Ukrayna’nın göz bebeği, Slav kültürünün beşiği Kiev! Sovyet gölgesini üstünde taşısa da lüks bir metropol olmayı da başarmış; devasa anıtları ve heykelleri, nefes kesici Ortodoks kiliseleriyle ziyaretçilerini büyülüyor.
Eğer 3-4 günlük uygun bütçeli bir tatil istiyorsanız Kiev tam size göre!
İçindekiler
Sizi oldukça öznel bir Kiev yazısıyla selamlıyorum. Bu yazı hazırladığım diğer seyahat rehberlerinin aksine Kiev’de mutlaka görülmesi gereken turistik noktaları kapsamayacak. Çünkü hali hazırda blog.obilet içerisinde bu tür detaylı bir Kiev’de Gezilecek Yerler yazımız mevcut.
Ben size bu yazıda belirtilen en ünlü meydanlar, kiliseler, anıtlar ve müzeler dışında gidebileceğiniz alternatif rotaları, mekanları sunacağım.
Elbette, bir Kiev planı yapacaksanız, hem detaylı seyahat rehberini hem de bu rehberi göz önünde bulundurmalısınız.
Bilindiği üzere, Kiev, Ukrayna’nın başkenti. Lviv ve Odesa’yla birlikte Ukrayna’nın en büyük üç şehrinden biri.
Ukrayna’nın Türkiye’ye vize uygulamayan nadir ülkelerden olması, para birimlerinin TL’ye nazaran daha düşük değerde olması (ki bu artık pek de eski günlerdeki gibi değil) ve de kolay ulaşılabilir konumu dolayısıyla ülkeye Türkiye’den hayli turist geliyor.
Ukrayna’yı ziyaret eden kimi Türkiye vatandaşlarının niyeti maalesef farklı da olsa, Ukrayna bir kültür destinasyonu olarak önemli bir adres; özellikle de Kiev.
Kiev sahip olduğu tarihi derinlik sebebiyle Slav ırkının beşiği olarak kabul edilir. 1,400 yıl önceye dayanan bir hikayesi vardır. Bu süreç içerisinde farklı medeniyetler, krallıklar görmüş; farklı devletlerin güdümüne girmiştir.
Günümüzdeki hali hepsinden iz taşısa da en çok Sovyetler Birliği’nden kalan devasa anıtları, hükmeden ve insanı ufacıkmış gibi hissettiren korkutucu fakat bir o kadar da etkileyici Stalinist mimari örneklerini barındırır.
Şehrin hemen hemen 1,400 yıl önce üç erkek kardeş Kyi, Shcheck, Khoryv ve kız kardeşleri Lybid tarafından kurulduğuna inanılır. Şehir, en büyük kardeş olan Kyi’nin adını almıştır.
Bir azizin kehanetine uygun şekilde bereketli ve geniş Dinyeper Nehri kıyısına kurulmuştur. 2,201 kilometre uzunluğundaki bu nehir Ukrayna’nın olduğu kadar Belarus ve Rusya’nın da önemli bir parçasıdır.
6. yüzyılda Slavik bir yerleşim merkezi olan Kiev yüzyıllar içerisinde merkezi bir önem kazanmış. 1240’larda başlayan Moğol istilası şehre büyük hasar vermiş. Zaten Moğol istilaları tarihte, özellikle Baltık ülkelerinin tarih kitaplarında, korkuyla hatırlanan dönemler.
İlerleyen yüzyıllarda Kiev, 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar canlı kalmaya devam eden ve 15. yüzyılda Avrupa’nın en geniş sınırlarına sahip ülkesi olan Litvanya Büyük Dükalığı’nın güdümü altına girmiştir. O dönem Polonya’nın büyük bir kısmı, Litvanya, Letonya, Belarus, Moldova, Ukrayna ve bir kısım Rusya toprağı bu krallığa bağlıdır. Ardından hemen hemen aynı sınırlara sahip Lehistan Krallığı’nın ve sırasıyla Moskova Dükalığı’yla Rusya İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiştir.
1921 yılında Sovyetler Birliği’ne katılan Kiev, İkinci Dünya Savaşı esnasında aynı coğrafyayı paylaştığı birçok şehir gibi tamamen zarar görmüş ve savaştan sonra yeniden inşa edilmiştir. 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasıyla da günümüzdeki bağımsız Ukrayna’nın başkenti olmuştur.
Bugün şehrin dört bir yanı Sovyetler Birliği’nden kalma ihtişamlı, heybetiyle hayranlık uyandırsa da bir o kadar da korku veren anıtlarla dolu. 1933 – 1955 yılları arasında inşa edilen bu yapıların tarzı, Sovyet mimarisi ya da Stalinist mimari olarak adlandırılabilir. Sovyetler’in gücünü tüm dünyaya göstermek isteyen Stalin, devasa yükseklikte ve genişlikte binalar yapılmasını istemiş. Rusya’daki ‘Yedi Kız Kardeş’ bu binaların en güzel örneklerindendir.
Kiev’in meşhur Nezalezhnosti Meydanı’nda yer alan Ukrayna Otel, bahsettiğim türdeki Sovyet mimarisinin örneklerinden biri. Otelin önünde 61 metre uzunluğundaki devasa Bağımsızlık Heykeli bulunuyor. Bana sorarsanız, Kiev’e gitmişken, baktığınız an başınızı döndürecek bu gibi anıtları tek tek gezmelisiniz. Mümkünse anıtların balkonuna çıkın. Fakat ben yükseklik korkumdan dolayı sadece aşağıdan baktım. Buna rağmen tüylerim ürperdi.
Müzeler, parklar, tarihi binalar nasılsa diğer rehberde yer alıyor; ben size mutlaka görmeniz gereken anıtlardan bahsedeceğim.
Normalde gezdiğim şehirlerde anıtlar pek ilgimi çekmez. Özellikle Türkiye’de hemen hemen her anıtın, heykelin savaşla bir şekilde ilgisi olan erkeklere adanması beni rahatsız eder. Sanki tarihte kadınlar hiç yokmuş gibi pek az görürüz onların heykellerini. Ama paşalar, askerler, komutanlar her yerdedir.
Uzun yıllar komünizmle yönetilmiş Kiev’de de durum farklı değil. Hatta daha ilginci birçok tarihi binada, orada eskiden yaşamış olan önemli isimlerin silüetleri var. Kadınlar ise kimliksiz bir şekilde bu devasa anıtlarda kendini gösteriyor. Kutsallığın ya da ‘dava’nın vurgulandığı propaganda amaçlı heykellerde, ellerinde orak ve çekiç tutan kadın silüetleri görüyorsunuz.
Bu anıtların en ünlüsü Anavatan Heykeli. İngilizce’de Motherland Monument olarak adlandırılan heykelin orijinal adı Batkivshchyna-Maty.
İkinci Dünya Savaşı Tarih Müzesi’nin hemen yanında yer alan ve Ulusal Tarih Müzesi’nin bir parçası olan 102 metre yüksekliğindeki bu anıt paslanmaz çelikten yapılmış.
Ne kadar yüksek olduğunu anlamanız için söyleyeyim, Özgürlük Anıtı 93 metre.
Anavatan Heykeli, 9 şiddetinde bir depreme dayanacak şekilde Sovyetler Birliği’nin en ünlü mimarları tarafından tasarlanmış ve inşa edilmiş.
Kadının boyutuna göre kılıcın uzunluğu gözüme çok anormal gelmişti. Sonradan araştırınca öğrendim ki kılıç zaman içinde çeşitli sebeplerle kısaltılmış.
Belirli bir ücret karşılığında anıtın içerisine girebilir ve anıtın balkonundan manzarayı izleyebilirsiniz.
Yine milli değerleri temsil eden kimliksiz bir kadın heykeli olan Bağımsızlık Anıtı daha önce de bahsettiğim gibi şehrin en meşhur Kreşatik Caddesi’nin açıldığı Nezalezhnosti Meydanı’nda yer alır ve yüksekliği 40 metredir.
Heykeldeki kadın, Ukrayna’nın etnik kıyafetlerini giymiştir. Bu anıt Sovyet döneminde değil, aksine, Ukrayna’nın bağımsızlığının 10. yıl dönümü olan 2001 yılında ülkenin bağımsızlığının sembolü olarak inşa edilmiştir.
Navodnitsky Parkı’nda yer alan bu anıt Anavatan Heykeli’nin hemen yakınındadır.
Lviv’in tarihi kısmında sözü geçen dört kurucunun sembolik bir heykelidir.
1982 yılında inşa edilmiştir.
Dinyeper Nehri’nin kıyısında yer alan ve bir kayık içerisinde yolculuk yapan dört kardeş oldukça etkileyicidir.
1858’de, Prens Büyük Volodimir’e ithafen inşa edilen bu anıt, şehrin en eski heykel anıtı olma özelliği taşır.
Kiev şehri için çok önemli olan Prens Büyük Volodimir Anıtı, Prens Volodimir’i elinde büyük bir haç tutarken resmeder.
Anıt, Aziz Vladimir Anırı olarak da bilinir.
Ukrayna doğumlu ünlü Sovyet oyuncu Leonid Bykov’a adanmış bu anıt heykel, Ukrayna’nın görülesi noktalarındandır.
Bykov, özellikle oynadığı 2. Dünya Savaşı filmleriyle nam salmış bir aktör. Bu anıt heykelde de üzerinde askeri üniforma, elinde bir savaş pilotu şapkasıyla görünmektedir.
Bu tasvir, Bykov’un canlandırdığı en ünlü karakterlerden birine dayanmaktadır. Bu anıtın olduğu noktadan güzel bir Dinyeper manzarası görmeniz de mümkündür.
Yuri Norstein imzalı 1975 yapımı kült Sovyet çizgi filmi “Sisteki Kirpi”nin ana karakteri olan kirpiye adanmış bu anıt, yanında fotoğraf çektirmek için birebir!
Dünyanın en iyi çizgi karakterleri arasında gösterilen bu sevimli kirpi, anıttaki heykelinde elinde bir de reçel kavanozu tutuyor.
Kimi ziyaretçiler, iyi şans getirsin diye anıta madeni para da atıyor. Turistliğin kaçınılmazı olarak hemen gidip deneyin.
Kiev’in en önde gelen anıtlarından biri de Bohdan Khmelnitski Anıtı’dır.
1888’de inşa edilen bu anıt, Sophia Meydanı’nda bulunur ve en eski Kiev anıtlarındandır.
Anıt, Ukrayna’nın ulusal kahramanlarından Bohdan Khmelnitski’ye adanmıştır ve ünlü komutanı şaha kalmış bir atın sırtında gösterir.
Kiev’de kış çok soğuk, bunu söyleyeyim bir defa. Üzücü olan şu ki iklim krizi sebebiyle dünyanın her yerinde olduğu gibi Kiev şehir merkezinde de artık pek lapa lapa kar yağmıyor.
İnsan Baltık ülkelerini bembeyaz bir örtü altında bekliyor yılbaşında. Fakat anladığım o ki karsız yeni yıllarına da yavaş yavaş alışıyor insanlar.
Ben oradayken hava sıcaklığı 0 ila -5 derece arasında seyretti. Ara sıra kar yağdı, kışın ilk karını Kiev’de gördüm. Dediğim gibi lapa lapa bir kar beklemeyin ama öyle soğuk vardı ki açıkta kalan yerlerim bir süre sonra hissizleşiyordu.
Kış mevsimini ve elbette yılbaşını en güzel hale getiren şey, upuzun sokaklar boyunca uzanan Christmas marketleri. Bu dönem her şehirde en merkezi sokaklar ve meydan rengarenk tezgahlarla süslenir, etrafa buram buram baharatlı sıcak şarap kokusu yükselir. Kiev’de de öyle. Sıcak şarap, sıcak çikolata, punch gibi seçenekler içinizi ısıtır.
Fakat Ukraynalılar için ısınmanın bir diğer yolu da vodka. Christmas Marketi boyunca insanların soğuğu hiç umursamayarak vodka ile coştuklarına çok kez şahit oldum.
Sadece içecek değil elbette hem sokak lezzetlerinin, hem Ukrayna mutfağının – ve çoğunlukla kebabın- da bu fuaye alanlarında tadılması mümkün.
Kiev büyük bir başkent olduğu için birden fazla market alanı var. Bunların başında St. Sophie Meydanı’ndaki kutlamalar geliyor.
Büyüleyici St. Sophie Katedrali’nin önündeki meydan alanına kurulan devasa çam ağacı rengarenk ışıklarla süsleniyor.
Meydana kurulan sahnede gün boyu hem canlı performanslar sergileniyor hem de DJ’ler keyifli şarkılar çalıyor.
Boylu boyunca uzanan yemek standları da St. Sophie Meydanı’nın bir başka güzel tarafı.
Bir diğer Christmas Market ise klişe bir şekilde ‘Kiev Eye’ olarak da adlandırabileceğimiz, her şehrin olmazsa olmazı devasa dönme dolabın bulunduğu Kontraktova Meydanı’nda kuruluyor.
Burada aynı zamanda bir buz pisti de kış vazgeçilmezi olarak kendine yer edinmiş durumda.
Bu arada “meydan” kelimesinin ‘maidan’ şeklinde bizim dilimizden Ukrayna diline geçtiğini biliyor muydunuz?
Kiev’in en önemli turistik noktaları için Kiev’de Gezilecek Yerler yazısına bakabilirsiniz. Bu yazıda yer almasına rağmen benim de ele almak istediğim bir Ulusal Çernobil Müzesi.
Biliyorsunuz ki Kiev’e 1 buçuk saat uzaklıktaki Çernobil şehrinde meydana gelmişti dünya tarihinin en büyük felaketlerinden Çernobil faciası.
Kiev’e gittiğinizde bölgeye günübirlik turlarla ziyarette bulunabilirsiniz. Bunun yanı sıra şehir merkezinde de bir Çernobil Müzesi var. Müzenin kendine ait bir sloganı bile var: “Üzüntünün bir sınırı var, kaygının ise yok.”
Girişinde tank, ambulans ve askeri bir aracın bulunduğu müze içeride de bölgeden elde edilen oldukça tuhaf objelere sahip. 3 ayrı sergi alanına sahip olan müze, bilim, teknoloji ve insanın arasında bir uzlaşma olması gerektiğini aksi takdirde dünyanın büyük bir tehlike altında olduğunu gözler önüne sermektedir.
Müzeye, Kontraktova Plosha metro durağında inerek ulaşabilirsiniz. Ücret 90 UAH.
Günümüzde Ukrayna’nın %70’ine yakını Hristiyanlık’ın Ortodoks mezhebine mensup. Kiev, Ortodoks Hristiyanlık kökenlerine bağlılığını sürdürüyor. Şehrin birçok yerindeki Ortodoks kiliseleri ziyaret edebilir ve halen aktif olan cemaatlerinin dini pratiklerini izleyebilirsiniz.
Bu bağlamda alternatif bir rota olmasa da kesinlikle bir hac merkezi olan Lavra Manastırı’na gidin ve bir ayine denk gelmeye çalışın.
Ben karlı bir kış gecesi seslere doğru ilerleyerek bu Ortodoks kilisesine girdim ve gördüğüm manzara karşısında büyülendim. Hem kilisenin yapısı, hem içerideki insanlar, ayin esnasında söylenen ilahiler ve okunan dualar beni büyüledi.
Avrupa’yı domine etmiş Katolik kilisesi kültürüne karşı Sovyet bölgesinde yükselen Ortodoks kiliseleri beni çok daha fazla etkiledi.
Kiev’in en tuhaf yerlerinden biri de ürkütücü bir çocuk parkı olan ‘Children Lanscape Park’. Park, 2009 yılında, bir rekreasyon alanı olan Peizazhna Alley’de kuruluyor.
Burası bir yandan sanat eseri tarzında figürler, heykeller ile dolu bir taraftan da bir çocuk parkı işlevini sürdürüyor.
Fakat nedense, belki de Sovyet mimarisiyle birleştiği için, oldukça ilginç bir his uyandırıyor.
Kiev’de karşılaşabileceğiniz ilginç manzaralardan biri de yan yana durmuş rengarenk 4 çocuğun çişlerini bir halka gibi göklere çıkardığı heykeldir.
Kapalı kapılar ardındaki sergilerde yer aldıktan sonra nihayet kendine bir parkta yer bulan bu tuhaf heykel fotoğraflarınızı şenlendirebilir.
Adres ise elbette Peizazhna Alley.
Dünya üzerinde yer alan her müze tarih, etnografi, sanat konulu olmayacak ya? Daha ismiyle insanı gülümseten bu müze de gerçekten de tuvalet tarihini konu alıyor.
Müzede birçok eski tuvalet parçası görebilirsiniz.
Değişik bir deneyim için ziyaret edebileceğiniz bu müzeye Klovskaya Metro İstasyonu’ndan rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Hiç Viktorya Dönemi’ne, yani 19. yüzyıla yolculuk etmek istediniz mi? İstediyseniz bile bunun herhalde Kiev’de yaşanabilecek bir tecrübe olduğunu düşünmemişsinizdir.
Tuhaftır ki Kiev’in en meşhur müzelerinden Victoria Müzesi ile bu mümkün.
Viktorya Dönemi’ne ait kıyafetleri, eşyaları görebileceğiniz bu müze, Butyshev Geçidi’nde yer alıyor.
Diğer müzelere göre bilet fiyatları biraz daha pahalı. Yetişkinler için 130 UAH.
Son olarak bir şehirde parklara uğramadan, yeşillikler içinde dinlenmeden zaman geçmez. Özellikle yaz mevsiminde kapalı kapılar ardında oturmaktansa insanların çimlere uzandığını hep birlikte keyifli vakit geçirdiğini görmek beni çok mutlu eder.
Kiev de yemyeşil bir şehir aslında. Her ne kadar biz kışın bunu fark etmesek de yazın ne kadar güzel olduğunu fotoğraflardan görebiliyoruz.
Hatta Goethe’nin Kiev için söylediği bir söz varmış. Orijinal cümlesine ulaşamadım bu nedenle teyit edebildiğim bir bilgi değil ama ona göre,
“İçinde parklar olan çok şehir gördüm, ama ilk defa parkın içinde bir şehir görüyorum.”
Ben de size birkaç tane park önermek isterim.
130 yıllık bir tarihi olan ve aynı isimli Mariinsky Sarayı’nın sınırları dahilinde bulunduğu Mariinsky Park, Kiev’in yüksek noktalarından birinde yer alıyor.
Parlemento binasının da park içinde yer alması parkın içinde askerler görmenize neden olabilir.
Aynı zamanda bir mezarlığa ve bolca heykele de sahip olan park bence Kiev’in en güzel parklarından biri.
Şehrin biraz daha dışında ve güneye doğru yarım saatlik bir mesafede bulunan Feofaniya Parkı şüphesiz Kiev’deki en çarpıcı ve yeşil alanlardan biri.
Aynı zamanda anıt statüsünde anılan Feofaniya Parkı, harika bir peyzaj tasarımına sahip. Bu yemyeşil, sessiz park, kafa dinlemek ve etkileyici fotoğraflar çekmek için birebir.
Duyduğumuza göre parkın içinde yer alan kafede mangal yapma şansınız da var.
Aynı zamanda park dahilinde bir katedral de bulunuyor. St. Panteleimon Katedrali olarak anılan muhteşem yapı 1900’lerin başında inşa edilmiş ve Ortodoks mezhebine ait rengarenk bir ibadethane.
Pembeliğiyle insanı kendine hayran bırakan sakura ağaçlarının arasında romantik bir yürüyüşe çıkmak isterseniz Kioto Parkı sizin için biçilmiş kaftan.
Parkta şelaleli bir göl ve iris çiçekleri de bulunuyor.
Ulaşmak için şehir merkezinden metroya binebilir ve Lisova durağında inebilirsiniz.
Evet, gelelim biraz da guruldayan midelere!
Size Kiev’de mutlaka gitmeniz gereken mekanları önermeden önce bu kültürün temelde nelerden beslendiğine bir bakalım. Ukrayna mutfağı ve dolayısıyla Kiev, Slav mutfak kültürünün bir parçasıdır. Bu da yemeklerin et yoğunlukta olduğu ve çoğunlukla bölgede sıkça bulunan patates, lahana ve mantarla zenginleştirildiği anlamına gelir.
Ukrayna, Rus ve Polonya mutfağı birbirine oldukça benzer. İsimlerin ufak farklılıklarla birbirinden ayrıldığı bu mutfak türlerindeki kimi yemekler Osmanlı’da da karşılaşılan yemeklerdir.
En popüler yemeklere gelecek olursak listeyi borş çorbası ile açmak lazım. Ukraynalıların “borscht” olarak adlandırdığı ve pancardan yapılan bu çorba ülkemizde de oldukça meşhurdur. Eğer mideniz hassassa ve et suyundan hoşlanmıyorsanız çorbayı denemeden önce bir kez daha düşünmenizi öneririm.
Türk mutfağında piruhi ya da hengel olarak bilinen hamur işi “varenyky” de meşhur Ukrayna lezzetlerinden. Aslında mantının içi patates, peynir ile doldurulmuş ve daha büyük ölçülerde hazırlanmış olan bir hali.
“Deruny” adı verilen ve kızartılmış patates ruloları olan yiyecek ise genellikle bölgenin vazgeçilmezi ekşi krema ile servis edilir.
“Kotlety” ya da “Kotlet”, bizdeki köfte. Çoğu zaman tavuk ve hindi kıymasından yapılıyor. Bir hayli geniş boyutlarda servis ediyorlar.
“Salo” genellikle domuz etinin çok ince bir kısmı ya da yağının ince dilimlenmiş bir halidir. Kulağa tuhaf geliyor, farkındayım.
Son olarak “Kovbasa” adı verilen füme et de Kiev’de oldukça tercih edilen diğer bir lezzettir. Özellikle sokak satıcılarının hot dog mu satıyor acaba diye düşündüğünüz ekmek arası uzun sosisleri işte tam da bu bahsettiğim olacaktır.
Son olarak Ukrayna mutfağıyla kalmayıp dünya mutfağında da kendine yer edinen önemli bir lezzet var: Tavuk Kievski. Peki nedir bu, normal tavuktan farkı nedir? Kiev tavuğu şinitzele benzer. Dışarıdan bakıldığında aynı bir panelenmiş tavuk göğsüdür ama içerisinde taze otlar ve tereyağıyla harmanlanmış sarımsak bulunur.
Ana yemeklere ek olarak lor peyniri, ekşi krema ve mısır unu da Ukrayna mutfağının vazgeçilmez yardımcı lezzetleridir.
Ukrayna’ya gitmişseniz, e bir de yerel lezzetler denemeye niyetliyseniz uğramanız gereken ilk adres Kanapa.
Andriivskyi üzerinde yer alan Kanapa, inanılmaz zengin bir menüye sahip. Hem atmosferi çok güzel hem de risksiz bir seçim. Giden herkesin çok memnun kaldığı bir mekan. Şehir sakinlerine de sorarsanız, onların da önereceği ilk restoran Kanapa olacaktır.
Ukrayna mutfağı bölümünde bahsettiğim meşhur Tavuk Kievski’yi burada yiyebilirsiniz. Makul fiyatlar, güzel bir ortam, memnun müşteriler…
Khreschatyk sokağı 15/4 numarada yer alan restoran, ziyaretçilerine sadece bu meşhur yemeği değil aynı zamanda Ukrayna mutfağından başka yerel tatlar da sunuyor.
Burası şans eseri yolumuza çıkan ve hayran kaldığımız, alışveriş merkezlerindeki gibi bir ortak restoran alanı ama alışveriş merkezlerindekilerle kıyaslanamayacak kadar harika bir tasarıma sahip; bizi bizden aldı açıkçası.
Duyduğumuza göre bu market alanında şehrin en lüks ve kaliteli restoran ve kafeleri bir araya gelerek devasa bir salonda buluşmuş.
Fiyatlar ise bu restoran ve kafelerin asıl mekanlarındaki fiyatlara göre daha makul. Mutlaka yolunuzu düşürün.
Patryk Pub, Lavrska Sokağı üzerinde, bir hac alanı sayılan Mağaralar Manastırı’nın hemen karşısında yer alıyor.
İnanılmaz soğuk bir kış gecesinde sıcaklığı, rahatlatıcı atmosferi, lezzetli hamburgeri ile kurtarıcımız oldu.
Menüsü oldukça zengin olan bu pub isminden de anlaşılacağı üzere bir İrlanda pub’ı, haliyle dört bir yanında İrlanda kültürüne dair öğeler görüyorsunuz.
Lviv’den çıkan bu meşhur lezzet Kiev’in de dört bir yanına dağılmış. Büyük bir porsiyon, hamuru enfes lezzette bir kuruvasan içine istediğiniz türde içeriğin sığdırılmasıyla muhteşem bir şeye dönüşüyor.
Kahvaltılar için güzel bir destinasyon. Ama günün her anında da tercih edilebilecek bir lezzet olduğunu söyleyebilirim. Lviv Croissants bir zincire dönüştüğü için her yerde karşınıza çıkabilir.
Eğer Ukrayna mutfağından başka bir şey yemek isterseniz size Kiev’de çok meşhur olan Gürcü mutfağından bir yer önerisinde bulunabilirim.
Tarasa Shevchenko Bulvarı üzerinde yer alan ve Gürcistan’ın meşhur pidesi Haçapuri anlamına gelen Chachapuri’ye gidebilirsiniz.
Komşu olduğumuzdan dolayı bizim mutfağımızla da benzerlik gösteren çok fazla yemek çeşitleri var.
İtiraf etmeliyim ki Ukrayna mutfağında birkaç günden sonra Gürcü mutfağı midemi çok daha fazla memnun etti.
Rock meraklısıysanız, yerel rock’çılarla karşılaşabileceğiniz bu ufak ama sevimli bara muhakkak uğramalısınız.
Mekanin viski sour’u Kiev’de meşhur. Yalnız, aç gitmeyin! Tom Sour’da yemek yok. Bununla birlikte, dışarıdan mekana yemek getirebilirsiniz.
Geniş de bir kütüphaneye sahip bu şık, ‘cosy’ İngiliz pub’ında harika içkiler içebilirsiniz.
Yemekleri de hiç fena değil.
Mekanın çalışanlarının iyi İngilizce bildiklerini de ekleyelim.