Antik Çağ’dan günümüze uzanan derin tarihi ile her yüzyılda önemli bir yaşam merkezi olan Bergama şehri, antik kentlerden görmeye değer müzelere, hanlar hamamlardan yaylalara, butik otellerden Ege mutfağının lezzetlerini sofralarımıza getiren restoranları ile Kuzey Ege’de mutlaka görülmesi gereken noktalardan biri. Şehrin en önemli noktası ise elbette 2014 senesinden beri UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde kendine yer edinmiş olan Bergama Antik Kenti.
Antik Çağ’da “Pergamon” olarak isimlenen, geçmişi yüzyıllara dayanan Bergama şehri, dünya tarihinde pek çok “ilkin” gerçekleştiği yer. Asya’da yer alan ilk kütüphane, ilk parşömen, ilk hastane, ilk psikoterapi merkezi, ilk doğal tedavi, ilk farmakoloji…
Pergamon Uygarlığı’ndan bizlere miras kalan eserlerin pek çoğu yurt dışına kaçırılmış olsa da, Kuzey Ege’nin en önemli noktalarından olan Bergama Antik Kenti, günümüzde ziyaretçilerine görmeye değer pek çok şey sunuyor. O halde gelin, Bergama Antik Kenti’ne nasıl gidilir ve burada neler görülmesi gerekir hep birlikte inceleyelim.
İçindekiler
İzmir şehir merkezine 110 kilometre mesafede yer alan Bergama Antik Kenti İzmir’e yakın görülmesi gereken yerler arasında. İzmir-Çanakkale karayolu üzerinde konumlanan arkeolojik alan, Adnan Menderes Havalimanı’na 133 kilometre, Balıkesir’e 110 kilometre, İstanbul’a 500 kilometre, Ankara’ya ise 600 kilometre uzaklıkta.
İzmir’den İZBAN ile Aliağa’ya, Aliağa’dan belediye otobüslerini kullanarak Bergama Antik Kenti’ne ulaşım sağlamak mümkün. 330 metre yükseklikte yer alan Akropol’e Eumenes Kapısı’ndan teleferik kullanarak çıkarak arkeolojik alanı keşfedebilirsiniz.
Antik Çağ’da “Pergamon” olarak isimlendirilen Bergama şehrinin adı “korunaklı tepe, kale veya sarp kayalık” anlamlarına gelmekte. İyon, Helen, Roma, Bizans ve Osmanlı olmak üzere beş farklı medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihi 2500 yıla dayanan Bergama, Efes’ten önce Roma İmparatorluğu’nun Doğu’daki ana merkezi. Yazılı belgelerde ilk kez M.Ö. 4. yüzyıl başlarında karşımıza çıkan Pergamon, 150 yıllık bir süreçte Pergamon Krallığı’nın başkenti görevi üstleniyor.
Hızlıca tarihine bakacak olursak, Büyük İskender’in ölümü ile şehir bölge yöneticisine kalıyor ve ardından burada yeni bir krallık kuruluyor. Günden güne gelişen krallık bir müddet sonra Pergamon Krallığı olarak anılmaya başlıyor. Şehir kitaplığının genişlemesi, parşömenin icadı derken dönemin en güçlü ve gözde noktalarından biri haline gelen Pergamon, M.Ö. 129 senesinde herhangi bir varisi olmayan dönemin kralı 3. Attalos tarafından Roma İmparatorluğuna devrediliyor ve böylece Batı Anadolu’nun sayılı kentlerinde biri haline geliyor.
Bergama, tarihte birçok ilke adım atmış bir bölge. Asya’da yer alan ilk kütüphane olma özelliğindeki Bergama Kütüphanesi, İskenderiye Kütüphanesi’nden sonra döneminin en büyük ikinci kütüphanesi. Bu sebeple Mısır Uygarlığı, Bergama Kütüphanesi’ni İskenderiye Kütüphanesi’ne rakip görerek, bölgeye yapılan papirüs ihracatını dahi yasaklıyor.
Mısır ve Bergama arasında gerçekleşen papirüs taşımacılığı yasaklanınca Bergamalı bilim insanları çareyi deriyi kullanmada buluyorlar. Böylece papirüs bitkisinden elde edilen papirüs kağıtlarına göre oldukça dayanıklı yapıda olan, tarihin en büyük buluşlarından biri ortaya çıkıyor: Parşömen!
Bergama ayrıca tarihteki ilk sosyalist ayaklanmanın çıktığı yer olarak biliniyor. Bergama Kralı’nın gayri meşru oğlu, şehrin dar gelirlilerini yanına alarak bir ayaklanma başlatıyor.
Bergama, agorasından tiyatro ve stadyumuna, kamu ve ev yıkıntılarından etkileyici tapınaklarına kadar gözden kaçmaması gereken pek çok detay barındırıyor. Hadi gelin bunlara tek tek göz atalım!
Bergama Antik Kenti’nin en önemli yapılarının başında, kente girmeden göze çarpan Asklepion geliyor. Adını Sağlık Tanrısı Asklepon’dan alan yapı, M.Ö. 4. yüzyıldan M.S. 5. yüzyıla kadar dünyanın en büyük tedavi merkezi. Tarihi kaynaklar, Asklepion’da sağlık eğitimleri verildiği de gösteriyor.
Masaj, müzik ve şifalı otlar ile terapi yapılan Asklepion, dünyanın ilk psikiyatri hastanesi. Ayrıca burası dünya üzerinde psikedelik madde ve uyuşturucu kullanımı ile tedavinin başladığı ilk sağlık kurumu. Asklepion’a gelen hastalar uyku odalarında çeşitli maddeler ile uykuya yatırılıyor, hastalara sağlık durumlarına göre çamur veya açlık-tokluk kürleri uygulanıyor, müzikle terapi ediliyor.
Kapısında “Ölüm Giremez” yazılı olan Asklepion’a ölümün girmesi yasak. Bu sebeple, Asklepion’da tedavi görmek isteyen hastalarda aranan tek şart hamile olmamaları veya ölümcül bir hastalık taşımamaları. Asklepion’a ölümün girişinin yasak olduğundan bahsetmişken bir efsaneyi anlatmadan olmaz!
Günün birinde ölümcül hastalığa yakalanmış biri Asklepion’a giriş yapmak istiyor; fakat “ölüm” taşıdığı için buraya kabul edilmiyor. Tedavi merkezinin kapısında yatıp kalkan hasta, tesadüfen iki yılanın bir oyuktan süt içtiğini ve süte zehir saçtıklarını görüyor. Hasta Asklepion’a alınmadığı için hastalığından kurtuluşu olmadığını düşünerek acı çekmeden ölme umuduyla bu zehri içiyor. Peki ne oluyor dersiniz? Hasta bir anda iyileşiyor! Böylece yılan Antik Çağ’da Asklepion’un simgesi haline geliyor ve “Yılanlı Sütun” Asklepion girişinde yüzyıllarca hastaları selamlıyor. (Bu sütunu günümüzde Bergama Müzesi’nde görebilirsiniz.) Modern tıbbın simgesi olan asaya dolanmış iki yılan da işte bu hikayeden geliyor. Bununla birlikte “farmakoloji” terimi Yunanca “zehir=ilaç” anlamına gelen “pharmakon”dan türeme.
Peki ya Asklepion’un adını aldığı Asklepon kim? Asklepon (veya Galenos) Hipokrat’tan sonra dünya üzerindeki en önemli hekim ve eczacılığı babası. Mitolojiye göre, Koronis Apollon’dan hamile kaldığı dönem bir başkası ile de birlikte oluyor. Apollon’un kız kardeşi Artemis bu sebeple Koronis’i yakmak üzere görevlendiriliyor ve Apollon’un suçsuz çocuğunu anne karnından alarak at adam Kheiron’a teslim ediyor. Kheiron ile büyüyen çocuk doğadaki tüm şifalı otları öğreniyor. Günün birinde bu çocuk, dünyanın en usta hekimlerinden biri haline geliyor: Asklepon!
Bergama’nın en görkemli yapılarından olan Kırmızı Avlu veya bir diğer ismi ile Serapis Tapınağı, döneminde Anadolu’nun en görkemli yapılarından biri. 2. yüzyılda Hadrianus döneminde Mısır Tanrıları’ndan Serapis ve İsis’e ithaf amaçlı yapılan tapınağa Bizans döneminde mimari eklentiler yapılıyor ve tapınak bir kiliseye dönüşüyor. Adını kırmızı tuğlalarından alan Kırmızı Avlu, Anadolu’da yer alan ilk 7 kiliseden biri olarak da biliniyor.
Antik Çağ’ın en dik tiyatrosu neredeydi dersiniz? Yamaca kurulmuş 10.000 seyirci kapasiteli Bergama Tiyatrosu, Antik Çağ’ın en dik tiyatrosu olarak biliniyor. Uzun yıllar boyunca döneminin “en görkemli eseri” olma özelliğini koruyan tiyatro, toplamda 80 sıralı bir seyir bölümüne sahip.
Bergama irili ufaklı pek çok tapınak ve sunağa ev sahipliği yapıyor. Pergamon dendiğinde elbette ilk akla gelen Zeus Sunağı; fakat bildiğiniz gibi sunak günümüzde Berlin Müzesi’nin Pergamon bölümünde sergileniyor. Ait olduğu yerde, Türkiye’de ise yalnızca bir maketi bulunuyor Bergama Müzesi’nde.
Zeus Sunağı bir yana, alanda gözünüzden kaçmaması gereken tapınaklar var. Bunlar, Bergama’nın en eski tapınağı olan Athena Tapınağı, Bergama Tiyatrosu’nun terasında yer alan Dionysos Tapınağı ve şehrin en yukarısında yer alan, görkemli Traianus Tapınağı.
Şehrin 300 metre yüksekliğindeki tepesine kurulu olan Akropolis, günümüzde “Kale Tepesi” olarak adlandırılıyor. Burada dönemin yaşantısının izlerini sürebileceğiniz her kral için ayrı ayrı yapılmış saraylar bulunduğu gibi, Bergama Tiyatrosu ve Bergama Kitaplığı da bu alanda konumlanıyor.
Akropolis’in en üst noktasına ulaştığınızda birçok döneme şahitlik etmiş surları görebilirsiniz. Roma İmparatorluğu’nun zayıflamasıyla şehir içeri girmeye başlayınca şehrin iç kısmına eklenen küçük surlar Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’nde kale olarak kullanıyor. Akropolis’in olduğu yerin günümüzde “Kale Tepesi” olarak adlandırılması da işte buradan geliyor.
Bergama Antik Kenti’ne yapacak olduğunuz ziyarette Bergama Müzesi’ni ziyaret etmeyi unutmayın. 1878’de kazılarda çıkan eserlerin toplandığı bir depo görevi üstlenen alan, o dönem Türkiye’de yer alan iki eser deposundan biri. 1936 tarihinden beri ise müze olarak hizmet veriyor.
Pergamon Antik Kenti’nden çıkan zengin bir eser koleksiyonu barındıran Bergama Müzesi’nde dönemin sosyal ve kültürel yaşamının izlerini daha yakından görebileceğiniz gibi, daha yakın geçmişte bölgede yaşayan Yörük ve Türkmenlerin hayatına dair bilgi sahibi de olabilirsiniz. Müzede, orijinali Berlin’de bulunan Zeus Sunağı’nın bir maketinin sergilendiğini söylemeden geçmeyelim.