Kategoriler AsyaYurt Dışı

Ürdün’de Gezilecek 9 Yer

7 milyonu aşkın nüfusuyla Orta Doğu’da tüm ihtişamıyla misafirlerini ağırlayan Ürdün Haşimi Krallığı pek çok doğal güzelliği barındıran bir Arap ülkesi olarak Avrupa ve Amerika gibi klasik tatil rotalarının dışına çıkmak isteyenlerin gözdesi.

Ürdün, kuzey sınırında Suriye, kuzeydoğusunda Irak, batısında İsrail ile Batı Şeria’nın aldığı kritik bir konumda bulunuyor. Bu kadar önemli bir coğrafyanın ortasındaki ülke İslami tarihin mihenk taşı niteliğindeki olaylara ev sahipliği yapmış.

Film setlerinin kurulduğu benzersiz doğal güzellikleri, ilham veren çöl yaşamı, mistik tarihi atmosferiyle Ürdün’de gezip görecek sayısız yer mevcut.

Ürdün’de masal dünyasında yolculuğa çıkabilir, Amman’da toz bulutu içine girebilir, Wadi Rum’da konaklayarak çöl ıssızlığını yaşayabilirsiniz. Ürdün’deki her yaşa hitap eden aktiviteleri ve rotaları sizler için derledik.

Ürdünde Gezilecek Yerler

1) Petra

Her yıl 1 milyondan fazla turistin ziyaret etmek için yollara düştüğü Petra’daki antik kent Ürdün’ün güney tarafında yer alıyor.

Bu antik kent Lut Gölü ile Akabe Körfezi arasında konumlanmış ve denizden 1700 metre yüksek bir rakımda konumlanıyor.

Dağlık alanlar arasına sıkışıp kalan Petra dünyanın sayılı güzelliklerinden birisi. O kadar ilginç bir doğaya sahip ki dünyanın yeni yedi harikası arasına kabul edilmesine şaşırmamak gerek.

2200 yıllık geçmişe sahip Petra antik kenti Ürdün seyahatinizin ilk durağı olmaya değer.

Petra Antik Kenti dağların arasında uçsuz bucaksız bir vadiye kurulmuş olan tarihte Nebatilerin inşa ettiği bir kent olarak karşımıza çıkıyor.

Yüzyıllar önce insan eliyle kayaların oyularak yerleşim yeri haline getirmesi sonucu ortaya çıkan Roma mimarisi günümüzde tüm görkemiyle dünya çapından akın eden turistleri selamlıyor.

Yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda Petra’nın Demir Çağ’ına dek uzanan bir geçmişe sahip olduğu bilgisi de var.

Yarı göçebe olarak yaşayan Nebatiler M.Ö. 7. yüzyıldan itibaren bölgeye gelerek Nebati Krallığı’nı kurup burayı başkent olarak belirlemiş.

Petra dönemin ticari faaliyetlerinde öyle önemli bir yere sahipti ki Baharat Yolu ile İpek Yolu’nun kesişiminde yer alması sayesinde Nebatilerin fazlasıyla zenginleştiği biliniyor.

Ticaret vahası olan Petra sayesinde Nebatiler, Hindistan, Çin ve Romalılar ile ticaret yapabilmiş. Uygarlık düzeyinde Nebatiler ilerledikçe Petra kervanlar ve ticaret şehri haline evirilip geniş alanlara yayılmış.

Uçsuz bucaksız büyüklükteki Petra’da dolaşırken en az 2 gününüzü bu bölgeye ayırmanızı tavsiye ediyoruz. Yürüyerek keşfedeceğiniz o kadar geniş bir alan var ki seyahatinizin ilk gününde kilometrelerce yürümeye hazırlıklı olmalısınız.

Petra’yı kumulların arasından yürüyerek göreceğiniz için spor ayakkabı giymenizi ve iğne deliğinden bile geçen kumlara maruz kalacağınızı öncelikle bilmenizi isteriz. Özellikle yaz mevsiminde sıcaklığa katlanması zor olacağını da göz önünde bulundurmanız gerekli. Eğer mümkünse sonbahar veya kış mevsiminde buraya gelmek daha yerinde bir karar olabilir.

Petra Antik Kenti sabah saat 6’dan itibaren ziyaretçilerini ağırlamaya başlıyor. Sabah daha dingin ve serin bir atmosferde Petra’yı gezmek daha keyifli olacağından erken davranmanızda fayda var. Henüz kalabalık turist kafileleri gelmeden ve bunaltıcı sıcaklar etkisini göstermeden Petra’ya varmış olursanız günün geri kalanını daha enerjik geçirebilirsiniz.

Ürdün’ün diğer tarihi ve turistik yerlerine göre Petra Antik Kenti’ne giriş daha fazla maliyetli oluyor. Bu konuda da hazırlıklı olmalı ve daha uygun bir fiyata tekabül eden 2 günlük giriş bileti almanızı tavsiye ederiz.

Petra’daki gezilip görülesi yerleri şu şekilde özetlemek mümkün:

The Siq

Petra Antik Kenti’ne giriş yaptıktan sonra 1 km kadar yürüyüp vadiye yöneliyorsunuz.

1 kilometrelik bu rotaya The Siq adı veriliyor.

Yolun iki tarafı da barajlar ve sarımsı renkteki su kanalları ile çevrili. Bu yoldan ilerleyip noktaladığınızda Petra’daki en çarpıcı ve en ünlü yapı olan Hazine’ye (The Treasury) gelmiş oluyorsunuz.

Hazine’ye gelene kadar geçeceğiniz yol boyunca göreceğiniz güzellikleri fotoğraflamayı ihmal etmeyin.

Hazine (The Treasury)

2200 yıl önce Nebati uygarlığının Roma mimarisinden etkilenerek inşa ettiği Petra antik kentinin girişindeki bu yapıya hazine adı veriliyor.

Nebatili halkın bu yapıyı oluşturabilmek için yıllarca süren bir çalışma sonucunda kızıl renkli topraklara şekil verdiği ve kayaları oyduğu biliniyor.

Hazineye geldiğinizde kendinizi çok farklı ve mistik bir ortamda bulacaksınız. Önceden turistlerin içine girebildiği Hazine’ye artık girişler yasak olsa da dışarıdan bile bu tarihi yapıyı görebilmek büyük bir nimet sayılabilir.

Petra’da en çok rağbet gören ve en fazla merak edilen yer olan Hazine’ye kalabalıktan bunalmadan rahatça fotoğraf çekebilmeniz için sabahın erken saatlerinde gelmenizi öneriyoruz.

Aksi halde zaten yapının içine girebilme ihtimali olmamasına ek olarak bir de istediğiniz şekilde bu atmosferi yaşama şansını kaçırmış olabilirsiniz.

Manastır (The Monastry)

Hazine’den sonra Manastır, Petra Antik Kenti’nin ilgiyi üzerinde toplayan bir diğer yeri olarak karşımıza çıkıyor.

Hazine’den sonra buraya ulaşabilmek için 11 kilometrelik bir yol boyunca yürünmesi; yer yer tırmanılması ve de 800 adet basamağın çıkılması gerekli. Manastır’a varana dek fazlaca güç sarf edeceğinizi, ancak gördüğünüz güzellikler karşısında tüm yorgunluğunuzu unutacağınıza eminiz.

Eğer 11 kilometrelik yürüyüş yolunda yorulmak istemezseniz yerel halkın kiralama imkanı sunduğu eşekleri kullanabilirsiniz.

Eşekleri kullanmak istemezseniz de yavaş tempolu bir şekilde yürümeyi tercih edebilirsiniz.

Burası için yerli halk tarafından “Dünya’nın Sonu” şeklinde bir tabir kullanılıyor. Kilometrelerce yürüyüp bu eşsiz güzellikteki yapıya ulaştığınızda “İyi ki Petra’ya gelmişim!” diyeceksiniz.

Bizans Kilisesi

Petra Antik Kenti’nde hem Roma hem de Bizans dönemini yansıtan mimari eserleri görebilirsiniz.

Büyük Tapınak denen yapının tam karşısındaki tepede inşa edilen kilise büyüleyici güzellikte.

Yer yer tahrip olmuş kilisenin tabanında dönemin mimari tarzını yansıtan mozaikler göze çarpıyor.

Kilisenin yanında da M.S. 6. yüzyılda yaşadığına inanılan bir din görevlisinin sahip olduğu mekânın sütunlarına ait izleri görebilirsiniz.

Özellikle güneş batarken bu sütunlar arasında fotoğraf çektiren kalabalıklar ile karşılaşmanız mümkün.

Adak Meydanı

Nebatiler döneminde hayvanların kurban edildiği, taşlara hayvan kanlarının bulaştırıldığı ve Tanrılara hediye edildiği bu meydanda 2 adet 7 metre uzunluğunda obelisk yer alıyor.

Bu obelisklerin Duşara ve Uzza adlı iki büyük Nebati tanrıyı temsil ettiğine inanılıyor.

Meydanı takip eden yolun ilerisinde turistlerin ilgisini çeken aslanlı çeşme ve Romalı asker mezarları mevcut.

Ayn Musa

Petra aynı zamanda inanç turizminin de yoğun olarak yaşandığı bir yer olma özelliğine sahip.

Ayn Musa Vadi Musa’nın girişinde bulunan, mermer bir yatak içerisinde Vadi Musa’nın derinliklerine doğru kanallarda akan bir su kaynağı.

Ayn Musa’nın kutsal kabul edilmesi ise Kur’an-ı Kerim’deki Bakara Suresi’nde belirtildiği üzere Hz. Musa’nın taşa vurunca akmaya başlayan su olması özelliğine sahip olmasından ileri geliyor.

Hz. Musa’nın bu hareketinden beri de suyun hiç durmadan aktığına yüzyıllar şahitlik etmiş.

Nebatiler döneminde inşa edilen kanallarla şehre taşınan su şimdi de tarımın desteklenmesi için kullanılıyor.

Kanalların etrafında suyu izleyen kalabalığa karışmak size ayrı bir keyif verecek.

Antik cennet Petra’da turistlerin ilgisini çeken ve mutlaka katılmanız gereken Petra By Night adı verilen bir etkinlik düzenliyor. Hafta içi pazartesi, çarşamba ve perşembe gecesi tertip edilen bu etkinlikle Hazine’ye götüren yol ve Hazine’nin önü mumlarla donatılıyor.

Gece karanlığında bu antik atmosferde mum ışığında yürüdükten sonra Hazine’nin önüne ulaştığınızda yerel halkın dokuduğu kilimlere oturup dinlenebiliyorsunuz.

Kilimlerde soluklanırken ikram edilen Bedevi çayından içip müzik dinletisi eşliğinde ruhunuzu dinleyebilirsiniz.

Akşam saat 20.00’de başlayan mum ışığındaki bu keşif yolculuğuna mutlaka katılmalısınız. Gördüğünüz manzara karşısında nutkunuzun tutulacağına eminiz.

2) Akabe

Ürdün’ün güney kesimindeki Akabe Körfezi’nin kenarında bulunan Akabe bir liman kenti olarak misafirlerini bekliyor.

Ürdün’de denize kıyıda olan ve yüzme imkanı sunan tek kent burası olduğu için de ayrı bir kıymet gördüğü gerçek.

Hem tarihi eserlerin ve doğal güzelliklerin görülebileceği hem de denize girebilme imkanı sunması sebebiyle Ürdün’e gelen pek çok turistin Akabe’ye uğradığını söylemek mümkün.

Kızıldeniz’e kıyısı olan Akabe, Petra ve Wadi Rum kadar rağbet görmese de Kızıldeniz’i görmek isteyenlerin mutlaka rotalarına dahil ettiği bir yer oluyor.

Akabe’ye gelip Kızıldeniz’de yüzdükten sonra hemen yakınında sıralanan Wadi Rum, Ayla Park ve Petra Antik Kenti’ne kolaylıkla geçiş yapabilirsiniz.

Kızıldeniz’in serin sularında dalış yapıp su altı zenginliğini görmek ve kumsalda güneşlenip dinlenmek isterseniz İsrail’deki Eliat şehrinin de komşusu olan bu kente kesinlikle gelmelisiniz.

Ürdün’ün egzotik ve otantik yaşam tarzını en iyi gözlemleyeceğiniz şehirlerden biri olarak öne çıkan Akabe’de bir tekneye atlayıp Kızıldeniz’e açıldığınızda Mısır, İsrail ve Suudi Arabistan olmak üzere 3 farklı ülkeyi birden görebilirsiniz.

Mısır’ın Tabe kenti, Arabistan’ın Haql şehri ve İsrail’in Eliat şehri Akabe’ye sınır komşusu durumunda. Bir deniz kıyısı kentin 3 farklı ülkeye komşu olması da turistlerin ayrıca ilgisini çekiyor.

Akabe’ye gelmek isterseniz kullanacağınız tek ulaşım yolu deniz üzerinden oluyor.

Dünya’nın 7 harikasından biri kabul edilen Petra’nın giriş bölgesindeki Akabe ilginç mercan resifleriyle davetkar bir tavır sergiliyor.

Akabe’de Kızıldeniz üzerine yoğunlaşan turizm faaliyetleri kapsamında düzenli aralıklarla su altı keşifleri yapılıyor. Her yıl su altı serüvenlerine binlerce turistin katıldığı biliniyor.

3) Ceraş (Jerash)

Ürdün’ün başkenti Amman’a 48 kilometre mesafede yer alan Ceraş kuzey kesimde bulunan ve tarihi statüde bir kent olarak adından söz ettiriyor.

Amman’dan 1 saatlik araba seyahati ile Ceraş’a gelebilirsiniz. Eğer araç kiralama imkânınız yoksa merkezden kalkan otobüsleri de kullanabilirsiniz.

İlk yerleşimin Roma dönemine uzandığı bilinen Ceraş’ta çok sayıda etkileyici mimariye rastlamanız olası.

Adeta bir açık hava müzesi olan Ceraş Artemis Tapınağı ile çok ünlü bir kent.

Ceraş’a geldiğinizde her köşe başında müze veya tarihi kalıntıyla karşılaşabilirsiniz.

İzmir Efes’i andıran Ceraş’ı bir gün boyunca gezmenizin yeterli olacağı görüşündeyiz. Kıyaslamak gerekirse Antik Efes Kenti’nin daha tenha hali ile Ceraş’ın benzeştiği söylenebilir.

Ceraş’ın etrafında günlük şehir yaşamının kaosu, kalabalığı ve gürültülü hali devam ederken farklı duygu ve düşünceler arasında geçiş yapacaksınız.

Antik kentteki tarihi eserlere tanıklık ettikten sonra kent merkezine inerek birbirinden lezzetli Orta Doğu yemeklerini denemelisiniz.

4) Amman

Ürdün’ün başkenti ve en büyük şehri olan Amman, tarihi ve kültürel zenginlikleriyle turistlerin aklını çeliyor.

Şehirdeki ilk yerleşimin Kalkolitik Çağ’a kadar uzandığı bilindiğinden buranın tarihi miras yönünden zengin olmasına şaşırmamak gerek.

Amman Kalesi, Prens Haşim Kuş Bahçesi, Amman Arkeoloji Müzesi, Amman Çocuk Müzesi, Mşatta Sarayı, Kral 1. Abdullah Camii, Roma Tiyatrosu gibi saymakla bitmeyecek tarihi yapıya Amman’da rastlayabilirsiniz.

Bahsi geçen tarihi eserlere ek olarak şehrin kalabalıklar içerisinde geçen gürültülü ve karmaşık günlük yaşamı da özellikle Avrupa gibi sakin şehir düzeninin hakim olduğu yerlerden gelen turistlerin dikkatini çekiyor.

İlk olarak aynı İstanbul gibi 7 tepe üzerine kurulan ve daha sonra gelişerek 20 tepe üzerine yayılmış olan bu mistik şehre geldiğinizde bir yandan tarihi eserleri keşfederken öte yandan da Arap kültürünün yansımalarını göreceğiniz günlük yaşama karışmak sizin için de ilginç bir seyahat deneyimi olabilir.

Yapılan arkeolojik araştırma sonuçlarına göre aşağı yukarı 10 bin yıllık bir yerleşim mazisine sahip olan Amman zaman içerisinde Roma İmparatorluğu, Filistin, Bizans ve Araplar olmak üzere çeşitli medeniyetlerin hakimiyeti altına girmiş.

Bu denli farklı medeniyetlere ev sahipliği yaptığından dolayı şehre geldiğinizde farklı dönemleri yansıtan tarihi eserleri, kalıntıları ve mimari yapıları görebilirsiniz.

Amman Gezi Rehberi ve Amman’da Gezilecek Yerler yazılarımıza göz atarak şehirle ilgili ayrıntılı bilgi edinebilirsiniz.

Al Balad

Amman’ın tamamını keşfetmek için 1 veya 2 günlük zaman dilimi yeterli olacaktır.

Şehri dolaşmaya önce Al Balad bölgesinden başlamanızı öneririz. Şehrin bu kısmı fazlasıyla kalabalık olmasıyla biliniyor. Al Balad turistlere Amman’ın gerçek yüzünü gösteren bir yer. Sürekli bir hareketin olduğu gürültülü sokaklarda gezerken kendinizi otantik havasına kaptıracaksınız.

Sokak lezzetlerini de deneyebileceğiniz bir yer olan Al Balad’a gelirseniz şayet Ürdün mutfağına özgü falafel ve humus sunan Hashem Restaurant’a da mutlaka uğrayın.

Hashem Restoran Amman’ın en geleneksel ve otantik mekanı olduğu için yerel halktan çok turistlerle dolu olduğunu göreceksiniz.

Amman Kalesi & Roma Amfi Tiyatro

Karnınızı doyurduktan sonra Roma Amfi Tiyatro derin akustiği ile sizleri karşılayacak.

Birbirine yakın mesafede olan Roma Amfi Tiyatro ve Amman Kalesi şehrin tarihi atmosferini en iyi yansıtan iki ayrı yapı olarak meraklılarını bekliyor.

Şehrin tamamına hakim olan Amman Kalesi’nden manzarayı görmekse apayrı bir duygu.

Görkemli kalenin gün batımındaki siluetini fotoğraflamayı da unutmayın!

Amman Citadel Antik Kenti

Buralardan sonra kesin kez görmeniz gereken bir diğer yer ise Amman’ın yüksek kesimlerine kurulmuş olan Amman Citadel adlı antik kent.

Ne yazık ki epey tahrip edilmiş olsa da kurulduğu konum itibariyle eşsiz bir manzaraya sahip.

Amman Citadel’e gelip şehre tepeden bakarken gördüklerinize hayran kalacağınızdan şüpheniz olmasın. Özellikle güneş batarken bu tepede fotoğraf çeken veya sakince gün batımını izleyen çok sayıda turist kafilesiyle karşılaşmanız da olası.

Rainbow Street

Tarihi mekanları gezdikten sonra Arap mutfağını deneyimlemek ve kahve eşliğinde soluklanmak isterseniz Amman’ın en güzel caddelerinden sayılan Rainbow Street’e doğru yol alabilirsiniz.

Rainbow Street boyunca en güzel kafeler, barlar ve seçkin restoranlar ile karşılaşacaksınız. Pek çok gurmenin tavsiye ettiği restoranlardan birine geçip Ürdün mutfağını deneyimlemelisiniz.

5) Aclun

Aclun Kalesi

Aclun başkent Amman’a ortalama 76 kilometre mesafede yer alıyor. Aclun Kalesi sayesinde pek çok turist otantik ve mistik kent Aclun’a akın ediyor.

Aclun Kalesi 1185’te Selahaddin Eyyubi önderliğinde Aclun’daki 3 adet vadinin korunması için inşa edilmiş.

Kale sahip olduğu 4 adet kule ve geometrik şekilli mimarisi ile oldukça dikkat çekici.

Kaleye çıktığınızda etrafınızdaki zeytin ağaçları, çiftlikler, meyve bahçeleri ve gür ormanlardan gözlerinizi alamayacaksınız.

Kaleyi dolaşırken bol bol fotoğraf çekilmeyi ve şehir manzarasının keyfini çıkarmayı ihmal etmeyin.

İster kiraladığınız özel araçla isterseniz de şehir merkezinden kalkan tur otobüslerini kullanarak kolayca kaleye gelebilirsiniz.

Aclun’daki Dini Mekanlar

Aclun’daki tek görmeye değer yer kale değil elbette.

Şehir hem tarihi hem de dini öneme sahip çok sayıda yer ve yapıya ev sahipliği yapıyor. İslam tarihinde önemli yerleri olan sahabe ve keramet sahibi insanların burada yaşadığı biliniyor.

İslam tarihinde adı sıklıkla duyulan ünlü Allah dostu ve ermiş kişi Hızır (a.s)’a ait makama Aclun’da rastlayabilirsiniz.

Hızır (a.s)’a ek olarak sahabe İkrime Bin Cehil’in makamı da burada. İkrime Bin Cehil Yermu Savaşı’nda şehit düşmüş ve ömrü sona erene kadar da İslamın yayılması için çabalamış bir kişi olmasıyla tanınıyor. Her iki tarihe mal olmuş kişiye ait makamların turistler tarafından merakla incelendiğini görebilirsiniz.

Related Post

Hem Müslümanların hem de diğer dine mensup kişilerin ilgisini çeken Aclun Ürdün’ün diğer çekim merkezlerinden Ceraş’a da yakın olması sebebiyle genellikle turistik gezilerin yol üstü duraklarından biri olarak yer alıyor.

1 günlük gezi süresinin yeterli olacağı Aclun’a geldiğinizde meşhur kaleyi görüp sokaklarını keşfettikten sonra yöresel yemeklerin tadına bakmayı da ihmal etmeyin.

6) Medeba

Medeba veya diğer adıyla Madaba Amman’ın yaklaşık olarak 30 kilometre uzağında ve güneyinde konumlanıyor.

Başkentin ardından Ürdün’ün 5. büyük şehri olma özelliğini elinde tutan Medeba Ürdün’deki en yoğun Hristiyan nüfusun bulunduğu şehir olması ile ünlü.

Müslüman ülkesinde bu denli yoğun bulunan Hristiyan halkı varlığı kentin dini yapı ve mimari yönden adeta bir mozaik halini almasına neden olmuş.

Diğer kentlerin aksine Medeba’da hala faaliyette olan fazlaca kiliseyi görebilirsiniz. Halka açık ayinlerden birine denk gelirseniz çekinmeden kiliseye girerek farklı bir deneyim yaşayabilirsiniz.

Ürdün’ün diğer şehirlerinden farklı olan kültürü, mutfağı ve halkının yaşam tarzı sayesinde ülke içerisinde farlı bir çekim merkezi olarak Medeba göze çarpıyor.

Konum itibariyle tarihi Kral Yolu üzerine oluşturulan Medeba kalabalık turist kafilelerinin akınına uğruyor.

Yerleşim tarihinin Bronz Çağı’na dek dayandığı bilinen Medeba dönem dönem Roma ve Bizans İmparatorluklarının egemenliği altına girmiş. Bu sebeple de kentte Roma ve Bizans döneminden kalma çok sayıda tarihi kalıntıya rastlamak mümkün.

St. George Kilisesi

Medeba’ya geldiğinizde görmeniz gereken ilk durak bir Rum Ortodoks kilisesi olan St. George Kilisesi olmalı.

Kilisesinin tabanında kutsal topraklar Kudüs’ün haritasının tasvir edildiği mozaikler yer alıyor. Her yıl binlerce turist yalnızca bu mozaikleri gözleriyle görebilmek için Medeba’ya seyahat ediyor.

M.S. 6. yüzyılda yapıldığı bilinen bu mozaiklere 1884 yılında yapılan bir arkeolojik araştırma sonucunda ulaşılmış. 2000’den daha fazla parçası olan mozaikte yer yer resimler ve yazılar görülüyor.

Yapıldığı dönemde yaşayan insanların sahip olduğu bilgi düzeyi göz önünde bulundurulduğunda mozaikle tasvir edilen haritanın Cübeyl kentinden Mısır’daki Teb kentine kadarlık geniş bir alanı kapsıyor oluşu da ilgi çekici bir ayrıntı.

Kudüs’ün en ince ayrıntısına kadar mozaiklere yansıtıldığı bu harita 190 metrekarelik bir büyülüğe sahip.

Mozaiklerin keşfedildiği tarihe kadar bir kısmı çalınıp tahrip edilse de Nablus’tan Mısır’a kadar olan bölgeyi yani bütünün üçte birlik bir kısmını gösteren parçalar günümüze kadar korunmuş durumda. Zemindeki mozaiklerin zarar görmemesi için halı ile kaplanmış.

Kiliseye gitmeden önce günün hangi saatlerinde açık olduğunu kaldığınız otele sormalısınız.

Medeba Arkeolojik Parkı

Bu parkta Bizans döneminde inşa edilen ünlü Virgin Kilisesi ile Hyppolitus salonundan kalma kalıntılar ve mozaikleri görme şansını yakalayabilirsiniz.

St. George Kilisesi’ndeki kadar iyi korunmuş olmasa da bu mozaikler de görülmeye değer.

Ma’in Kaplıcaları

Şehir içerisinde tur atarken güneye yöneldiğinizde Roma İmparatorluğu döneminde yapılan Ma’in Kaplıcaları ile karşılaşacaksınız.

Halka açık olan bu kaplıca aynı zamanda bir de şelaleyi sınırları içerisinde barındırıyor.

Şifa kaynağı olduğuna inanılan Ma’in Kaplıcaları’na geldiğinizde şelalenin huzur veren manzarası ve şırıl şırıl akan su sesi eşliğinde seyahatteki tüm yorgunluğunuzu unutacaksınız.

Nibu Dağı

Nibu Dağı veya diğer ismiyle Nevo Dağı 817 metre yüksekliği ile bölgede bulunan Avarim Dağları’nın en yükseği olarak kabul görüyor.

Musevilik dininde Nibu Dağı’nın ayrı bir önemi var. Bu dinin kutsal kitabı Tevrat’ta Nibu Dağı’ndan söz edildiği için Yahudiler tarafından kutsal olarak kabul edilen bir yer.

İnanışa göre Hz. Musa’nın Nibu Dağı’na gömülü olduğu ve kutsal kitaplarında Hz. Musa tarafından vaat edilen toprakların yani Kudüs’ün yönünün bu dağ tepesindeyken gösterildiği düşünülüyor.

Museviliğe ek olarak Nibu Dağı Hristiyanlar için de kutsal sayılıyor. Hz. İsa’nın hacı olmak için bu yol üzerinden geçtiğine inanılıyor. Bu nedenle de Hristiyanlar tarafından kabul edilen ilk hac yeri olarak Nibu Dağı’nın varlığından söz edebiliriz.

Dağın tepesinde yer alan Yüzsüz Yılan Heykeli bilhassa sanat ve tarihi eser meraklılarını bekliyor.

Dağa çıkarken yaklaşık 1 saatlik bir tırmanış süresi gerekiyor. Bu süre zarfında size kendisine hayran bıraktıracak kadar güzel bir manzara eşlik edecek.

Tepeye ulaştığınızda 4. yüzyılın sonlarına doğru Hz. Musa’nın hayatını kaybettiği yerin işaretlenmesi amacıyla inşa ettirilmiş olan bir kiliseyle karşılaşacaksınız.

Başarılı bir restorasyon çalışmasının ardından halkın ziyaretine açılan kilisenin içerisine girmeden gezinizi sonlandırmayın. Kilisenin zeminindeki mozaikler baktıkça bakasınız gelecek türden…

Dağa tırmanış yolculuğu ve kiliseye varışın ardından soluklanırken Nibu Dağı’nın eteklerinden görünen manzara sizi anında masalsı bir dünyaya ışınlayacak.

Kutsal topraklar uğruna yıllardır verilen savaş bir yanda diğer yanda da tüm heybetiyle doğanın sakinliği karşısında derinden etkileneceğinizin garantisini veriyoruz.

Not: Şehirdeki dikkate değer tarihi ve dini eserleri gördükten sonra Hristiyan nüfusun yaşadığı bu Müslüman kentinin sokaklarında yürümenizi, kültürel farklılıkları gözlemlemenizi, kaotik şehir hayatının bir parçası olarak kalabalıklar arasına karışmanızı öneriyoruz.

Falafel başta olmak üzere sokak yemekleriyle karnınızı doyurup içeceğiniz kahveyle Medeba’nın mistik havasında ruhunuzu dinlendirebilirsiniz.

7) Wadi Rum

Ürdün’ün güney kesiminde yer alan Wadi Rum, Akabe şehir merkezine 60 kilometre uzaklıkta konumlanıyor. “Ram Vadisi” veya “Ay Vadisi” olarak adlandırılan Wadi Rum 720 kilometrelik bir yüzölçümüne sahip.

Granit kayalıklar, kumtaşı ile kahverengi, altın ve kızıl renkteki kumlar arasındaki dağlardan oluşan bu vadide zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksınız.

Gecesinin de gündüzünün de ayrı güzellikte olduğu Wadi Rum’da gördüğünüz manzara karşısında kendinizi sürekli fotoğraf çekiyorken bulabilirsiniz.

Geçmişi çok eskilere dayanan vadide çeşitli aktivite ve etkinlikler her yıl düzenli olarak turistlerin beğenisine sunuluyor. Hem yerel halkın ve hem de turistlerin akın ettiği en bilindik etkinlik ise yılda 6 kez düzenlenen deve yarışı. Deve yarışlarını izleyerek siz de Arap kültürünü bizzat yerinde gözlemleyebilirsiniz.

Devlet tarafından koruma alanı olarak ilan edilen Wadi Rum’un benzersiz kızıl kumları sizi farklı diyarlara götürecek. Toprak yapısı nedeniyle Wadi Rum’un Mars gezegenine benzetildiğini de ekleyelim.

Wadi Rum’da Çekilen Filmler

İlginç coğrafi özellikleri sayesinde bazı Hollywood filmlerinin de set yeri olan Wadi Rum’da çekilen filmlerden Transformers ve Arabistanlı Lawrence dünya çapında geniş kitlelere ulaşmış yapımlar.

Bu filmlere ilaveten granit kayalıkları, kırmızı renkli toprak yapısına bağlı olarak Wadi Rum The Martian (Marslı) ve Red Planet (Kızıl Gezegen) adlı filmler de Mars gezegeninin yüzeyi olarak kullanılmış.

Wadi Rum Hakkındaki Efsaneler

Wadi Rum için halk arasında fazlaca söylentinin dolaştığını geziniz boyunca duyacaksınız.

Bu söylentilerden biri de Wadi Rum’un bir İngiliz ajanı olan Arabistanlı Lawrence’ın çölü olduğu yönünde dilden dile yayılmış.

Arabistanlı Lawrence Wadi Rum’un coğrafi sınırları içerisinde yaşamış ve zamanında Osmanlı hükümdarlığı altında olan bu topraklar üzerinde Arap isyanının çıkmasına sebep olmuş bir kişi.

Onun yarattığı ayaklanma ve kaos yüzünden Osmanlı’nın elinin zayıfladığı, toprak kaybettiği biliniyor.

Vadiye geldiğinizde bu rivayeti destekleyen nitelikte Arabistanlı Lawrence’ın isyan sırasında kullandığı karargâhı görebilirsiniz.

Wadi Rum’da Neler Var?

Doğal zenginliklerinin yanı sıra Wadi Rum tarihi yönden de ziyaretçilerinin beklentisini fazlasıyla karşılayacak yeterlilikte.

Vadideki geziniz sırasında eski çağlardan kalma duvar yazıtlarını, tapınakları ile kayalar üzerine yapılan resimleri görebilirsiniz.

İnsanlık tarihinin canlı tanığı niteliğindeki bu vadide yüzyıllardan beri medeniyetin ve yerleşik yaşamın var olduğu biliniyor.

Her yönden korunması gereken Wadi Rum 2011 yılında Unesco Dünya Kültür Mirası Listesi’ne dahil edilmiş. Bunun ardından da buraya düzenlenen turların kapsamı önemli ölçüde arttırılmış.

Wadi Rum’a Gitmeden Önce Bilmeniz Gerekenler

Ürdün seyahatiniz kapsamında Wadi Rum’a geldiğinizde sıcak ve tozlu havaya karşı mutlaka tedbirli olmalısınız.

Vadi boyunca yürürken aç ve susuz kalmamak için çantanıza atıştırmalıklar almanızda fayda var.

Kuma ve rüzgâra karşı yürüyeceğinizi göz önünde bulundurarak güneş gözlüğü ve şal kullanmayı ihmal etmeyin.

Vadinin sahip olduğu iklim nedeniyle gündüzün sıcak ve gecenin de epey soğuk olduğu unutulmamalı.

Wadi Rum’da Aktiviteler

Çölde Safari

Wadi Rum’da çöl yaşamının ilginç yönlerini keşfedebilir, deveye binebilir ve eşsiz manzarada farlı kareler yakalayabilirsiniz.

Turistlerin bir kısmı deve üzerinde çölü gezerken bir kısmı da daha konforlu ve heyecan yüklü olan jeep safariyi tercih ediyor. Eğer çöl safarisine meraklıysanız buradan arazi araçları ile safari yapmadan ayrılmanız üzücü olabilir.

Wadi Rum’da fazlasıyla popüler olan jeep safari sayesinde hem sıra dışı bir deneyim yaşayabilir hem de dilediğinizce çölü keşfedebilirsiniz.

Arazi araçlarına binerek 2 veya 4 saat kadar süren çöl safarisinde fazlasıyla eğlenecek hem de yürüyerek ulaşamayacağınız yerleri görebileceksiniz.

Fiyat aralıklarının değişiklik göstermesi sebebiyle pazarlık yaparak uygun bir fiyata yerlilerle anlaşmaya dikkat etmeniz hususunda sizi uyarmadan geçemeyeceğiz.

Balon Turu

Çölde safariyle vakit geçirdikten sonra vadi manzarasını yükseklerden yakalamak isteyenler için en mistik alternatif olarak balon turu karşınıza çıkıyor.

Sabahın erken saatlerinde binilen sıcak hava balonlarıyla Wadi Rum’da güneşin doğuşunu karşılamak kadar ilham verici bir tecrübe bir insan ömründe kaç defa yaşanır ki?!

Ortalama 1 saat kadar süren balon turları için genellikle buluşma noktası olarak Visitor’s Center belirlenmiş. Burası eğer konakladığınız yere uzaksa balon turlarının servisleri ile otelinizden alınacağınızı hatırlatalım.

İnternet sitesi üzerinden araştırma yaparak veya konakladığınız otelden bilgi alarak en uygun balon turunu seçebilirsiniz.

Wadi Rum’da Konaklama

Wadi Rum’a geldiğinizde günübirlik bir ziyaretin her şeyi deneyimlemeye yeterli olmayacağını göreceksiniz.

Geceyi geçirebileceğiniz otellerin yanı sıra burada bir gelenek olan Bedevi çadırlarında konaklamak size ömrünüz boyunca unutamayacağınız bir anı yaşatacak.

Bedevi çadırında kalarak çöl yaşantısını deneyimlemek, kamp ateşinin yanı başında; yıldızlar altında gecelemek turistlerin en çok ilgisini çeken aktivitelerden birisi.

Her yıl binlerce turistin yalnızca bu tecrübeyi yaşamak için Wadi Rum’a akın ettiğini söylemek mümkün.

Bedevi çadırında kalırken yiyeceğiniz yöresel yemekler de tatilinizi daha otantik bir hale getirecek kuşkusuz.

Çölde sunulan imkanlara göre fiyatları değişen birçok Bedevi çadır kampı mevcut. Diğer otellere kıyasla daha düşük maliyetler ile çadırda konaklayabilirsiniz. Oldukça güvenli ve popüler olan bu çadırlarda kalmak için her yıl binlerce turist aylar öncesinden rezervasyon yaptırıyor.

Wadi Rum’daki en çok rağbet gören Bedevi çadır kamplarından bazıları Sun City Camp, Hasan Zawaideh Camp, Salman Zwaidh Camp ve Wadi Rum Night Luxury Camp olarak sıralanabilir.

Yer bulma sorunu yaşamamak adına önceden rezervasyon yaptırdıktan sonra tatil günü geldiğinde çadır görevlileri tarafından çölün girişinden araçlarla alınarak kalacağınız çadıra götürülüyorsunuz.

Bedevi kamplarındaki çadırlar çoğunlukla 2 kişinin kalmasına uygun olacak şekilde düzenlenmiş. Çadırların içinde yalnızca yatak ve lamba konulmuş.

Ayrıca misafirlerin ortak kullanması için tuvaletler ve duşlar da hizmete sunulmuş.

Oda kahvaltı otellere benzer şekilde çadırlarda da sabahın erken saatlerinde başlayan bir kahvaltı servisi bulunuyor. Çoğunlukla saat 19.00’da başlayan akşam yemeği ise çöl kumu üzerinde pişirilip servis ediliyor. Kumdaki ateşte pişen tavuk, sebze ve patates gibi yiyeceklerin lezzeti her zaman aklınızda kalacak. Yemeğin ardında da çadırların önlerine kurulan ateşlerin üzerinde demlenen Bedevi çayına doyacaksınız.

Çölde gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkının fazla olması nedeniyle üşümemek için yanınıza mutlaka kalın kıyafetler almalı ve her gece çadırların ortasında kaynayan sıcak çaydan içmelisiniz.

Eğer tatilde konforunuzdan ödün vermek istemiyorsanız daha lüks kabul edilen balon evlerde de kalabilirsiniz.

8) Shobak Kalesi

Shobak Kasabası sınırları dahilinde bulunan Shobak Kalesi veya bir diğer ismiyle Montreal 1116 yılında Kudüs Kralı tarafından yaptırılmış.

Ticaret ve hac rotası üzerinde konumlanan bu haçlı kalesi oldukça stratejik bir noktada yer alıyor. Bu yüzden de tarihte pek çok savaşa ve zorlu mücadeleye tanıklık etmesi ile biliniyor.

Haçlı hakimiyeti altındaki bu kale önce Eyyubiler ve sonra da Memlükler tarafından istila edilmiş.

Seneler boyunca kale vazifesiyle varlık gösteren Shobak Kalesi geçirdiği savaş tahribatlarının ardından 14. yüzyılda Memlük yönetimi tarafından restore edilerek günümüze kadar ziyaretçilerini ağırlamış.

Shobak Kalesi Mekke, Medine ve Kudüs rotası üzerinde yer aldığı için Müslümanlar için de tarihte önemli bir yere sahip.

Kale konum itibariyle Petra Antik Kenti’ne ortalama 30 dakikalık bir sürüş mesafesinde bulunuyor. Kiraladığınız özel aracınızla veya Petra’dan kalkan tur otobüslerine katılarak gidebilirsiniz.

9) Lut Gölü

%33’lük tuz oranıyla dünyadaki en fazla tuza sahip 3. göl olma özelliğine sahip Lut Gölü’nün bir diğer ismi de Ölü Deniz.

Hz. Lut’un kavmi olan Lutların yaşadığı ve dini kitaplarda anlatıldığı üzere sapkınlıkların vuku bulduğu yer olması ile ünlü olan Sodom ve Gomore şehirlerinin Lut Gölü’nün altında kaldığına inanılıyor.

Denizden 450 metre daha aşağı seviyede olan Lut Gölü’nün dünyanın en alçak noktası olduğuna inanılıyor.

Gölün aşırı tuzlu olması yüzünden hiçbir tatlı su canlısının varlık gösterememesi sebebiyle Lut Gölü’nün diğer isminin Ölü Deniz (Death Sea) olmasına şaşırmamak gerek.

600 metrekarelik bir alana yayılan Lut Gölü’nün derinliği yer yer 146 metre kimi yerde de 376 metreye iniyor.

Dünyanın en tuzlu gölü olması sebebiyle hiçbir efor sarf etmeden su yüzeyinde rahatça kalabilirsiniz. Hatta su yüzeyine uzanıp hiçbir hareket etmeden gazete okuyan kişiler ile karşılaşırsanız şaşırmayın. Nitekim, buraya gelmeden önce internette yapacağınız araştırmada bu tarz fotoğraflara rastlamanız yüksek ihtimal.

Gölün bu kadar çok tuzlu olmasının sebebi Şeria Nehri’nden taşınan maddeler ve aşırı sıcaklık değerleri yüzünden yoğun kurumanın yaşanması olabilir.

Kutsal kitaplarda adının geçmesi, çeşitli efsanelerde yer alması ve aşırı tuzlu olması sayesinde Lut Gölü dünyanın her yerinden yüz binlerce insanın yoğun ilgisini çeken bir cazibe noktası.

Lut Gölü suyunun ve göl dibindeki çamurun cilt hastalıklarına iyi geldiğine inanılıyor. Şifalı su ve çamurdan yararlanmaya çalışan turistleri gördüğünüzde istemsiz olarak siz de yüzünüze bu şifalı çamurdan sürmek isteyeceksiniz.

Bir sürü kozmetik üreticisinin bu şifalı içeriklerden yararlanarak ürün geliştirdiği biliniyor. Civardaki hediyelik eşya satan yerlerde bu kozmetik ürünlerini de bulmanız muhtemel. Evinize dönerken kendinize buradan bir hatıra götürmek isteyebilirsiniz.

Amman’dan 45 dakika uzaklıktaki Lut Gölü Ürdün’e gelen herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer.

İslam dini başta olmak üzere Eski Ahit’in Tekvin kitabında da Lut Kavmi’nin yaşadığı Sodom ve Gomore şehirleri “günahkâr, lanetlenmiş” olarak nitelendiriliyor. Lut Kavmi’nin yok edildiği kutsal kitaplarda anlatılıyor.

Lut Gölü’nün nasıl oluştuğuna dair çeşitli rivayetleri geziniz boyunca dinleyebilirsiniz.

Bir inanışa göre bundan 3700 yıl kadar önce Ürdün’e meteor veya kuyruklu yıldızın düşmesi sonucunda meydana gelen şiddetli patlamada her şey yok oluyor ve gölün sularının dolduğu 600 metrekare genişliğindeki çukur oluşuyor.

Lut Gölü’nde Konaklama

Lut Gölü’ne isterseniz günübirlik isterseniz de konaklamalı olarak gelebilirsiniz. Otelde kalmak istemiyorsanız cüzi miktarlar ödeyerek gölün plajına girip bu efsanevi suda serinleyebilirsiniz.

Pek çok irili ufaklı otellerin bulunduğu Lut Gölü çevresi konaklamak için ideal bir konum.

En az 2 gün burada kalıp Arap yemekleri yiyip gölde yüzerek keyifli vakit geçirebilirsiniz.

8 kilometrelik bir alana yayılan konaklama tesisleri arasında Marriot, Mövenpick ve Kempinski gibi zincir otel seçenekleri de bulunuyor.

Gölde serinledikten sonra otellere ait plajlarda şifalı çamur havuzlarına da girebilirsiniz.

Lut Gölü’ne Ulaşım

İsrail’deki Batı Şeria ve Ürdün arasındaki topraklara sıkışıp kalmış olan Lut Gölü’ne girişler bazen sorun haline gelebiliyor. Gölü ziyaret edebilmek için İsrail veya Batı Şeria üzerinden vize işlemlerine kalkışmamanız yönünde sizi uyarabiliriz. Aksi halde göle giremeyebilirsiniz.

Neredeyse Ürdün’e ayak basan her turistin görmek istediği bir yer haline gelen Lut Gölü’ne çeşitli ulaşım olanakları sunulmuş. İsterseniz Amman’dan kalkan minibüslere binip yarım saatlik bir yolculuk yapabilirsiniz. Minibüsten indikten sonra taksiye binip 15 dakika kadar yol gittikten sonra göle varabilirsiniz. Bireysel çabanızla değil de bir tura katılarak gelmek istiyorsanız çok sayıda turizm şirketinin göle özel düzenlediği turlardan birini seçebilirsiniz.

Paylaş
Etiketler KampÜrdün
Ezgi Opan

Blogger, içerik yazarı, editör, besteci, söz yazarı, gitarist, turizmci, seyahat tutkunu, müzik ve kedilere hasta☺️