“Hadi bir şeyler aç da gözümüz şenlensin!”
Bir dizi öncelikle, insanı hikâyesiyle ve karakterleriyle etkiliyor. Ancak bunun üstüne bir de büyüleyici mekanlarda geçiyor ve görsel bir şölen sunuyorsa ondan gözünüzü ayırmak imkansız oluyor. Dizilerin çekildiği yerler, bazen dizinin hikayesinin önüne bile geçebiliyor.
İzleyiciler sevdikleri dizilerin sahnelerinin çekildiği mekanları merak ediyor, bu sayede film endüstrisi turizme de katkıda bulunuyor.
Biz de bu listede kimisi doğal, kimisi tarihi, büyüleyici mekanlarla izleyiciyi kendine hayran bırakan dizileri sizler için derledik.
İçindekiler
Debbie Horsfield’ın yaratıcılığını yaptığı ve Winston Graham’ın aynı isimli roman dizisinden uyarlanan BBC dizisi Poldark, son senelerin en beğenilen dönem dizilerindendi.
Ross Vennor Poldark isimli askerin, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ardından memleketi Cornwall’a dönüşünü ve burada yaşadıklarını konu alan diziyi başarılı kılan unsurların başında ise izleyenleri büyüleyen mekanları geliyordu.
Poldark’ın çekimlerinin büyük kısmı tertemiz suyu, beyaz kumları ve ünlü koylarıyla bilinen Penwith Yarımadası’nda yapılmış. Yayınlandığı dönemde dizinin sıkı hayranları dünyanın çeşitli yerlerinden buraya turistik seyahatler yapmış.
Birleşik Krallık’ın en güney batısında yer alan bu yarımada, diziden önce de yerli turistlerin tercih ettiği noktalardanmış. Sonuç olarak Poldark dizisi, deniz, kum ve yemyeşil tepeler sunan manzaralarıyla izleyicileri fazlasıyla heyecanlandırıyor.
Game of Thrones hakkında fazla söze gerek yok; bu kült yapım, hikâyesiyle dünya çapında herkesi büyüledi. Ancak onun büyüleyici tarafı sadece hikâyesi değil aynı zamanda eşsiz mekanlarıydı.
Game of Thrones, izleyenlere, Kuzey İrlanda ve Hırvatistan’dan muhteşem doğa ve tarihi mekan manzaraları sunuyordu.
Örneğin dizideki ünlü Winterfell, aslında Kuzey İrlanda’da yer alan ve hem gotik hem klasik mimariyi bir arada bulundurmasıyla tanınan Ward Kalesi’ydi.
Hırvatistan’ın Split ve Dubrovnik şehirleri ise dizinin birçok sahnesine ev sahipliği yapmıştı.
Dizideki Meereen’de geçen neredeyse tüm sahnelerin çekildiği yer, 4. yüzyıldan kalma bir Roma sarayı ile ünlü Split’ti.
Avrupa’daki en iyi korunmuş Ortaçağ şehirlerinden olan, UNESCO Kültür Mirası Listesi’nde de yer alan Dubronvik ise şehir surlarından birçok tarihi binasına kadar Game of Thrones’un pek çok sahnesinde karşımıza çıkmıştı.
Dizinin İzlanda’da çekilen karlı dağ sahneleri ise bambaşka bir görsel şölendi.
Geçen yıl ilk sezonu izleyiciyle buluşan Netflix komedisi Emily in Paris, şehir kültürü sevenler için büyüleyici mekanlar barındırıyor.
Paris’te geçen ve çekilen dizi, Paris yaşamını çok da doğru yansıtmamakla eleştirilse de şehrin en gözde mekanlarından bazılarını izleyicileriyle buluşturuyor.
Bu mekanlar arasında inşası 1875 yılında tamamlanan ünlü opera binası Palais Garnier hemen dikkat çekiyor.
Dizinin baş karakteri Emily (Lily Collins), iyi korunmuş binaları ve ağaçlık, sevimli sokaklarıyla insanın içini ısıtan Place de l’Estrapade meydanındaki bir dairede yaşıyor.
Paris’in en ünlü yapılarından Lüksemburg Bahçeleri ve tarihi restoran Le Grand Véfour da Emily in Paris dizisinin büyüleyici mekanları arasında yer alıyor.
Luke Jennings’in Villanelle roman serisinden uyarlanan Killing Eve, son dönemin en başarılı casusiyelerinden. Birçok casusiyede olduğu gibi birden fazla şehirde geçen dizide Paris, Berlin, Bükreş, Amsterdam gibi Avrupa’nın önemli turistik şehirlerinden bazılarına gidiyoruz.
Dizi bize hem şehir yaşamından hem de tarihi mekanlardan etkileyici mekanlar ve manzaralar sunuyor.
Üçüncü sezonda ise Barcelona ve ünlü modernist binası La Casa Ramos epey karşımıza çıkıyor. Dizinin baş karakteri Villanelle’in (Jodie Comer) Barcelona’da yaşadığı apartman dairesinin iç çekimleri burada yapılmış.
Modernist mimarinin önemli isimlerinden Jaume Torres i Grau tarafından tasarlanan bu özel bina, 1906’da açıldığından beri Barcelona’nın en önde gelen turistik noktaları arasında yer alıyor.
Robin Griffin (Elisabeth Moss) isimli bir dedektifin her sezon gizemli bir vakayı çözdüğü Top of the Lake, karakterleri ve hikayeleriyle olduğu kadar büyüleyici mekanlarıyla da klasik sayılabilecek bir yapım.
Çekimleri Yeni Zelanda ve Avustralya’da yapılan Top of the Lake, bu iki komşu Okyanusya ülkesinin tüm doğal güzelliklerini seyircinin gözleri önüne seriyor.
Dizide Yeni Zelanda’nın Güney Adası’nda bulunan Queenstown şehri uçsuz bucaksız ormanları, nefes kesen tepeleri, vadileri ve huzur veren gölleriyle özellikle dikkat çekiyor.
Bu göllerden biri de Moke Gölü. Etrafı baharda yeşillenen muhteşem dağlarla çevrili bu büyüleyici mekan, özellikle vahşi yaşam ve doğa meraklılarını fazlasıyla heyecanlandıracaktır.
Top of the Lake, sırf Moke Gölü ve diğer Queenstown güzelliklerini görmek için bile izlenebilir.
Başrollerinde Tom Hiddleston ve Hugh Laurie gibi usta isimlerin olduğu ve usta yazar John le Carré’ın aynı adlı romanından uyarlanan 2016 tarihli bu mini gerilim dizisi, her şeyden çok büyüleyici mekanlarıyla akıllarda yer etti.
Kahire’deki lüks bir otelin gece müdürü olarak çalışan eski asker Jonathan Pine’ın (Hiddleston) İngiliz istihbaratına çalışmaya başlayıp silah tüccarı Richard Roper’ın (Laurie) peşine düşmesini anlatan The Night Manager’ın çekimleri Zermatt (İsviçre), Londra (İngiltere), Mallorca (İspanya) ve Marakeş (Fas) şehirlerinde yapılmıştı.
Dizide Kahire’de bulunan kurgusal Nefertiti Oteli, aslında Marakeş’in ünlü lüks otellerinden The Es Saadi Resort’tu.
Richard Roper karakterinin sahip olduğu devasa kompleks ise aslında Mallorca’da yer alan La Fortaleza’ydı. La Fortaleza, iki havuzu ve teraslarıyla yedi çok lüks villaya ev sahipliği yapan bir yapı. Bu yapı, Mallorca’nın doğal güzellikleri de ona eşlik edince, The Night Manager izleyicilerine görsel bir şölen sunuyor.
El Embarcadero ya da daha bilinen adıyla The Pier, La Casa de Papel’in yaratıcısı Alex Pina’nın imzasını taşıyan bir polisiye.
Başrolünde yine La Casa de Papel’den Alvaro Morte’nin yer aldığı yapım beğenilse de çok büyük ses getirmedi ancak Valencia yakınlarındaki bir sahil kasabasından sunduğu manzaralarla birçok kişiyi etkiledi.
Zengin bir biyoçeşitliliğe sahip olan Albufera Lagünü‘nün yakınlarında bulunan bu sahil kasabası, özellikle günbatımı ve gündoğumlarında eşsiz deniz manzaları sunuyor.
Dizi de bu manzaları bize hemen her bölüm, hem de birkaç defa gösteriyor. Çünkü dizinin üç baş karakterinden biri olan Veronica (Iene Arcos) bu kasabada, hemen deniz kenarındaki ufak bir kulübede yaşıyor.
Başrolünde Benedict Cumberbatch’in yer aldığı ve Edward St Aubyn’in romanlarından uyarlanan bu kara komedi, son dönemin en beğenilen mini dizilerindendi.
Beğenilmesinde hikayesi ve oyunculukları kadar izleyiciye sunduğu büyüleyici mekanlar da etkili oldu.
Dizide Patrick Melrose (Cumberbatch), Güneydoğu Fransa’da yer alan ve muhteşem doğasıyla tanınan Malemort-du-Comtat köyü yakınlarında bir evde yaşıyor.
Bu ev ise içinde üzüm bağları bulunan, epey geniş bir mülk olan Château Unang’da yer alıyor. Château Unang’ın bağlarından elde edilen üzümlerle uzun zamandır şarap üretimi de yapılıyor.
Patrick Melrose dizisi, gerek Château Unang gerekse çevresindeki yerler ile izleyenler için uzun süre akıllarından çıkaramayacakları doğal güzellikler ve şık, tarihi binalar vaat ediyor.
Şimdiye kadar yayınlanan beş sezonuyla çoktan gelmiş geçmiş en iyi televizyon dizileri arasına adını yazdıran Peaky Blinders, 20. yüzyılın hemen başlarında, İngiltere’nin Birmingham şehrinde geçiyor ve Peaky Blinders isimli bir çetenin hikayesini anlatıyor.
Dizinin büyük oranda sahnelerinin çekildiği Birmingham şehri belki muhteşem doğal güzellikler vaat etmiyor ancak Peaky Blinders, bizi Birleşik Krallık’ın birçok tarihi mekanına götürüyor.
Özellikle 20. yüzyılın başlarından sokaklar ve yapılar, işçi sınıfının zorlu yaşam şartlarını gerçekçi şekilde resmediyor.
Dizinin çekildiği yerler arasında Keighley & Worth Vadisi Demiryolu, Manchester’daki Victoria Hamamı, Jacobeth tarzı mimarisiyle ünlü bir 19. yüzyıl malikanesi olan Arley Hall, bugün meraklı izleyici kitlelerinin ziyaret edebileceği bir müzesi de olan ve işçilerin yaşaması için inşa edilmiş Victoria Dönemi kasabası Port Sunlight bulunuyor.
Buralar hem bizlere işçi sınıfının yaşamından kesitler hem de etkileyici kent manzaraları sunuyor.
Oyuncu kadrosunda Cillian Murphy, Helen McCrory, Paul Anderson’ın yanı sıra Tom Hardy, Paddy Considine, Adrien Brody, Aidan Gillen, Anya Taylor-Joy gibi isimlerin de bulunduğu Peaky Blinders, 20. yüzyıl İngiltere’sini gerçek binalar ve yapılarla resmediyor.
Diana Gabaldon’un aynı adlı roman dizisinden uyarlanan zamanda yolculuk temalı Outlander, 18. yüzyıl İskoçya’sında geçiyor.
2022’de altıncı sezonu yayınlanacak dizi, İskoçya’nın neredeyse tüm doğal ve tarihi güzelliklerini, büyüleyici mekanlarını gözler önüne seriyor.
Ülkenin highlands olarak bilinen ünlü, yemyeşil, sisli tepelerini ve bataklıklarını zaten görüyoruz ancak birçoğu sarp kayalar üzerine kurulmuş tarihi kaleler izleyenleri ayrıca heyecanlandırıyor.
Inveraray Kalesi, dizideki en büyüleyici mekanlardan. Yemyeşil çevresi, çeşit çeşit ağaçlarıyla ünlü Loch Fyne kıyılarında yer alan ve 18. yüzyıldan kalma bu kale Downton Abbey dizisinde de karşımıza çıkmıştı.
Outlander dizisinin çekimlerinin büyük kısmı İskoçya’nın büyüleyici doğal ve tarihi mekanlarında geçse de dizinin bazı bölümlerinin çekimleri de Prag ve Cape Town’da yapılmış.
Başrollerinde Beren Saat, Metin Akdülger, Mehmet Günsür, Melisa Şenolsun gibi isimlerin yer aldığı bu Netflix yapımı Türk dizisi belki en iyi Türk dizilerinden biri olmasa da Türkiye’nin en büyüleyici mekanlarından birinde, Göbeklitepe’de geçen bir hikaye anlatıyor.
Üçüncü sezonuyla final yapan Atiye’de Türkiye’nin en önemli arkeolojik kazı sahalarından olan, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan, Şanlıurfa civarlarındaki Göbeklitepe’yi çok sık görüyoruz.
Dünyanın bilinen en eski kült yapılar toplululuğu olan Göbeklitepe, Neolitik Çağ’dan kalma, çok eski bir saha. Buradaki dikilitaşlar ve kazılarda ortaya çıkarılan yapılar, tarih öncesi çağların araştırılmasında Göbeklitepe’yi çok kritik kılıyor.
Atiye ise sırf Göbeklitepe’den görüntüler sunduğu için bile izlenmeyi hak ediyor ve tarih meraklılarına çok şey vaat ediyor.
Joan Lindsay’in 1967 tarihli aynı isimli romanından uyarlanan Picnic at the Hanging Rock, 1900 yılının Sevgililer Günü’nde Hanging Kayalıkları’na giden ve aralarından ikisi gizemli şekilde kaybolan bir grup arkadaşın hikayesini konu alıyor.
Bu sekiz bölümlük mini dizi, romantik ve merak uyandıran hikayesinin yanı sıra büyüleyici mekanlarıyla da dikkat çekiyor.
Hanging Kayalıkları, Avustralya’nın Victoria bölgesinde yer alan ve muhteşem bir deniz manzarasına sahip gerçek bir coğrafi bölge.
Filmin çekimlerinin yapıldığı diğer yerler arasında ise Melbourne şehri ve çevresinde yer alan Clunes, Macedon, Woodend köyleri var.
Picnic at the Hanging Rock, bizi buralardaki tarihi evlere ve yapılara götürüyor. Bunlardan biri, bahçeleriyle ve mimarisiyle cazip turistik noktalardan olan Como Evi.
Daha ilk sezonuyla kült yapımlar arasına adını yazdıran, üç sezonluk macerası ise geçen yıl sona eren Dark, Netflix’in ilk Almanca orijinal dizisi.
Baran bo Odar ile Jantje Friese’nin yaratıcılıklarını üstlendiği dizi, gizem dolu hikayesi ve karmaşık, girift kurgusuyla gerilim severlerin popüler yapımlarından.
Dizinin çekildiği mekanlar ise Almanya’nın ürkütücü ama büyüleyici, insanı etkileyen yapılarından bazılarını izleyiciyle buluşturuyor.
Düppeler Ormanı’nda, ağaçlar arasında ilerleyen tren rayları; Postdam şehrindeki enfes, tarihi binasıyla Winden Akıl Hastanesi; Brandenburg’daki Lanke Kalesi; ürkütücü Winden Mağaraları ve 1921 Winden’ının çekimlerinin yapıldığı, tarihi yapısını korumuş Rehagen kasabası…
Dark’ın ev sahipliği yaptığı bu mekanların hepsi Almanya’nın tarihinden ve kendine özgü mimarisinden örnekler sunuyor.
Kagiso Lediga’nın yaratıcılığını üstlendiği ve ilk sezonuyla geçen yıl Netflix ekranlarında izleyiciyle buluşan Queen Sono, bir Güney Afrika dizisi.
Suç temalı yapımın çekimleri ise Afrika’nın çeşitli yerlerinde yapılmış. Bunlar arasında Johannesburg başta olmak üzere Güney Afrika’nın ünlü şehirleri, Nijerya’nın en kalabalık şehri olan Lagos, Tanzanya, Zanzibar ve Kenya bulunuyor.
Deniz kıyısında, Tanzanya’ya bağlı yarı özerk bir bölge olan Zanzibar’da muhteşem deniz manzaralarına tanık oluyoruz.
Dizinin büyük kısmının geçtiği Johannesburg, kendine has şehir yapısıyla bizleri kaotik ama etkileyici sokaklarda dolaştırıyor.
Queen Sono’daki diğer mekanlarda ise Güney Afrika’nın doğal güzelliklerini, doğal yaşamını ve Güney Afrika’daki kasabaları görüyoruz.
Listemizin kapanışını ise Kanada çayırlarında neşeyle koşturan Anne’den yana yapıyoruz.
Anne with an E ya da nam-ı diğer “Green Gableslı Anne.” Lucy Maud Montgomery‘nin klasik çocuk edebiyatı romanı “Anne Green of Green Gables”dan uyarlanan dizi Netflix üzerinden toplamda dört sezon olarak yayınlandı.
Kanada’nın doğu kıyısında yer alan berrak sulara, sakin kumsallara ve bakir ormanlara sahip Prens Edward Adaları hem kitabın konusunun geçtiği hem de dizi çekimlerinin yapıldığı yer.
Eğer şehir kargaşasından bıktıysanız ve izlediğiniz dizide yemyeşil çayırlar, mütevazı kır evleri ve çiftlikler, göller ve ormanlar olsun isterseniz bu dizi tam size göre.
Konuşkan kızımız Anne çayırlarda gezinip hayal kurdukça insanda terapi etkisi yaratıyor. Dizinin kişiyi alıp çocukluğuna götürmesi de garantili!