Kahve. Hem keyifli hem enerji verici; üstelik oldukça sağlıklı bir içecek! Dünyadaki tüm kültürlerde hemen herkesin damak tadı, beslenme alışkanlıkları ve zevkleri farklı olsa da, herkesin ortak olarak sahip olduğu bir zevk var şu dünyada: Kahve içmek!
Kimi zaman hoş bir sohbet başlatan, kimi zaman yoğun günlerin dinlendiricisi. Bakılan fallar, pekiştirilen dostluklar derken 40 yıllık hatırı olan kahveler…
İşte bugün o hoş sohbetlerin ve hatır gönül işlerinin yüzyıllardır –tam 1500’lü yıllardan beri– sürüp gittiği yerlerden, tarihi kahvehanelerden bahsedeceğim.
Osmanlı toplumunun sosyal hayatında resmen bir devrim yaratan ve Türkiye topraklarında büyük bir kültürel gelişmeye ön ayak olan kahvehane kültürü, 1550’lerde Halepli Hakem ve Şamlı Şems sayesinde İstanbul Tahtakale’de hayatımıza giriyor.
O dönemlerde kahvehaneler, okur yazar kesimin bir araya gelip hoşbeş ettiği, kitap okuduğu, tavla ve satranç oynadığı, şiir ve okuma günleri düzenlediği kültür merkezleri görevi üstleniyor.
Vakti zamanında kadınların giremediği ve Avrupalı gezginler tarafından “erkekler evi” ve “kadınların giremediği ortam” olarak bahsedilen tarihi kahvehanelerin günümüzde de popülerliğini, samimiyetini ve kalitesini hala koruyanlarına beraber bakalım.
İçindekiler
1) Çorlulu Ali Paşa Medresesi – Çemberlitaş
Yalnızca İstanbul’un değil, Türkiye’nin de günümüze kadar ulaşmış en eski kahvecilerinden olan Çorlulu Ali Paşa Medresesi, geleneksel tarzı ve yapısıyla en iyi kahve içilecek mekanlardan biri.
Günümüzde Erenler Çay Bahçesi adıyla da bilinen mekanda, eski İstanbul’un izlerini hissedebilmek mümkün.
Tarihi 1706 yılına kadar dayanan külliye, III. Ahmet’in sadrazamlarından Çorlulu Ali Paşa tarafından 1706-1709 yılları arasında camisi ve medresesi içinde olacak şekilde yaptırılmış.
Burası Çorlulu Ali Paşa tarafından hem kendine özel bir dinlenme alanı olarak kullanılmış hem de medrese olarak faydalanılmış.
Ali Paşa’nın idamından sonra da bir süre medrese olarak faaliyetine devam eden yapı, günümüzde Beyazıt esnafı ve İstanbul Üniversitesi’ne yakın konumu sebebi ile üniversite öğrencileri arasında popüler.
Burada Türk kahvesinin yanı sıra elma kabuğundan kaynatma mis kokulu bir elma çayı içmeyi unutmayın.
2) Pierre Loti – Eyüp
Türkiye’nin en eski tarihi kahvehanelerinden, İstanbul’un Eyüpsultan semtinde konumlanan Pierre Loti, Haliç’e nazır manzarası ve ardında yatan hikayesi sebebi ile hem lokal hem de yabancı turistlerin oldukça ilgisini çekmekte.
Pierre Loti, adını 1876’da İstanbul’a görev amaçlı gelen bir deniz subayından alıyor. Takma adıyla Pierre Loti olarak bilinen İstanbul aşığı Fransız Julian Viaud, Osmanlı dönemindeki ismi Rabia Hatun Kahvesi olan bu mekanda zaman geçirmeye başlamış.
İstanbul’daki anılarından bir kitap yazan Fransız, “Aziyade” isimli romanını buradaki kahvehanede tamamlamış. Gel zaman git zaman kahvehane Pierre Loti’nin ismiyle anılmaya başlamış.
Teleferikle çıkılan tepede nefis bir manzara sizleri bekliyor. Eğer teleferik sırası beklemek istemiyorsanız taş döşemeli patika yolu da tercih edebilirsiniz, tıpkı eskiden insanların yaptığı gibi.
Patika yol üzerinde Fevzi Çakmak ve edebiyatçı Necip Fazıl Kısakürek gibi isimlerin mezarlarını da ziyaret edebilirsiniz.
3) Bebek Kahvehanesi – Bebek
Denize nazır kurulup tarihi bir kahvehanede kahvemi içeyim diyorsanız, Bebek Kahvehanesi tam size göre!
Bebek Camii’nin hemen arkasında, denizin dibinde yer alan bu kahvehane, 1945 yılında balıkçı kahvesi olarak işletilmeye başlanmış.
Samimiyetini günümüzde de sürdürmeyi başaran Bebek Kahvehanesi’nin tatlı da bir hikayesi var ardında yatan. 1945’lerde Bebek, balıkçılık ve hayvancılık faaliyetleri yapılan küçük bir köy yeriymiş. Mekan, tam 14 yıl boyunca bir balıkçı kahvesi olarak işletilmiş.
Ardından radyo ile haberlerin dinlendiği, yine balıkçıların ağlarını tamir ettiği bir kahvehane olarak hayatına devam eden mekan, zaman içinde Robert Koleji ve Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gelmeye başlaması ile değişime uğramış. İşte o zaman günümüz işletmecisi de tıpkı babası ve dedesi gibi işletmeye başlamış bu mekanı.
4) Mandabatmaz – Beyoğlu
Bu gönderiyi Instagram’da gör
İstanbul’da yaşayanlar da, seyahat amacıyla gelenler de bilir; Beyoğlu’nun ara sokaklarında kaybolmak, göze kestirilen bir yere oturup sokaktan geçenleri izlemek bir başkadır bu şehirde. Ama bir yer var ki Olivia Geçidi’nde, dünyanın hiçbir yerinde eşine rastlanmaz. Evet, Mandabatmaz’dan bahsediyorum!
Mandabatmaz, Eski Barcelona Pastanesi’nin sokağında -Olivia Geçidi’nde konumlanmış, küçücük masa ve sandalyeleri ile 1967’den beri hizmet veren eski bir kahvehane.
Kahvenin köpüğünün yoğunluğuna atıfta bulunan “manda” logosuyla, sokağa girdiğiniz anda hemen gözünüze çarpacaktır.
Erzincan’dan gelen üç kardeşin Beyoğlu’nda “çay-kahve ocağı” işletmesi ile başlayan bu macera, dönemin gayrimüslim vatandaşları ve Anadolu’dan gelen işçilerin burada kahve içmesiyle bir zaman sonra bir buluşma mekanı haline dönüşmüş. İnsanlar “Mandabatmaz’da buluşalım” dedikçe bu cümle adeta bir gelenek haline gelip, günümüze kadar ulaşmış.
Eğer siz de TripAdvisor Mükemmellik Sertifikası kazanmış ve “dünyada en iyi Türk kahvesi içilen yer” olarak adlandırılan tarihi bir kahvehanede bol köpüklü bir kahve içmek istiyorsanız Mandabatmaz’ın yolunu tutmalısınız.
Cezvede servis edilen bu bol köpüklü sert kahve size göre değilse, Mandabatmaz’ın hala oralet servis eden nadir yerlerden biri olduğunu da hatırlatalım.
5) Tahmis Kahvesi – Gaziantep
Bu gönderiyi Instagram’da gör
1635 yılından beri hizmet veren Gaziantep’in Tahmin Kahvesi, günümüze kadar ulaşmış Türkiye’nin en eski kahvehanelerinden.
İpek Yolu ticaretinin merkez noktalarından olan Gaziantep’te, Bakırcılar Çarşısı’nın hemen karşısında yer alan bu iki katlı yapı, Türkmen Ağacı ve Sancak Beyi olan Mustafa Ağa tarafından Mevlevihane’ye gelir kaynağı olarak yaptırılmış.
Söylentilere göre, 4. Murat, Bağdat Seferi sırasında bu tarihi kahvehanede dinlenmiş ve burada kendisine “Tahmis Kahvesi” ikram edilmiş. Bu tarihi kahvehanenin adı olan “Tahmis”e gelecek olursak, “Tahmis” kahve çekirdeklerinin dövüldüğü yer anlamına gelmekte. (Bildiğiniz gibi, kahve çekirdekleri makineleşmeden önce cevizden yapılma dibeklerde dövülüyor.)
Günümüzde alt katında Antepli erkeklere, üst katında ise turistler, kadınlar ve ailelere hizmet veren Tahmin Kahvesi, Ramazan aylarında geleneksel Hacivat ve Karagöz gibi oyunlara yer vererek bir kültür merkezi görevi de üstleniyor.
Zaman zaman Türk Sanat Musikisi meşki düzenlenen Tahmis Kahvesi’nde Gaziantep’e özgü Menengiç Kahvesi (Bir tür yabani fıstık diyebileceğimiz menengiç ağaçlarının meyvesinden üretilen bir kahve çeşidi) veya zahter içebilir, ikram edilen Antep kuruyemişlerinin tadını çıkarabilirsiniz.
6) Arasta Lonca Kahvesi – Karabük
Neredeyse 360 yıllık bir tarihe sahip olan Arasta Lonca Kahvesi, Karabük’ün Safranbolu ilçesinde Yemenciler Arastası’nda hizmet vermekte.
Yemenciler Arastası, Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından yaptırılan caminin hemen bitişiğinde yer alan ve zamanında Osmanlı ordusunun ayakkabı ihtiyaçlarını karşılayan 48 dükkana ev sahipliği yapan bir yer. Buranın ortasında yer alan tarihi kahvehane, 1990’da turizm amacıyla restore edilmiş.
Geleneksel bir Türk evinin baş odası konumundaki tarihi kahvehane, günümüzde kahve ikramının yanı sıra, akşamları yöresel müzikler eşliğinde yerel lezzetler de sunmakta.
Bana kalırsa Arasta Lonca Kahvesi’nin en özel yanı ise kahvelerini Safranbolu lokumu ve kızılcık suyu eşliğinde ikram etmeleri ve mevsim çiçeklerinden yapma içeceklere de yer vermeleri.
7) Taş Kahve – Cunda
Bu gönderiyi Instagram’da gör
Cunda denildiğinde akıllara ilk gelen yerlerden biri Taş Kahve. Üç kuşaktır aynı aile tarafından işletilen Taş Kahve, hepimiz tarafından beğenilen Neo-klasik mimarisi, sarımsak taşından duvarları, geniş camlı pencereleri ile Cunda’nın adeta simgesi halinde.
Bu tarihi kahvehane neden bu kadar popüler diye düşünürseniz, kahvehanenin 150 yıldan daha eski bir taş binada konumlanmasını sebep olarak düşünebilirsiniz. Evet, binanın tarihi yüzyıllar öncesine dayanıyor; fakat Taş Kahve’nin ardında yatan bir hikayesi de var.
Girit’te kendi zeytinliğinde çalışırken bir yandan da çınar ağacının altındaki taş bir binada kahvehane işleten Nuri Bey, Yunanistan-Türkiye Mübadelesi döneminde hayatını kaybetmiş. Girit’ten ayrılmak zorunda kalan eşi Adile Hanım ve oğlu Hüseyin Bey ise mübadillere gösterilen Ayvalık-Cunda’ya yerleşmişler. Hüseyin Bey, Cunda’daki bu taş binayı görünce Girit’te işlettikleri kahvehane benzetmiş ve hemen burayı alıvermiş. Böylece Girit’in Resmo kasabasındaki Taş Kahve, yeni vatanında yeniden hayat bulmuş.
Eğer yolunuz Cunda’ya düşerse, şu anda ailenin üçüncü nesli olan Ali Barış’ın işlettiği Taş Kahve’ye mutlaka uğrayın. Dibekte dövülen mis kokulu bir kahve içmek, damla sakızlı kahvenin tadını çıkarmak veya adaçayı ile yediklerinizi sindirmek için Taş Kahve en doğru adres.