Büyüklüğü fark etmeksizin, esasında tüm tiyatrolar güzeldir, ancak bugünkü liste yazımızda başrolde daha çok estetik açıdan ve iç dekorasyon, mimari bakımından ilgi çeken tiyatrolar yer alıyor.
Tiyatro, sonuçta sadece oyun ve performansla ilgili değil; giyim kuşamdan aktörlere ve izleme adabına kadar başlı başına bir kültür ve apayrı bir deneyimdir; hem izleyici hem de oyuncu için özen gerektirir.
Her bir tiyatro salonunun kendi hikayesi, kendi karakteri, çoğu zaman aktörler kadar yapımın bir parçası olan bir kişiliği vardır. İşte bugün dünyanın en karakterli, en güzel tiyatroları ile tanıştıracağız sizi.
İçindekiler
Cornwall, Porthcurno’daki Minack, bahçesinin sonunda bir grup yerel amatör oyuncunun tiyatro yaptığı Rowena Cade’nin merkeziydi.
Bugün ise mekan hala amatör gruplar tarafından kullanılıyor.
Dünyanın en ünlü açık hava tiyatrolarından biri olan Minack yılda 110.000’den fazla kişiyi ağırlıyor.
Minack House’da yaşayan Rowena Cade’ın, yerel drama meraklılarının Shakespeare’s The Tempest’i oynaması için bir yer yaratmaya karar vermesiyle ortaya çıktı. İlk performans ise Ağustos 1932’de gerçekleşti.
Geçtiğimiz 80 yıl boyunca tiyatro, dünyanın en iyi amatör ve profesyonel tiyatroları arasında gösterildi.
Gün batımında tiyatronun çim teraslarında piknik yapmak, deniz fenerinden Mount Bay’in eşsiz manzarasını seyretmek, dalgaların sesini dinlemek, sahnenin altındaki granit kayalıkları hissetmek, şüphesiz hayatınız boyunca unutamayacağınız türde deneyimler olacaktır.
1976’da Rowena Cade tarafından kurulan Minack Tiyatrosu, dükkan ve kafeyi de bünyesinde barındırıyor.
Minack, yerel okullar için tiyatro atölyeleri düzenleyen ve gençlere dünyaca ünlü bir sahnede performans sergileme şansı veren bir eğitim programına da sahip.
Minak Tiyatrosu’nun yakınında bulunan; Güney Afrika, Meksika veya And Dağları’nda görülen nadir bitkileri, aeonium, aloes, gümüş ağaçlar ve cennet kuşları da bulacağınız Minack Bahçeleri, echiums, lampranthus ve irisleri de görme şansı tanıyor.
Minack Tiyatrosu’nda pazartesi, çarşamba ve cuma sabahları “Hikaye Anlatma” etkinlikleri; salı ve perşembe öğleden sonraları ise matine performansları sergileniyor. Yaz aylarında her gün sabah 09.30’dan itibaren açık olan Minack, 7 Ekim-4 Kasım arası 10.00-17.00; 4 Kasım’dan itibaren de 10.00-15.30 saatleri arasında hizmet veriyor.
Penzance ile Land’s End arasında ulaşımı sağlayan KERNOW A1 servisine binerek Porthcurno’da inebilirsiniz. Sezon boyunca bazı Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri akşam performansları için 29 koltuklu bir otobüs servisi St. Ives’ten Minack’e direkt ulaşım sağlıyor.
Kelime olarak “yüzen sahne” anlamına gelen Seebühne, Konstanz Gölü kıyısında ve 7.000 kişi kapasiteli olmakla birlikte dünyaca ünlü Bregenz Festivali gerçekleşirken büyük ölçekli opera veya müzikal performanslar için bir yer olarak kullanılıyor.
2008 James Bond filmi Quantum of Solace’de de kendine yer bulan bu eşsiz sahneye en yakın duraklar ise şöyle:
Kış Bahçesi, aynı zamanda Elgin Tiyatrosu olarak da adlandırılıyor.
Bu büyük tiyatro 1913 yılında Marcus Lowe tarafından yaptırılmış ve 1980’lerde eyalet hükümeti tarafından olağanüstü bir şekilde restore edilmiş.
15 Aralık 1913’te Loew’ın tiyatrosu olarak açılan ve 1920’lerin sonunda sesli filmler için yeniden düzenlenen Elgin Tiyatrosu’nda 16 Şubat 1914 tarihinde 1422 kişilik Kış Bahçesi Tiyatrosu açıldı. Daha sonradan Elgin Tiyatrosu’nun bir parçası olunca kapandı.
15 Aralık 1989’da restore edilen Elgin Tiyatrosu’na her perşembe günü özel rehberli turlar düzenleniyor. Dilerseniz önceden iletişim kurarak yerinizi ayırtabilirsiniz. Nitekim, burada bir gösteri izlemek şöyle dursun, gösterişli yapıyı yakından incelemek bile apayrı bir deneyim.
1913 yılında Amerikalı mimar Thomas W. Lamb tarafından Loews tiyatro grubu için yaptırılan iki mekân iki ayrı pazara hizmet ediyordu.
Ulusal Tarihsel Sit Alanı olarak belirlenmiş olan Toronto‘daki Elgin & Kış Bahçesi Tiyatro Merkezi, günümüzde sıklıkla canlı performanslara, müzikallere, film ve tiyatro gösterilerine ev sahipliği yapıyor.
MS 174’te tamamlan ve kısaca “Herodeon” olarak bilinen Herodes Atticus Odeonu, Akropolis’in güney yamaçlarında yer alıyor.
52 yılı aşkın bir süredir Atina Festivali kapsamında düzenlenen müzik, dans ve tiyatro etkinliklerine ev sahipliği yapan Herodes Atticus Odeonu, bugün klasik bir tiyatro gösterisini izlemek için en iyi yerlerden biri.
Bu antik tiyatro Roma döneminde, MS 161’de Roma filozofu, öğretmen ve politikacı Herodes Atticus tarafından yaptırılmış. MS 160 yılında ölen eşi Aspasia Regilla’nın anısına yapıldığı da bilgiler arasında.
Bu yarı dairesel amfi tiyatro, 6 bin kişiden fazla oturma kapasitesine ve 1.250 feet genişliğinde bir yarıçapa sahip.
Sahnenin orijinal duvarı üç katlı olmakla birlikte mermer ve seramik parçalarla süslenmiş. Antik dönemde sedir ağacından yapılmış bir çatı tiyatroyu kaplıyordu.
Günümüzde Atina Sanat Festivali, müzikaller, konserler vb. etkinliklerin ev sahibi olan Odeon of Herodes Atticus, Dionysiou Areopagitou Yaya Caddesi üzerinde yer alıyor ve ziyaretçilerine gece yıldızların parıltısı altında muhteşem bir akustik deneyimi sunuyor.
Mayıs ayından ekim ayının sonuna kadar etkinliklerin sürdüğünü belirtelim.
Hat 2 Metro ile Akropolis İstasyonu’nda inerek bölgeye kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Ayrıca 230 numaralı otobüse bindikten sonra son durak olan Afetiria ya da Erechtheiou durağında inerek ulaşımınızı sağlamanız mümkün.
Oyuncu ve yönetmen Sam Wanamaker (Zoe Wanamaker’in Babası) tarafından kurulan Shakespeare’s Globe, 1599 yılında inşa edilmiş, 1613 yılında ateşle tahrip edilmiş, 1614 yılında yeniden inşa edilmiş ve 1644 yılında yıkılmış bir yapı.
Modern anlamda yeniden yapılanma ise 1997 yılında tamamlanarak ziyarete açık hale geldi.
Londra’daki Thames Nehri’nin kıyısında mükemmel bir konuma sahip olan Shakespeare’in Dünyası, dünyaca ünlü bir sahne sanatları mekanı, kültürel cazibe ve eğitim merkezidir. Uzman rehberler eşliğinde düzenlenen turlar İngilizce ve yaklaşık 40 dakika sürüyor. Şair ve yazarlarıyla ünlü Londra’da Edebiyat Turu yapmak da mümkün.
Bilgi sayfaları Fransızca, Almanca, İspanyolca, İtalyanca, Rusça, Japonca ve Basitleştirilmiş Çince dillerinde mevcut. Rehberli turların saatleri performans programları nedeniyle değişiklik gösteriyor ve hatta bazen provalar sırasında gerçekleştiği için ziyaretçiler prova sürecine de şahit olabiliyor.
Mimar John Eberson tarafından tasarlanan Tampa Tiyatrosu, 1926’da halka açıldı. İç kısmı bir Akdeniz avlusuna benzeyen tiyatronun tavanına ise parlayan yıldızları andırmak için 99 lamba gömülü durumda.
Ünlü tiyatro mimarı John Eberson tarafından tasarlanan ve Paramount Pictures tarafından inşa edilen Tampa Tiyatrosu, 15 Ekim 1926’da Amerika’nın en önde gelen bir kültür-sanat merkezi olarak hizmete açıldı.
Onlarca yıl boyunca Tampa Tiyatrosu, kentin kültürel peyzajının merkezinde bir mimari başyapıt olarak hizmet verdi. Ancak 1950’lerde zaman değişmişti.
Amerika’nın ana caddelerini aydınlatan tiyatro ve sinema salonları, televizyonların ortaya çıkmasından daha fazla etkilendi.
Günümüzde ise Tampa Tiyatrosu’nun tek oditoryumu, her yıl 600’ün üzerinde etkinliğe ev sahipliği yapıyor; bunlara klasik filmler, canlı konserler, özel etkinlikler, tiyatro gösterileri, turlar ve eğitim programları da dahil.
Tiyatro sayesinde, Tampa’nın en büyük tarihi koruma projelerinden biri kapsamında, geziler ve yaz kampları için 1 milyon okul çocuğu da dahil olmak üzere Tampa şehir merkezinde 5 milyondan fazla ziyaretçiyi ağırladı.
Zack ve Polk caddeleri arasındaki 711 N Franklin Street’te yer alan Tampa Tiyatrosu’na toplu taşıma araçları ile rahatlıkla ulaşmanız mümkün.
Ülkenin birincil kültür merkezi olarak kabul edilen Palacio de Bellas Artes binasının inşası 1934 yılında tamamlandı ve günümüzde de çok sayıda sergi ve tiyatro gösterisinin ev sahibi oluyor.
Mexico City’nin en büyük ve en önemli performans alanı olma unvanına sahip Palacio de Bellas Artes (Güzel Sanatlar Sarayı), 1876-1911 arasında görev yapan Porfirio Díaz hükümeti sırasında başlatılan birçok kamu binasından da biri aynı zamanda.
Diego Rivera, Jose Clemente Orozco, David Alfaro Siqueiros da dahil olmak üzere Meksika’nın en iyi sanatçılarının duvar resimlerine ev sahipliği yapan Palacio de Bellas Artes, heykel ve resim için sergi salonlarını gezme fırsatı sunuyor.
Aynı zamanda Ulusal Mimari Müzesi ve Ulusal Tiyatro’nun da olduğu bu yer, Art Nouveau tarzına sahip olmakla birlikte Meksika’nın 1910’daki bağımsızlığının asırlık kutlamaları için tasarlandı ve 1934 senesinde de tamamlandı.
İç dekorasyonunda Carrara mermerinin kullanıldığı bu eşsiz yapı, opera, dans, müzik, sanat ve edebiyatta önemli olaylar için sanatsal bir merkez ve mekan.
Marotti kristal çatısı, doğal olarak tavan pencerelerinin aydınlattığı galerisi ile herkesten tam puan alıyor.
Sydney Opera Binası, Danimarkalı mimar Jørn Utzon tarafından tasarlandı ve 1973’te resmi olarak hizmete açıldı.
Dünyanın en ünlü yerlerinden biri olarak kabul edilen Sidney‘deki mekan, her yıl 1. milyonu geçkin insanın katılım gösterdiği 1.500’den fazla performansa ev sahipliği yapan büyük bir kompleks esasında. Aynı zamanda dünyanın en yoğun sahne sanatları merkezlerinden biri olma unvanına da sahip.
Bennelong Point’te bulunan bu devasa yapının maliyeti yaklaşık olarak 102 milyon dolar. 1956’da düzenlenen Opera House uluslararası tasarım yarışmasına 233 tasarım sunuldu. Sonuçlanınca da Danimarka’dan Jørn Utzon’un kazandığı açıklandı.
İnşaatın dört yıl sürmesi bekleniyordu ancak totalde 14 yıl sürdü. İnşası 1959’da başladı ve 10.000 inşaat işçinin çalışması ile 1973 senesinde tamamlandı.
2007 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenen Sydney Opera Binası’nın üzerinde İsveç’ten getirtilen 1 milyondan fazla kiremit bulunuyor.
20 Ekim 1973’te Kraliçe II. Elizabeth tarafından açılan opera binası, her sene 10,9 milyondan fazla kişiyi ağırlıyor.
Doğrudan limandan alınan deniz suyu kullanılarak soğutulan binanın mükemmel mimarisi ile her sene Lunar New Year etkinlikleri kapsamında kırmızı ışıklı yelkenlerin gösterisi tam bir görsel şölen sunuluyor.
Mimar Lluís Domènech i Montaner tarafından tasarlanan, Palau de la Música Catalana’nın inşası, Katalonya kültürel hareketinde Renaixença (Katalan Yeniden Doğuş) olarak bilinen bir koro topluluğu olan Orfeó Català için 1908 yılında tamamlandı.
Katalan müziği, özellikle koro şarkıları, kültürel mirasın bilgisi ve yayılmasını teşvik etmek ve sosyal bütünleşmenin pekiştirilmesi için yaptırılan Palau de la Música, 1905 ile 1908 yılları arasında inşa edilmiş ve Barselona’nın en güzel bölgelerinden biri olan Sant Pere’deki konumu ile göz kamaştırıyor.
4 Aralık 1997 tarihinde UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesi’ne adı yazdırılan bina, Katalan Art Nouveau’nun mimari bir mücevheri olma unvanına sahip.
Domènech i Montaner’in başyapıtını, tüm dekoratif sanatları bir araya getiren, büyülü bir müzik kutusuna dönüştüren doğal bir ışık kullanan camla kaplı merkezi esasında bir metal yapı etrafında tasarlandı; heykel, mozaik, vitray ve demir. Palau de la Música Catalana’nın rehberli turları, Barselona‘da yapılacak aktiviteler arasında belki de en keyiflisi.
V15, V17, 47 otobüs hatları veya Barselona Turist Otobüsü (rota kuzey ve güney) ile bu bölgeye ulaşmak için Casa Batllo – Antoni Tàpies Foundation durağında inmeniz gerekiyor.
City Tours otobüslerinden birine binecekseniz de 2. durak olan Gothic’te inebilirsiniz. Metro Urquinaona kullanacaklar L1 ya da L4 hatlarından birini tercih etmeli. Trenle gelecekler ise RENFE ya da FGC hatları için Plaça Catalunya istasyonunda inebilir.
Kraliyet Albert Salonu, Prens Albert’in (Kraliçe Victoria’nın eşi) ‘Merkez Salon’ vizyonunu yerine getirmek için inşa edilmiş.
Salon I. sınıf listelenen bir yapı olmakla birlikte 1871 senesinin Mart ayında açıldığından beri aktif bir şekilde kullanılıyor.
Dünyanın en ünlü ve profesyonel sahnelerinden birine ev sahipliği yapan Royal Albert Hall, Kraliçe Victoria tarafından 1871’de açıldı.
Klasik müzik, caz, dünya müziği, sirk, rock, pop, opera, dans, komedi ve tenis gibi yılda 150 binden fazla etkinliğe ev sahipliği yapan bu salonun Café Consort’unda leziz mi leziz öğle yemeği ve keyifli müziklerin tadını çıkarabilirsiniz.
Londra’nın en prestijli tarihi binaları ve turistik mekanları arasında gösterilen Royal Albert Hall, geçmişten bugüne aynı zamanda dünyanın en güzel oditoryumlarından birine de sahip.
2021’deki 150. yıldönümüne hazırlanırken, salon şu anda büyük yenileme ve genişletme çalışmalarından geçiyor, ancak ziyarete kapalı değil. Rehberli turlara katılma fırsatınız olursa eğer Kraliyet suitini görebilir, kraliçenin özel kutusunu yakından inceleyebilirsiniz.
İlk vücut geliştirme yarışması ve Japonya dışındaki ilk Sumo güreş turnuvasının gerçekleştiği ana oditoryumu da kesinlikle görmenizi öneriyoruz.
Günümüzün Elgar Odası, Sir Lawrence Olivier ve Dame Judi Dench gibi isimlere sahne olan Central Speech & Drama Okulu’na ev sahipliği yapıyordu.
Bir ilginç bilgi daha; Salonda her yıl 5.500’den fazla şişe şampanya ve 1.800 şişe cin içiliyor! Ne kadar ziyaretçi aldığını siz hesap edin…
Londra’nın en sevilen ve ikonik binalarından biri olan Royal Albert Hall, 1871’de açıldığı günden bu yana dünyanın en ünlü müzisyenlerine, spor yıldızlarına ve politikacılarına ev sahipliği yaptı.
Londra metrosu (Tube) ile High Street Kensington; trenle de Victoria durağında inerek Royal Albert Hall’a ulaşmanız mümkün. Otobüsle gelecek olanlar da 9, 10, 52, 70, 360 ve 452 numaralı hatlardan birini seçmeli.
Ödüllü mimar Shigeru Ban tarafından tasarlanan Paris‘teki La Seine Musicale, benzersiz bir şekilde etkileyici. Güneşe göre hareket eden güneş panelleri duvarına sahip oval şekilli bir oditoryum içeriyor.
Bu olağanüstü bir mühendislik harikası, tam tamına 6000 kişi kapasiteye sahip. Insula Orkestrası’nın sahne aldığı 1150 kişilik daha küçük bir oditoryumu da bünyesinde barındıran La Seine Musicale’de bir gösteri izlemek, Paris seyahatinize renk katacaktır.
Boulogne-Billancourt’taki Sele Seguin noktasında yer alan bu ulusal ve uluslararası müzik kompleksi birçok özelliğe sahip.
Paris Opera Çocuk Korosu ve Laurence Equilbey’in yönettiği Insula Orkestrası’nın bulunduğu Maitrise des Hauts-de-Seine de burada bulunuyor.
Kayıt ve prova stüdyoları, restoranlar, kültürel alanlar, hediyelik eşya dükkanları ve dahası ile karşılaşacağınız Büyük Salon’un etrafını çevreleyen Bellini Bahçesi’ne uğrarsanız, iki ünlü heykeltıraşın çalışmalarına hayran kalacağınıza eminiz: Rodin’in “Silahlara Çağrı” ve César’ın “Başparmak”.
La Seine Musicale’i sadece Cultival tarafından organize edilen rehberli turlar eşliğinde gezme gibi bir düşünceniz varsa eğer önceden rezervasyon gerektiğini hatırlatalım. 1 saat 30 dakika süren bu turlar için +33 (0) 8 25 05 44 05 numarasını arayabilirsiniz.
Yetişkinlerin 15.90 avro; 16 yaş altı çocukların da 9,90 avro karşılığında La Seine Musicale’i gezmesi mümkün. Müzikal ve kültürel etkinlik ücretlerinin güncel halleri için resmi web sitesine bakmanız yeterli olacaktır.
Gösteriler dışında salı-cumartesi arası açık olduğu saatler 11.00-19.00 iken, Bellini Garden da çarşamba-pazar 11.00’den geceye kadar ziyarete açık oluyor. Metroya binecekler Pont de Sèvres; tramvayla gelecekler ise Brimborion, Musée de Sèvres durağında inerek buraya ulaşabilir. 160, 169, 171, 179, 279, 291, 389, 426 ve 467 numaralı otobüs hatları da La Seine Musicale’de geçiyor.
Yanmış eski bir tiyatronun tekrardan hayata kazandırılması sayesinde hizmete açılan Sao Paulo şehrindeki Teatro Oficina, iskele yapılı bir galeri duvarına sahip.
Zé Celso’nun orijinal gösterilerinin sergilenmesi için inşa edildiği gerçeğini de eklemeden geçmeyelim.
1958 yılında São Paulo Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencileri tarafından kurulan ve José Celso Martinez Corrêa’nın yönettiği Teatro Oficina, 1993 yılında Oficina Uzyna Uzona’nın Teat (R) şirketi olarak yeniden kuruldu ve Euclides da Cunha’nın klasik gazetecilik romanı Os Sertões’in sahnelenmesine yol açan çok önemli bir adım atıldı.
New York’taki Modern Sanat Müzesi’nin de mimarı olan Edward Durell Stone ve Donald Deskey’in tasarladığı 6000 kişilik devasa Radio City Music Hall, tiyatro başta olmak üzere sanatın pek çok dalında performansın sergilendiği bir yer aslında.
Orijinal 1930 ihtişamını yansıtacak şekilde 70 milyon dolar harcanarak titizlikle 1999 senesinde restore edilmiş, Art Deco’nun karşı konulamaz cazibesine sahip Radio City Music Hall’un 1932’deki açılışından bu yana, filmlerin, sahne şovlarının, konserlerin ve özel etkinliklerin tadını çıkarmak için gelen 300 milyondan fazla insana kapılarını açtı.
Radio Radio of America (RCA) ile ortaklaşa inşa edilen ve Donald Deskey tarafından tasarlanan bina, alüminyum, altın folyo, mermer, permateks, cam ve mantar gibi çeşitli malzemelerden yapılmış bir Art Deco zarafetini yansıtıyor.
İlginç geometrik süslemelerin adım başı karşınıza çıkacağı Radio City Music Hall’un 60 metre genişliğinde ve 100 metre uzunluğundaki ünlü Büyük Sahne’si, adeta batan güneşi andırıyor.
1933’ten bu yana Radio City Music Hall’da 700’den fazla film gösterime girdi. 1970’lerin sonunda tiyatro formatını değiştirdi ve popüler müzik sanatçılarının konserlerine de ev sahipliği yapmaya başladı. 1933 yılında piyasaya sürülen Radio City Music Hall Christmas Spectacular, yılda bir milyondan fazla insanın ilgisini çekiyor.
Český Krumlov Kalesi’nin batı kanadına yakın 5. avlusunda yer alan Kale Tiyatrosu, Masquerade Salonu’ndan kapalı bir bağlantı koridoru ile Cloak Köprüsü’ne bağlanır.
Tiyatro kültürünün başlangıcıyla ilgili ilk dolaylı bilgi, 1500’lerin sonlarında Wilhelm ve Rosenberg Peter Wok döneminde ortaya çıkmış.
1675’te Prens Johann Christian I. von Eggenberg, Krumlov Kalesi’ndeki Geyik Salonu’nda inşa edilmiş bir tiyatro sahnesine, daha sonra 1680 – 82’de, mevcut alanda, 5. avluda inşa edilen yeni ve bağımsız bir tiyatro binasına sahipti. 1765-1766’da Josef Adam Zu Schwarzenberg binayı yeniden inşa ettirdi ve yeni makine ve dekorasyonlarla donattı.
Sahneleri ve diğer süslemeleri değiştirmek için eşsiz mekanizmalar Viyana’daki marangoz Lorenz Makh tarafından hazırlanırken, duvar ressamları, tavan duvar resimleri, perdeler ve kanatlar, Viyanalı ressamlar Hans Wetschel ve Leo Märkl tarafından oluşturuldu.
Krumlov Kalesi’nin Barok Tiyatrosu, 1966’dan 1997’ye kadar halka kapatıldı ve restorasyonun büyük bir bölümünün tamamlanmasından sonra 1997 Eylül’de resmi olarak hizmete açıldı.
Venedik Mimarlık Bienali için yaratılan Teatro del Mondo, şehir içinde, kule benzeri formu ile tüm dikkatleri üzerine çekiyor.
Geleneksel Venedik yapılarının basitleştirilmiş bir versiyonu olan Teatro del Mondo’nun iç dizaynı, bir Rönesans tiyatrosunu andırıyor.
Punta della Dogana’ya demir atılan bu geçici yüzer tiyatro, Adriyatik, Yugoslavya, Dubrovnik, Venedik kolonilerinin bir parçası olan diğer limanlar gibi farklı noktalarda da bulundu.
Bu gezen tiyatro teknesi, tam bir mimarlık harikası olmakla birlikte yarı metafizik bir imge olan kent tarihinin bir parçası haline geldi.
Sekiz köşeli bir küpten oluşan yaklaşık 25 metre yüksekliğinde çelik direkler ve tahtadan yapılmış bir yüzeyden oluşan bu evrensel tiyatronun adı ise Türkçede “Venedik Tiyatrosu” anlamına geliyor.
Venedik kimliğini, fiziksel, coğrafi ve mimari gerçekliğini ve aynı zamanda onun efsanevi gerçekliğini yansıtan Teatro del Mondo’nun bundan sonraki durakları ve ev sahipliği yapacağı etkinlikleri merak ediyorsanız, resmi web sitesini ziyaret edebilirsiniz.
İki asırdan fazla bir süredir Venedik’in en görkemli tiyatrosu ve dünyanın en ünlü tiyatrolarından biri olan Teatro La Fenice’in inşası Nisan 1792’de tamamlandı. Teatro La Fenice’e girdikten sonra, 18. yüzyıla ışınlanacağınızdan şüpheniz olmasın.
19. yüzyılda Gioachino Rossini, Vincenzo Bellini, Gaetano Donizetti ve Giuseppe Verdi’nin sayısız operasının dünya prömiyerini yapan Teatro La Fenice’te eşsiz bir deneyimin kapılarını aralamak için Fenice Opera House bilet gişesini ziyaret edebilirsiniz. Biletler ayrıca kentin Venezia Unica gişelerinde de satılıyor.
Açılış sezonunda siyah kravat (smokin) giymek tavsiye edilir. Diğer prömiyerlerde bayanlar siyah bir elbise, baylar ceket ve kravat giymek zorunda. Diğer gece etkinliklerinde gömlek ve kot pantolonlara izin verilir. Öğleden sonraki performanslar içinse daha rahat kıyafetler tercih edilebilir. Şort veya kolsuz tişört giyenlerin ise oditoryuma girişi maalesef ki yasak. Bu durumda, biletler de iade edilmiyor.
İtalya’nın kanallar şehri Venedik’i ziyaret ediyorsanız, Teatro La Fenice kesinlikle ilk uğramanız gereken yer olmalı. La Fenice genellikle 9.30-18.00 saatleri arasında günlük turlara açık olsa da, programda sanatsal veya teknik nedenlerle değişiklikler olabilir.
Tronchetto kalkışlı Vaporetto adı verilen tekneler, Rialto köprüsü, St Mark ve Lido üzerinden giden Line 2, Piazzale Roma ve Santa Lucia tren istasyonundan kalkan line 1 veya line 2 trenler, Marco Polo havaalanından Alilaguna toplu taşıma tekne servisi ile Teatro La Fenice’e ulaşmak gayet kolay.
2013’ten beri hizmet veren bu genç tiyatro sahnesi, tiyatro dışında da pek çok etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Hem tasarım hem de teknik açıdan İstanbul’da ilk üçe rahatlıkla gireceğini söyleyebiliriz.
6 yılda 2,5 milyonu geçkin kişiye kapılarını aralayan Zorlu PSM, yılda ortalama 1000 civarı etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Günde ortalama 2-3 etkinliğin gerçekleştiği Zorlu PSM, tek kelimeyle “festival” kavramını yeniden tanımladı.
İstanbul’un en merkezi noktalarından birinde yer alan Zorlu PSM’de bu heyecana ortak olmak için resmi web sitesindeki güncel etkinlikleri takip edebilirsiniz.
Avrupa’daki eski ve tarihi tiyatroları andıran, dokusu bozulmamış, halen ilk günkü hazzı veren Ses 1885 – Ortaoyuncular Tiyatrosu’nu özel kılan başlıca detay ise hünkar locasına sahip olması.
Tam tamına 128 yaşındaki bu tarihi binanın kadife koltuklarında gösteri izlerken kendinizi paşazade gibi hissetmeniz kaçınılmaz.
1885 senesinde Campanaki tarafından yapılan Ortaoyuncular Tiyatrosu, 17 yıl sinema olarak hizmet vermiş ve ardından 1989’da da Ferhan Şensoy hisse satın almış ve tiyatroya çevrilmiş.
Ünlü konukların gösterilerini sergilediği sahnede zaman zaman konserler de gerçekleşiyor. 521 kişilik bu tarihi mekan, kelimenin tam anlamıyla geçmişten günümüze ulaşmış asırlık bir efsane.
Diğer tiyatrolara göre oldukça sıra dışı bir konsepti olan Krek’te oyunlar sahnelenmeden önce izleyicilere bir kulaklık veriliyor. Bunun amacı da oyunlarını sergilerlerken oyuncuların nefes alıp verişlerine izleyicileri ortak etmek. Tabi bu sayede oyundan sıkılma, kopma, dikkat dağınıklığı vb. durumlar da rafa kalkmış oluyor.
2010 senesinden bu yana santralistanbul içerisinde bulunan Krek Performans Sahnesi, tiyatro oyunları, özel etkinlikler, sergi, konser ve atölye çalışmalarının da ev sahibi oluyor.