Rebiülevvel ayının onikinci günü Hz. Muhammed’in doğum günü olarak kabul edilir ve bu gün Osmanlılar tarafından resmi bir törenle kutlanırdı. Bu gelenek, Osmanlılardan önceki birçok İslam devletinde yaygındı. İslam alemi için büyük bir önem taşıyan Ramazan içerisinde “bin aydan daha hayırlı” olan Kadir Gecesi’ni de barındırır.
Çeşitli dini ritüellerle kutlanan bu özel gece Osmanlı’da da heyecanla karşılanmıştır. Kadir Gecesi’nin, Müslüman takviminde kandil olarak adlandırılan beş kutsal gecenin en önemlisi olduğu düşünülüyor. Kuran’ın 97. suresine ve Hz. Muhammed’in geleneklerine göre, Kuran’ın ilk ayetlerinin Muhammed’e vahyedildiği gecedir.
Kadir Gecesi, Ramazan ayının son on gününe denk gelir, ancak tarih ayın döngülerine bağlıdır. Sonuç olarak, Türkiye de dahil olmak üzere birçok Müslüman ülke, genellikle Ramazan ayının 27. gününü bu özel geceye ayırır. Müminler bu döneme özgü özel bir gece namazı olan teravih namazını kılarlar.
Saray’da Kur’an-ı Kerim okunmasıyla başlayan Kadir gecesi kutlamalarının en renkli kısmı ise Kadir alayı geleneğiydi. Kadir Gecesi, etrafı renkli ışıklar ve kandillerle ışıklandırılan cami meydanı, bir maneviyat dünyası haline bürünürdü. İşte, ışıklı gösteriler, fişekler ve dualarla renklenen Kadir Alayı ile ilgili merak edilenler…
İçindekiler
Osmanlı döneminde Kadir gecesi merasimleri padişahlar, saray halkı ve devlet adamlarının katılımıyla kutlanırdı. Ramazan ayının 27. Gecesi olarak nitelendirilen Kadir gecesinde Osmanlı döneminde “Kadir Alayı” düzenlenirdi.
Çoğunlukla Yıldız’da Hamidiye Camii’nde ve Tophane’deki Nusretiye Camii’nde organize edilen Kadir Alayı tasvirleri oldukça meşhurdur. Osmanlı sultanları ve haremdeki kadınlar at arabalarına binerek şehir merkezinde ayrılan özel yerlerde durarak namazlarını eda ederlerdi.
Kadınlar arabalardan inmezlerdi. Arabaların perdeleri kapalı bir şekilde dururdu. Her bir at arabasına gümüş tepsilerle hurma, çeşitli yiyecek ve meyveler, tatlılar, dondurmalar, Türk kahveleri ve çay gibi gıdalar ikram edilirdi. Namaz bitinceye dek havai fişekler atılır ve sonrasında sultanlar, haremdeki kadınlar Ramazan şenliklerini izlemek için şehirde gezintiye çıkarlardı.
Harem arabalarının önlerinde ikişer gümüş kaplamalı deri fenerler yer alıyordu. Sultan camiye giriş yaptıktan sonra meydanda toplanan askerlere Ramazan pideleri ve Osmanlı şerbetleri ikram edilirdi. Osmanlı padişahları, Kadir Gecesi’nde teravih için büyük bir alayla Topkapı Sarayı’ndan Ayasofya Camii’ne giderdi. Bu törenlere “Kadir Alayı” adı verilir ve bu yol ihtişamlı bir şekilde süslenirdi.
Harem’de Ramazan harikaydı. Hazırlıklar bir hafta önceden başlardı; etraflıca bir temizlik yapılır, büyük testilerde her çeşit şerbet ve iftar yemeği, Kiler-i Hümayun’dan tüm dairelere gönderilirdi. Ramazan’ın ilk gecesi bütün sofralara altın yaldızlı kafesler kurulur, seccadeler serilir ve güzel sesli bir imamla iki müezzin gelirdi.
Namaz kılınır, ilahiler söylenirdi. Geceleri kapılar açılır, yemek tepsileri getirilir ve oruç için toplanılır, ateşlenene kadar herkes ayakta kalırdı. Öğle vakti bir din hocası gelir vaaz verirdi. Gün batımında toplar atılır, zemzem suyuyla oruç açılır, iftar sofraları kurulur, buzlu limonatalar, şerbetler içilirdi. Ramazan ayında harem her şeyden çok camiyi andırırdı.
Eski İstanbullular arasında hakim olan bir inanışa göre Kadir Gecesi’nde Ayasaofya’da teravih namazı kılınması ve dua edilmesi sayesinde Allah tarafından tüm dileklerin kabul edildiğine dair inanış yaygındı.
27. gecede iftarlarını yapmadan önce Ayasofya’ya gelirler, oruçlarını üzüm ve çekirdeği olmayan hurma ile açarak akşam ve teravih namazlarını kılarlardı. Hatta halktan bazı kişiler sabah namazını da Ayasofya’da kılmak için beklerdi. Padişahla birlikte Topkapı’dan Ayasofya’ya yürüyüşe çıkan Kadir Alayı’nın takip edeceği güzergahtaki yollar önceden onarılır, kandiller, fenerler ve süslemelerle şenlendirilirdi.
Oldukça gösterişli bir şekilde düzenlenen bu geçiş törenini halkın seyredebilmesi için oturma alanları inşa ediliyor ve siyasi kimlikli kişiler içinse protokol alanı ayrılıyordu. Neredeyse 5 asra yakın bir süre Ayasofya Camii’nde düzenlenen Kadir Gecesi kutlamaları, müzeye çevrilinceye kadar İslam dünyasında hiçbir camiye nasip olmayan bir gösterişle kutlanırdı.
Osmanlı devletinde II. Abdülhamit döneminde Kadir gecesi, İstanbul’daki camilerin minareleri, mübarek kandilleri konu edinen ve öneminden bahseden ayetlerle süslenirdi. II. Mahmut döneminde yapılmaya başlanılan bir gelenek olarak da ev, dükkan ve yollara ışıklı fenerler asılır ve ayrıca 5 pare top atılırdı.
Teravih namazını kılmak amacıyla iftardan sonra camiye giden padişahın geçtiği yollarda halk “Mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” şeklinde seslenerek sultanı selamlarlardı.
Ertuğrul, İstanbul, Aynalıkavak adlı vapurlar ile birlikte, Galata Yangın Kulesi kandillerle aydınlatılarak, düşkün durumda olan halktan kişilere erzaklar dağıtılır ve Beşiktaş´ta bulunan Sinan Paşa Camisi’nde ve Yıldız Sarayı’nda iftar sofraları kurulurdu.
Saray ahalisi Ramazan ayında ayrıca Topkapı Sarayı’nda yer alan Hırka-i Saadet’e giderler ve gönüllerinden geçen duaları ederek kutsal emanetlere saygılarını gösterirlerdi. Ramazanın 15. günü yapılan bu ziyaret sırasında, haremdeki kadınlar, valide sultanlar gösterişli ve şık elbiseleriyle Emanat-i Mukaddese Dairesi’nde sıraya girer ve Hırka-i Saadet’e yüzlerini sürerek salavat okurlar ve dua ederlerdi.