İskandinav şehirlerinin en gözdelerinden, Danimarka’nın başkenti Kopenhag!
‘Tüccarın Limanı’ anlamına gelen ismiyle gerçek bir liman kenti.
Fakat Kopenhag sokaklarında gezinirken bu tarihi kentin nasıl da muhteşem bir şekilde modernleştiğine hayret ediyorsunuz. Minimal stili ve ikonik binalarıyla göz kamaştırıyor.
Her yıl dünyanın her yerinden turistleri ağırlayan Kopenhag’ı ben de 2018 yazında ziyaret ettim. Seyahatime başlamadan önce araştırdıklarım, kendi arkadaşlarım ve orada yaşayan tanıdıklarımdan öğrendiklerimle oluşturduğum uzun uzadıya bir listem vardı.
Tabi insan seyahat esnasında özellikle de yalnızsa sayısız şey öğreniyor. Ben de kendi edindiğim tecrübeler ve Kopenhag’ın genel turistik noktalarından hareketle size Kopenhag’ı ziyaret ettiğinizde mutlaka görmeniz gereken yerlerden oluşan keyifli bir liste hazırlamaya çalıştım.
Umarım bu listeyle sizin deneyiminizi de daha keyifli bir hale getiririm!
Kopenhag’ın en renkli noktası ve şehrin silüetini oluşturan Nyhavn turistik bir kanal bölgesidir.
Kanal boyunca yan yana dizilmiş tarihi ve renkli evler ve kanalı birbirine bağlayan köprülerden oluşur. Üzerine rengarek, sayısız anahtarlığın ve kilidin asıldığı Nyhavn Köprüsü görür görmez fotoğraf çekmek isteyeceğiniz bir görünüm sunar.
Nyhavn Limanı V. Christian tarafından 1670 yılında yaptırılmıştır. 1900’lerin ortalarına kadar kötü bir şöhrete sahip olan Nyhavn gemicilerin sürekli konakladığı bir yermiş.
Ardından 1960’larda bir dönüşüm ile bölgeye modern bir görünüm kazandırma çalışmaları başlamış ve yıllar içinde günümüzdeki halini almış.
Masalcı Andersen de gençliğinde ilk önce no: 67’de ve ardından no: 18’de yaşamıştır. Günümüzde, ilk yaşadığı binanın önünde adının yazdığı plaket bulunurken ikinci evi hediyelik eşyaların satıldığı tematik bir mağaza işlevi görür.
Günümüzde Nyhavn restoranların, hediyelik eşya mağazalarının sıra sıra dizildiği bir mevkidir.
Kanal boyunca birçok tarihi ahşap gemi ve yelkenliler de mevcuttur.
Nyhavn, Kopenhag’ı keşfetmenin en güzel yolu olan kanal turlarının da başlangıç noktasıdır. Kanal boyunca görebileceğiniz birçok acente, botları ile ziyaretçilere bir saatlik nefes kesici turlar sunar. Kopenhag’a giderseniz asla denemeden dönmemeniz gereken şey de Nyhavn’dan bot turuna çıkarak şehrin nefes kesici manzaralarına kanallar arasından bir göz atmaktır.
Langelinje Limanı’nda bulunan Küçük Deniz Kızı, Danca ismiyle “Den Lille Havfrue” Kopenhag’ın en meşhur turist noktalarının başında gelir.
Bana soracak olursanız Kopenhag’ta en azından turistler için gizli kalmış çok daha önemli spotlar var. Bu nedenle Küçük Deniz Kızı’nın ününün biraz abartıldığını düşünüyorum. Fakat elbette heykelin, gerek o üzgün bakışları gerek de arkasında uzanan Kopenhag silüetiyle görülmeye değer bir nokta olduğu konusunda hemfikirim.
Deniz Kızı, Carlsberg biralarının sahibi olan zengin iş insanı ve koleksiyoncu Carl Jacobsen tarafından şehre hediye edilen bir simge.
Yine Danimarkalı olan masal yazarı Andersen’in yarattığı bir karakter olan deniz kızı her sabah denizin derinliklerinden yüzeye çıkar, bir kaya parçasının üzerine oturur ve sevdiği prensin yollarını gözlermiş.
Jacobsen de 1909 yılında Danimarka Kraliyet Tiyatrosu’nda izlediği bir uyarlama sonrasında bu karaktere hayran kalmış. Özellikle oyunun baş karakteri olan balerin Ellen Price, Jacobsen’ı çok etkilemiş. O da meşhur heykeltıraşçı Edvard Eriksen’den bir heykel yapmasını istemiş. Heykelde balerin Ellerin Price değil de Eriksen’ın eşi Eline Eriksen kullanılmış.
1913 yılında yapımı tamamlanan bronz heykel 2013 yılında yüz yaşını kutlamıştır.
Küçük Deniz Kızı’na Langelinje Park’ında bir yürüyüşün ardından ulaşabilirsiniz. Deniz Kızı bot turlarında da bir durak olmasına rağmen denize sırtını dönmüş şekilde oturduğu için net bir şekilde görülmez.
Kopenhag’a gittiğinizde herkesin size görmenizi önereceği yerlerin başında Tivoli Bahçeleri geliyor.
Şehrin tren ve ana otobüs istasyonunun hemen karşısında yüksek boyutlu eğlence aletleriyle kendini gösteren bu park aslında sadece eğlence amaçlı kullanılan bir park değil. 130 DKK ödeyerek parka giriş yapabiliyorsunuz. Fakat içerideki eğlence aletlerinin bulunduğu bölüme girmek ve heyecanı deneyimlemek için ek bir ücret ödemek zorundasınız.
1834 yılında açılan Tivoli Bahçeleri’nin tarihi oldukça eskiye dayanıyor. Danimarkalı masal yazarı Hans Christian Andersen’in de bu parkı çokça ziyaret ettiği, hatta Walt Disney’in de bu parktaki deneyimlerinden dolayı Disneyland’i yarattığı söylenmektedir.
Park içerisinde mimari harikası binalar ve etkileyici bahçeler bulunur. Lunapark kısmındaki aletlerden en meşhuru 1914 yılından günümüze gelmiş olan ahşap Roller Coaster’dır. Dönemin teknolojisiyle oldukça ileri bir seviyede yapılmış olan bu alet her ne kadar şu an dünyanın en güzel eğlence parklarının ekstremlik seviyesine ulaşmasa da yine de heyecan verici bir deneyim sunar.
Tivoli’de bu saydıklarımızın yanı sıra bir de müzik aktiviteleri, konserler ve çeşitli gösteriler de yapılmaktadır. Haftanın her günü farklı bir müzikal etkinliğin düzenlendiği parkta her pazartesi dünyadan uluslararası müzisyenler, salıları Danimarkalı müzisyenler sahne alır. Çarşamba günleri jazz konserleri gerçekleşirken cumartesi günleri de ziyaretçiler swing müzik ile dansa doyar.
Kopenhag’ın en ünlü ve uzun alışveriş sokağı olan Strøget insan yoğunluğunun da en yüksek olduğu noktadır.
Trafiğe kapalı olan bu 1.1 kilometrelik yaya yolu lüks mağazalardan, uygun bütçeli markalara kadar birçok mağaza ile doludur. City Hall Meydanı ve Kongens Nytorv arasında yer alır. Şehrin tam göbeğinde olduğu için alışverişe ilginiz olmasa da kendinizi bir anda burada bulabilirsiniz.
Strøget sadece alışveriş için değil bazı önemli turistik noktaları barındırdığı için de ziyaret edilebilir. Vor Frue Kilisesi, sokağın girişindeki Amagertorv Meydanı’nda bulunan Leylek Çeşmesi de görebileceğiniz yerlerdir.
Kopenhag’ta alışverişe dair ayrıntılı bir değerlendirmemi ‘Kopenhag Seyahat Rehberi’ isimli yazımda bulabilirsiniz.
Hans van Steenwinckel the Younger isimli mimarın eseri olan Rundetårn, 1642 yılında açılmış bir gözlemevi. Mağazaların ve kafelerin yer aldığı Købmagergade isimli sokak üzerinde yer alıyor. Yüksekliği 35 metre olan ve ‘Yuvarlak Kule’ olarak da adlandırılan bu meşhur yapıt Avrupa’nın en eski gözlemevi olarak kabul ediliyor.
1500’lerin sonlarında yaşayan ünlü astronom Tycho Brahe, Danimarka’nın astronomik çalışmalarda oldukça ünlü ve başarılı olmasının sebebiydi. Kral IV. Christian da bu nedenle çalışmalara devam edebilmek adına kulenin yapılmasını salık verdi.
Günümüzde kule astronomik amaçlarla kullanılmasa da ziyaretçilere dönemin imkanlarıyla gökyüzünü izleme şansı veriyor. İçerisinde merdiven bulunmayan kule, zirvesine çıkmak isteyenler için 268,5 metrelik eğimli, spiral yürüme alanına sahip.
Kulenin üstüne çıkarken duvarlara asılmış gökyüzü ile ilgili bulgulara sahip eski yazıtları okuyabilirsiniz. En üst kısımda ziyaretçiler Kopenhag’ın 360 derecelik panoramik bir manzarasına kavuşuyor.
Bunun yanı sıra kulenin içerisinde Andersen’in de yaşadığı dönemde bolca ziyaret ettiği bir şehir kütüphanesi ve modern sanat galerisi mevcut.
Kule yetişkinler tarafından 25 DKK, çocuklar içinse 5 DKK’ye ziyaret edilebilir. Copenhagen Card sahiplerine ise giriş ücretsiz.
Günümüzde Danimarka kraliyet ailesinin halen yaşadığı bir saraydır Amelienborg Sarayı. Birçok tarihi yapı gibi burası da Indre By olarak adlandırılan merkezde yer alır.
Kraliçe Amalie ve VIII. Christian sarayda oturan ilk kraliyet ailesi olduğu için sarayın adı Amalienborg Sarayı’dır. 1760 yılında açılmıştır ve Rokoko tarzına sahiptir.
Moltke Sarayı, Levetzau Sarayı, Brrockdorff Sarayı ve Schack Sarayı adındaki birbirinin tamamen aynısı olan 4 yapıdan oluşan saray, Avrupa’nın en güzel saraylarından biridir.
Saray kış aylarında 10.00 ve 15.00 baharda 10.00 – 16.00 arası yaz aylarında ise 10.00 – 17.00 arası ziyarete açıktır. Sarayı güzelce gezebilmek için en az iki saatinizi ayırmalısınız.
Amelienborg Sarayı’nın en önemli özelliklerinden biri de kürklü şapkaları ile ilginç üniformalara sahip olan askerlerin nöbet değişimi seremonisidir. Askerler her gün öğlen 12’de bando eşliğinde grupça nöbet değiştirirler. Eğer Saray’ı ziyaret edecekseniz mutlaka gezinizi bu seremoniye denk getirmeye özen gösterin.
Günümüzde hala Danimarka kraliyet ailesinin içerisinde yaşadığı Amelienborg’e çekilen bir bayrak saray kompleksinin içerisinde bir kraliyet üyesinin bulunup bulunmadığına dair bir işarettir. Günümüzde kompleks içerisindeki saraylardan bazıları Kraliçe’nin konuk ağırlamak için kullandığı bir alanken diğer saraylar sergilere ve müzelere ev sahipliği yapar.
Kopenhag’daki üç önemli saraydan biri olan Christianborg, merkez Indre By’da bulunan Slotsholmen isimli küçük bir ada üzerinde yer alıyor. Geçmişte kraliyet ailesinin yaşadığı bu saray 1800’lerde çıkan büyük bir yangının ardından boşaltılıyor ve kraliyet ailesi Amelienborg Sarayı’na taşınıyor.
Günümüzde Danimarka Parlamentosu, Yargıtay ve Bakanlıklara ev sahipliği yapıyor.
Christianborg, Kopenhag şehrinin ilk kurulduğu yer olarak anılıyor. 1100’lü yıllarda sarayın olduğu yere inşa edilen ilk kalenin ardından 1300’lerde de ikinci bir kale şehri koruma amaçlı olarak inşa edilmiş. İkinci kale de yerine saray yapılmak üzere 1731 yılında yıkılmış. Günümüzde sarayın altındaki iki adet kale kalıntısını görebiliyorsunuz.
Christianborg Sarayı da aslında günümüzde 3. kez inşa edilen bir saray. 1731 yılında inşa edilen ilk kalenin yanması üzerine 1806-1828 yılları arasında yine aynı yerde inşa edilmiş fakat ne yazık ki 1884 yılında bu saray da yanmış.
Günümüzde ziyaret edilen saray 1906-1928 yılları arasında inşa edilmiş. Üst üste inşa edilen çok sayıda binadan sonra Christianborg’ün Danimarka tarihi için ne kadar önemli bir nokta olduğunu anlıyoruz.
Günümüzde aynı zamanda kraliçe II. Margrethe’in dokuma halı koleksiyonlarının sergilendiği görkemli bir salon bulunmakta. Danimarka ticaret topluluğunun kraliçenin 50. yaş günü için sipariş ettiği 11 adet dokuma halı, Danimarka’nın 1000 yıllık tarihini üzerine işlenen desenlerle sahne sahne gözler önüne seriyor.
Gelelim gezmesi en keyifli olan ve kraliyet mücevherlerine, günlük odalarına sahip olan Rosenborg Sarayı’na. Kimi kaynaklarda kale olarak da adlandırılan bu yapı aslında bir Rönesans Sarayıdır.
IV. Christian’ın Christianborg Sarayı inşa edilmeden önce bulunduğu yerde var olan kalesini yetersiz ve gösterişsiz bulması üzerine Rosenborg Sarayının yapımına başlanmıştır. 1606 yılında başlanan saray 1633 yılında tamamlanmıştır. İlk başta yazlık bir saray olarak düşünülen bu yapı kral tarafından öyle sevilmiştir ki hayatının uzun bir bölümünü burada geçirmiştir.
Rosenborg Sarayı bina olarak diğer saraylardan daha küçük olsa da devasa bir bahçeye sahiptir. Kongens Have olarak adlandırılan bu kocaman kraliyet bahçesinde sarayın çok şık fotoğraflarını çekebilirsiniz. Sarayın önünde eski zamanlarda hendek olarak kullanılan şu an ise içerisinde bir sürü balığın yaşadığı bir su kanalı vardır.
Rosenborg sarayı kraliyet ailesinin yaşantısını ve sahip olduklarını tümüyle gözler önüne serer. Girişte bulunan kış odası farklı ressamların tablolarıyla doludur. Boyutları hemen hemen aynı olan tablolar aşağıdan yukarı üç sıra halinde dizilidir.
Hollanda çinilerinin kullanıldığı saray tuvaletleri de görmeye değerdir.
Diğer saraylarda görebileceğimizin aksine Rosenborg sarayının Frederik ve eşi Sofie’nin renkli birer büstü bulunmaktadır.
Duvarların mermerlerle kaplı olduğu mermer oda ışıl ışıl göz kamaştırır.
Spiral merdivenlerle üst kara çıkarken gördüğümüz duvarlar çiçek tablolarıyla süslenmiştir.
Saray’ın birinci katı ihtişamıyla nefes kesen Frederik Salonuna sahiptir.
Üst katta aynı zamanda dönemin en üst düzey teknolojisine sahip olan ve bir servet değerinde olan devasa bir müzik dolabı da bulunur. Bu dolap yarım saatte bir kurulu bir şekilde bir orkestra kalitesinde 14 farklı parçayı çalabilen bir sisteme sahiptir.
Üst kattaki çarpıcı odalardan biri de günümüzde kraliyet ailesinin halen balolar ve şölenler için kullandığı şövalyeler salonudur. Kimi zaman bu salon içerisinde müzik konserleri de verilmektedir.
Rosenborg sarayının en ihtişamlı bölümlerinden biri de kraliyet mücevherlerinin ve şarap mahzeninin yer aldığı özel alandır. Bu alanda servet değerinde mücevherlerin yanı sıra dönemin teknolojik aletlerini, savaş araç gereçlerini, kılıçları, kraliyet tacını görebilirsiniz. Şarap mahzeni ise sahip olduğu devasa stokla birlikte hayret uyandırır. Günümüzde sadece çok önemli buluşmalarda bu stoktan faydalanılmaktadır.
Rosenborg Sarayı’nı layıkıyla gezmek için iki saatinizi ayırmalısınız. Copenhagen Card sahiplerine ücretsiz olan bu spot yetişkinler için 110 DKK’dir. Kale bahçesine giriş ise ücretsizdir.
Özgür Şehir Christiana! 1971 yılında bir grup anarşist ve hippinin Christianshavn bölgesinde bulunan ve eskiden askeri üs olarak kullanılan bir yerleşkeyi işgal etmesi sonucunda kurulan özerk şehir.
Günümüzde 900 civarı sakine sahip olan şehir Kopenhag’ın içerisinde kendisine ait yasaları, para birimi olan ve Avrupa Birliği’ni reddeden otonom bir bölge olarak anılmakta ve turistlerin ilgisini en çok çeken bölgelerden biri olarak anılmaktadır.
Haritadan bakıldığında yarım ay şeklinde olan bu özerk bölge rengarenk grafitili duvarlara sahip evleri, restoranları, hediyelik eşya mağazaları ile Kopenhag’ın en renkli bölgesi.
Christiana’nın sakinleri gündüzleri komün halinde farklı görevlerde çalışarak toplu üretime katkıda bulunuyorlar. Akşamları ise birçok sanatçının aralarında bulunduğu topluluk birlikte müzik yapıyor ya da marifetlerini ortaya koyarak birlikte eğleniyorlar.
Christiana’nın kendine ait bir para birimi bile var. Dünyanın genelinin aksine onların bozuk paralarının üzerinde tuhaf figürler var. Örneğin 1997’de bir salyangozu, günümüzde ise bir çalıkuşunu sembol olarak paranın üzerine işliyorlar.
Christiana Danimarka hükumeti tarafından birçok kez kapatılmaya çalışılsa da bölgede yaşayan halkın tepkileri ve direnişi sonucunda özerk olarak kalmaya devam etmiştir.
2011 halk konseyinin bir kararıyla dışarıdan ziyaretçi girişine kapanan bölge ardından bu kararından vazgeçmiş ve turistler de alana girebilmeye başlamışlardır.
Christiana yasal olan esrar ticaretinden dolayı da oldukça popüler bir destinasyondur. Fakat şehrin imajı ve geçen yıllarda yaşanan çeşitli talihsiz olaylar sebebiyle şehirde satış oranları şehrin sakinlerinin de özel çabasıyla azalmıştır.
Christiana yasalarına göre bazı bölgelerde fotoğraf çekimi yapmak yasaktır.
Sınırları dahilinde bir su kanalı da barındıran Christiana’da araba kullanma yasağı da vardır. Sakinler bisiklet ve motorlarla ulaşımlarını sağlarlar. Diğer yasaklardan biri de koşmaktır. Christiana’da yaşayan herkesin oluşturduğu şehir konseyinde alınan ortak bir karara göre koşmak, insanların güvenlik tehdidi hissetmesine neden olabilir.
Bölgeye ulaşmak için otobüs, bisiklet ya da metro tercih edilebilir. Christianshavn St durağından 9A isimli otobüse binip Bodenhoffs Plads durağında inerek bölgeye ulaşabilirsiniz.
Gelelim müzelere. Glyptotek meşhur Carlsberg biralarının kurucusu olan J. C. Jacobsen’ın oğlu koleksiyoner Carl Jacobsen tarafından kendi koleksiyonlarının bağışlanması ile oluşturulmuş ardından genişletilmiştir. 6,000 yıllık bir dünya tarihin izinde 10,000 parça sanat eserini ve arkeolojik buluntuyu bünyesinde barındırır.
Müzenin asıl odak noktası Roma, Mısır ve Yunan coğrafyasını içine alan Akdeniz kültürüne ait heykel örnekleridir. Müze diğer bir yandan modern sanatçılara ve Danimarka Altın Çağı ressamlarına da yer verir.
Fransız ressam Gauguin’in 40’dan fazla eseri müze dahilindedir. Fransız heykeltıraş Rodin’in de meşhur ‘Düşünen Adam’ heykelinin bir versiyonu müzenin modern sanat kısmında sergilenmektedir.
H. C. Andersens Bulvarı üzerinde yer alan müzeye Glyptoteket/Tietgensgade otobüs durağında inerek ulaşabilirsiniz. Müze ücretleri yetişkinler için 115 DKK, 27 yaş altı misafirler için 85 DKK, çocuklar içinse ücretsizdir. Copenhagen Card sahipleri de müzeye ücretsiz girebilir.
Danimarka’nın en büyük sanat koleksiyonuna sahip müzesi olan SMK (Statens Museum for Kunst) Nørreport istasyonunun yanında yer almaktadır. Ulaşım açısından oldukça kolay bir yerde bulunan SMK hem Danimarkadan hem de dünyadan birçok ünlü sanatçının eserlerini barındırır.
20. yüzyılın en büyük ressamlarından kabul edilen Matisse’in eserlerinin de bulunduğu müzede Rubens ve Munch gibi isimlerin eserleri de yer alır.
Sanat eserlerinin yanı sıra çeşitli etkinliklere, workshoplara, konser ve konferanslara da ev sahipliği yapan bu kapsamlı müzenin etkinliklerini takip etmenizde fayda var.
Danimarka’nın en geniş modern sanat arşivine sahip SMK’nın giriş ücreti yetişkinler için 120 DKK’dir, 0-17 yaş arasına ücretsiz olan müze Copenhagen Card sahiplerine ücretsizdir.
Kanal turu yaptığınız zaman Opera Binasının tam karşı hizasında simetrisi ile gönüllere taht kuran bir bina var şimdi karşımızda: Frederik Kilisesi. 1749’da yapımı planlanmış ve inşa edilirken ilk taşı Kral V. Frederik’in koyması üzerine bu şekilde anılmıştır.
İçinde bulunduğu Frederiksstaden bölgesi inşa edilirken yapımına başlandığı için bir mihenk taşıdır ve Amelienborg Sarayı’nın ta tam hizasına denk gelir. Yeşil bakır kubbesi göz alıcıdır.
Frederik Kilisesi’nin farklı bir hikayesi var. Yapının mimarı olan Nicolai Eigtved’in 1754 yılında ölmesi sebebiyle kilisenin yapımı uzun bir süre duraklamış ardından Fransız mimar Jardin işi devralmıştır.
Normalde çok daha uzun ve görkemli bir bina olması düşünülürken değişen planlar nedeniyle daha küçük halde inşa edilir ve yapımına ancak 1800’lerde tekrar başlanır. 1894 yılında resmi olarak açılışı yapılır.
Frederik Kilisesi günümüzde dini seremoniye sahip düğünler konusunda en popüler kilise. Aynı zamanda kubbesinden panoramik ve nefes kesici bir manzara sunuyor. Kiliseyi ziyaret ücretsiz fakat kubbeye çıkmak isterseniz 35 DKK ödemek zorundasınız. Bu fiyat çocuklar için de 20 DKK. Frederik Kilisesi’nde Copenhagen Card indirimi ne yazık ki yok.
Kopenhag’ı eğer yaz aylarında ziyaret ediyorsanız gidebileceğiniz çok keyifli bir yerden bahsedeceğim şimdi sizlere. Danimarka’ya seyahat ediyorsunuz diye havanın sıcak olmayacağını düşünmeyin. Yaz mevsimi özellikle son yıllarda gün içerisinde 25 dereceyi bulabiliyor. Böyle günlerde de yerel halkın gitmeyi çok sevdiği bir yer var, o da Islands Brygge bölgesinde bulunan deniz havuzları.
2000’li yıllarda eski sanayi özelliklerinden kurtulması ve bir rekreasyon alanı olarak kullanılmasına karar verilen Islands Brygge’de kanalın bir kısmının titizlikle temizlenmesi sonucu deniz havuzları oluşturulmuş. Kopenhag’ta deniz havuzları haricinde denize girmek yasak. Bu alanda açık havada denize girebilir iş dönüşü serinlemek adına denize giren çalışanları da görebilirsiniz.
Kopenhag bir liman bölgesi olduğu için suyun kalitesi hayati önem taşıyor. Bu nedenle uzmanlar her sabah ziyaretçilerden önce suyun kalitesini kontrol ediyor. Alanda çocuklar için de 30 cm’lik bir havuz bulunmakta.
Havuzun etrafında piknik örtülerini yere sermiş insanlar, bisikletlerini park etmiş ve keyifle zaman geçiren topluluk sizin de keyfinizi yerine getirecektir.
Islands Brygge bölgesinde ziyaret edebileceğiniz, kanal kenarı boyunca bir park var. Havneparken adı verilen bu parkta ister deniz kenarındaki oturma alanlarında ister çim alanlarda vakit geçirebilirsiniz.
Deniz havuzlarının 1 Haziran ve 30 Eylül arasında açık olduğunu hatırlatma fayda var. Havuzlar tamamen ücretsiz.
Eğer yürümekten sıkıldıysanız ve şehrin hemen içinde yemyeşil bir alanda nefes almak ve dinlenmek isterseniz Kopenhag’ın en güzel parkı olan Ørstedsparken’ı ziyaret edebilirsiniz. Bu park elektromanyetizmi bulan bilim insanı Hans Christian Oersted’den sonra isimlendirilmiştir.
Her mevsim doğanın binbir rengine sahip olan bu park yaz mevsimi ve ilk baharda görülmeye değerdir. Rengarenk çiçekler, farklı türlerde ağaçlar arasında kuş seslerini dinleyerek huzurlu bir yürüyüş yapabilir ya da kendinizi yemyeşil çimlere atabilirsiniz.
Park aynı zamanda ortasında bulunan bir göleti çevrelemekte ve bu gölet birçok leylek ve kuş türüne ev sahipliği yapmaktadır.
Park’a Nørreport tren ve otobüs durağında inerek ulaşabilirsiniz. Eğer bir taşıta binmek istemezseniz de Strøget’ten yapacağınız 10 dakikalık bir yürüyüş sizi Ørstedspark’a ulaştıracaktır.
Üniversite fakültelerinin bulunduğu bir alan içerisinde yer alan Zooloji Müzesi de görülmeye değer bir spot. Universitetsparken içerisinde yer alan bu müzeye otobüsle, üniversite durağında inerek ulaşabilirsiniz.
Devasa mamutları, gergedanları, bizonları ve bir zamanlar Danimarka’da bulunan birçok hayvanın fosillerini ve doldurulmuş hallerini görebileceğiniz bu müzede Danimarka’nın en büyük evrim sergisi yer alıyor. Darwin’den günümüze kadar yapılan kimi önemli çalışmaları da müze içerisinde sergileyen küratörler bize milyonlarca yıllık bir serüvene tanık olma fırsatı sunuyor.
Büyüklüğü karşısında nefesinizin kesileceği dinozor iskeletlerini siz de yakından görmek isterseniz Kopenhag’a gittiğinizde Zooliji Müzesi’ne mutlaka bir uğrayın. Pazartesi günleri hariç saat 10.00 – 16.00 arası ziyaret edilebilen müze yetişkinler için 95, öğrenciler ve çocuklar içinse 50 DKK. Copenhagen Card sahiplerine ücretsiz.
Vesterport istasyonunun hemen arkasında yer alan ve muhteşem bir mimariye sahip Tycho Brahe Danimarka’nın en büyük ve önemli gökevidir. Danimarka tarihi için oldukça önemli bir figür olan astronom Tycho Brahe’nin ismini almıştır.
Özellikle çocuklu aileler için muhteşem bir adres olan planetaryum 1000 metrekarelik kubbe şeklindeki bir ekrandan yüksek kaliteli filmler sunar. Uzay Tiyatrosu olarak da adlandırılan bu bölümde sonsuz evrende tek başınıza bir yolculuğa çıkabilirsiniz. Planetaryumun verdiği hizmetler arasında 3-D gözlüklerle IMAX klipler ve o günün gökyüzüne dair açıklamalar yer alır.
Pazartesi günleri 12.00 – 19.10 arasında açık olan planetaryum salı ve pazar günleri arasında 9.30 – 19.10 arasında ziyaret edilebilir. Copenhagen Card sahiplerine ücretsiz olan müze yetişkinlere 160 DKK, öğrencilere 128 DKK ve 3-11 yaş arası çocuklara 99 DKK’dir.
Kanal turuna çıktığınızda gözünüzü kamaştıracak bir bina ‘The Royal Danish Opera House.’
İş adamı A.P. Møller ve eşi Chastine McKinney Møller’ın Kopenhag şehrine bir armağanı. Size şu ana kadar anlattığım diğer birkaç spot gibi opera binası da zengin iş insanlarının kendi şehirlerini ne kadar sevdiğini ve şehre bir şeyler armağan etme kültürünün Danimarkalılar arasında ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor.
Toplamda 41,000 metrekarelik bir alana sahip olan opera binası tam 14 katlı ve 40 metre yüksekliğinde. En büyük sahnesi 1400 kişi alabilecek kapasitede. Henning Larsen tarafından tasarlanan ve 2005 yılında açılan bu neo-fütüristik binanın en büyük salonu da bir o kadar avangart. Tavanındaki işlemeler için tam 1,5 kilo altın kullanılmış.
Eğer bir opera severseniz Kopenhag’a gittiğinizde mutlaka uğramanız gereken bu yerde gösterilere katılmak için biletleri önceden almakta fayda var.
Kopenhag’ın en ilginç noktalarından biri de Kastellet yani Kopenhag Kalesi. Gökyüzünden bakıldığında etrafı kanallarla çevreli beş köşeli bir adacık olarak görünür. Aslında adacığın üstü tamamen kale ile kaplı değildir. İçerisinde bir göletin, parkın, yeldeğirmeninin ve kilise gibi yapıların da bulunduğu geniş bir yerleşkedir.
Kalenin yapımına 1626 yılında başlanmıştır. Danimarka tarihi için önemli bir figür olan ve Kraliçe Caroline Mathilde ile ilişki yaşadığı düşünülen kralın doktoru Johan Friedrich Struensee infaz edileceği güne kadar bu kalede tutulmuştur.
Adanın içerisinde hala askeri birliklere ait işlevsel olan binalar vardır. Fakat buna rağmen park ziyaretçilere açıktır ve yerel halk parkı yürüyüş yapmak için kullanmaktadır.
Adadaki Gefion Çeşmesi ve St. Alban Kilisesi de ziyaret edilebilecek spotlardır.
Şimdi merkezden biraz uzaklaşalım ve Kopenhag’ın bir mahallesi olan Frederiksberg’e uzanalım. IV. Kral Frederik’in yazlık saray olarak kullandığı, 1700’lerde yapılmış ve sarı duvarlarıyla dönemin İtalyan mimarisinden esinlenilen Frederik Sarayı burada bulunmaktadır.
Fakat ben size Saray’ın hemen karşısında yer alan devasa yeşillik Søndermarken’den bahsedeceğim. Şehrin merkezinden uzakta olduğu için sınırları içerisinde devasa ağaçlara ve uçsuz bucaksız görünen yeşilliklere sahip olan bu huzur verici park aynı zamanda bir su sarnıcına da sahip.
Parkın altını tamamen kaplayan Søndermarken Sarnıçları öyle güzel muhafaza edilmiş ki etkilenmeden edemiyorsunuz. Geçmişte 16 milyon litre suyla dolu olan sarnıç günümüzde çeşitli sergilere ve modern sanat performanslarına ev sahipliği yapıyor.
Yetişkinler için 70 DKK olan sarnıç çocuklara ve Copenhagen Card sahiplerine ücretsiz.
Size şu ana kadar anlattığım tüm yerler Kopenhag’ın merkezinde bulunan ve yürüyerek ya da bisikletle rahatlıkla gezebileceğiniz mekanlardı. Fakat ve Kopenhag’ın kuzeyinde yer alan Hillerød isimli küçük bir şehirde bulunan Frederiksborg Kalesini de anmadan geçmek istemedim.
Copenhagen Card sahiplerinin ücretsiz olarak ziyaret edebildiği bu kale kesinlikle görmeye değer. Avrupa’nın en iyi muhafaza edilmiş saraylarından olan Frederiksborg Kalesi ihtişamlı odaları, salonları ve mobilyalarıyla Danimarka kraliyet tarihine ışık tutuyor.
11.00 ve 15.00 saatleri arasında açık olan kale, yetişkinler için 75, çocuklar için 20, öğrenciler için de 60 DKK.