapmaya ve fiyatı biraz olsun aşağı çekmeye uğraşın bence.
Bana şekliyle Mostar Köprüsü’nü anımsatan Rialto, üzerindeki eklemelerle daha farklı bir görünüme sahip. Venedik’teki birçok yapıda olduğu gibi burada da kemerler dikkat çekiyor. Venedik’teki en geniş kanal olan ve adeta kenti ikiye ayıran Grand Canal’ın iki yakasını birbirine bağlıyor. Eyfel Kulesi gibi Rialto Köprüsü de 1591 yılında, buradaki ahşap köprü yerine taş kullanılarak inşa edildiğinde eleştiri yağmuruna tutulmuş, hatta insanların eninde sonunda “çirkinliğinden usanıp” balyozlarla parçalayacağını dahi tahmin edenler olmuş. Tabii öykünün sonunu biliyorsunuz!
Bu köprü ne kadar güzel olsa da geziniz sırasında uğramanız için tek neden bu değil, hemen yanında kurulan Rialto pazarı da Venedik’te alışveriş yapmak için en bütçeye uygun noktaların başında geliyor. Ayrıca hemen civardaki Fondaco dei Tedeschi, yani Alman Tüccarlar Merkezi de çatısından Venedik’i seyretmek için uygun bir nokta. Dışarıdan baktığınızda ise bina biraz Palazzo Ducale’yi andırıyor.
Palazzo Ducale Müzesi, Nisandan Ekime dek 08:30 ile 19:00 arası açık, Kasım ve Mart arasında ise yine aynı saatte açılıp 17:30’da kapanıyor. Toplam 16 Euro olan San Marko Meydanı Müze Bileti ile burayı ve yine bu meydanda yer alan üç müzeyi (Correr Müzesi, Ulusal Arkeoloji Müzesi ve Marciana Kütüphanesi) daha gezebilirsiniz. Bunlardan Correr Müzesi, kürelere adanmış bir müze olmasıyla oldukça şaşırtıcı. Dört asırlık küreler bile mevcut! Diğer iki müzenin adları ise yeterince açıklayıcı diye düşünüyorum, özellikle meraklı olanlara hitap edecektir.
Eğer müze gezmeyi çok seviyorsanız, 24.50 Euro’ya alacağınız Museum Pass ile bunlar dahil toplamda on müzeyi gezmeniz de mümkün. Karar sizin. Özellikle burada kuyruk oldukça uzayabiliyor, dolayısıyla biletinizi Unica Venezia üzerinden online olarak da alabilirsiniz.
Giysilere adanmış bu müze ise özellikle moda meraklısı olanlara hitap edecektir. On sekizinci yüzyıldan beri Venediklilerin giyim alışkanlıklarını görmek mümkün. Girişin 8 Euro olduğunu aklınızda bulundurun, konuya çok da ilgili değilseniz hem zamanınızı hem de paranızı daha iyi biçimde değerlendirebilirsiniz. Pazartesi günleri kapalı olan müzeyi diğer günlerde sabah on ile akşam altı arasında gezmek mümkün.
Adada özellikle cam sanatına ayrılmış bir adet de müze yer alıyor. Giriş 8 Euro ama 24.50 Euroluk Museum Pass’a dahil (16 Euroluk olan San Marko Meydanı Müzeleri Bileti’ne dahil değil, dikkat edin). Haftanın her günü sabah on ile akşam altı arası ziyaret edilebiliyor.
Bu kadar!
Böylece Venedik’te Görülecek Yerler yazısının da sonuna geldik. Yazının başında da belirttiğim gibi, Venedik muhtemelen dünyanın en turistik şehri ve emin olun burayı ziyaret etme isteğiniz konusunda yalnız değilsiniz. Gürültülü kalabalıklara, uzun kuyruklara ve şişirilmiş fiyatlara hazır olun.
Ayrıca:
yazılarından Roma ve Floransa’da gezilecek-görülecek yerler listelerine de ulaşabilirsiniz!