Ülkemizin en büyük limanına ev sahipliği yapan Mersin, Karamanoğulları yönetiminden başlayarak 2002 yılına değin resmi adı İçel olan ilimizin merkez ilçesini oluşturuyor.
Buradaki dev limanın kurulmasının nedeni ise Çukurova Bölgesi’nde yetiştirilen pamuğun dünya çapında satışının gerçekleştirilmesi.
Mersin tarih boyunca en fazla isim değiştiren yerleşim olabilir. Hititler döneminden beri Kizzuvatna, Kue, Zephyrion, Kilikya, Hadrianopolis ve İçel adlarını almış. 2002 yılından beri ilin resmi adı Mersin’e çevrildi. Zaten genellikle Mersin diye hitap ediliyordu. Mersin ismi ise bölgede çok rastlanan bir ağaç türü olan mersin ağacından geliyor.
Antalya ile Adana arasında yer alan Mersin’in geniş bir kıyı şeridi var. Turizm ne yazık ki henüz Antalya kadar gelişmiş değil, genellikle yazlık siteler bulunuyor. Aslında özellikle Anamur civarında çok güzel kumsallar mevcut.
Ayrıca Mersin inanç turizmi açısından da önemli bir kent. İncil içerisinde yer alan bilgilere göre Meryem Ana’nın mezarı Mersin ili içerisinde yer alıyor ancak asla insanlar tarafından bulunamayacak.
Bu yazıda sizlere değeri yeterince bilinmeyen bu turistik rota hakkında, merkezden başlayarak ilçeleri de kapsayacak biçimde detaylı bilgiler aktaracağım.
İçindekiler
Mersin’de Ulaşım
Henüz Mersin’de bir havalimanı bulunmadığından uçak ile gelmek isteyenlerin Adana Havalimanı’na gelip buradan karayolu ile geçmesi gerekiyor.
Tam olarak Adana ile Mersin arasında kalan büyük bir ilçe olan Tarsus’ta inşa edilecek olan yeni havalimanı yapıldıktan sonra daha kolay olacaktır.
Uçak ile Adana’ya gelip buradan otobüse binmek yerine doğrudan kendi şehrinizden otobüse binip Mersin’de inmek daha kolay olabilir. Hem otobüs hem de uçak bileti için obilet.com üzerinden uygun fiyatlara bakabilirsiniz.
Mersin içerisinde ve ilçeler arasında ulaşım da otobüslerle sağlanıyor. Aşağıda anlatacağım tüm ilçeleri bu yöntemle gezmekte zorlanmanız mümkün.
Özel aracınızla gelmeyi veya Mersin’de araba kiralamayı göz önünde bulundurmanızı öneririm. Yine de dikkatli olun, özellikle Anamur’a gitmek için bir yanı dağ, diğer yanı deniz olan virajlı uçurumlardan geçmek gerekiyor.
Mersin’de Konaklama
Mersin’in merkezi oldukça gelişmiş durumda ve otel seçenekleri çok. Burada bulunan Hilton deniz kenarında kalıyor ve köklü bir geçmişe sahip. Ben de 2000 yılına bu otelde yapılan kutlamalar ile girmiştim. Manzarası şahane.
Yine Mersin’de bulunan Radisson Blu oteli de yeni ve heybetli bir yapı.
Tabii bütçeye daha uygun seçenekler de var. Özellikle Kızkalesi civarında birçok pansiyon mevcut.
Ayrıca Silifke’ye bağlı Taşucu yöresinde de turistik oteller mevcut.
Erdemli bölgesi ise kampçıların yoğun olduğu, sahilde çadır kurulabilen bir yer.
Mersin’e Ne Zaman Gidilir?
Mersin resmi kayıtlara göre Türkiye’nin en yüksek sıcaklık ortalamasına sahip olan şehri. Yalnız bunun nedeni yaz mevsiminin aşırı sıcak geçmesi değil de kış aylarının epey ılıman olması. Neredeyse hiçbir zaman kar yağmıyor ama elbette yağmur geçişleri oluyor.
Yaz aylarında ise deniz kenarında hafif bir esinti mevcut, Adanalılar biraz serinlemek için buradaki yazlıklarına geliyorlar.
Eğer denize girecekseniz elbette en uygun tarih yaz mevsimi ancak şunu belirteyim ki burada deniz oldukça sıcaktır ve tuz oranı da çok yüksektir. Karadeniz’e alışık olanlara epey farklı geleceği kesin.
Hava sıcaklıkları de benzer biçimde kuzey bölgelere oranla yüksek. Dolayısıyla Haziran ayında gelmek benim gözümde en ideal zaman. Temmuz sonu ve Ağustos başında güneşten ve sıcaktan bulabilirsiniz.
Ben çocukken biz her zaman ilk olarak 19 Mayıs’ta denize girerdik, yaz sezonu erken başlıyor yani. Siz de işiniz veya okulunuz el verirse Mayıs ayında gelmeyi bile tercih edebilirsiniz, denize üşümeden girmek mümkün hatta nispeten soğuk olduğundan su daha güzel oluyor.
Aynı şey Eylül ayı için de geçerli ama denizanası çıkabiliyor.
Yine Akdeniz için bir uyarıda bulunayım, bazı günler su çok sığ olur ama büyük dalgalar gelir. Açılmak tehlikeli olabilir ama kıyıya yakın kalıp dalgaları göğüslemek baya eğlenceli oluyor.
Denizin tuz oranı ise her zaman yüksek ve ne yazık ki bir çaresi yok.
Kış aylarında gidenler ise sağanak yağışlara hazırlıklı olmalı ve kesinlikle yağmurluk ile şemsiye götürmeli, su geçirmeyen bir ayakkabı giymeyi.
Elbette yazın gidecek olanlar ise mayosunu, güneş kremini, şapkasını, güneş gözlüğünü ve dolabındaki en ince, en havadar giysileri götürmeli.
“Ben sadece kültür turizmi yapacağım, mayoya gerek yok” diye düşünmeyin, Kızkalesi’ni görünce canınız bir girip yüzmek isteyecektir, üstelik sıcak hava da insanı adeta denize doğru itekliyor.
Mersin’de Yeme – İçme
Mersin denince akla şüphesiz olarak ilk başta Tantuni geliyor. İnce ince doğranmış et parçaları yağda kızartıldıktan sonra sumaklı soğan, domates ve maydanoz eşliğinde lavaşa sarılıyor, tercihen limon sıkıp acı biber turşusu ile mideye indiriliyor.
Bir tane ile yetinmek mümkün değil, ikincide durmak bile zor geliyor. Ekmek arası olarak da servis ediliyor, hatta şimdi İskender gibi tabakta üstüne salça sosu dökülüp yoğurt ile sunulmaya bile başlanmış ama özgün hali lavaş içerisinde yapılıyor.
Eğer sipariş ederken “biftek olsun” derseniz daha az yağlı gelir.
En iyi tantunicinin kim olduğu ise sorduğunuz kişiye göre değişiyor, herkesin bir favorisi var. Hatta Mersin’de mi yoksa Tarsus’ta mı daha iyi yapıldığı bile ayrı bir mevzu. Ben birkaç farklı yer deneyip kendi kararınızı vermenizi öneririm.
Mersin’e özgü bir diğer lezzet ise Kerebiç. Özellikle Ramazan ayında satılsa da şanslıysanız diğer zamanlarda da pastanecilerde bulabilirsiniz. İçi Antep fıstığı ile dolu bir kurabiye olan kerebiçin üzerinde ise çöven otunun kaynatılmasından elde edilen beyaz köpük bulunur.
Bazı yerler içi ceviz dolu olanı da satıyor ama ben her zaman fıstığı cevize yeğ tutanlardanım. İlk denediğinizde köpüğü ve bol fıstığıyla ağır gelebilir ama alışan da vazgeçemiyor. Gördüğünüz her pastaneciye sorun, mutlaka bir kez deneyin.
Bunlar dışında Mersin’de Adana Kebap ve Ciğer Kebap başta olmak üzere Çukurova Bölgesi’nin tüm lezzetlerini bulmanız mümkün.
Özellikle Adana ile Mersin arası otoyol üzerinden bir saat olunca, Adanalıların burada çok sayıda yazlığı da bulununca iki kent epey kaynaşmış durumda. Tantuniden farklı bir tat arayanlar tercih edebilirler.
Deniz kenarında yer aldığından Mersin aynı zamanda balık yemek için de uygun bir kent. Ben küçükken dedem beni Adana’dan trene bindirir, Mersin’de balık yedirir, akşam tren ile tekrar Adana’ya getirirdi. Denize nazır restoranlardan birinde Akdeniz’in beyaz köpüklü dalgalarına karşı siz de bir ziyafet çekebilirsiniz.
Son olarak, Mersin’in Anamur ilçesi ülkemizde muz yetiştiriciliğinin merkezi. Zaten yol kenarında muz ağaçlarını ve kendi yetiştirdikleri muzları satan çiftçileri görebiliyorsunuz.
Benzer biçimde Mut ilçesi de kayısı yetiştiriciliğinde çok başarılıdır, lezzeti Malatya ile yarışır. Mevsiminde Mersin’e gelenlere bir tatmalarını öneririm.
Cezerye de havuçtan yapıldığı için sağlıklı olan bir şekerleme ve Adana kadar Mersin’de de seviliyor.
Daha ayrıntılı bilgi için Mersin Lezzet Durakları yazımıza göz atabilirsiniz.
Mersin’de Gezilecek Yerler
Mersin (Merkez) Gezilecek Yerler
Yumuktepe Höyüğü
Yumuktepe Höyüğü Mersin’in uzak geçmişine ışık tutan çok önemli bir yer. Buradan edinilen bilgiler sayesinde kentin geçmişinin Cilalı Taş Devri’ne kadar gittiği öğrenilmiş.
Çıkarılan eserler ise Mersin Müzesi’nde sergileniyor.
Hem höyük hem de müze her gün açık, giriş ücretsiz. Nisan ile Eylül arasında kalan yaz döneminde 09:00 ile 19:00, Ekim ile Mart arasındaki kış döneminde ise 08:00 ile 17:00 arası gezilebiliyor.
Bazı yerlerde adı Arkeoloji Müzesi olarak da geçiyor.
Roma Yolu
Tarih tutkunu gezginler ayrıca Tarsus yakınlarındaki Roma Yolu’nda yürüyüş yapmaktan da haz duyuyorlar. Burada yer alan Kilikya Zafer Takı ise benzerlerine göre oldukça sade.
Soli Antik Kenti
Mezitli yolu üzerinde yer alan Soli Antik Kenti ise ne yazık ki çok iyi korunamamış. Buradan çıkarılan yazıtlar Berlin’deki müzede sergileniyor.
Viranşehir veya Pompeiopolis diye anıldığı da oluyor.
Terk edilmeden evvel bölge için önemli bir yerleşimmiş.
Ziyaret saatleri Mersin Müzesi ile aynı, zaten kazıdan çıkarılan eserler de müzede sergileniyor.
Her gün açık ve ücretsiz olarak giriliyor.
Mersin Atatürk Evi Müzesi
Atatürk Caddesi üzerinde yer alan Mersin Atatürk Evi Müzesi ise Anıtkabir’den getirilmiş olan 22 kişisel eşyaya ev sahipliği yapıyor.
Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk’ün birçok fotoğrafı da mevcut. Burası da her gün ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor, saatler de yine aynı şekilde yaz dönemi 09:00 – 19:00, kış dönemi 08:00 – 17:00 şeklinde.
Refah Şehitleri Anıtı
Kentin merkezinde bulunan Refah Şehitleri Anıtı ise 1941 yılında, silah siparişini teslim almak üzere Mısır’a giden Refah Gemisi’nin torpillenerek batırılması şehit olan askerlerimizin hatırası için yapılmış.
Mersin’deki Kiliseler
Şehirdeki büyük limanın etkisiyle özellikle Osmanlı döneminde burada Hristiyan nüfusu yüksek olduğundan Mersin’de iki adet de katedral bulunuyor: Latin İtalyan Katolik Kilisesi ve Rum Arap Ortodoks Kilisesi.
Doğu Akdeniz bölgesinde yaşayan, Arap asıllı olup Hristiyan inancını taşıyanlar arasından liman üzerinden yapılan deniz ticaretinin etkisiyle buraya yerleşen birçok kişi olmuş.
Anamur
Anamuryum hem antik kent olduğundan görülesi yerleşim kalıntıları barındırıyor hem de koruma altında olduğundan el değmemiş sahilinden berrak denizine girilebiliyor. Bu özellikleri ile Antalya’daki Olimpos’a çok benziyor.
İlk olarak Fenikeliler burada bir liman yerleşimi kurmuş, zaten Anamur’a kara yolu ile ulaşmak çok zor olduğundan eskiden sadece deniz ile gelinir gidilirmiş. Şimdi karayolu var tabii!
5 TL karşılığında ören yerine girebiliyorsunuz. Her gün açık, Müzekart da geçerli.
Her sabah sekizden itibaren girilebiliyor. Yaz akşamlarında da yedide kapanıyor maalesef (hava geç karardığı için insanın dokuza dek kalası, hatta gece vakti denize giresi geliyor).
Kış döneminde ise saat beşte kapanıyor ama muhakkak yazın gelin de kalıntılarını gezdikten sonra denize girin.
Anamuryum’un sahil şeridi de Mersin’deki diğer plajların aksine ince kum değil de çakıl taşlarından oluşur. Ben küçükken Anamuryum’a çok giderdik, suyunun berraklığı gerçekten olağanüstüdür.
Dipteki renk renk taşları, şaşkın şaşkın gezinen minik balıkları boyunuzu geçen derinliklerde dahi su üzerinden seyredebilirsiniz.
Üstelik burada deniz suyu da Mersin’in geri kalanına göre daha soğuktur. Yaz aylarında serinlemek için bire bir! Mersin’de Denize Girilecek Yerler yazımıza göz atarak Mersin’deki tüm plajları öğrenebilirsiniz.
Tarsus
Yabancı turistler Mersin kentini özellikle inanç turizmi için tercih ediyor. Burası Hristiyanlığın yayılmasında çok önemli bir rol oynayan Aziz Pavlus’un doğduğu kent.
Belki hatırlarsınız, bir dönem sosyal medyanın yoğun ilgi gösterdiği “Tarsus’taki esrarengiz kazı” için öne sürülen iddialardan bazıları da Aziz Pavlus hakkında bir buluntu olabileceği yönündeydi.
Aziz Pavlus Kuyusu ve Anıt Müzesi
Eskiden Aziz Pavlus’un evinin bulunduğu noktadaki St. Paul Kuyusu’nu ziyaret etmek Hristiyanlar açısından hala hac ibadetinin bir parçası olarak görülüyor. Evden geriye artık sadece duvarları kalmış durumda.
St. Paul Anıt Müzesi de aynı azize adanmış ve St. Paul Kuyusu’nun yanında bulunuyor. Günümüzde müze olarak gezilse de zaman zaman yabancı turistler tarafından dini ayin düzenlenebiliyor. Apsisindeki estetik süslemeler dikkat çekiyor.
Pazartesi günleri kapalı. Giriş ücreti 5 TL ama Müzekart ile ücretsiz girebilirsiniz. Sabahları saat sekizde ziyarete açılan kilise; Nisan ile Eylül arasında akşam yedide, Ekim ile Mart arasında ise akşam beşte kapanıyor.
Kuyu ise Hristiyanlar tarafından kutsal kabul ediliyor ve suyu büyük önem atfedilerek içiliyor.
Yedi Uyurlar Mağarası (Ashab-ı Kehf)
Tarsus’ta bulunan Ashab-ı Kehf ise Kur’an-ı Kerim’de de geçen kutsal bir mağara, bazı yerlerde Eshab-ı Kehf diye de yazılıyor.
Kehf zaten mağara demek olduğu için Ashab-ı Kehf Mağarası şeklinde yazmak ise yanlış bir kullanım, kehf yerine keyf yazmak da öyle!
Yedi Uyurlar Mağarası olarak da duymuş olabilirsiniz. Bu mağara sadece Müslümanlar tarafından değil Hristiyanların gözünde de kutsal görülüyor. Mersin’e gelen herkesin aksatmadan uğradığı bir yer.
Tarsus Müzesi
Tarsus Müzesi ise Kubat Paşa Medresesi’nin içine açılmış.
İçinde hem etnografik sergiler hem de arkeoloji kazılarında çıkarılan sikke ve heykeller sergileniyor.
Yaz döneminde 09:00 ile 19:00, kış döneminde ise 08:00 ile 17:00 arası gezilebiliyor.
Nusret Mayın Gemisi
Tarsus’a Mersin tarafından gelenler ise şehrin girişinde bir havuzun içerisinde ünlü Nusret Mayın Gemisi’ni görecek.
Çanakkale Zaferi’nde önemli payı bulunan bu gemiyi muhtemelen lise tarih derslerinden hatırlarsınız.
Zaman içerisinde ne yazık ki ihmal edilen ve çürümeye yüz tutan gemi, Tarsus Belediyesi tarafından onarılmış.
İsmi burada Nusrat olarak yazılmış.
Çevresi de Çanakkale Zaferi’ne adanmış bir kültür parkı, içerisinde temsili şehitlik de bulunuyor.
Tarsus Ulu Cami
Tarsus’ta dini anlamda önem taşıyan bir diğer nokta ise Tarsus Ulu Cami.
Geniş bir mekana sahip olan bu etkileyici ibadethane 1579 yılında Ramazanoğulları yönetimi tarafından yaptırılmış.
Kapısı da, 1895 yılında köşesine eklenen saat kulesi de muazzam.
Ayrıca buradaki türbede Halife Memun ile Hazreti Şit’in kabirlerine ev sahipliği yapıyor.
Bir diğer kabrin ise burada yaşadığı rivayet edilen Lokman Hekim’e ait olduğu öne sürülüyor.
Kırkkaşık Bedesteni
500 yıllık geçmişi bulunan Kırkkaşık Bedesteni ise hemen caminin karşısında yer alıyor.
Hem tarihi niteliği, hem de buradaki dükkanlarda bulabileceğiniz el sanatlarıyla dikkat çekiyor.
İsterseniz tatil hatırası olarak kendinize, isterseniz hediye olarak eşe dosta alabilirsiniz.
Kleopatra Kapısı
Yolu Tarsus’tan geçen bir diğer tarihi isim ise Kleopatra.
Şehrin eski surlarında güneyde yer alan Deniz Kapısı da Kleopatra zamanında sevgilisi Romalı general ve Sezar’ın yakın arkadaşı Markus Antonius ile şehre deniz yoluyla geldiği için bu kapıdan girmiş ve ondan beri burası Kleopatra Kapısı olarak anılıyor.
Tarsus Şelalesi
Toroslar arasındaki Bolkar Dağı’ndan kaynaklanan Berdan Nehri’nin bir parçası olan Tarsus Şelalesi de hem gezmek, hem de kahvaltı yapmak için ferah bir adres. Buradaki Karacaoğlan heykelini de gözden kaçırmayın!
Tarsuslular Karacaoğlan’ın hemşehrileri kabul ederler ama benzer birçok isim gibi Karacaoğlan’ın da tam olarak nereden doğduğu bilinmiyor ve birçok kent onu sahipleniyor.
Şahmeran Hamamı
Şahmeran Hamamı da Tarsus’ta yer alıyor. İsmini, kurnasındaki geniş kırmızı lekeden dolayı eskiden Şahmeran’ın burada öldürüldüğüne inanılmasından alıyor. Turistlerin ilgi gösterdiği bir nokta ama efsaneden ibaret tabii.
Silifke
Aya Tekla Kilisesi
Taşucu mevkiinde yer alan Aya Tekla Kilisesi aslında bir mağaranın içinde yer alıyor. Hristiyan inancının ilk rahibeleri arasında yer alan Azize Tekla buraya kapanıp ibadet edermiş ve 3. yüzyıl boyunca o dönemde ancak gizliden gizliye yaşanan Hristiyan inancı için bir hac noktası olmuş fakat sonradan bundan vazgeçilmiş.
Tabii yine de halen burası hem Hristiyanlar hem de tarih meraklıları tarafından yoğun biçimde ziyaret ediliyor.
Her gün ücretsiz olarak gezilebiliyor. Ziyaret saatleri de diğer yerlerde olduğu gibi yazın 09:00 – 19:00, kışın 08:00 – 17:00.
Cennet Cehennem Obrukları
Narlıkuyu mevkiinde yer alan Cennet Cehennem Obrukları ise küçükken beni epey korkutmuş olan, turistlerin hep uğradığı bir alan.
Buradaki Cennet obruğu yeşil, insana ferahlık veren, epey güzel bir alan ve mağaradaki dar tünelden geçip eski bir ibadethaneye ulaşabiliyorsunuz.
İnsanı korkutan ise sadece kenarında dikilip aşağı bakabildiğiniz Cehennem obruğu. Epey derin olan bu çöküntüde en ufak ot bile bitmiyor, dibi oldukça karanlık ve çöl gibi görünüyor.
Mitolojiye göre Zeus bir ejderhayı burada hapsetmiş. Ben daha ilkokula bile başlamadan, çok küçük bir yaşta gitmiştim tabii, o zamanki akılla her an karanlık dehlizlerden canavarlar, iblisler çıkacakmış gibi görünüyor.
Giriş ücreti 15 TL, Müzekart geçerli ve her gün açık. Ziyaret saatleri ise kış döneminde aynı ama yazın azıcık farklı: sabah sekiz buçuk ile akşam yedi buçuk arasında açık.
Yine burada bulunan Astım Mağarası ise serin ve çok yüksek düzeyde nemli olan havası nedeniyle isminin hakkını veriyor. 5 TL karşılığında her gün girilebilen mağarada Müzekart geçerli. Saatler Cennet – Cehennem ile aynı.
Silifke Kalesi
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde kendine yer bulan Silifke Kalesi da bir kısmı yıkılmış olsa bile hala ziyaret edilmeyi hak eden bir adres.
Hemen civardaki Tekin Sarnıcı da kalenin ihtiyacını karşılamak için yapılmış ancak ne yazık ki günümüzde pek iyi korunmuyor.
Uzuncaburç Antik Kenti
Silifke üzerinden ulaşılabilen ama biraz uzakta bulunan Uzuncaburç Antik Kenti ise eski çağlarda epey meşhur olan Zeus Tapınağı’na ev sahipliği yapıyor.
5 TL karşılığında gezilebilen alan her gün açık, Müzekart geçerli. Yaz döneminde 08:30 ile 19:30, kışın ise 08:00 ile 17:00 arası gezilebiliyor.
Zaten yazı boyunca fark edebileceğiniz üzere Mersin ili içerisinde çok sayıda antik yerleşim mevcut. Geçmişte Akdeniz’in yoğun deniz trafiğinin etkisiyle burada da Antalya ve Adana’ya benzer biçimde çok sayıda önemli yerleşim kurulmuş. Her biri kültür turizmi için önemli duraklar.
Yine hepsinde geçerli olmak üzere ben yaz aylarında gideceklere öğlen sıcağında değil de ya sabah ya akşamüzeri gezmenizi öneririm.
Olba Antik Kenti
Uzuncaburç’a sadece dört kilometre mesafede olan Olba Antik Kenti ve benzer biçimde Erdemli ile Silifke arasında bulunan Kanlıdivane Antik Kenti özellikle arkeoloji ve tarih meraklıları tarafından ziyaret edilebilecek noktalar.
İkisi için de giriş ücreti 5 TL, Müzekart geçerli. Her gün gezilebiliyorlar, saatler her yerde olduğu gibi yazın 09:00 – 19:00, kışın 08:00 -17:00.
Silifke’deki Müzeler
Tüm bu antik yerleşimlerde bulunan kalıntılar ise ilçe merkezindeki Silifke Müzesi’nde sergileniyor. Her gün açık ve giriş ücretsiz.
Ziyaret saatleri de diğer müzeler ve antik kentler ile aynı. Atatürk’ün ilçeye geldiğinde kaldığı ev de Silifke Atatürk Evi Müzesi olarak değerlendiriliyor, yine aynı ziyaret saatlerine sahip ve her gün ücretsiz olarak gezilebiliyor.
Narlıkuyu Beldesi’nde yer alan Narlıkuyu Mozaik Müzesi ise Roma İmparatorluğu Dönemi’nden kalma şahane mozaiklere ev sahipliği yapıyor ve üstelik ona da giriş ücretsiz. Ben gezmenizi öneririm. Her gün açık ve saatler aynı (tek fark yaz döneminde sabahları dokuzda değil de 08:30’da açılması).
Kızkalesi
Eski adı Korykos olan Kızkalesi ise denizin ortasında bir adanın üzerinde yer alan ihtişamlı bir yapı.
Sekiz asır evvel Bizans İmparatorluğu tarafından savunma amaçlı inşa edilmiş.
Herodot ise Korykos kentinin Kıbrıs’tan gelenler tarafından kurulduğunu aktarıyor.
Dikkatli gözler eskiden kara ile ince de olsa bir bağlantısı olduğunu görebilir. Hakkında yer alan rivayetler ise İstanbul’daki Kızkulesi ile aynıdır.
İşte kehanetten korkan kral, kızını yılan sokmasın diye denizin ortasındaki adaya kapatmış da sandalın içindeki elma sepeti ile gelen yılan yine de kızını sokup öldürmüş şeklinde olan hikaye ama tamamen masaldan ibarettir.
Kızkalesi’nin hemen karşısı ücretsiz halk plajıdır ve ince kum kaplı geniş ve güzel bir kumsalı vardır.
Tarihi öneme sahip olan kaleye nazır yüzmek de apayrı bir keyif. Hatta koluna güvenenler kaleye yüzmeye dahi çalışır ama göründüğünden uzaktır o yüzden tavsiye etmiyorum, başınıza bir iş gelmesin.
Göksu
Alahan Manastırı
Vadisi’nde yer alan Alahan Manastırı, Hristiyanlar için eskiden hac durağı olan önemli bir nokta.
İki ayrı kilise ve keşişlerin kaldığı yatakhaneden oluşan bu manastırda yabancı turistlerin oluşturduğu yoğun bir kalabalık var.
Her gün ücretsiz olarak ziyaret edilebiliyor. Saatler de yazının burasına dek muhtemelen ezberlediğiniz üzere yaz döneminde 09:00 – 19:00, kış döneminde ise 08:00 – 17:00.
Adamkayalar
Kızkalesi civarında, iç kısımlarda yer alan Adamkayalar ise yaklaşık iki bin yaşında olan insan kabartmaları.
Arkeolojik değerleri nedeniyle turist akınına uğruyorlar. Görmeden geçmemek iyi olabilir.
Cambazlı Kilisesi
Hazır buraya kadar gelmişken yola biraz daha devam ederseniz sizi 1500 yıllık Cambazlı Kilisesi karşılayacak.
Çok iyi korunmuş olmasa da yaşını hesaba katınca ayakta duruyor olması bile etkileyici.
Üstelik sonradan kullanılmadığından hiçbir ekleme yapılmamış, ilk mimarisini koruyor ve bu nedenle mimari tarihi açısından kıymetli bir kalıntı.
Mersin’de Diğer Önemli Yerler
Şu anda tadilat nedeniyle ziyarete kapalı olan Mamure Kalesi de Mersin sınırları içerisinde yer alıyor, belki siz bu satırları okuduğunuzda açılmış olur.
Bir görmenizde fayda var diye düşünüyorum, kapalı bile olsa dönüş yolunda önünden geçebilirsiniz.
Deniz kenarındaki bu ihtişamlı yapının zamanında korsanlara ve düşman denizcilere iyi bir gözdağı verdiği kesin.
Ermenek Çayı üzerinde yer alan Yerköprü Şelalesi, ülkemizde koruma altına alınmış olan doğal güzelliklerden biri. Hem çok hoş görünüyor hem de sıcak günlerde ferahlık veriyor.
Mut ilçesinde yer alıyor, alışıldık güzergahın dışında ama özellikle kendi aracı ile gelenlerin bir uğraması halinde güzel bir hatıra bırakacağı kesin.
Yine Torosların eteklerinde yer alan, Namrun Kalesi’nin de bulunduğu Çamlıyayla ise adı üzerinde çamlarla bezeli bir yayla bölgesi. Yeşil doğası, serin havası, göl ve şelalesi ile güzel bir rota.
Sarkıtlarla bezeli Aynalıgöl Mağarası (diğer adıyla Gilindire Mağarası) ise 1999 yılında keşfedilmiş ve tamamen doğal biçimde oluşmuş bu estetik harikasına gösterilen turistik ilgi günden güne artıyor.
Kuzeyde yer alan Gülek Boğazı da eskiden Torosları aşmanın tek yoluydu. Kuva-yı Milliye tarafından burada Fransızlara kurulan pusuda elde edilen başarı nedeniyle de ülkemizin tarihi açısından önemli bir nokta.
Yeni yapılan otoyol buradan geçmediği için rotanın dışında kalabiliyor ama vaktiniz varsa bir uğrayın, Şekerpınarı’nın suyundan için, Pozantı’da kekik kokulu pirzola yiyin derim.
Bir zamanlar aşılmaz bir geçit olarak görülse de teknoloji Gülek Boğazı’nı bile alt ettiği için yolda zorlanmazsınız merak etmeyin. Kazasız belasız, bol müzikli ve sohbetli, keyifli bir yolculuk dileklerimle…