Antik Yunan Mitolojisi’ne göre sahiline vuran köpüklerden güzellik ve aşk tanrıçası Afrodit’in doğduğu rivayet edilen Kıbrıs’ın ne kadar güzel olduğunu anlatmak için başka söze gerek yok diye düşünüyorum. On bin yıldan uzun süredir insan yaşamı olan bu adada insan yapımı en eski su kuyusu bulunuyor. Eskiden bakır madeninin çok önemli bir kaynağı olan Kıbrıs; Asurlular, Antik Mısır, Antik Yunan, Antik Roma gibi birçok medeniyeti ağırlamış. En ilginci ise bir donanması bulunmayan Hititlerin dahi bir şekilde adanın yönetimini ele geçirip uzun yıllar boyunca elinde tutabilmesi. Antik Roma’nın devamı olarak Bizans İmparatorluğu kontrolünde kalan ada, İslam’ın gelişinin ardından Arapların eline geçmiş, daha sonra Haçlı Kuvvetleri tarafından zapt edilip Lusignan Krallığı kurulmuş ve nihayet Osmanlı egemenliğine girene dek Venediklilerin yönetiminde kalmış.
Adanın ismi ise tartışma konusu, bir iddia Sümerce’de bakır anlamına gelen “kubar” sözcüğünden kaynaklandığını söylese de tam tersi bir iddia ise adanın isminin üzerindeki selvi (cupress) ağaçlarından dolayı bu adı aldığı ve her yere bakır buradan gittiği için Sümerce dahil tüm dillerdeki “kubar”, “cuprum”, “copper” gibi sözcüklerin “Kıbrıs’tan gelen maden” anlamına gelecek şekilde ortaya çıktığı yönünde. Anlayacağınız tam bir yumurta mı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu yumurtadan durumu var. Bence önemli olan nokta adanın bakır ile olan sıkı bağı ve tüm diller üzerinde bu şekilde iz bırakmış olması.
Güneyimizde yer alan yavru vatan için yurt içi mi yoksa yurt dışı mı gezi olarak mı adlandırılması gerektiğine karar vermek kolay değil. Pasaportunuz bile olmadan, sadece kimliğinizle adaya (tabii Türk kısmına) gitmeniz mümkün. Türk bölgesindeki tek sivil havalimanı olan Ercan Havalimanı’na birçok ilden kalkan uçaklar bir saatte iniveriyor, obilet.com üzerinden istediğiniz saatte uygun fiyata bilet alabilirsiniz. Fiyatları kontrol etmek için Kıbrıs uçak bileti sayfamızı inceleyebilirsiniz. Ayrıca Mersin’in Taşucu limanından kalkan feribotlar ile Girne’ye ulaşmak da mümkün ama dalgalar vurdukça beşik gibi sallanan feribota dayanmak için çelik gibi bir mide gerektiği aklınızda bulunsun.
Ercan Havalimanı’na indikten sonra havaalanı shuttle otobüsü veya taksi ile Lefkoşa, Girne ya da diğer ilçelere gidebilirsiniz. Ayrıca yine ilçe merkezlerinden diğer ilçelere giden dolmuşlar da bulunuyor. En ilginci ise limuzin uzunluğunda, arkada iki sıra koltuğu bulunan yani şoför hariç yedi kişinin yolculuk edebildiği oldukça eski Mercedesler. Tabii özel araç kiralamanız da mümkün ancak tam da ilk karayollarının yapıldığı yıllarda İngiliz yönetimi altında kalan Kıbrıs’ta trafiğin İngiltere’de olduğu gibi soldan aktığını hatırlatayım, şaşırma ihtimaliniz yüksek dolayısıyla yavaş ve dikkatli sürmenizi öneririm.
Kıbrıs ülkemize göre güneyde yer aldığından havalar bize göre daha erken ısınıyor ve özellikle yaz mevsiminde bunaltıcı olabiliyor. O yüzden sizlere tavsiyem, seyahatiniz için ilkbahar ya da sonbahar aylarını tercih etmeniz ve yanınızda daima güneş gözlüğü, güneş kremi ve şapkanızı bulundurmanız. Deniz tatili yapmak isteyenler için söylüyorum, burada sezon en geç Mayıs ayının başında açılıyor. O canım kumsalların ve denizin tadını en az altı ay çıkarıyor buradakiler. Hatta soğuklar buralara pek uğramadığı için kışın bile gezebilirsiniz bu güzel adayı, tek sorun yağmura denk gelmeniz olabilir tabi. Yine de kıştan çok bunalınca buraya gelip nefes alabilirsiniz diye düşünüyorum. Ama buranın her mevsim ayrı bir güzellikte olduğunu garanti ediyorum.
Ulaşım ve gezi zamanını hallettiğimize göre gelin Kıbrıs’ın illerini tek tek inceleyelim:
Üç bin yıl önce kurulan Lefkoşa’nın ilk ismi Ledra. 2300 yıl önce, adayı yöneten Mısır Prensi Levkos’tan dolayı günümüzdeki ismini almış. Burada görmenizi önerdiğim en önemli eser Lala Mustafa Paşa Camii (St. Nicholas Katedrali). Haçlılar döneminde inşa edilen katedralin yedi yüz yıllık bir geçmişi var. Lusignan Hanedanı’nın idaresi sırasında ölen krallar da buraya gömülmüş. Daha sonra Osmanlılar tarafından camiye çevrilen katedral hala özgün mimarisini koruyor ve kuleleri yıkılmış olsa da hala etkileyici görünen bir önyüzü var. Minaresi de mimarisiyle güzel birleştirilmiş. Bahçesindeki tarihi hurma ağacı da binanın kendisi kadar eski ve değerli.
Selimiye Camii (St Sophia Katedrali) yine Lusignan yönetimi tarafından 1208 yılında inşa edilmiş ve Osmanlılar tarafından iki minare eklenerek camiye çevrilmiş. Eskiden Kıbrıs krallarının burada taç giymesi nedeniyle önemli. Haydar Paşa Camii (St. Catherine Kilisesi) de Haçlılar tarafından kilise olarak inşa edilmiş ve Osmanlı yönetiminde camiye çevrilmiş. Kubbesi bulunmadığından küt görünüyor, sanki inşaatı hala sürüyormuş izlenimi veriyor.
Kıbrıs Valisi Sinan Paşa tarafından yaptırılan Büyük Han, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği. Özgün yapısına uygun olarak halen ticari dükkanlara ve restoranlara ev sahipliği yapıyor. Burada güzel bir yemek yemeniz ve korunan tarihi dokusu sayesinde zamanda bir yolculuğa çıkmanız mümkün. Sadece turistlerin değil Kıbrıslıların da tercih ettiği bir adres. Özellikle Nor Böreği’ni tatmanızı öneririm. İçindeki nor peyniri (lor değil!) oldukça lezzetli, hafif şekerli bir tadı var. Aynı peynir ekmek kadayıfının içinde de kullanılıyor. Bizdeki ekmek kadayıfına kıyasla daha hafif olan bu lezzeti de es geçmeyin. Yine nor peyniri ve hellim ile yaptıkları mantı (pirohu) da iyi bir tercih, bizdeki mantıya kıyasla çok daha hafif bir lezzet. Şeftali Kebabı da Kıbrıs’a has bir lezzet olduğundan denemeden dönmeyin. Fırın Kebap ise benzerini Anadolu’nun her köşesinde bulabileceğiniz bir yemek ama tadının damağınızı mest edeceği kesin. Ayrıca Kıbrıs patatesi de bizimkine göre biraz daha farklı, denemenizi öneririm. Bu patatesle yapılan Patatesli Köfte de köfteseverleri etkileyecektir diye düşünüyorum. Benim en beğendiğim lezzet ise Türkiye’de de her bulduğumda yediğim Ceviz Macunu. Tatlı olarak veya kahvaltıda reçel niyetine tüketebilirsiniz.
Kumarcılar Hanı yarı çember biçimindeki çatılarıyla çok ilginç bir bina. Adına aldanıp da Kıbrıs’ın günümüzdeki casino kültürüyle bağdaştırmayın, gerçek ismi Hımarcılar Hanı. Hımarcı, eskiden eşek tüccarına verilen isim. Bir diğer ismi de Gezgin Çalgıcılar Hanı. Yine Lefkoşa’da yer alan Büyük Hamam da Osmanlı eseri bir tarihi bina.
Bedesten de Lefkoşa’nın merkezinde bulunuyor. Dairesel kemerlerin üzerinde bir anda beliren üçgen çıkıntıdan dolayı beni oldukça şaşırtan bir kapısı var. 1400 yıllık bir Bizans Kilisesi’nin üzerine Haçlılar döneminde eklenen ikinci bir kiliseden oluşuyor, kent Osmanlı yönetimine geçince bedesten yani kapalı çarşıya çevrilmiş. Motiflerin arasında yer alan, bir hilalin içinde haçın bulunduğu desen çok ilginç. Bedestenin yanında yer alan Kıbrıs Türk İslam Eserleri Müzesi de eskiden Deveci Hanı olarak isimlendiriliyormuş. Sergisini gezmek isteyebilirsiniz.
1845 yılında inşa edilen Arabahmet Camii ise tipik Osmanlı mimarisinin adadaki örneği. Benzer biçimde Mevlevi Tekke Müzesi de Osmanlıların adayı fethi ile buraya yerleşen Mevleviler tarafından kurulan ve kullanılan, Anadolu mimarisini yansıtan bir eser. Müzenin giriş ücreti 10 TL. Sadece hafta içi açık olan müzeyi 08:00 ile 15:30 arası ziyaret edebilirsiniz. Perşembe günleri ise 08:00-13:00 ve 14:00-17:00 saatlerinde açık.
Ayrıca Lefkoşa’da yer alan Girne Kapısı da beş yüz yaşında bir yapı. Venedik zamanında burada surlar bulunurken bu kapıdan çıkan yol Girne’ye gidiyormuş. 1901 yılında İngilizler tarafından inşa edilen Mahkeme Binası da şık bir yapı.
Tüm bu anlattığım yerler Surlariçi diye adlandırılan bölgede yer alıyor. Hepsini yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz, tabi hava çok sıcak değilse. Bu bölge insanda geçmiş zamanlarda yaşadığı hissi yarattığından benim çok hoşuma gitti. Binalar çok güzel korunmuş, sokaklardaki cumbalı evler gayet sevimli ve bakımlı. Aralarda bulunan minik dükkanlardan sevdikleriniz için Kıbrıs’a özgü hediyelik eşyalar bulabilirsiniz. Bu kadar gezdikten sonra biraz dinlenmek isterseniz de size iki güzel yer önerebilirim. Bunlardan ilki tavanını rengarenk şemsiyelerle dekore etmiş Bibliotheque, hem gündüz hem de gece gidebileceğiniz bu yerin sizde mutluluk hissi yaratacağına eminim. Önereceğim ikinci yer Sabor ise zengin menüsü, sıcakkanlı çalışanları ve mükemmel konumu nedeniyle sadece turistlerin değil Kıbrıslıların da tercihi. Benim gibi unlu mamüllere meraklı olanlar için yazmadan geçemeyeceğim diğer bir yer ise Bereket Fırını, buraya özgü olan hellim peyniri ile yaptıkları ekmek şahane, yerli halk tarafından hellimli diye adlandırıyor bu güzel ekmek. Ayrıca burada yukarda bahsettiğim yöresel lezzetlerden pirohu, hellim, nor veya kıyma böreğini de bulabilirsiniz. Yemeği yedik fakat tatlı nerede diyenler için de mükemmel bir önerim olacak: Mardo Dondurma. Kendileri dondurma yapma olayını üst bir seviyeye çıkarmış, her şeyin dondurmasını yapmışlar resmen. Beni en çok etkileyenler, portakallı bitter çikolata, tarçın ve ceviz aromaları oldu. Ama menü o kadar geniş ki herkes kendisi keşfetmeli diye düşünüyorum. Ayrıca menüde alerjen olan ve glüten içeren tatlıların belirtilmesi de çok hoşuma gitti. Keşke daha çok kalsaydım da hepsini deneyebilseydim merak ettiklerimin. Yani anlayacağınız hala tadı damağımda o dondurmaların. Umarım siz de en az benim kadar beğenirsiniz.
Özgün adı Kyrenia olan kentin isminin, hükmü buraya kadar uzanan büyük Pers kralı Kyrus’dan geldiği düşünülüyor. Girne’de görmeniz gereken en önemli yer kesinlikle Girne Kalesi. Zaten şehre ulaştığınızda hemen dikkatinizi çekecek. Yüksek duvarlarıyla günümüz şartlarında bile korkutucu görünüyor. Kale Bizans tarafından yapılmış ve Haçlılar tarafından geliştirilmiş, son halini ise Venedikliler vermiş. Kale genişletilirken St. George Kilisesi de surların içerisine alınmış. Gazimağusa’daki St. Barnabas Manastırı’nın minyatür bir versiyonuna benzeyen bu kilise yaklaşık sekiz yüz yaşında. Kıbrıs’ın fethi sırasında şehit düşen Osmanlı denizcilerinden Sadık Paşa’nın lahdi de kalenin içerisinde yer alıyor. Kalenin burçları olan Venedik Kulesi ve Lusignan Kulesi’nin içerisinde ise dönemin giysileri, zırhları ve silahları ile donatılmış mankenler mevcut. Kalenin zindanları da gezilebiliyor ve mankenlerle eski çağların işkenceleri tasvir edilmiş, iç karartıcı olduğunu söyleyebilirim.
Girne Kalesi günümüzde müze olarak ziyaret ediliyor. Kalenin kendisinin yanı sıra içinde Girne yakınlarında bulunan Cilalı Taş Devri yerleşimi Vrysi ile Tunç Çağı yerleşimi olan Kırnı’dan çıkan arkeolojik buluntular da mevcut. Özellikle bir bütün halinde sergilenen iki bin yıllık batık gemi en fazla ilgi gören parça, üstelik bir balıkçı tarafından tesadüfen bulunmuş. Kalenin burcundan denizi seyretmek de çok keyifli. Giriş ücreti 50 – 100 TL aralığında değişiyor. Sabah dokuzda ziyarete açılan kaleyi kış aylarında akşam beşe, yaz aylarında ise yediye kadar gezebiliyorsunuz.
Kale dışında Girne’nin en güzel yanı, Lefkoşa’nın aksine deniz kenarında olması. Deniz kıyısı boyunca yürüyüş yapmanın en sevdiğim aktivitelerden biri olduğunu yazılarımı takip edenler biliyordur. Girne de bunun için iyi bir adres. Ayrıca sahilde restoran ve kafeler de mevcut. 1860 yılında inşa edilen Archangelos Michael Ortodoks Kilisesi ve 1913’te yapılan St. Andrew Anglikan Kilisesi de görülebilecek yapılar. Kentin eski marketi olan Bandabulya ise günümüzde restoran olarak hizmet veriyor.
Girne ayrıca casino açısından da zengin. Benim kumara ilgim olmasa da epey meraklı arkadaşlarım var ve onlardan bilgi aldım. Zaten sahildeki lüks otellerin birinde kalırsanız içinde kendi kumarhanesi oluyor oraya gidebilirsiniz. Onun dışında da Kıbrıs’ta bir otele bağlı olmayan kumarhaneler var. Bazıları zincir şeklinde. Birine girdiğinizde kimliğinizi ibraz ediyorsunuz (18 yaşından büyük olmanız lazım) ve fotoğrafınız çekildikten sonra size bir kart veriyorlar. Bu karta para yükledikten sonra slot makinelerinde kullanabiliyorsunuz.
Kıbrıs’ta bulunan en yüksek kale olan Bufavento Kalesi, tüm Lefkoşa’yı ayaklarınızın altına seren bir manzaraya sahip. İsmi ise “rüzgara meydan okuyan” anlamına geliyor çünkü burası her zaman esiyor! Kantara Kalesi de Girne Dağları üzerinde yer alıyor. 700 metre yükseklikteki kaleden mükemmel bir manzarayı seyretmek mümkün.
Girne’nin 4 kilometre doğusunda kalan Hz. Ömer Tekkesi ise adanın fethinde önemli bir rol oynayan Komutan Ömer’in ve silah arkadaşlarının türbelerine ev sahipliği yapıyor. Beşparmak Dağları’nın eteklerinde bulunan Bellapais Manastırı ise ünlü İngiliz yazar Lawrence Durell’in evinin hemen yanında olması ve manastırı çok seven yazara sık sık ilham vermesiyle ünlü. Özellikle İngiliz turistlerin yoğun olduğu bir yer. İkinci kattan geriye kalan duvardaki yüksek kemerler etkileyici.
Deniz tatili planlayanlar da Girne’de güzel yerler bulabilirler kendilerine. Eğer kendi otelinizde bu imkan yoksa Acapulco Resort Otel güzel bir seçenek olabilir. Günlük elli lira karşılığında otelin sahilini, denize çok yakın bir yerde bulunan müthiş havuzunu ve su kaydıraklarını kullanabiliyorsunuz. İçeride yemekler, içecekler de gayet uygun fiyatlı ve lezzetli. Kıbrıs’ın sıcak havasının hararetini böyle bir gün planlayarak atabilirsiniz.
Girne’de önermek istediğim yer ise Eziç Peanuts, aslında Lefkoşa’da da bulunan bu mekanın buradakini önerme sebebimse deniz kenarında olması. Birazcık sıra bekleyip, deniz tarafındaki masalara oturduğunuza değiyor kesinlikle. Linkten mekan hakkında daha detaylı bilgi edinebilirsiniz. İki tarafında da kayalıkların bulunduğu bu yer o kadar güzel ki balıkçılar bile buranın önünde balık tutuyorlar. Hele gün batımında şahane görünüyor bu manzara. Manzara yeter biraz da karnımızı doyuralım diyenler için de şunu diyebilirim ki buranın ismindeki peanuts boşuna değil, oturur oturmaz masanıza koca bir tabak dolusu tuzla kaplanmış yer fıstığı geliyor. Ben yemek olarak cafe de paris soslu biftek tercih ettim ve hiç de pişman olmadım. Yanında haşlanmış sebze ve kızarmış patatesle gelen bu yemeği çok doyurucu ve lezzetliydi. Menüleri gayet zengin, ister tavuk ister deniz ürünleri ne isterseniz bulabilirsiniz. İçecekler de çok uygun fiyatlı.
Bu şehre giderken Mağusa Limanı Türküsü’nü dinlerseniz duygulanmanız mümkün. Arap Ali Ağıtı olarak da bilinen bu türkü, 1943 yılında İngiliz askerlerinin burada yer alan iskelede öldürdüğü Ali’yi anlatıyor. Gerçek bir olay olduğunu bilmek insanın yüreğini daha da sızlatıyor.
Salamis Antik Kenti, özellikle Antik Roma döneminden kalıntıları görebileceğiniz bir nokta. İlk olarak üç bin yıl önce, Tunç Çağı’nda burada yerleşim başlamış ancak şehir sonradan Roma döneminde büyüdüğü için esas itibarıyla Anadolu’daki antik yerleşimlere benziyor.
Gazimağusa’nın en önemli noktası ise Othello Kalesi. Adını William Shakespeare’in ünlü oyunundan alıyor çünkü oyunda anlatılan hadise Kıbrıs’ta geçiyor ama tam olarak hangi limanda olduğu belli değil. En güçlü adayın bu kale olduğu düşünülüyor. Venediklileri yaptırdığı surlarda hala Venedik’in koruyucu azizi San Marcus ve şehrin simgesi olan aslanın motifi görülebiliyor.
Ortodoks inancında önemli yer tutan ikonların sergilendiği bir müze olan St. Barnabas Manastırı, Gazimağusa’nın kuzeyinde yer alıyor. Binanın mimarisi ise Orta Bizans Döneminden izler taşıdığından bana İstanbul’un Fatih semtindeki Zeyrek Camii’ni hatırlattı ancak adadaki taşlar nedeniyle rengi diğer yapılar gibi sarıya çalıyor.
Yine bu güzel şehirde bulunan altın sahillerde denize girip, sonsuz maviliğin tadını çıkarmanızı kesinlikle öneririm.
Karpaz’ın en güzel noktası upuzun, el değmemiş kumsalı. Altın Kumsal denen bu plaja gelirken mayonuzu getirmeyi unutmayın. Kıbrıs sahilleri deniz kaplumbağalarına da ev sahipliği yapıyor, meraklıları için dalış turizmi de iyi bir seçenek.
Buradaki Karpaz Ulusal Parkı’nda gezinen yabani eşekler de epey meşhur. Siz de bu bölgede gezerken bu sevimli eşekleri sevebilirsiniz. Sipahi Köyü’nde yer alan Aya Trias Bazilikası ise bin beş yüz yıllık mozaiklere ev sahipliği yapıyor. Adanın en doğu köşesinde ise Apostolos Andreas Manastırı bulunuyor.
Ayios Philon Kilisesi, Dipkarpaz köyü civarında bulunuyor. Ne yazık ki geriye pek fazla bir şey kalmamış. Kalıntılar yaklaşık olarak 1500 yıllık. Eskiden burada Karpasya adında bir Fenike kolonisi yer alıyormuş, daha sonra Romalılar da bu limanı kullanmayı sürdürmüş. Altıgen ve üçgenlerden oluşan örme duvar dikkat çekici.
Lefke kıyısında yer alan Soli Antik Kenti, özellikle mozaikleriyle dikkat çekiyor. Ayrıca burada Kıbrıs’ta inşa edilmiş en eski kilise olan Soli Bazilikası da bulunuyor. Soli kentinin yöneticilerinin oturduğu Vouni Sarayı ise tepedeki konumu sayesinde şahane bir manzara sunsa da yerinde yeller estiğinden sadece arkeologların anlayabildiği temel kalıntıları bulunuyor.
Adayı adeta ortadan ikiye bölen Beşparmak Dağları üzerinde yer alan St. Hilarion Kalesi nispeten korunmuş durumda. 700 metre yükseklikte olduğundan ulaşım kolay değil ama Kıbrıs’taki en etkileyici tarihi kalıntılardan biri. En önemli ziyaretçisi ise Walt Disney! Hatta Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler filmindeki kale için burayı ilham aldığı iddia ediliyor.
Güzelyurt’un merkezinde yer alan St. Mamas Manastırı da iyi bir sergiye ev sahipliği yapan müzesi, ince uzun kubbesi ve çan kulesiyle dikkat çekiyor. Bizans döneminde yapılan manastıra kubbe sonradan, 1725 yılında eklenmiş. Sabah sekizde açılan müzeyi kış aylarında 15:30, yaz aylarında ise akşam altıya dek gezebilirsiniz.
Gezmeye vaktiniz kalırsa size önerebileceğim son bir yer daha var: Rumların ve Türklerin bir arada barış içinde yaşadığı Pile Köyü. Her iki kesimin de kendine ait camisi, kilisesi, okulu var ve kardeşçe bir yaşam sürdürüyorlar bu sevimli köyde.
Kıbrıs’tan en çok alınan şeylerin başında Hellim Peyniri geliyor. Leziz olduğu kesin ama taşırken çok ısınmamasına dikkat edin de bozulmasın. Koop marka az tuzlu hellim peyniri en iyi seçenek. Ayrıca Baf sakızı da Kıbrıs’ın doğal lezzetlerinden. Elbette büyük ilgi gören bir diğer şey ise alkollü içkiler. Kıbrıs’ta her yerde görebileceğiniz dükkanlarda ithal içki fiyatları Duty Free’den bile daha ucuz. Kıbrıs’ta üretilen yeri içkiler bile tam anlamıyla “sudan ucuz”. Her tür içkiyi buradaki fabrikalarda üretseler de yerel içkinin adı Zivaniya. Rakıya benziyor ancak buz veya su eklenmeden, soğuk olarak içiliyor. Şarap üretiminden artakalan üzüm posasından yapılıyor.
Burası hem kültür hem deniz hem de damak tatili yapabileceğiniz için kesinlikle çok özel bir yer. Umarım her birinin tadını ayrı ayrı çıkaracağınız muhteşem bir Kıbrıs tatiliniz olur. Aman ha kumarhaneye girerseniz de fazla kayıp yaşamadan çıkın, unutmayın ki kasa her zaman kazanır.