İngiltere’nin en önemli kentlerinden biri olan Liverpool’un adını duymuş olmanız için birçok sebep var.
Müzikseverler için burası The Beatles’ın şehri, futbolseverler ise Liverpool FC, Anfield Road ve “You will never walk alone” sayesinde illa ki biliyordur.
Sinemaseverler ve tarih meraklıları içinse burası ünlü Titanik gemisinin kalkış noktası. Eh, Liverpool’a gitmek için daha fazla nedene gerek var mı?
Bu yazımda sizlere Liverpool’da görmeniz gereken 20 yeri anlatacağım:
Liverpool’da Gezilecek Yerler
1) The Beatles Müzesi (The Beatles Story Museum)
The Beatles hakkında her şey burada mevcut. Gitarları da var, daktiloları ve kişisel eşyaları da.
16.95 Sterlin olan giriş ücreti ise cep yakıyor. Eğer öğrenci kimliğiniz varsa 12.50 Sterlin karşılığında girebiliyorsunuz.
Her gün gezilebilen müze Pazartesi’den Çarşamba gününe dek 09:00 – 19:00, diğer günler 09:00 – 20:00 arası açık.
Beşinci maddede bahsettiğim, Liverpool’un kalbi denebilecek, yazının geri kalanında ismine sık sık rastlayacağınız Albert Limanı’nda bulunuyor.
Tate Galerisi ve diğer müzelerin biraz daha güneyinde, yani The Beatles Heykeli’ne kıyasla diğer tarafında yer alıyor.
2) The Cavern
The Beatles’tan devam ediyoruz. Burası grubun eskiden çaldığı pub.
Adı Mağara anlamına geliyor ama artık The Beatles ile özdeşleşmiş durumda. Dolayısıyla her zaman tıka basa dolu.
Gündüz vaktinizi kentteki diğer noktalara ayırıp geceleyin buraya gelebilirsiniz.
İçeride bir de “Wall of Fame” bulunuyor, duvara ünlü isimlerin plakları asılmış. Victoria Street üzerinde bulunuyor, iki yan bina ise The Beatles Shop.
Liverpool James Street İstasyonu’ndan biraz yürüyerek ulaşabilirsiniz ama mecaliniz yoksa 12, 13 ve 18 nolu otobüslere de binebilirsiniz.
3) The Beatles Heykeli
Beatles’ın Liverpool’a bıraktığı iz bitti mi sandınız? Liverpool’da sokakta yürürken bile bir anda kendinizi The Beatles üyelerinin heykeli ile karşı karşıya bulabiliyorsunuz.
Gerçi etrafındaki turist kalabalığı size şaşırma fırsatı vermiyor ama onlar olmasa bu heykeli gerçekten yolda yan yana yürüyen dört adam sanmanız işten bile değil.
Aralarına geçip askerlik arkadaşınız gibi poz verebiliyorsunuz, tabii fotoğrafınızı çekecek kimse yoksa selfie de yapabilirsiniz.
Tek sıkıcı yanı ise kalabalık arasında fırsat bulmanın biraz yıpratıcı olması.
Liverpool James İstasyonu’nda inip denize doğru yürüyün, rastlayacaksınız.
4) British Music Experience Müzesi
Böylece müzikle ilgili kısmın sonuna geldik ama Liverpool’un müzikseverler için ne kadar cazip bir rota olduğunu anlamanıza yetmiştir diye düşünüyorum.
Bu müze aşağıda bahsettiğim ve yazının geri kalanında adını sık sık duyacağınız Albert Limanı’nda, bir üst maddede yazdığım The Beatles Heykeli’nin arkasında yer alıyor.
Her gün 09:00 ile 18:00 arası açık.
İngilizlerin pek bir gurur duyduğu müzik tarihlerine adanmış bir müze. Elbette başrolde The Beatles yer alsa da David Bowie, Queen, Oasis, Amy Winehouse ve Adele gibi geniş bir zaman ve müzik türü yelpazesinde çok sayıda isim onları yalnız bırakmıyor.
Giriş ücretinin 14 Sterlin olması ise bir hayli can sıkıcı. Öğrenci kimliğiniz varsa 10 Sterlin karşılığında girebiliyorsunuz.
5) The Royal Albert Dock (Albert Limanı)
Liverpool’un tam bir liman kenti olduğundan bahsetmiştim. Bir zamanlar dünyanın en önemli ticari limanı olan Albert Dock hala canlılığını koruyor.
İç kısımda yer alan rengarenk kayıklar ise olağanüstü bir manzara sunuyor. Burası için hala şehrin kalbi denilebilir.
Tate Müzesi ve Merseyside Denizcilik Müzesi burada yer alıyor. Beatles Müzesi de oldukça yakın.
Gezinizin merkezi noktalarından biri olacağı kesin yani. Zaten Liverpool şehrini anlamanın tek yolu da kentin ruhunu biçimlendiren bu limanı görmekten geçiyor bence.
Liverpool James Street İstasyonu’nda inerek gelebilirsiniz.
Deniz kenarında ayrıca insanların demirlere çok sayıda kilit takmış olduğunu göreceksiniz. Üzerlerinde sevgililerinin ve kendilerinin isimlerini kazıyorlar ve böylece aşklarının sonsuza dek sürmesini sağlayacaklarını düşünüyorlar (maksat turistik eğlence olsun, fotoğraf çekmeye bahane olsun!).
Onun dışında her deniz kenarı gibi buradan da martı sesleri eksik olmuyor tabii. Bir de Liverpool’a gelen göçmenleri simgeleyen bir aile heykeli bulunuyor.
Denize sıfır olan görkemli konferans salonu Echo Arena’nın yanında ise London Eye’ın Liverpool versiyonu olan, nispeten daha ufak Freijwheel (nam-ı diğer Wheel of Liverpool) bulunuyor.
Hafta içi her gün 10:00 ile 21:00 arası açık olan bu dev dönme dolap, Cumartesi günleri 09:00 – 21:00 ve Pazar günleri ise 10:00 – 20:00 saatlerinde kullanılabiliyor.
Bilet fiyatı 9 Sterlin (öğrenciye 7.50 Sterlin) olduğundan binmeden önce iki kez düşünün derim ama körfezin ve Liverpool’un tepeden görünümü muhteşem tabii.
Ziyaret edeceğiniz neredeyse her yeri buradan görebiliyorsunuz.
6) Titanik Anıtı (Titanic Memorial)
Albert Limanı’nın biraz kuzeyinde bulunan bu anıt da deniz kenarında yer alıyor.
Tate Galerisi ve Merseyside Denizcilik Müzesi’nin olduğu kısımdan Beatles Heykeli’ne doğru yürüdükten sonra aynı yönde devam ederseniz karşınıza çıkacaktır.
Titanik gemisi battığında hayatını yitirenler anısına dikilmiş granitten bir heykel. Tipi piramitler üst üste konarak yapılmış bir dikilitaşa benziyor.
Aynı isimli bir anıt da ABD’de Washington D.C.’de bulunuyor.
Tabii ünlü geminin bu limandan kalktığını hatırlatayım, o yüzden kentin hafızasında yeri büyük.
Zaten izlemişsinizdir ya, hadi oldu da kaçırdıysanız, Leonardo Di Caprio ve Kate Winslet’in oynadığı, James Cameron ve Steven Spielberg’in imzasını taşıyan Oscar rekortmeni filmi de mutlaka izleyin derim!
7) Liverpool Şehir Müzesi (Museum of Liverpool)
Liverpool halkının günlük yaşantısını gözler önüne seren klasik bir şehir müzesi.
Yine Albert Limanı’nda, Denizcilik Müzesi ve Tate Müzesi’nin olduğu kısımla Beatles Heykeli’nin arasında yer alıyor.
Diğerleri gibi bu müze de denize sıfır, dolayısıyla sırf manzarayı seyretmek için binaya girip camdan dışarı bakmayı bile tercih edebilirsiniz.
Tüm şehir müzelerinde olduğu gibi kent ahalisinin geçmişini anlatan, günlük hayata ait nesneler ve aletler mevcut.
Altı bin civarında eşya bulunduğu yazıyor ama hepsini görmeden önce sıkılıp denize dönüyor insan açıkçası.
Zamanınız sıkışıksa şart değil, vaktiniz bolsa bir uğrayıp manzaraya göz atın derim.
Her gün 10:00 ile 17:00 arası açık, girişler ücretsiz.
8) Tate Sanat Galerisi (Tate Liverpool)
Albert Limanı’nda, denize nazır bir noktada, çok da bir özelliği olmayan modern bir binanın içinde bulunan bu müze Londra’daki ünlü adaşına bağlı.
Çağdaş sanat eserleri sürekli olarak sergileniyor, zaman zaman da özel koleksiyonlar ziyarete açılıyor.
Her gün 10:00 ile 17:50 arası gezebilirsiniz.
Sergilerin çoğu ücretsiz ama bazıları için bilet almak gerekebiliyor, hatta bir kısmı için Tate üyesi olmanız dahi istenebiliyor ama ücretsiz olanları gezmek bana yetti.
Albert Dock’a gelmeden Liverpool’u gezmiş sayılmazsınız bence, dolayısıyla yolunuz zaten bu civara mutlaka düşecek. Tate Museum’a da bir uğrayın derim.
9) Merseyside Maritime Museum (Merseyside Denizcilik Müzesi)
Bu denizcilik müzesi hem bu liman kentinin geçmişine ışık tutuyor hem de Titanik ve Lusitania gemileri hakkında bolca bilgi sunuyor.
İnteraktif sergiler de mevcut. Örneğin sizden Titanik’te kaç adet kedi olduğunu tahmin etmenizi istiyorlar, sonra yandaki kutuyu açıp yanıtı öğreniyorsunuz.
Ayrıca 1 pound karşılığında 1 peni üzerine Titanik resmi basabiliyorsunuz eski bir makine yardımıyla.
Üstelik girişler ücretsiz.
Ziyaret saatleri ise diğer çoğu müze gibi 10:00 ile 17:00 arasında. Albert Limanı’nda bulunuyor.
10) Uluslararası Kölelik Müzesi (International Slavery Museum)
Eskiden Afrika’da toplanan esirler, orada İngiliz bandıralı gemilere hiçbir insani düzen olmadan, yatacak yer veya yiyecek bir şey hatta doğru düzgün su dahi sağlanmadan balık istifi yüklenip Küba’ya taşınır; oradan da ABD limanlarında peyderpey satılmak için dağıtılırmış.
Köleleri Afrika’dan Küba’ya taşıyan İngiliz gemileri ise Liverpool’a dönüp kazançlarını bankada sağlama alır, kendileri için erzak yüklenir ve topraklarında doğaya saygılı biçimde yaşayan Afrikalıları silah zoruyla kaçırmak için tekrar yola koyulurlarmış.
Dolayısıyla Liverpool’un insanlık tarihindeki en hazin olaylardan biri olan köle ticaretinde önemli bir yeri var. Neyse ki reddetmek, üzerini örtmek yerine bu karanlık geçmiş ile yüzleşmeyi seçmişler.
Zaten sonradan köle ticaretini yasaklamışlar (İspanyollar ve Portekizliler ise bir süre daha sürdürmüş).
Albert Limanı’nda, hemen Merseyside Maritime Museum’un yanında yer alan Uluslararası Kölelik Müzesi de işte bu çirkin dönemi anlatıyor.
Afrika kültürüne bir kanat ayırmalarını da takdir ettim. Buraya gelmişken uğramanızı öneririm ama üzülmeye ve sinirlenmeye hazır olun.
Girişler ücretsiz ve her gün 10:00 ile 17:00 arası açık.
11) Western Approaches Müzesi
Albert Limanı’nın biraz iç kısımlarında, Titanik Müzesi’nin hizasında kalan bu sığınak, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiltere Donanması’nın idaresi için kullanılmış.
Derby House olarak da geçiyor, dışarıdan bakınca çok sıradan bir bina, zaten öneminin anlaşılmaması için özellikle bu şekilde tercih edilmiş. Şu anda müze olarak hizmet veriyor.
15 Ağustos 1945 tarihinde, yani nihayet barış yapıldığında karargah nasıl bırakıldıysa her şey o şekilde korunmuş. Hala çalışma masalarını, daktiloları, duvardaki dev haritayı vb. görebiliyorsunuz.
Her gün saat 10:00 ile 17:00 arasında gezilebiliyor. Bilet fiyatının 10.50 Sterlin (öğrenciler için 9 Sterlin) olması ise bir hayli can sıkıcı.
Ücretsiz müzeler varken burayı ziyaret sıranızda en aşağı atmanızı öneririm, tabii İkinci Dünya Savaşı’na ve askeri karargahlara özel bir ilginiz yoksa.
12) Metropolitan Katedrali (Liverpool Metropolitan Cathedral)
Nihayet Albert Limanı’nda bulunan yerler bitti! Artık Liverpool’un diğer kısımlarına geçebiliriz.
Yuvarlak mimarisi ile diğer katedraller arasından sıyrılan bu katedral sadece farklı görünümüyle bile başlı başına çarpıcı bir bina.
Mimarının böyle hassas bir konuya, iki bin yıllık gelenekçi bir mezhebin ibadethanesinin tasarımına bu kadar cesurca bir yaklaşım göstermesini takdir ettim.
Uzaktan baktığımda bana tepesi külahlı, beyaz kumaştan yapılma dev bir Yörük çadırı gibi göründü açıkçası.
1967 yılında yapıldığından diğer katedrallere kıyasla çağdaş bir tasarımı var.
Halk arasında (tabii Katolik olmayanlar tarafından) “Papa’nın Uzay Mekiği Fırlatma İstasyonu” olarak anılıyor, tabii İngilizce’de Pope’s Launch Pad benim bu çevirime kıyasla çok daha kolay söylenen bir lakap!
Resmi adı ise Kral İsa’nın Metropolitan Katedrali.
Liverpool Üniversitesi’nin yanında, Victoria Gallery’nin karşısında bulunuyor. 6, 7, 15, 61, 79 ve 139 nolu otobüsler ile gelebilirsiniz.
Her gün 07:30 ile 18:00 arası ziyaret edilebiliyor. Katedrali yuvarlak mimarisi dışında diğer katedrallerden ayıran bir diğer önemli özellik de bir o kadar modern görünen iç dekorasyonu.
Hz. İsa’nın tabloları bile post-modern çizgiler taşıyor.
Yüksek tavanları var, böylece dışarıdan görünümünün aksine heybetli bir atmosfer oluşmuş içeride ama bu altın varaklı, ince işlemeli bir ihtişam değil de muhtemelen tasarımcının da hedeflediği sade, dingin bir yücelik duygusu oluşturmuş.
Beyaz duvarlar da bir ibadethaneden çok müzeye girmişsiniz izlenimi veriyor.
Aslında bu katedral Katolik mezhebine ait ve onlar da gösterişi abartmaları ile tanınırlar ama İtalya’daki eski binaların aksine burada daha mütevazı bir dizaynı tercih etmişler. Bence doğru da yapmışlar.
Katedralin altında yer alan Lutyens Crypt ise Pazar günleri kapalı, diğer günler 10:00 ile 16:00 arası gezebilirsiniz.
Buraya girmek için 3 Sterlin ödemeniz gerekiyor.
Adını veren Edwin Lutyens tarafından yaptırılmış.
Aslında burası katedralden daha eski, 1937 yılında kurulmuş.
Sonradan katedral üzerine yapılmış.
Simetrik olarak yerleşmiş iki salon ve iki şapele ev sahipliği yapıyor.
İçindeki konser salonunda dinletiler de yapılıyor.
Hazine kısmında kutsal kabul ettikleri çeşitli nesneleri sergiliyor ama büyük bir koleksiyon değil.
13) Victoria Sanat Galerisi (Victoria Gallery)
Sadece içeriğiyle değil, binanın kendisiyle göz dolduran bu sanat galerisi Liverpool Üniversitesi’ne bağlı.
Yukarıda bahsettiğim Metropolitan Katedrali’nin karşısında bulunuyor.
Aynı otobüsler ile gidebilirsiniz.
Pazar ve Pazartesi günleri kapalı, diğer günler 10:00 ile 17:00 arası ziyaret edilebiliyor. Giriş ücreti yok.
Kırmızıya çalan tuğlaları, sivri külahlı çatılarıyla Harry Potter’dan kopup gelmiş izlenimi uyandırıyor.
İçeriği de oldukça geniş bir yelpazeye sahip. Resim, heykeltraş, seramik ve gümüş işleme sanatlarından altı bini aşkın eserin yanı sıra dinozor fosillerine de ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca X-Ray yani Röntgen ışınlarının geliştirilmesini anlatan bir salon da var.
14) Liverpool Katedrali
82 nolu otobüsler ile Great George Street üzerinden ulaşabileceğiniz Liverpool Katedrali, tipik bir şehir katedrali.
Kendi bahçesine sahip olması ise bazısı tamamıyla betondan meydanlarla çevrili benzerlerinden bir adım öne çıkmasını sağlıyor.
Ücretsiz olarak gezilebilen katedral her gün 08:00 ile 18:00 arası açık.
İçeride ibadet hala aktif olarak sürdüğünden gezerken bu duruma saygılı davranmanız bekleniyor.
Çok yeni olmasına rağmen eski stilde inşa edildiğinden Gotik mimariye sahip olan katedralin içindeki kemer yapıları ilginç, aslında yüksek düz duvarları bana dışarıdan Barok mimarisini çağrıştırdı.
Yetmiş dört yıllık (evet yanlış okumadınız, 74!) uğraşın ardından 1978 yılında yapımı tamamlanmış.
Estetik değeri antik eserleri aratsa da heybetli bir görüntüsü olduğu kesin.
15) Empire Tiyatrosu
Lime Street İstasyonu üzerinden ulaşabileceğiniz Empire Theatre, dünyanın en ünlü tiyatro salonları arasında yer alıyor.
Bina yıkılıp yeniden yapılsa da burada 1866’dan beri bir sahne bulunuyor, dolayısıyla önemli bir tarihi var.
Şu anki bina 1925 yılında yapılmış ve eski devrin şıklığını yansıtıyor.
Elbette The Beatles da eskiden burada konser vermiş (daha önce belirttiğim gibi, Liverpool’da olup da The Beatles ile bağı bulunmayan yerlerin sayısı epey az).
Halen aktif olarak tiyatro oyunları, müzikal gösteriler ve konserlere ev sahipliği yapıyor. Bu muhteşem atmosferde bir gösteri izlemek isterseniz geleceğiniz tarihlerde programa göz atmanızı öneririm. Epey bir paraya kıymanız gerekecek tabii!
16) Walker Sanat Galerisi (Walker Art Gallery)
Empire Tiyatrosu’nun çaprazında, World Museum’un yanında bulunan bu sanat galerisinin üst katında çok sayıda ayrı oda bulunuyor ve her biri belli bir yüzyıla ya da emresyonistler gibi belli bir akıma ayrılmış.
Rubens, Rembrandt ve Monet gibi ustaların tablolarının yanı sıra son odalarda modern eserler de var.
Alt kattaki sergi ise muhteşem heykellere ve süslemeli mobilyalara ev sahipliği yapıyor. İki koleksiyon da oldukça etkileyici.
Binanın kendisi ise iki yüz yaşında ve tipik Antik Yunan mimarisiyle yapılmış, sütunlu ve üçgen çatılı bir girişi var.
En iyi yanı ise girişlerin ücretsiz olması diyebilirim. O yüzden Liverpool’a gelmişken bence mutlaka uğrayın.
Her gün 10:00 ile 17:00 arası açık.
17) Dünya Müzesi (World Museum)
Walker Sanat Galerisinin hemen yanında yer alan bu müze, adından da anlaşılabileceği üzere içinde birçok farklı sergi barındırıyor.
Birinci katta bir akvaryum ile çeşitli bilgilendirici videoların gösterildiği bir sinema salonu bulunuyor.
İkinci katta ise canlı böceklerin sergilendiği bir kanat var, burada ayrıca bitkileri yakından inceleyebileceğiniz bir bölüm de bulunuyor.
Diğer tarafta ise eski Çin İmparatorluğu’ndan getirilmiş sanat eserleri ve şu meşhur Çinli asker heykelleri bulunuyor.
Üçüncü kat ise Antik Mısır’dan getirilen eserlere ayrılmış.
Dördüncü katta ise dinozor maketleri ve fosiller yer alıyor.
Son olarak beşinci katta ise uzayın keşfine yönelik bir sergi var ve planetaryum bulunuyor.
Böylece bir binanın içine hem tarih müzesi, hem bilim müzesi hem de gözlemevi sığdırmışlar diyebilirim. Biraz curcuna yarattığı kesin ama bir seferde hepsini görebilmek de rahatlık tabii.
Burası da 10:00 ile 17:00 arasında açık ve en güzel yanı girişlerin ücretsiz olması. Bu kadar çok şeyi para ödemeden görebilmek güzel tabii.
Yalnız Planetaryum için bilet almanız gerekiyor, 2.50 Sterlin.
18) Bombed Out Church (St. Luke Kilisesi)
Asıl adı St. Luke’s Church olsa da halk arasında Bombed Out Church yani Bombalanmış Kilise olarak anılan bu kilisenin ismi İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin yoğun bombardımanı altında çatısının yıkılmış olmasından geliyor.
Şu anda restore edilmesine yönelik tartışmalar mevcut, bir kısım insan savaşın zararlarının görülmesi için böyle kalmasını isterken diğerleri İngiltere’nin savaşı atlatmasını simgelemesi için eski görkemli günlerine kavuşturulmasını istiyor.
Benzer bir durum Edirne’deki Selimiye Camii’nden tanıdık gelebilir, köşesinde Rus top ateşi sonu oluşan kırık hala tamir edilmeden bırakılmıştır ki bütün dünya ülkemize uygulanan zulmü ve saygısızlığı kendi gözleriyle görebilsin.
Bu tarihi önemi dışında kilisenin mimarisi bana biraz Londra’daki Big Ben ve Parlamento Binası’nı anımsattı. Kulesi o kadar yüksek değil tabii.
Bir kilise için şaşırtıcı biçimde ince uzun bir yapısı var. Taşlardaki ince işçilik ise muazzam. Benzer biçimde camlar da vitraylı ve sağlam kalanlar oldukça etkileyici görünüyor.
82 ve 101 nolu otobüsler ile ulaşılabilen kilise sadece Perşembe ile Pazar günleri arasında, 12:00 – 18:00 saatlerinde gezilebiliyor. Girişler ücretsiz.
19) Princes Road Sinagogu
İki asırlık bu sinagog aynı isimli caddede, Victoria Court’un karşısında bulunuyor.
75 ve 80 nolu otobüslerle gelebilirsiniz.
Yakınında çok sayıda kilisenin bulunması hoşgörünün güzel bir örneği. Dışarıdan görünümü de zaten kiliseye benziyor ama çan kulesinin olmayışı hemen insanın gözüne çarpıyor.
İç dizayn da kiliselerin haç mimarisinden biraz farklı olsa da gösteriş bakımından birçok katedral ile yarışır seviyede.
Sadece Pazartesi ve Perşembe günleri arasında, 09:30 ile 15:30 arası gezilebiliyor.
Giriş için 5 Sterlin ödemeniz gerekiyor (öğrenciyseniz 4 Sterlin).
Hep kilise ve katedral gezmekten sıkılan, bir sinagogun çift taraflı oturma sistemini, şamdanları, altın varaklı sütunları ve içeride yer alan mavi kubbeli altarı görmek isteyenler paraya kıyıp girebilirler ama bu kadar çok sayıda ücretsiz girilebilen müze varken değer mi emin değilim.
Paranız ve zamanınız ne kadar bolsa ona göre karar verin.
20) Anfield Road Stadyumu
Futbolseverler için burayı en sona sakladım. Liverpool FC maçları sırasında “You Will Never Walk Alone” sesleriyle inleyen bu stad aslında Liverpool takımının kendisinden daha eski!
1884 yılında inşa edilen stadyum kentin ve İngiltere futbol tarihinin şimdi biraz zayıf düşmüş olsa da köklü kulüplerinden Everton tarafından kullanılıyormuş ancak kirayı pahalı bulunca 1892 yılında başka bir stada geçmişler.
Elinde boş stadyumla kalan işadamı John Houlding de “Hazır stadım var bari takım kurayım” diye düşünmüş olacak ki (bence biraz da Everton’a nazire yapmak istemiştir) Liverpool futbol kulübünü kurmuş.
Zaten bu iki takım arasında asırlık bir ezeli rekabet vardır, güçleri artık pek denk sayılmasa da maçları derbi kabul edilir.
Bu tarihi stadı görmek isterseniz 17 ve 26 nolu otobüsle gelebilirsiniz.
Liverpool sadece bu noktalardan ibaret değil tabii. George Meydanı’ndaki her sokak tarihten izler taşıyor.
Albert Limanı’nın havası ise hala eski günlerin kimi masum kimi kanlı ticaretinden izler taşıyor.
Bu yerleri görürken sokaklarda dolaşmayı, Liverpool halkının günlük hayatını tanımayı da ihmal etmeyin.
Örneğin Çin Mahallesi’nin afili girişi İngiltere’nin ortasında epey şaşırmanıza yol açabilir.
Yemek kültürü ve eğlence hayatını ise Liverpool Gezi Rehberi adlı yazımda tanıtacağım. Şimdiden iyi tatiller dilerim.