Konsept seyahatler son birkaç senedir oldukça popüler bir halde. Gastronomi turizmi, sanat turizmi, mimarların izinde yapılan seyahatler… Edebiyatsever gezginlerin tercih ettiği turizm şekli ise edebiyat turizmi.
Çok okuyan mı bilir, çok gezen mi sorusuna “Her ikisi de!” cevabını vermek isteyen edebiyat tutkunları, okudukları eserlerin hikayelerini yerlerinde görmek, hayallerinde canlandırdıkları bölgeyi deneyimlemek için bu kentleri ziyaret edebilirler.
Ünlü edebiyatçıların eserlerine fon olmuş dünya kentlerini, bu eserlerden aldığınız ilhamla keşfetmek ve buralarda kendi hikayenizi yazmanız için sizlere derledik.
İçindekiler
Romandan şiire birçok esere ev sahipliği yapan İstanbul’a başlı başına roman desek abartmış olmayız.
Her noktası sürprizlerle ve güzelliklerle dolu İstanbul, Türk edebiyatında olduğu gibi dünya edebiyatında da birçok esere fon olmuş bir şehir. İstanbul’da geçen romanlar, hikayeler ve tiyatrolar, İstanbul’u tema haline getiren şiirler saymakla bitmez.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi adlı romanıyla edebiyat turizminde popüler hale gelen İstanbul, son senelerde Ferzan Özpetek’in İstanbul Kırmızısı, Mario Levi’nin İstanbul Bir Masaldı ve Aret Vartanyan’ın Bir Nefes İstanbul gibi eserleri sayesinde de çok sayıda turist çekmekte.
Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi’nde, İstanbul adeta bir “aşk müzesi” olarak ele alınıyor. Bir İstanbul hikayesini anlatan romanda, Beyoğlu Sineması, İnci Pastanesi gibi çok sayıda gerçek mekana yer veriliyor.
Masumiyet Müzesi’nin ışığında birçok yeri gezebileceğiniz gibi, Çukurcuma’da yer alan gerçek bir müzeye dönüşmüş Masumiyet Müzesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Romanda geçen objelere yer veren müze, edebiyat temelli görsel üretim deneyimi sunuyor ziyaretçilere.
Gerçek bir İstanbul romancısı olan Orhan Pamuk’un Kafamda Bir Tuhaflık romanında kırk yılı aşkın süre İstanbul sokaklarında yoğurtçuluktan, otopark bekçiliğine pek çok farklı iş yapan Mevlut’le birlikte İstanbul’un değişimine şahit oluyoruz. İstanbul sokaklarının yıkılıp yeniden yapılması ve soylulaştırma çabasından, siyasi darbeye kadar her şey İstanbul etrafında dönüyor eserde.
Türk edebiyatında İstanbul’la özdeşleşmiş önemli eserlerden bir diğeri Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur romanı. Bu romanda yalnızca Nuran ve Mümtaz aşkına değil, onların İstanbul’a olan büyük aşklarına da şahit oluyoruz. Tanpınar, İstanbul sokaklarını ve insanlarını detaylı biçimde resmediyor eserinde. Eserden ilhamla Beyazıt’tan, Üsküdar’a, Çengelköy’den Emirgan’a kadar İstanbul’un pek çok noktası ziyaret edilebilir. Eğer İstanbul’da bu romanla bütünleşmiş bir rota izlemek isterseniz Tanpınar Edebiyat Araştırmaları ve Uygulama Merkezi’nin hazırlamış olduğu haritadan yararlanabilirsiniz.
İstanbul’un farklı bir yönünü keşfetmek ve bambaşka bir İstanbul’la tanışmak isteyenler ise hala okumadıysalar Sait Faik Abasıyanık’ın “Dolapdere” öyküsüne ve Metin Kaçan’ın Ağır Roman eserine baksınlar. İstanbul’u dolaşmaya çıkmış Sait Faik’in izlenimlerine yer veren öykü eşliğinde Dolapdere sokaklarında kaybolabilir, Metin Kaçan’ın Ağır Roman’ı ile İstanbul’un ara sokaklarına ve alt kültürüne odaklanarak farklı bir İstanbul deneyimi yaşayabilirsiniz.
İstanbul gezinizden önce mutlaka göz atmanız gereken yazılarımız:
Dünya edebiyatının en bilinen ve en çok sevilen eserlerine ev sahipliği yapan yerlerden biri tartışmasız Londra.
Londra denildiğinde akla ilk gelen ilk edebiyatçı olan Charles Dickens’ın birçok eseri Londra’da geçmekte. Yazar Londra sokaklarını, evleri, geniş meydanları eserlerindeki betimlemelerle gözlerimizin önüne getirip, orada hissetmemizi sağlasa da neden yazarın eserleri ışığında gerçek bir Londra turu yapmayalım ki?
Charles Dickens rotasına başlanacak en güzel yer, yazarın bir zamanlar yaşamış olduğu ve günümüzde müze haline getirilen evi. Londra’da yazarın ayak izlerini takip edebileceğiniz birçok tur bulunmakta. Bu turlarda Oliver Twist’in Londra sokaklarındaki koşturmacasına eşlik edip, az bilinen St. Vedast Alias Foster Bahçesi gibi yerleri ziyaret edebilir, eski Londra tavernalarında içeceğinizi yudumlarken seçmiş olduğunuz Dickens eserinin sayfalarını karıştırabilirsiniz. Neredeyse tüm romanlarında yer alan Thames Nehri kıyısında yapacağınız bir yürüyüşten sonra, İki Şehrin Hikayesi’nde geçen mekanlardan olan St. Barnabas Evi’nin karşısında bulabilirsiniz kendinizi.
Charles Dickens’ın izin yapacağınız Londra seyahatinin en güzel zamanı ise Noel dönemi. Büyük Umutlar tasvirlerinden bildiğimiz Londra’nın karlı kavşaklarını, sisli caddelerini dolaşırken, bir anda kendimizi Bir Noel Şarkısı kitabının ana karakteri Ebenezer Scrooge ile birlikte yürürken hayal edebiliriz. Bir de o sırada kar atıştırıyorsa işte o Londra gezisinin tadından yenmez!
Herkes tarafından sevilen edebiyat eserlerinden Sherlock Holmes ve Harry Potter serisi de Londra’dan izler taşımakta.
Sherlock Holmes ve Dr. Watson’ın yaşadıkları Baker Caddesi’nden tutun, Harry Potter’dan çok sayıda izler taşıyan Christ Church Collage, King’s Cross Tren İstasyonu gibi mekanlardan çok daha fazlasını görebilirsiniz Londra seyahatinizde.
Londra gezinizden önce mutlaka okumanız gereken yazılarımız:
Dünyanın en romantik şehri Paris, büyüsüyle edebiyatçıları sarıp sarmalamış, onlara ilham bir şehir olmuş. Bu sebeple edebiyat aşıkları için ayrı bir yeri olan Paris’i edebiyat geziniz kapsamında bir Flaneur edasıyla gezip, sokaklarında kaybolabilirsiniz.
Her romanında Paris’in başka bir yüzünü anlatan bu şehrin aşığı Victor Hugo, Sefiller’de bir sokak çocuğunun gözünden Paris’in karanlık yönünü ele alıyor.
Paris’te geçen bir edebiyat eseri diye sorsak herhalde pek çoğunuzun vereceği cevap olan Notre Dame’ın Kamburu ise şehrin şatafatlı yüzünü gösteriyor bizlere.
19. yüzyılda bakımsızlığından dolayı yıkılmak istenen Notre Dame Katedrali‘ne ilgi çekmek amacıyla yazılan roman, edebiyat sayesinde gerçekleşebilecek güzelliklerin en büyük kanıtlarından. Bu eser sayesinde popüler bir nokta haline gelen ve ölümsüzleşen Notre Dame Katedrali 2019’da gerçekleşen yangınla hepimizi üzene kadar, her yıl binlerce turist çekmeyi başarıyordu.
Uzun bir süre Quasimodo’nun Paris’in en büyük simgelerinden olan Notre Dame Katedrali’nin çanını çalmak için merdivenleri tırmanmasını yerine gidip hayal edemeyecek olsak da, Paris sokaklarından birinde çalan müzikte Esmeralda’nın dans ettiğini hayal edebiliriz.
Victor Hugo’nun eserlerine fon olan Paris’te yazarın müzeye dönüşen evini ziyaret edebileceğiniz gibi, eserlerinde geçen Saint Paul Kilisesi, Lüksemburg Bahçesi gibi yerleri ve Sefiller romanında Jean Valjean’in en dramatik sahnelerine ev sahipliği yapan kanalizasyon tünellerini görmek için Paris Kanalizasyon Müzesi ziyaret edilebilir.
Emile Zola ve Balzac gibi Fransız edebiyatının önemli yazarları da Paris’e geniş yer vermiştir eserlerinde. Paris seyahatiniz öncesi okuyabileceğiniz eserlerden olan Emile Zola’nın Germinal romanı gibi, Balzac’ın düş-ülkeye yapılmış hayali bir geziyi anlatan Paris’ten Cava’ya Yolculuk da okunmaya değer eserlerden.
Paris seyahatinizde yapmanız gereken bir diğer şey ise, Ataol Behramoğlu’nun “Paris’ti, geceydi gençtim. / Koyu simsiyah akıyordu Seine” dizeleri eşliğinde karanlık Seine sularını seyre dalmak.
Paris gezinizden önce mutlaka göz atmanız gereken yazılarımız:
Rus edebiyatı dediğimizde aklımıza gelen ilk edebiyatçılardan biri Dostoyevski, haliyle ilk gelen şehir de Saint Petersburg. Saint Petersburg, edebiyatı etkileyen bölgeler arasında.
Sayısı 500’ü aşan köprüler, birbirlerine bağlanan kanallar, kendine has mimarisiyle buram buram edebiyat kokan şehir, özellikle Dostoyevski’nin pek çok eserine fon olmuş. Beyaz Geceler, Petersburg Düşleri, Suç ve Ceza, Karamazov Kardeşler gibi eserlerinde uzun uzun anlatıyor kentin güzelliğini Dostoyevski.
Dostoyevski sayesinde gözlerinizi kapatınca kendinizi bir anda Saint Petersburg’un köprülerinden birine ışınlamak isteyebilirsiniz! Yazar kentin sokaklarını, binalarını ve insanlarını o kadar güzel betimlenmiş ki burada hiç bulunmamış dahi olsak, gitmiş gibi izlenime sahip olunabilir.
Peki neden beyaz geceler zamanı kentin dört gecesine şahitlik etmiş Beyaz Geceler romanını okurken, kitaba konu edilen Neva Nehri’nde tura çıkmayın? Ya da Budala ve Suç ve Ceza’nın pek çok sahnesinin geçtiği Catherine Kanalı kenarında bir yürüyüşe… Nehrin iki yanını süsleyen saraylar eşliğinde yapacağınız yolculukta kente hayran kalmak kesin!
Şehirde soluklanmak için seçeceğiniz nokta, Dostoyevski’nin Budala romanının kahramanı Prens Mışkin’den esinlenerek dekore edilmiş Idiot Restoran olmalı. Burada kütüphane ile çevrilmiş odada otururken Budala kitabına da göz atın. Bu şehre edebiyat odaklı seyahat gerçekleştirip unutmamanız gereken diğer şey ise Dostoyevski Müzesi’ne uğramak tabii!
Yalnızca Dostoyevski romanlarına fon olmuyor Saint Petersburg. Kentte yürürken Puşkin’in Yevgeni Onegin’i de katılıyor sizlere. Soğuk bir Saint Petersburg günündeyseniz, Gogol’un Palto’su. Hele bir de Saint Petersburg’a Moskova’dan yapacağınız bir tren yolculuğuyla geliyorsanız, işte o zaman Anna Karenina eşlik ediyor seyahatinize.
Saint Petersburg’da Marshall Berman’ın Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor kitabının Saint Petersburg bölümü okunmalı. Böylece Petropavlovsk Kalesi, Kazanski Köprüsü, Nevski Bulvarı daha da anlamlanır bu kente yapacağınız seyahatte.
St. Petersburg gezinizden önce mutlaka göz atmanız gereken yazılarımız:
Ünlü edebiyatçıların eserlerine konu olan dünya kentlerinden bahsederken, şimdi de UNESCO tarafından “edebiyat başkenti” seçilen bir yere gidelim: Dublin.
En güzel Orta Çağ kentlerinden olan Dublin, James Joyce, Oscar Wilde, Bernard Shaw, Samuel Beckett gibi dünyaca ünlü edebiyatçılara ev sahipliği yapmış.
James Joyce’un Dublinliler romanı ile hafızalara kazanan şehir, günümüzde edebiyat turları için gelen birçok turisti ağırlıyor. Kitabın ilk sayfalarında verilen romanın geçtiği döneme ait Dublin haritası ve siyah beyaz fotoğraflar, dönemin Dublin’ini gözümüzde canlandırmaya yardımcı oluyor. Kitabı okurken hayalinizde canlandırdığınız kenti bir de günümüzde kendiniz görüp keşfetmek istemez misiniz?
“Amacım ülkenin ahlak tarihi ile ilgili bir bölüm yaratmaktı ve Dublin’i seçtim çünkü bu kent bana felcin merkezi gibi geldi” (James Joyce’un Mektupları, Düşün Yayınevi: İstanbul, 1983, çev. Kudret Emiroğlu, s.41.) diyen James Joyce’un kentini gezmeye başlamanın en iyi noktası yazarın bir süre yaşadığı ve günümüzde müze olarak hizmet veren James Joyce Müzesi. Yazara ait birçok nesnenin ve notlarının bulunduğu müze, edebiyattaki Dublin’in havasını solumak isteyen edebiyatseverler için oldukça iyi bir nokta. Müze, “Ulysses” kitabının girişindeki sahnenin de yaşandığı yer.
Dublin’de James Joyce’un izinde düzenlenen birçok tur mevcut. Bu turlarda The Boarding House kitabına sahne olan Belvedere College ve Hardwicke Caddesi gibi kitapta geçen mekanları, Ölü ismindeki kısa öykünün unutulmaz ortamı olan Gresham Hotel görülebilir.
Büyüleyici Ortaçağ şehri Dublin’de yalnızca James Joyce’un eserlerine sinmiş Dubliner havasını görmüyoruz. Dilerseniz Samuel Beckett Köprüsü’nde, Beckett’ın Sıradan Kadınlar Düşü’nden birkaç satır okuyabilir veya bir barda İrlanda biranızı yudumlarken, Oscar ödüllü şair W.B. Yeats’ın “Bir İçki Şarkısı” şiirini okuyabilir.
Dublin ile ilgili yazılarımıza göz atmak için:
Tarihi ve doğal güzellikleriyle Roma, bildiğiniz gibi onlarca yıldır İtalya’nın en popüler durağı.
Gizli tarikatlar ve binlerce yıllık sırları konu alan Dan Brown’un Melekler ve Şeytanlar kitabı, Roma’nın önemli birçok noktasını ele alıyor. Pagan sembolizminden, Hıristiyan dünyasının önemli noktalarına, sanat tarihinin değerli eserlerinden, en kıymetli mimari yapıtlara kadar Roma’nın dört bir yanından noktaları barındıran Melekler ve Şeytanlar kitabı, Roma seyahati konusunda insanın iştahını kabartmayı çok iyi başarıyor!
Dan Brown’un kitabından uyarlama filmle çok daha popüler bir şehir haline gelen Roma’da, kitapta geçen noktalar doğrultusunda pek çok tur düzenleniyor.
Toprak, Hava, Ateş, Su elementlerinin oluşturduğu haç biçimli yol üzerinde yer alan noktalar arasında en eski ruhani yapı Pantheon, Hıristiyanlık ana merkezi Vatikan, dünyanın en güzel meydanlarından olan Navona Meydanı, Bernini ve Caravaggio’nun eserlerini görebileceğiniz Santa Maria della Vittoria Kilisesi, kitapta illuminati merkezi olarak bahsedilen ve kötü şöhretiyle bilinen Kutsal Melek Kalesi ve çok daha fazlası yer alıyor.
Roma’ya yapacağınız yolculuk öncesi Melekler ve Şeytanlar kitabından notlar çıkararak, Roma deneyiminizi zenginleştirmeyi unutmamalısınız!
Roma ile ilgili yazılarımıza göz atmak için:
Charles Köprüsü ve Astronomik Saat Kulesi ile ünlü Prag, ünlü edebiyatçıları ağırlamış bir kent. Özellikle 20. yüzyılın en büyük yazarlarından Franz Kafka ile bütünleşmiş şehirde, Kafka’nın kentin dört bir yanında dolaşan hatırasını hissetmemek imkansız.
“Prag sizi asla bırakmaz. Bu tatlı küçük ananın çok güçlü pençeleri vardır” diyen Franz Kafka’nın bu şehre duyduğu büyük tutku, roman ve hikayelerinde doğrudan görülmez. Diğer şehirlerde bahsettiğimiz gibi “Romanda geçen mekan burası” diyemiyoruz Prag için.
Fakat Kafka’nın tüm eserlerinde Prag’ın Kafka üzerine bıraktığı his okuyucuya geçmeyi çok iyi başarıyor. Kafka’nın peşini bırakmayan Prag’ı, günümüzde Kafka sarmış durumda. Kafka’nın doğduğu ev, Kafka Müzesi, kafeler, heykeller, sokaklar…
Prag’ın her sokağında Kafka’nın Milena’ya olan aşkını duyumsayarak yürümek ve Milena’ya ilk aşık olduğu noktada –Cafe Arco Kafka’da- oturup kahve yudumlamak mümkün.
Prag’ı “Gülüşün, duruşun ve hüznün şehri” diye tarif eden Milan Kundera’nın dört farklı şehirde geçen Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği adlı eserinde Prag da yer alıyor. 1968 Prag Baharı’nı konu alan kitapta, imkansız aşkın hikayesinin fonu romantik ve sanatsal şehir Prag.
Eğer Prag’a bir seyahat düzenledi iseniz, bir de bu kente Nazım Hikmet’in gözünden bakmalısınız. Şairin,Slavia Kahvesinde Şair Dostum Tavfer şiirindeki “Vltava Nehrinin köpüklerinde / Martı sesleriyle gelir İstanbul” dizelerini yazdığı ve duvarında Nazım Hikmet portresi bulunan Cafe Slavia, yalnızca Nazım Hikmet’in değil, birçok yabancı edebiyatçının da uğrak noktası olmuş zamanında.
Şehre Nazım’ın gözünden bakmak için Cafe Slavia’da ya da Vltava Nehri kenarında otururken Slavia Kahvesinde Şair Dostum Tavfer veya Prag Berlin Treni gibi şiirlerinin dizelerini okumalısınız.
Prag ile ilgili yazılarımıza göz atmak için:
Ünlü edebiyatçıların eserlerine fon olmuş dünya kentleri saymakla bitmez.
Avrupa’nın göbeğinde oldukça dramatik bir geçmişe sahip olan Berlin, birçok edebi eserde yerini alıyor.
Her bir bölgesi ayrı güzel olan İtalya’nın birçok şehri romanlara, şiirlere, filmlere konu olmuş.
***
Lizbon’a yapacağınız seyahatten önce her şeyi bırakıp Lizbon’a giden birinin hikayesini anlatan Pascal Mercier’in Lizbon’da Gece Treni, Stockholm seyahati öncesi adeta mini rehber niteliğinde olan ve ilgi çekici tasvirleri ile gerçek mekanları ele alan Stieg Larsson’un Ejderha Dövmeli Kız romanı seyahat iştahınızı kabartacak romanlardan.
Yunanistan’ın en büyük adası Girit’e bir yolculuk yapıyorsanız, adanın kültürünü konu alan ve adanın atmosferinde hayatı doyasıya yaşamanın sırlarını paylaşan Kazancakis’in Zorba romanını okuyabilirsiniz.
Agatha Christie’nin Nil’de Ölüm romanı, polisiye tutkunlarını hemen Mısır’a bilet bakmaya itecek türden.
Eğer yol kitaplarını seviyor ve Hindistan’a doğru bir yolculuğa çıkmak istiyorsanız, Salman Rushdie’nin Geceyarısı Çocukları tam size göre! Kasmir’den Agra’ya, oradan Bombay’a kadar Hindistan’ın farklı noktalarını adeta gerçekten geziyoruz gibi hissettiren kitap, yeni bir maceraya atılmak için plan program yaptırıyor!