Kategoriler Kültür

Dünya Tarihini Şekillendiren 9 Antik Ticaret Yolu

Tuz, baharat, kalay, amber gibi belirli bölgelerde bulunan ve rağbet gören
ürünler, zaman içerisinde ihtiyaç duyulan ülkelere taşınmaya başlamış ve tarih
boyunca birçok ticaret yolları ortaya çıkmaya başlamış.

Anadolu, Asya ve Avrupa’da köprü görevi gören bu ticaret yolları sayesinde sadece ticari mallar mı taşınmış dersiniz? Tabii ki yalnızca ticari ürünler değil, insanlar arasındaki
deneyim ve bilgi, kültürler, dinler ve hatta zaman zaman bakteriler ve hastalıklar
da taşınmış bu ticaret yollarında.

Tarih boyunca kullanılan bu önemli antik ticaret yolları kervanlarında neler
taşınmış, hangi yolun adı nereden geliyor, yüzyıllar boyunca gelişerek
medeniyetimizi şekillendiren ve günümüz modern dünyasının temellerini atan
antik ticaret yollarına hep birlikte bakalım.

Dünya Tarihini Şekillendiren 9 Antik Ticaret Yolu

İpek Yolu

Antik ticaret yolu dediğimizde ilk aklımıza gelen, herhalde dünyanın en önemli
ticaret yollarının başında gelen İpek Yolu oluyor.

Günümüzde tarih ve seyahatseverlerin tercih ettiği bir rota haline gelen İpek Yolu, zamanında Doğu-Batı arasında köprü görevi gören bir ticaret yoluydu. Bu antik ticaret yolu adını en çok ticareti yapılan ürün olan ipekten alıyor.

İpek Yolu, Çin’in Xian şehrinden başlayarak, Moğolistan, Afganistan, Özbekistan, Suriye, Türkiye’den (Konya – İstanbul) geçerek İtalya’nın Venedik kentine kadar uzanıyor.

Bu antik ticaret yolu yalnızca kara bağlantılı değil, denizi de kapsayan bir yol. Sarı Deniz, Doğu ve Güney Çin Denizi, Malacca Boğazı, Hint Okyanusu, Arap Denizi, Basra Körfezi, Kızıldeniz ve Akdeniz, İpek Yolu’nun geçtiği deniz rotalarından.

İpek Yolu sadece Çin’den Avrupa’ya ipek ticareti için kullanılmıyordu. Doğu ve Batı arasında tekstil, hayvan derileri, ahşap ürünler, metal, baharat, tahıl, sebze ve meyve, değerli doğal taşların da ticaretinin yapıldığı bir yoldu.

Bu sayede İpek Yolu güzergahında mal taşımacılığında uzmanlaşmış tüccarların sayısı arttı, pek çok kervansaraylar yapılmaya başlandı. İpek Yolu üzerinde bulunan Selçuklu kervansarayları bu yolu kullanan tüccarlara hizmet amacıyla yapıldı.

Çin’den Roma İmparatorluğu’na uzanan İpek Yolu, geçtiği ülkelerde yalnızca ticaretin gelişmesine yardımcı olmadı. Ticaretin yanında kültürel alışverişlerin de merkezi oldu.

Zaman içerisinde kültür ve sanat amacıyla bu yolu kullanmaya başlayan gezginler ortaya çıktı. Yol, tarih boyunca farklı ırklardan ve dinlere mensup kişileri ve kültürleri kaynaştırdı. İslamiyet, Hıristiyanlık ve Budizm gibi dinler İpek Yolu aracılığıyla dünyanın farklı noktalarına yayıldı.

İpek Yolu tüm bu pozitif etkilerin yanında hiç mi olumsuz bir şeye neden olmadı? Buna maalesef “hayır” diyemiyoruz; çünkü Avrupa’yı etkisine alan kara vebanın Çin’den İpek Yolu üzerinden Avrupa’ya taşındığı ve yayıldığı biliniyor.

İpek Yolu’nu kullanarak Çin’e ulaşan ilk Avrupalı, hepimizin bildiği ünlü kaşif Marco Polo. Günümüz gezginleri, 13. yüzyılda İtalyan gezgin Marco Polo’nun rotasından ilerlemeye ve bu antik ticaret yolu üzerindeki yerleri görmeye devam ediyor.

Baharat Yolu

Baharat yalnızca yemekleri tatlandırma amacıyla mı önemli dersiniz? Baharat, ilaç yapımında da kullanılıyor, buzdolabının icadından çok daha önce ürünlerin tazeliklerini koruması için de. Fakat baharatın önemli olmasının bir sebebi daha var: Orta Çağ’da tam bir statü göstergesi!

Peki baharat nereden geliyor? Doğu’dan! 15. yüzyıl öncesinde Doğu bölgelere erişim sadece Kuzey Afrikalı ve Arap tüccarlar tarafından sağlanıyor. Bu sebeple baharata erişim oldukça pahalı.

Tabi antik ticaret yolu, Doğu dünyasının tüccarları tarafından bir sır gibi saklanıyor; hatta bu tüccarlar baharatların ejderhalar tarafından korunduğuna dair hikayeler dahi yayıyorlar. Bu sebeple baharatların fiyatları da oldukça yüksek oluyor!

Uzak Doğu ve Batı’yı birbirine bağlayan bu yola da Baharat Yolu deniliyor. Bu antik ticaret yolu, Hindistan’dan başlayarak İran, Irak ve Kızıldeniz’e uzanıyor ve İskenderiye Körfezi’nde son buluyor. Baharat Yolu’nu diğer ticaret yollarından ayıran ise rotanın yalnızca deniz rotasından oluşması.

Parfümün icadından önce güzel kokular amacıyla kullanılan sinameki, biber, tarçın, kakule, zencefil, zerdeçal gibi bahatların yanında Hindistan’dan çay, Hint kumaşı, hacı yağı da Baharat Yolu üzerinden taşınıyor. Baharat Yolu, diğer antik ticaret yollarında olduğu gibi kültürel paylaşım ve dinin yayılması için de oldukça önemli.

Baharat Yolu önemini nasıl kaybetti derseniz, Vasco de Gama, Kristof Kolomb, Macellan gibi isimlerin öncülüğünde Keşifler Çağı (15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar olan dönem) ile başlayan deniz yolculuklarıyla keşfedilen bölgeler Baharat Yolu’nun önemini kaybetmesine yol açtı.

Tütsü Yolu

Antik dünyanın en değerli ürünlerinden biri tütsü. Arap Yarımadası’nda toplanıp güneşte kurutulan mür’ler tütsü olarak yakıldığı gibi, ölülerin mumyalanmasında ve parfüm olarak da kullanılıyor.

Hükümdarların kokusu olarak da bilinen tütsüler, günümüzde Yemen ve Umman’ın yer aldığı bölgeden Araplar tarafından Akdeniz’e taşınıyorlar.

Develerin evcilleştirimesi bu yolun gelişimine büyük bir katkı sağlıyor ve develerle taşınan tütsüler bir zaman sonra antik ticaret yoluna da ismini veriyor: Tütsü Yolu.

Her ne kadar tütsü dışında baharat ve inci ticareti de yapılsa, Tütsü Yolu aracılığıyla taşınan tütsüler Antik Mısır, Antik Yunan ve Antik Roma için oldukça değer kazanıyor.

Hatta Romalı tarihçi Plinly’ye göre 62 günde tamamlanan Tütsü Yolu rotasından her yıl 3000 tonu aşkın tütsünün ticareti yapıldığı kayıt altına alınmış! Tarihçinin notlarından öğrendiğimize göre, Roma İmparatoru Nero’nun sevgilisinin cenaze töreninde yılın bütün tütün hasadı yakılmış. Tütünün ne kadar değerli olduğunu buradan anlayalım!

Yüksek vergilerden dolayı sık sık Tütün Yolu’nun rotası değişmek zorunda kalmış ve yolun değerini kaybetmesi diğer birçok yolda olduğu gibi deniz ticaretinin gelişmesiyle yaşanmış.

Amber Yolu

Antik dönemde en çok ticareti yapılan maddelerden biri amber veya diğer adıyla kehribar. Dekoratif amacının yanı sıra diş ağrısı, baş ağrısı, karın ağrısı ve stres gibi sağlık sorunlarını iyileştirici özelliği olduğuna inanılan amber, fosilleşmiş ağaç reçinelerinden oluşan organik bir değerli taş.

Bu taşların en önemli kaynakları eski ormanlar. En değerlileri nerede derseniz, devasa bir amber kaynağı olan Baltık Denizi.

M.Ö. 1900 – M.Ö. 300 yılları arasında Etrüsk ve Yunan tüccarlar tarafından amberin Kuzey Avrupa’dan Akdeniz ve Adriyatik Denizi’ne taşındığı biliniyor.

Baltık Denizi’nden başlayarak Mısır’a kadar ulaşan Amber Yolu’nun ilk rotası Tuna Nehri üzerinden Karadeniz’e, oradan da Yunanlılara uzanan bir yol. Sonradan Romalılar Tuna Nehri’ne uzanan bu yolu Aquileia Limanı’na bağlayan bir yol inşa ediyorlar. Böylece Amber Yolu gelişmeye başlıyor ve Mısır Kralı Tutankhamun’un göğsünde amber bulunduğu için antik ticaret yolunun Mısır’a kadar uzandığı düşünülüyor.

Katolik hacıların sağlık sorunlarıyla ilgilenmek ve onlara yardımcı olmak amacıyla kurulan Töton Şövalyelerinin en önemli geçim kaynaklarından biri 12. ve 13. yüzyılda Haçlı Seferleri sırasında amber bölgelerini kontrol etmek.

Amber Yolu’nun önemini yitirmesi ise Cermen Şövalyelerinin amber toplayan ve satan
herkesi acımadan öldürmesi üzerine başlıyor.

Amber Yolu’nun izlerini günümüzde hala bazı ülkelerde görülüyor. Polonya’nın ana yollarından biri günümüzde de “Amber Yolu” olarak biliniyor. Polonya’da ve Litvanya’da amber üzerine müzeler var. Bununla birlikte Kaliningrad ve Letonya’da Amber Yolu boyunca seyahat edebilir ve yol boyunca amber kaynaklarını, işletmelerini görebilirsiniz.

Hatta şanslıysanız Baltık Denizi kıyısında yapacağınız bir yürüyüşte kehribar parçaları bulabileceğinize dair söylentiler bile var!

Çay ve At Yolu

Related Post

“Bu yolu geçmek yürek ister” diyebileceğimiz, en tehlikeli antik ticaret yolu hangisi mi? Kesinlikle dünyanın en yüksek ve en sarp yollarına kurulan Çay ve At Yolu.

Dünyanın en önemli çay üreticisi olarak bildiğimiz Çin’den başlayarak Tibet ve Hindistan’a uzanan 10 bin kilometrelik bu yolun güzergahı boyunca sayısız nehir, köprü, tapınak, saray ve küçük köyleri bulunuyor.

Tarihi M.Ö. 1600’lere kadar giden Çay ve At Yolu, adını yapılan çay ve at takasından alıyor. Her yıl yaklaşık 20 bin Tibet savaş atı karşılığında 8 bin ton kadar çay ticareti yapıldığı biliniyor.

Dünyada ilk çayların yetiştiği bölgeler olan Sichuan ve Yunnan’ı içeren Çay ve At Yolu’nun önemli iki ana yolu var. Bunlardan ilki Sichuan-Tibet Çay ve At Yolu. Bu yol Sichuan’dan Tibet, Nepal, Burma ve Hindistan’a bağlanıyor.

Diğeri ise 6. yüzyılda kurulduğu düşünülen Yunnan-Tibet Çay ve At Yolu. Bu yol Yunnan’ı Güney Asya’ya bağlayan ilk kritik yol.

Çay ve at ticaretinin yapıldığı bu antik ticaret yolu, yerel ekonomiyi canlandırdığı gibi komşu vadileri ve köyleri birbirine bağlamış. Çin’in önemli bir iletişim ağı olan Çay ve At Yolu’nun geçtiği bölgelerde insanlar toplanmaya başlamış ve zaman içerisinde buralarda kasabalar ve şehirler oluşmuş. Yol üzerinde bulunan Lijiang günümüzde ziyaretçisi bol antik bir şehir mesela.

Deniz yollarının popülerleşmesi ile önemini kaybeden antik ticaret yolu, günümüzde macera ve keşif seyahatlerini seven gezginler tarafından tercih ediliyor. Yol boyunca oldukça renkli bir etnik kültürle tanışıp, imparatorluk anıtlarını ve çok sayıda antik kenti ziyaret etmek mümkün.

Peki bu yol üzerindeki hemen her yeri görmek isterseniz ne kadar bir süreye mi ihtiyacınız var? Haftalara ve belki de aylara!

Zamanı kısıtlı olanlara Yunnan’ın güneybatısındaki Dali’den başlayan antik ticaret yolunu tercih etmeleri öneriliyor.

Tuz Yolu

Yemeklere lezzet katmasının ötesinde antiseptik olarak ve gıdaları daha uzun süre muhafaza etmek için kullanılan tuza bakalım mı biraz? Tuz zamanında o kadar değerliymiş ki, Roma askerlerinin maaşlarının bir kısmı tuzla ödeniyormuş. Hatta hepimizin bildiği İngilizce’deki maaş kelimesi yani “Salary” de Latince “Sale” yani tuz kökünden türeme.

Üretimi kolay bu tuz mineralleri, Antik dönemde en önemli minerallerden biri olduğu için çok fazla sayıda tuz üretim merkezi varmış.

Yol sistemine oldukça önem veren Romalılar bu tuz ticaret merkezleri arasında erişimi kolaylaştırma amacıyla tuz yolları geliştirmeye başlamışlar. Bunların en önemlisi ise Roma’nın sahil kasabası Ostia’dan başlayarak Adriyatik kıyılarına uzanan Via Salaria.

Roma İmparatorluğu döneminde inşa edilen bu antik ticaret yolu, tuz taşımanın ötesinde başkenti – Roma’yı- İtalya’nın orta kesiminde yer alan şehirlere ve kasabalara da bağlıyor. Günümüzde hala kullanılan yolda seyahatin oldukça keyifli olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Terminillo gibi İtalya’nın güzel dağlarına bağlanan Via Salaria, Roma imparatorlarının ve asillerinin yazlık olarak kullandıkları kaplıca merkezlerine de ev sahipliği yapıyor.

Via Salaria’da yapacağınız bir ziyarette bölgedeki kükürt kaynaklarından yararlanmak amacıyla yapılmış Vespasian Hamamları’nın kalıntılarını görebilir, İmparator Flavius Vespasian ve oğlu Titus’un yazlarını geçirdiği kutsal Cutilia Gölü’nde keyifli vakit
geçirebilirsiniz.

Trans Sahra Yolu

Çay ve At Yolu kadar tehlikeli, dünyanın en acımasız başka bir antik ticaret yolu üzerine konuşalım mı? Trans Sahra Yolu, Kuzey Afrika’dan Batı Afrika’ya uzanan antik bir ticaret yolu. Afrika’nın en eski uluslararası ticaret yollarından olan bu yolun ilk kez M.S. 4. yüzyılda ortaya çıktığı biliniyor.

Sahra’nın çeşitli bölgelerini birbirine bağlayan ve oldukça tehlikeli olan Trans Sahra Yolu üzerinde çok sayıda güzergah var.

İlk kez Kuzey Afrika ve Batı Afrika arasında köle ve maden ticareti için kullanılmaya başlanan yolda, zaman içinde altın, tuz, giysi ve silah ticareti de yaygınlaşmaya başlamış.

İslam ve Arap kültürü de bu antik ticaret yolu sayesinde Afrika’nın farklı bölgelerine yayılmış.

Günümüzde %85’i asfalt ile kaplanmış olan bu antik ticaret yolu hala kullanılıyor.
Çöl macerası arayan maceraperestler Sahra Çölü’nün büyüleyici güzelliğini
görmek için Nijerya ve Cezayir’in güvenlik problemine rağmen, tüm riskleri göze
alıyorlar.

Kum fırtınaları, aşırı sıcaklar ve kumların günlerce tıkadığı rotaları göze alan gezginlerin aşması gereken bir problem daha var: Bürokratik çemberler. Örnek verecek olursak, Cezayir’in en tehlikeli ve sorunlu bölümünü oluşturan Trans Sahra Yolu’nu geçmek isteyenler Cezayir yasalarına göre yanlarında yerel bir eskort bulundurmak zorunda.

Kalay Yolu

Yazılı hiçbir kaydı olmamasına rağmen yapılan arkeolojik çalışmalar sonucu ulaşılan bir antik ticaret yolundan bahsedelim: Kalay Yolu.

Yapılan araştırmalar ve incelemeler, kalayın farklı maddelerle birlikte bulunması Kuzey Avrupa ve Akdeniz arasında bu madenin ticaretinin yapıldığını gösteriyor.

Tunç Çağı’ndan Demir Çağı’na uzanan süreçte kullanıldığı düşünülen Kalay Yolu, dönemin en önemli ticaret rotalarından biri. Bakır ve kalayın karıştırılmasıyla elde edilen bronza talep arttıkça haliyle bakır ve kalay da oldukça rağbet görüyor.

Fakat Akdeniz ve Mezopotamya’da ne yazık ki kalay elementi bulunan bir şey değil. Bu yüzden ithal edilmesi gerekiyor ve gel zaman git zaman Kuzey Avrupa’dan bu bölgelere kalay ticareti başlıyor.

M.Ö. ilk yüzyılda İngiltere’nin güneybatısında yer alan Cornwall’daki kalay madenlerinin deniz ticaretiyle Fransa’ya taşındığı, oradan ise Yunanistan’a inip Mezopotamya’ya uzandığı
biliniyor.

Kral Yolu

Kral Yolu veya daha uzun ismiyle Pers Kral Yolu olarak bilinen antik ticaret yolu, Efes’ten Persepolis’e en hızlı ulaşımı sağlama amacıyla M.Ö. 5. yüzyılda kurulmuş.

İnşa edilen yol amacına ulaşmış olmalı ki, Yunan tarihçi Herodot, Kral Yolu’ndan “Dünyada Pers kuryelerinden daha hızlı seyahat eden başka bir şey yoktur” şeklinde bahsetmekte.

2700 kilometre civarında bir uzunluğa sahip yolda 25 kilometrede bir konaklama yerleri olduğu biliniyor.

Ekonomik ve kültürel gelişimin hızlanmasını sağlayan Kral Yolu, baştan sona toplam 90 günde tamamlanıyormuş.

Batı’da Sardis ve Efes’ten başlayarak Persepolis’e ulaşan yol, Asur başkenti Ninova’dan geçip, Babil’e uzanarak, oradan İpek Yolu ile birleşerek Persepolis’e kadar gelmekte.

Kral Yolu, Roma zamanında dahi aktif olarak kullanılmaya devam etmiş. Herodot’un kayıtları, arkeolojik araştırmalar ve tarihi kaynaklardan yararlanarak yol tekrardan inşa edilmiş.

Paylaş
Yaprak Civan