Konya’da yer alan, dünyada eşi benzeri bulunmayan bir eser olan Eşrefoğlu Camii, sanatın ahşapta varoluşunu gösteren en güzel örneklerden. İncelikle yapılmış cami birçok ilklere ve başka yerde göremeyeceğiniz detaylarla türünde seçkin bir konuma sahip.
Orta Asya’da ortaya çıkan caminin ahşap modeli Anadolu’ya taşınarak Türk-İslam kültürünün ilk örneklerini gösteriyor bizlere. Anadolu Beylikleri döneminde ağaç direkli camilerin bir örneği olan Eşrefoğlu Camii, kadim topraklar üzerine kurulu; birçok tarihi olaya tanıklık etmiş, kültürel zenginliklerle dolu nadide bir yapımızdır.
Üstün ağaç ve çini işçiliği yönünden bir ağaç cami müzesi gibidir.
Ayrıca Eşrefoğlu Camisi, UNESCO tarafından 2012 yılında Dünya Mirası Geçici Listesi’ne alınmaya da hak kazanmıştır.
Konya’nın Beyşehir ilçesinin kuzeyinde, İçerişehir mahallesinde yer almaktadır.
Beyşehir çok eski bir yerleşim, tarihi M.Ö. 7000’li yıllara kadar uzanır. Beyşehir ve çevresi de 1075’ten sonra Türkiye Selçuklularının hâkimiyet alanına dâhil olmuştur.
Camiyi yapan Eşrefoğulları Beyliği ise 13. ve 14. yüzyıllarda hüküm sürdü.
Beyşehir Gölü’nün 100 m kuzeyinde yer alan cami, etrafında da birçok görülmesi gereken yere sahip. Tarihi gezinizi tamamlamak için; Beyşehir Kale Kapısı, Eflatun Pınarı, Kubadabad Sarayı, Taşköprü, Yakamanastır Milli Parkı’na uğrayabilirsiniz.
Eşrefoğlu Camii 1296-1299 yılları arasında Eşrefoğlu Süleyman Bey tarafından yaptırılmıştır.
Beyşehir’de Beylikler dönemine ait Anadolu’nun ahşap direkli camilerin en önemlisi olduğu kabul edilen Eşrefoğlu Camisi, ana taşıyıcı sütunların ahşap olması ve süslemeleri sebebiyle birçok açıdan önem atfedilen bir yapı olarak dikkat çekmektedir.
Geçirme tekniği ile inşa edilen cami, 1258 yılına ait Sahip Ata Cami ve 1270 yılına ait Afyon Ulu Cami’yi örnek almıştır. Ülkemizde yer alan ağaç direkli camilerin en büyüğü olmasıyla bilinir.
Eşrefoğlu Camisi, Selçuklu ulu camilerinde rastlanan; çoğul ahşap sütunlar, tavanı tamamen ahşap, kalem işi süslemeler, renkli kalem, minberi tamamen ahşap, tuğla örgülü kubbe ve Kündekari tekniğinin bir arada görüldüğü tek örnektir.
Diğer bir önemli özelliği ise süslemeciliğinde gölgenin akışı tekniğinin kullanıldığı ilk eser olmasıdır. Ahşabın bütün tekniklerinin kullanıldığı, nakışlandığı başka bir cami örneği yoktur.
Beş cepheden oluşan caminin ön cephe duvarı kesme taş, geriye kalan kısmında da moloz taşlar kullanılarak inşa edilmiştir.
Caminin beş cepheli olması da dikkat çekiyor. O yıllarda şehrin ana yollarından bir tanesi yapılan plana göre caminin beşinci cephesinin olduğu yerden geçiyormuş. O günün yetkilileri yolu camiye değil, camiyi yola uydurup beşinci cepheyi açmışlar.
Eşrefoğlu Camii; 3 kapısı, 35 penceresi, 42 ahşap direği, 480 tavan kirişleri ile varlığını devam ettiriyor.
Hemen yanında hamam ve türbe de bulunmaktadır. Hamam, zamanında Eşrefoğlu Külliyesinin vakfiyesinde önemli bir gelir kaynağıydı. Dışı konik külâh örtülü türbe ise Eşrefoğlu Süleyman Bey’e aittir.
Cami, 46 ahşap sütun üzerinde yükselir. Sağlam olmasının sırrı ise; sütunlar sedir ağacı odunudur ve inşa edilmeden önce 6 ay suda bekletilip fırınlanmıştır. Böylece direkler sertleşerek kırılmaları önlenmiştir.
Yapılan tek değişiklik ise, tavan tahtalarından ince olanlar 1965 yılında değiştirilmesidir. Bunun dışındaki her şey orijinal haliyle günümüze ulaşabilmiştir.
Görkemli ve taş işçiliğiyle sizi hayran bırakan 10 metre yüksekliğinde anıtsal taç kapıdan girişinizi yapıyorsunuz.
Vakfiye şeklinde bir kitabesi karşılıyor sizleri. Seyfeddin Süleyman Bey, külliyeyi inşa ettirirken vakfiyesini de caminin taç kapısına yazdırmıştır. Derin oyma tekniği ise göz alıcı başka bir unsur.
Daha girişte etkileyici bir görselliğe sahip olan cami, iç mekânında da bu ihtişamı detaylarında ve aynı zamanda birbiriyle uyumu ile devam ettiriyor.
6 metre yüksekliğinde olan mihrap çini mozaik ile kaplı çok görkemli bir yapıdır. Firuze ve mor rengi hâkimdir. Süslemeleri ise bitki motifleri ile sağlanmıştır; palmet, kıvrık dallar…
İncelikle işlenmiş, büyük bir emeğin görüldüğü mukarnas nişlerinde yer alan süslemelerin ise her birindeki düzen farklıdır.
Mihrabın iç kısmında ve minberde güneş sistemini temsilen işlenmiş motifler de dikkat çekicidir.
Mabet içinde başımızı kaldırdığımızda göreceğimiz üç sivri kemere oturan mihrap önü kubbenin tuğlalarında şeffaf sır kullanılmış ve mozaik çiniyle kaplanmıştır. Kubbe göbeğinde beş köşeli bir yıldız içerisinde kûfî yazıyla Allah, Muhammed ve ilk Dört Halifenin isimlerini içeriyor.
Hakiki kündekari tekniğinin uygulandığı minber, ceviz ağacından yapılmıştır.
Binlerce küçük ahşap parçanın, çivisiz ve yapıştırıcısız, geçirme tekniği ile birleştirilmesinden oluşan minber; sekizgen, beşgen, yıldız gibi geometrik dolgular ve bitkisel bezemeler ile zengin süslemeler barındırıyor.
Minberin kitabesinde Eşrefoğlu Emir Süleyman Bey ve kapı kanatları üzerindeki kartuş üzerine kufi yazı ile Allah, Hz.Muhammed ve 4 Halife isimleri kabartma olarak işlenmiştir. Kemerin iki yanında yer alan “amilehû Îsâ” ibaresi ile de usta adı belirtilmiştir.
Güneybatı köşesinde, başlıkları mukarnaslı iki ahşap sütun üzerine oturtulmuş olan ve on üç basamaklı bir merdivenle çıkılan 2 metre yüksekliğindeki hükümdar mahfili yer alır.
Ahşap üzerine boyanan, kırmızı zemin üzerine uygulanan kalem işçiliği de camiyle uyum içerisinde. Çarkıfelek motifi ile görülmeye değer güzellikte.
Yüzyıllarca kış aylarında Eşrefoğlu Camii’nin damındaki kar, çatının ortasındaki boşluktan ortadaki havuza atılmış sonrasında soba yakılarak ortamın nemlendirilmesi sağlanmış, böylece ahşap sütunların kuruyarak çatlamasının önüne geçilmiştir.
1965 yılında karlığın üstü camla kapatılmış olup işlevini yitirmiştir. Şu anda ilaçlama sistemi ile bakımını yapmaktadırlar.
Bu sistem birçok avantajı da beraberinde getirmiş. Kışın, caminin su ihtiyacı da karşılanıyor böylece. Yazın ise serin ve aydınlık bir ortam elde ediliyor.