Hikayesi olan yemekler her zaman ilgimi çekmiştir. Nasıl ki Anadolu’da pek çok yemeğin kendine has bir hikayesi, bir ortaya çıkış rivayeti varsa farklı ülkelerde de hikayesi olan pek çok yemek bulmak mümkün.
Üstelik İtalya, Fransa, İngiltere gibi ülkelerde ortaya çıkan bu yemekler günümüzde neredeyse dünyanın her yerinde pişiriliyor.
Hadi gelin adı yabancı tadı aşina bu lezzetlere doğru mini bir keşif yolculuğuna çıkalım.
Fransızların dünyaya kazandırdığı en güzel pişirme tekniklerinden biri de bence ‘Au Gratin’.
Genellikle sebze pişirmek için kullanılıyor olsa da zaman zaman et ve balık pişirirken de kullanılıyor.
Peki nedir bu graten diyecek olursanız aslında çok aşina olduğumuz bir usül. Rendelenmiş peynir, ekmek kırıntısı veya pane harcı ile bir karşım hazırlanıyor.
Fırın kabına alınan sebzelerin ya da etlerin üzeri bu karışımla kaplanıyor ve üzeri altın sarısı oluncaya kadar pişiriliyor.
İşte yemelere doyamayacağınız bu altın sarısı karışımın adı ‘gratine’.
Ben ‘au gratin’e en çok yakışan sebze patates diyorum ve sizi damak çatlatan bir patates ‘au gratin’ tarifi ile baş başa bırakıyorum.
İngilizlerin meşhur çay saatlerinin yıldızlarından biri de çıtır hamur parçaları ve taze meyvelerle hazırlanan crumble.
Her ne kadar günümüzün en havalı tatlılardan biri olsa da aslında ortaya çıkışı pek de havalı değil. İkinci Dünya Savaşı yıllarında İngiltere’de uzun süren bir yokluk dönemi yaşanmış.
Bu süreçte ellerinde tart yapmak için yeterli malzeme bulunmayan ve tasarruf yapmak zorunda olan İngiliz kadınları ellerinde olan malzemelerle yeni bir şeyler denemeye başlamışlar. İşte crumble da bu yokluk günlerinde ortaya çıkmış.
Bol meyveli az hamurlu bu tatlı o kadar sevilmiş ki zamanla tüm dünyaya yayılmış ve sadece çay saatlerinde değil günün her anında yiyebileceğiniz en lezzetli tatlılarından biri olmuş.
Siz de evde kalan meyveleri değerlendirebileceğiniz lezzetli bir tatlı arıyorsanız crumble tam size göre, üstelik yapımı da çok kolay.
Eminim hamburger nereden doğmuştur diye sorsalar pek çoğumuzun aklına ilk Amerika gelir. Oysa hamburger adını Almanya’nın Hamburg kentinden almıştır.
19. yüzyıldan itibaren hızla dünyaya yayılmaya başlayan hamburgerin ilk yolculuğu Almanya’dan İngiltere’ye oldu. Ardından Coğrafi Keşifler’in başlaması ile birlikte Amerika’ya kadar devam etti.
Uzun yıllar sadece evlerde pişirilen hamburger ilk kez New York’ta bir restoranın menüsüne girdi ve 1932 yılında Amerikalı John Greogre hamburgerin patentini aldı. Kim bilir belki de bu yüzden hamburger denildiğince aklımıza ilk Amerika geliyordur.
Yıllar geçtikçe klasik hamburgerlerin içine çok farklı eşlikçiler koyulmaya başlandı ve ortaya devasa boyutlarda efsane burgerler çıktı.
Eriyen peynirle yapılan cheeseburger de bu lezzetlerden biri.
Siz de evinizde kendinize en güzelincen bir cheeseburger yapmak istiyorsanız tarife buyrun:
1900’lü yılların en önemli balerinlerinden biri olan Anna Matveyevna Pavlova çıktığı dünya turnesi kapsamında Yeni Zelanda ve Avustralya’ya da uğrar.
Yeni Zelandalılar bu zarif balerinin ülkelerine gelişini yılın olayı olarak sayarlar. Ünlü balerinin şerefine kaldığı otel, balerine özel ve daha önce hiç görülmemiş bir tatlı hazırlamak ister. Bunun üzerine otelin şefi balerinin tütüsünden esinlenir ve yumurta aklarının iyice köpürtülmesi ile yapılan bembeyaz bir tatlı hazırlar.
Bezeyi andıran taban tütünün ana şeklini oluştururken, üzerindeki kremalı kısım tütünün ince kumaşını simgeler.
Anna Matveyevna’nın gösterisinde giydiği yeşil yapraklı tütüsüne ithafen şef tatlısını kivi ile süsler.
Kısa sürede popülerliğini arttıran bu tatlı dünyaya da ünlü balerinin soyadı ile yayıldı.
Sonrasında farklı meyvelerle süslenerek de yapılan Pavlova o zamandan beri hem Yeni Zelanda’nın hem de Avusturalya’nın milli tatlısı olarak anılıyor.
Hadi gelin bu kolay tatlı nasıl yapılırmış bir bakalım.
Rivayete göre bir İngiliz aristokratı olan Sir Edward Montagu, İngiltere Kralı III. Henry’e Kent şehrinin Sandwich Köyü’nden aldığı bir fil hediye eder. Bunun üzerine Kral III. Henry Montagu’ya Sandwich Kontu ünvanını verir.
Rivayete göre Montagu kumara öylesine düşkünmüş ki yemek yemek için bile kumar masasından kalmak istemezmiş. Bunun üzerine çalışanlarından kendisine masadan kalkmadan tek eliyle yiyebileceği bir şeyler hazırlamalarını istemiş. Böylelikle hem oyuna devam edebilecek hem de karnını doyurabilecekmiş.
Bunun üzerine çalışanları Montagu için iki dilim ekmek arasına bir şeyler koyarak güzel bir sandviç hazırlamışlar. Kısa bir süre sonra Montagu’nun bu keşfi İngiltere’de hızla yayılmaya başlamış ve kumar masalarının vazgeçilmezlerinden biri olmuş sandviç.
Ekmek arası bir şeyler yeme geleneği muhtemelen çok daha eskiye dayanıyor ama bu yiyeceğe özel bir isim bulan İngilizler olmuş.
Sandviç yapmak bence tamamen damak zevkine, yaratıcılığa ve tabi ki evde olan malzemelere kalmış olsa da size ilham vermesi açısından güzel bir sandviç tarifim var.
İspanyol mutfağı denilince akla ilk gelenlerden biri de tabi ki ‘tapas’ kültürü. Adını kapak anlamına gelen ‘tepa’ kelimesinden alan bu gelenek İspanyolların vazgeçilmez geleneklerinden biri.
Peki, çoğunlukla tek lokmada yiyebileceğiniz bu atıştırmalık geleneği nasıl ortaya çıkmış hiç merak ettiniz mi?
Tapas kültürünün ortaya çıkışına dair birkaç farklı rivayet bulunsa da hepsinin ortak bir noktası var. İspanyolların şarapla bir şeyler atıştırma sevdası.
Kimilerine göre içine toz veya sinek kaçmasın diye kadehlerin üzeri ekmek dilimleri ile kapatılırken, kimilerine göre İspanya Kralı 10. Alfonso rahatsızlığı nedeniyle şarabını yanında farklı atıştırmalıklar olmadan içemezmiş.
Kralın önderliğinde saraydan halka yayılan bu ritüel bir süre sonra İspanyol kültürünün vazgeçilmez bir parçası olmuş.
İspanya’da hemen hemen her sokakta ayaküstü aperitif bir şeyler atıştırabileceğiniz pek çok tapas bar bulabilirsiniz.
O zaman madem bu günlerde evdeyiz siz de kendi mutfağınızda hazırlayacağınız pratik tapaslarla keyifli bir akşam üzeri geçirmeye ne dersiniz?
Mutfakların yıldızı makarnanın ana vatanı İtalya’da pek çok farklı makarna çeşidine rastlamak mümkün. Evde yapabileceğiniz en kolay makarna tariflerini de sizin için derlemiştik.
Bizim mantıyı andıran ravioli de onlardan bir tanesi. Günümüzde her İtalyan restoranın menüsünde yer alan ve en havalı yemeklerden biri olan ‘ravioli’yi Kuzey İtalyalı denizcilerin İtalyan mutfağına kazandırdığı söyleniyor.
Rivayete göre uzun süreler boyunca karaya ayak basmayan denizciler artan yemekleri değerlendirmek için farklı şeyler deniyorlarmış. Bir gün artan yemekleri, hazırladıkları hamurdan cepler içine doldurarak değerlendirmeye karar vermişler ve böylece raviolinin ilk temelleri atılmış.
Çoğunlukla buğday unundan yapılan hamurun arasını dilediğiniz malzemeye doldurup kapattıktan sonra üzerine yine kendi yapacağınız harika bir sos gezdirerek kendi raviolinizi yaratabilirsiniz.
İşte bu da benim favori ravioli tarifim:
Hamuru İçin Malzemeler:
1. Dolgusu için kabakların kabuklarını soyup rendeleyin. Elinizle sıkarak fazla suyunu çıkarıp bir kaseye alın. Rendelediğiniz eski kaşar peyniri, lor peyniri, tuz ve karabiberi ekleyip karıştırın.
2.Hamur için un, yumurta ve zeytinyağını geniş bir kapta orta yumuşaklıkta bir hamur elde edecek şekilde yoğurun.
3. Hamur kıvam alınca iki eşit parçaya bölüp mutfak tezgahına alın. Her iki hamuru da merdane yardımı ile 20 cm inceliğinde açın.
4. Kabaklı harcı açtığınız hamurun üzerine aralıklı olarak paylaştırın. Üzerine aynı büyüklükteki diğer hamuru kapatın. Hamur keseceği veya bıçak yardımı ile kareler kesip kenarlarını iyice yapıştırın.
5.Raviolileri kaynar suda yumuşayıncaya kadar, yaklaşık 8-9 dakika haşlayın.
6.Sosu için ezdiğiniz sarımsağı zeytinyağında hafif soteleyin. Rendelenmiş domates ve salçaları ilave edin. Tuz ve karabiberle tatlandırıp domates suyunu çekinceye kadar pişirin.
7. Haşladığınız raviolileri süzün. Üzerlerine domatesli sos gezdirip sıcak servis yapın.