İçindekiler
Hollanda’nın en meşhur şeyi nedir?
Hollanda’nın en meşhur şeyi peynirleri diyebiliriz. Bunun yanında laleleri ve yel değirmenleri de oldukça meşhur.
Hollanda hangi ay gidilir?
Hollanda’da rahat ve doya doya gezebileceğiniz aylar, ilkbahar ve sonbahar aylarıdır.
Hollanda’nın en ünlü yemeği nedir?
Hollanda’nın en meşhur yemekleri arasında; kibbeling, appelflap, hutspot ve banket gibi lezzetler bulunuyor.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam, ülkenin en çok ziyaret edilen şehirlerinden biri. Hiç kuşkusuz, bu popülariteyi de hak ediyor. Kanalları, parkları, muhteşem mimarisi ve hiç bitmeyen eğlence anlayışıyla Amsterdam, Avrupa’da mutlaka görülmesi gereken şehirlerden biri. Fakat bu listede Amsterdam’a yer vermedik. Onun yerine bu küçük yüz ölçümüne sahip olan ülkede görmeniz gereken diğer şehirleri sizin için yazdık.”Neden Hollanda’nın diğer şehirlerinde de gezmeliyiz?” , “Amsterdam yeterli değil mi?” sorularının cevaplarını aradığımız bu yazıdan sonra ülkenin diğer şehirlerini de listenize eklemek isteyeceksiniz. Bazen fazla turistik şehirlerde ülkenin gerçek atmosferini fark etmek mümkün olmuyor; bu yüzden de daha çok yerel insanların yaşadığı ve daha küçük şehirleri keşfetmek gerekebilir.
Denir ki, Hollanda’nın herhangi bir köşesinde bir sandalyenin üstüne çıkarsanız, bütün bir ülkeyi o sandalyenin üstünden görebilirsiniz! Öylesine düz bir coğrafyaya sahip Hollanda. Haliyle gittiğiniz bütün şehirlerde güvenle bisiklet kiralayıp şehri keşfe çıkabilirsiniz. Üstelik yeşili bol bu huzurlu şehirlerde bisiklet sürmek büyük şehirlere oranla çok daha keyifli.
Şehirler arası ulaşım tren ya da otobüsle mümkün. Üstelik şehirlerin birçoğu birbirine yakın. Yine de araba kiralamayı da tercih edebilirsiniz. Amsterdam Merkez Tren İstasyonu civarında birçok araba kiralama şirketiyle anlaşabilirsiniz. Eğer sayacağımız bütün bu şehirlere gitmeyi seçerseniz, izleyebileceğiniz rota şu şekilde:
Geleneksel yel değirmenlerinin ve rengarenk lalelerin evi Hollanda, yüz ölçümüne ters orantılı olacak kadar zengin bir kültüre, tarihe ve güzelliğe sahip. Haliyle bu ülkeyi sadece tek bir şehirle kısıtlamayın ve diğer şehirlerini de keşfe çıkın!
Zaandam şehrinin önemli bölgelerinden biri olan Zaanse Schans tarihi yel değirmenlerine ve köy evlerine ev sahipliği yapıyor. Evler aslında bu bölgeye Zaanstreek caddesinden 1961-1974 yılları arasında taşınmış ve bölgede yarı yapay yeni bir mahalle oluşturulmuş. Böylece yel değirmenlerine sahip yerli bir köy ziyaretçilere sunulmuş.
Haliyle, gerçek bir yerleşimin olmadığı bu bölge olmasına rağmen burası şu an çok fazla turist akınına uğruyor. Bölgede bulunan çeşitli dükkanlardan hediyelik eşyalar ve Hollanda’ya özgü peynir çeşitleri satın alabilirsiniz. Aynı şekilde Hollanda’nın simgesel yapılarının birçoğunu aynı bölgede görebileceğiniz gibi, hepsiyle fotoğraf da çekilebilirsiniz. Hollanda’ya özgü tahta ayakkabılar ve yel değirmenleri bu simgelerden bazıları. Amsterdam Merkez İstasyonu’ndan Zaanse Schans’a yaklaşık 20 dakikada ulaşabilirsiniz.
Sena’nın notu: Zaanse Schans’da gezerken bölgedeki “De Kraai” restoranında Hollanda’nın ünlü pancake’lerini deneyebilirsiniz.
Hollanda’nın balıkçı kasabalarından biri olan Volendam Amsterdam’a yakın olduğundan dolayı gittikçe daha çok ziyaret edilmeye başlanan yerlerden biri haline geldi. Picasso ve Renoir’ın da 20. yüzyılın başında burada vakit geçirdiği ve resimlerinin bazılarını burada çizdikleri biliniyor. Amsterdam’dan toplu taşımayla 1 saatten daha kısa bir sürede ulaşabileceğiz Volendam tipik bir balıkçı kasabası ve eski geleneklerin birçoğunun hala yaşadığı bir yer.
Volendam tarihi ve gelenekleriyle ilgili ayrıntılı bilgi alabileceğiniz bir müzeye de ev sahipliği yapan şehir, balık restoranlarıyla da turistlerin gönlünü fethediyor. Amsterdam’da Ne Yenir? yazımızda da bahsettiğimiz gibi, ülkeye has balıkların tadılması gereken yer Volendam. Ülkenin en iyi balık çeşitlerini deneyebileceğiniz şehirdeki balık restoranlarına mutlaka uğramalısınız.
Deniz kenarında güneşi batırmak da ayrı bir keyif burada. Güçlü dalgalara vuran güneş ışıkları bu küçük kasabanın aklınızdan çıkmayacak bir görüntüsünü oluşturuyor. Amsterdam Merkez Tren İstasyonu’ndan Volendam’a 35 dakika gibi bir sürede ulaşabilirsiniz.
Sena’nın notu: Volendam’da özellikle tatmanız gereken balık türlerinden biri olan tütsülenmiş yılan balığını “Palingrokerij” adlı restoranda deneyebilirsiniz.
Ünlü Hollanda Edam peynirinin doğduğu yer işte bu küçük kasaba. Edam’daki peynir marketi özellikle turistler tarafından sıklıkla ziyaret ediliyor; market temmuz ve ağustos aylarında çarşamba günleri kuruluyor.
Volendam’ın kuzeyinde bulunan Edam şehri, Volendam’a trenle 10 dakika kadar uzaklıkta. Bu küçük kasabaya sadece yarım gün ayırmanız ve peynir alışverişi yapmanız yeterli.
Zaandam şehri ayrıca dünyanın en ilginç otellerinden birine ev sahipliği yapıyor. Bölge mimarisinden esinlenerek dizayn edilen bu otelde konaklamayacaksanız bile şehre günübirlik bir gezi mutlaka planlamalısınız.
“Hollanda’nın yemek sepeti” olarak da anılan şehir, Hollanda’ya özgü yemekleri sunan restoranlarıyla da ün kazanmış durumda. Amsterdam’a komşu şehirlerden biri olan Zaandam, trenle sadece 12 dakika uzaklıkta bulunuyor.
Avrupa’nın Bahçesi Keukenhof! Dünyanın en büyük çiçek bahçelerinden biri olan Keukenhof, lalelerin açtığı bahar aylarında milyonlarca kişi tarafından ziyaret ediliyor. Özellikle nisan ortası, bahçeleri ziyaret etmenin en güzel dönemi.
Keukenhof’a Haarlem, Leiden, Den Haag, Schiphol ve Amsterdam’dan ulaşım çok kolaydır. Amsterdam’dan trenle 45 dakika uzaklıkta bulunmaktadır.
Sena’nın notu: Keukenhof, şu an kapalı fakat 21 Mart – 11 Mayıs tarihlerinde ziyarete açık olacak.
Hollanda’nın en önemli simgelerinden biri: yel değirmenleri. Rotterdam’a yakın olan bölgeye şehirden otobüslerle gidebilirsiniz. Hollanda’nın en fazla değirmen bulunduran yeri olarak sıklıkla turistlerin akınına uğrayan bu bölge, Amsterdam’dan da yaklaşık 2 saat uzaklıkta bulunuyor. Aslında Hollanda’nın bataklıktan tarım araziye dönüştürülmüş olmasının somut kanıtları olarak yel değirmenleri görülmesi gereken yapılardan. Bazılarının içerisine de girerek un yapımına tanık olabilir; burada yapılan ekmeklerden ve unlu mamüllerden satın alabilirsiniz.
Hollanda’nın ayrıca ciddi bir su altında kalma tehlikesi var. Küresel ısınma ve su seviyelerinin yükselmesinden ciddi derecede etkilenen Hollanda, bazı bölümlerinin deniz seviyesinin altında olmasından dolayı sık sık sel tehditiyle karşı karşıya kalıyor. Bu duruma karşı önlem almak için 13. yüzyılda su kanalları açılmış fakat zamanla bu da yetersiz olunca yel değirmenleri kurulmuş ve biriken suyun tahliye edilerek doğal enerji ve gıda üretiminde kullanılması sağlanmış.
Yel değirmenleri müthiş bir başarıyla sel tehlikesinden korunmayı sağlamış olsa da Hollanda’nın kuraklık, kıtlık ve orman yangınları gibi sorunları yüzyıllarca devam etmiş. Bütün bu olumsuzluklara karşın, Hollanda’nın su sorununa getirdiği çözümler ülkenin mühendislik alanındaki çabalarını ve başarılarını yansıtıyor. Özellikle okyanus kıyılarındaki şehirlerde görebileceğiniz su setleri ile şehirler sel ve tsunami tehlikesinden korunmaya çalışılıyor.
Kinderdjik Yel Değirmenleri konumu
Sena’nın notu: Bölge genellikle rüzgarlı olduğu için yanınıza bir rüzgarlık almanız faydalı olacaktır.
Giethoorn isimli Steenwijkerland belediyesine bağlı bu küçük köyde 150’den fazla köprü var. Kimi zaman “Küçük Venedik” ya da “Hollanda’nın Venedik’i” olarak anılan Giethoorn köyüne araçlarla giriş yapmak tamamen yasak. Yürüyerek keşfedebileceğiniz gibi, köyün kanallarında küçük tekne turlarına da katılabilirsiniz.
Burayı gördükten sonra hızla emekliliğinizi planlamaya başlayacaksınız. Köyün birbirinden güzel evlerinden birinde sakin ve huzurlu bir emeklilik hayatı süreceğinize emin olabilirsiniz. Köye ulaşımı ise Amsterdam’dan trenle Steenwijk şehrine ulaşarak gerçekleştirebilirsiniz. Trenden indikten sonra da yaklaşık yarım saat süren bir otobüs yolculuğu ile köye ulaşabilirsiniz. Yolculuk toplamda 2 saat kadar sürecektir.
Hollanda’nın en büyük 4. şehri olan Utrecht, Hollanda’nın en büyük üniversitesi olan Utrecht Üniversitesi’ne de ev sahipliği yapıyor. Orta Çağ şehri olan Utrecht, 8. yüzyıldan beri Hollanda’nın dini merkezlerinden biri olmuş. 17. yüzyıldaki Hollanda Altın Dönemi’nin de en önemli şehirlerinden biri olan şehir zamanla Amsterdam’ın gölgesinde kalmış.
Trenle yarım saat içerisinde Utrecht’e ulaşabilirsiniz. Halen demir yolu ulaşımının merkezi noktalarından birinde bulunan şehirde mutlaka görülmesi gereken başlıca yapılar şu şekilde:
Hollanda’nın en yüksek kilise kulesi Utrecht’te bulunuyor. 14. yüzyılda inşa edilen katedrale ait olan kuleye isterseniz çıkabilir ve şehri yüksekten izleyebilirsiniz. Havanın açık olduğu bir günde kuleden Amsterdam ve Rotterdam şehirleri de gözükebiliyor. ( Ülkenin bahsettiğimiz dümdüz coğrafyası sayesinde!)
Dom Kulesi ve Dom Kilisesi konumu
Neo-Gotik stilde 1892 yılında inşa edilen kalenin masraflarını Rothschild ailesi karşılamış. Kale gerçekte Hollandalı zengin bir aile olan De Haar ailesine ait. Haliyle kalenin iki aileye de ev sahipliği yapan ve Avrupa’nın zengin ailelerinin yaşantısını gözler önüne seren bir tarihi eser ve özel mülk olduğu söylenebilir.
200 odalı kalenin sadece en alt katındaki birkaç oda ziyarete açık. Kalenin iç dekorasyonu ise adeta bir Katolik Kilisesi’ni çağrıştıracak kadar şatafatlı; kalenin bahçesi ise en az Paris’teki Versay Sarayı‘nın bahçeleri kadar düzenli.
Utrecht halkının tercih ettiği yerlerden biri olan tarihi park, şehrin doğusunda bulunuyor. 1888 yılında düzenlenen park birçok yaşlı ağaca ve çeşmelere ev sahipliği yapıyor.
Hollanda’nın en güzel parklarından biri olan Utrecht, öğrencilerin de piknik için sıklıkla tercih ettiği yerlerden biri. Parkta ayrıca EXbunker sergi alanının tadını çıkarabilir; öğle yemeği için parkın restoranını tercih edebilirsiniz.
Hollanda’nın başkenti Amsterdam olarak bilinse de aslında yönetimsel olarak birçok bina ve politikacı Lahey şehrinde bulunuyor. Lahey, Amsterdam’a trenle sadece yarım saat; arabayla 1 saat uzaklıkta bulunuyor.
Lahey şehrinde Hollanda Krallığı hükümetinin, bakanlıklarının, parlamentosunun, Hollanda Yüksek Mahkemesi’nin ve Hollanda Devlet Konseyi’nin merkez binaları bulunuyor. Lahey şehri aynı zamanda Uluslararası Adalet Divanı’na da ev sahipliği yapıyor.
Hollanda’nın ismi çok duyulan ama az ziyaret edilen şehirlerden biri olan Lahey’in en etkileyici özelliği sokaklarında çok az sayıda arabanın bulunması ve en turistik dönemlerde bile oldukça sakin bir şehir olması.
Şehirde mutlaka görülmesi gereken başlıca bölgeler ise şu şekilde:
Dünyanın en eski parlamento binası olarak bilinen Binnenhof, ülkenin de siyasi merkezi olarak hizmet vermeye devam ediyor.
Dilerseniz, özel turlarla parlamentonun içerisini de gezebilirsiniz fakat binanın dış cephesi ve çevre düzenlemesi de sizi epeyce etkileyecek ve incelemek zamanınızın çoğunu alacaktır.
Hollandalı sanatçı Vermeer’in en ünlü eserlerinden biri olan İnci Küpeli Kız Tablosu’nu işte bu binanın sanat galerisinde görebilirsiniz!
Dahası, Hollanda Altın Çağı’nı yaşatan birçok sanatçının çeşitli tabloları da sergileniyor.
Lahey Mahkemesi, Hollanda’nın en ünlü yapılarından biri. Şehrin nerede olduğunu bilmeseniz bile Lahey isim olarak tanıdık geliyor olmalı.
İçeriye herhangi bir ücret ödemeden giriş yapabilirsiniz.
Beni en çok etkileyen ise sarayın bahçesi ve süslemeleri olmuştu. Özellikle süslemelerde “barış” kelimesinin farklı dillerdeki karşılıklarını kullanmışlardı. Burası gerçekten huzuru ve barışı hissedebileceğiniz bir yer.
Tüm Hollanda şehirleri gibi, bir şekilde kanallarıyla ün kazanmış şehirlerden biri de olsa, şehrin en etkileyici noktalarından biri de uzun ve görkemli plajı.
Lahey’in kıyısına kurulduğu Kuzey Denizi ne yazık ki bahar aylarında epeyce soğuk oluyor. Haliyle, sadece yaz döneminde olmak üzere ve biraz serinlemek için burada denize girmeyi tercih edebilirsiniz. Fakat denize girmeseniz bile bu uzun plajda dolaşmak ya da denize karşı oturup dinlenmek de oldukça etkileyici.
1630’lardan beri önemli bir lale ticareti merkezi olduğundan dolayı bölge hızla gelişmiş. 1656’da Hollanda’nın en eski ticaret kanallarından biri olan ve Leiden şehri ile Haarlem’i birbirine bağlayan Leidsevaart açılmış. Amsterdam’dan trenle 15 dakika içerisinde ulaşabileceğiniz Haarlem özellikle bahar aylarında lale bahçelerinin rengarenk bir hale bürünmesiyle dikkat çekiyor.
Hollanda’nın simgesel yiyeceklerinin evi: Gouda. Stroopwafel denen kağıt helva benzeri özel Hollanda waffle’ını ve Gouda peynirlerini burada tadabilirsiniz.
Yarım günlük bir gezi bu küçük şehir için yeterli olacaktır. Gouda, Amsterdam’dan sadece 1 saat uzaklıkta. Özellikle geziniz perşembe gününe denk gelirse Gouda’nın ünlü peynir marketi her perşembe günü sabah 10’dan öğlen 12.30’a kadar devam ediyor. Eğer Edam’daki marketi kaçırırsanız burayı da tercih edebilirsiniz.
Hollanda’nın en büyük 2. şehri olan Rotterdam, bir liman kenti. 1270 yılında insanların yerleşmeye başladığı şehir, Avrupa’nın en büyük limanına ev sahipliği yapıyor. Erasmus Üniversitesi’nin de bulunduğu şehir önemli bir kültürel merkez aynı zamanda.
“Avrupa’nın Kapısı” lakabına sahip şehirde gezilmesi gereken çok fazla önemli yer var.
2. Dünya Savaşı sırasında bu bölgedeki evlerin birçoğu zarar görünce, savaştan sonra bölgenin yenilenmesinden sorumlu mimar Piet Blom 1984 yılında burada olabildikçe değişik bir düzenlemeye gitmiş.
Bu kübik evler şehir merkezinde 45 derecelik açılarıyla duruyor.
Savaştan etkilenen bir başka yapı da Rotterdam’daki en büyük kilise olan St. Laurenskerk. Restorasyonu 1968’e kadar süren kilise Rotterdam’da Orta Çağ’dan kalma tek eser.
2. Dünya Savaşı’ndan sonra yenilenmiş olmasının da etkisiyle Rotterdam, renkli ve yenilikçi mimarinin başkenti denilebilir.
2014’te inşa edilen bu market tamamen yemek satışına ayrılmış. Üst kattaki daireler ise konut olarak kullanılıyor.
Böylesine modern mimariye sahip bir şehre yakışan ve Rönesans filozoflarından Desiderius Erasmus’un adını taşıyan köprüye “Kuğu” lakabı verilmiş.
Hollanda’nın Utrecht ve Amsterdam ile beraber en önemli üniversite şehirlerinden biri olan Leiden, Amsterdam’dan trenle yaklaşık 24 dakika uzaklıkta bulunuyor.
Leiden Üniversitesi ülkenin en eski üniversitesi ve 1575 yılında kurulmuş.
1597 yılında Rönesans mimarisine uygun şekilde inşa edilen bina, şehrin belediye binası. Şehirde en çok göze çarpan yapılardan da biri.
11. yüzyılda inşa edilen kale Leiden’ın kalbinde bulunuyor. Şehri panaromik olarak izlemek için ideal bir noktada bulunan kale, bütün Leiden şehrini gözler önüne seriyor.
Şehrin iki önemli kanalını, Eski ve Yeni Kanalların ortasında bulunan kale, şehrin korunmasında rol almış. Şu anda ise halka açık bir park olarak kullanılıyor.
16. yüzyılda inşa edilen kilise geç-gotik mimari biçimini yansıtıyor. Leiden’ın bir önemli özelliği de İngiltere’deki dini baskıdan kaçan Kalvenist (Protestanlığın bir mezhebi) İngilizlerin, Hollanda’daki din özgürüğü anlayışından esinlenerek Hollanda’da yaşadıkları şehir olması.
Bu grup 1609’da geldikleri şehirde tam 10 yıl boyunca ve kilisenin tam karşısında yaşamış. Daha sonrasında da Amerika kıtasına doğru yola çıkmışlar. Eğer bu göçmenlerin tarihini keşfetmek isterseniz Leiden’da onlara adanmış bir müze de var.
Rhine Nehri’nde bulunan kanal, eskiden Leiden’ın önemli bir ticaret merkezi olmasına katkı sağlamış da olsa, şu anda ticaret için kullanılmıyor. Sakin yürüyüş yollarına sahip olan kanalın en güzel noktası, kanalların birleştiği Weddesteeg ve Galgewater bölgesi. Burada Leiden’ın eski şehir kapısını, ahşap köprüyü ve yel değirmenini görebilirsiniz.
Kanal üzerinde bulunan Koornbrug Köprüsü’nü ve şehrin batı (Morspoort) ve doğu (Zijlpoort) kapılarını görebilirsiniz. Bu nokta Orta Çağ döneminde şehrin kapısı olarak kullanılmış aslında. Şehir merkezine ne kadar yakın olduğunu düşündüğünüzde geçmişte şehrin ne kadar küçük olduğunu hesaplayabilirsiniz.
Delft Teknoloji Üniversitesi’ne ( TU Delft) ev sahipliği yapan şehir, Hollanda seramiğinin en iyi örneklerini sergiliyor.
Hollanda Altın Çağı döneminde yükselişe geçen şehrin biyoloji bilimine çok büyük katkıları olmuş. Bakterilerin keşfini gerçekleştiren ve mikrobiyolojinin kurucuları sayılan Antonie van Leeuwenhoek ve Martinus Beijerinck bu şehirde doğmuş ve eğitim almış.
Hollanda’nın önemli bir hanedanlığı sayılan Oranj-Nassau ailesi, 16. yüzyıldan beri Hollanda ve Avrupa’nın politalarında önemli roller üstlenmiş. Günümüzde Hollanda’nın benimsemiş olduğu turuncu ulusal renk de bu hanedanlıktan geliyor. Aile kendilerine Delft şehrini merkez almış.
Hollanda’nın Altın Çağı’nı yaşamasında ve Hollanda Cumhuriyeti’nin kurulmasında Delft şehrinin önemli bir rolü var. Şehir müzesi Prinsenhof‘ta şehrin Hollanda ve Avrupa için tarihi önemini keşfedebilirsiniz.
Şehir, Amsterdam’a trenle 45 dakika kadar uzaklıkta.
Hollanda’ya ucuz uçak biletleri için tıklayınız.