Lviv’de Muhakkak Gezilmesi Gereken 10 Yer

Lviv’de şehrin merkezinden gezmeye başlarken ilk durağımız Rynok Meydanı.

Türkçesi Pazar Meydanı olan Rynok Meydanı, Avrupa şehirlerindeki meydanlara benzer şekilde Belediye Binası ve Saat Kulesi de burada yer alıyor.

Rynok, insanların kafelerde oturup sohbet ettiği, hediyelikçi dükkanlarının sokağa taştığı ferah bir alan. Sokak müzisyenlerinin şenlendirdiği meydanda, Adonis, Amphitrite, Apollon, Neptün ve Diana heykellerinin yer aldığı çeşmeler, fıskiyeler arzı endam ediyor.

Lviv’in turistik yerlerine Rynok Meydanı’ndan uzanan caddelerden yürüyerek gidiliyor.

Rynok Meydanı’nda dikkatinizi çekecek bir diğer nokta ise evlerin bir istisna dışında hepsinin 3’er pencereye sahip olması.

Bir zamanlar Lviv şehir merkezinde araziler o kadar pahalıymış ki her katında maksimum 3 pencerenin bulunduğu genişlikte evler inşa edilmiş. Yapılar ince uzun şekilde, orta avlulara açılıyor.

İstisna olan tek yapı ise Konstantin Korniakt’ın sahibi olduğu 6 No’lu bina. 17. yüzyılda binanın bu kadar geniş inşa edilebilmesi için kraliyetten özel izin alınması gerekmiş.

Lviv’in en eski yapılarından biri olan Belediye Binası, ilk inşa edildiğinde ahşap bir yapıyken bir yangınla yerle bir olduktan sonra yüzyıllar içinde devamlı büyütülerek elden geçirilmiş.

Belediye Binası’nı bu kadar ünlü yapan ise Ukraynalıların “Çirkin Baca” adını taktıkları ve estetik bulmamalarına rağmen şehrin simgelerinden biri yaptıkları Ratusha Kulesi.

Bir zamanlar saatin içine şeytan girmesin diye asillerden ve rahiplerden başkasının çıkmasına izin verilmeyen Ratusha Kulesi, 160 yıldır bana mısın demeden çalışan çanlı saati ve 65 metrelik yüksekliğiyle görülmeye değer.

Kuleden Lviv’e kuşbakışı bakmak için 300 küsur basamak çıkmayı ve 20 grivna ödemeyi göze almak gerekiyor.

Hazır Rynok Meydanı’ndaysanız, kuleye çıkış için çok sıra beklemeyecekseniz manzara hoşunuza gidebilir.

Ama amacınız şehre tepeden bakmaksa tercihinizi High Castle’dan yani Yüksek Kale’den yana kullanmanızı öneririm.

Rynok Meydanı’ndan 25 dakikalık bir yürüyüşle çıkabileceğiniz Vysoky Zamok yani Yüksek Kale deniz seviyesinden yaklaşık 500 metre yükseklikte yer alıyor.

Şehri panoramik olarak en iyi izleyeceğiniz ve fotoğraflayacağınız yer tam da burası. Eğer hava sisli değilse bu tepeden Karpat Dağları’nın siluetini bile görmek mümkün.

13. yüzyılda inşa edilmiş kalenin kalıntılarını tepeyi çıkarken görebilirsiniz. Bir zamanlar kuşatmalar esnasında bölge halkına sığınak olan Yüksek Kale, tarihinde 3 kez düşmüş. Bu bozgunlardan birincisi 1648’deki Ukrayna üzerinden gelen Kazaklara karşı, ikincisi 1672’de Osmanlılara karşı ve üçüncüsü 1700’lerin başında İsveç ordusuna karşı yaşanmış.

Üç bozgundan sonra harabeye dönen kale, bir daha inşa edilmemiş.

Şehrin sanat ve estetikle ne kadar iç içe olduğunu zaten attığınız her adımda anlıyorsunuz ancak, Lvivlilerin medarı iftiharı, gözbebeği Opera Binası’nı görmeden dönmek çok büyük hata olur.

Daha dış görünüşünün ihtişamıyla gözlerinizi kamaştıran yapı 1901 yılında Neo-Rönesans tarzında inşa edilmiş.

Lviv Opera Binası, içerisine adım attığınız andan itibaren sizi bambaşka bir dünyaya ışınlıyor. Ses düzeni, dekoru ve salonun büyüklüğü oldukça etkileyici.

Ama Lviv Opera Binası, kuru kuru içeri girip fotoğraf çekeceğiniz bir mekan olmamalı, buraya kadar gelmişken 50 grivna’dan başlayan fiyatlarla bir oyun izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.

Oyunun dili Ukraynaca olacak ama buna gerçekten takılmayın bence, mutlaka bir oyun izleyin.

Gitmeden önce oyunlara bir bakalım diyenlerin şu linke bir tıklamasında yarar var. http://opera.lviv.ua/en/

Tatilde de mezarlık mı gezilir demeyin, Lychakiv Mezarlığı’nı Lviv’de gezilecek yerler listenize mutlaka ama mutlaka ekleyin.

Moskova’daki Novodeviçi Mezarlığı’ndan sonra Doğu Avrupa’nın en gösterişli açık hava heykel sergilerinden birini görme şansını kaçırmayın.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde birçok aristokratın ve burjuvanın yaşadığı Lviv’in en zenginlerinin kabirleri bu mezarlıkta olağanca görkemiyle sizi karşılıyor.

En gösterişli örneklerden biri bir zamanlar 300 çeşitten fazla likör üreten bir fabrikaya sahip olan Baczewski Ailesi’ne ait.

Diğer bir yanda ise Napolyon’un kurmaylarından olan Franciszek Adamski’nin mezarı bulunuyor.

Lviv bira fabrikası sahibi Karol Kiselka’nın klasik sanat anlayışına sahip heykelleri de oldukça fotojenik, benden söylemesi.

Lviv’deki en romantik yer neresi sorusunun yanıtını arayanları böyle alalım. Üzerinde kuğuların, ördeklerin yüzdüğü göletin kenarında -bizdeki Emirgan Korusu’nda olduğu- gibi gelin damat fotoğrafları çektiren birçok çift görebilirsiniz.

Bugün birçok söğüt ağacının bulunduğu parka ilk söğüdü ise ünlü Ukraynalı şair Shevchenko dikmiş.

Parkta görülecek bir diğer ilginç ağaç ise yarısına armut aşılanmış olan armut-söğüt ağacı.

Parkta kaynak suyu akan bir de çeşme var ancak bu suyun içilmemesi öneriliyor.

Polonya ulusal kahramanlarından Jan Kiliński’nin heykeli de parktaki görülesi şeylerden bir tanesi.

Lviv’de ücretsiz giriş yapabileceğiniz müzelerden biri Eczacılık Müzesi.

Müzenin giriş katı ücretsiz olarak ziyarete açık ama ürkütücü bir Orta Çağ binasının bodrum katını görmek isterseniz ekstra ücret ödeyerek alt kattaki doldurulmuş timsahı ve eskiden nasıl ilaç üretildiğini gösteren hareketli küçük maketleri görebilirsiniz.

Doğu Avrupa’da Ermeni nüfus açısından zengin şehirlerden biri de Lviv. 14. yüzyılda şehre yerleşen Ermeniler, Türkiye’de Kars’ta 10. yüzyılda inşa edilmiş Ani Katedrali’ni örnek alarak burada da bir katedral inşa etmişler.

Lviv’in en eski yapılarından biri olan bu katedral Ermeni mahallesinde yer alıyor.

Ayrıca, UNESCO Dünya mirası listesinde yer alan Ermeni Katedrali’ne giriş ücretsiz.

Bir zamanlar Lviv’in önde gelen ailelerinden Potockiler için 1880’de yapılan saray, Venedik’teki Medici Riccardi Sarayı gibi ailenin zengin sanat koleksiyonunun sergilendiği bir sanat galerisi bugün.

İçerisinde Orta Çağ’dan kalma heykellerin, tabloların yer aldığı saray, Fransız mimarisinin izlerini taşıdığından daha önce Paris’e gitmiş olanlarda inanılmaz bir aşinalık hissi yaratıyor.

İstanbul’daki Nişantaşı Valikonağı Caddesi gibi şehrin lüks mağazalarının, kafelerinin ve restoranlarının yer aldığı ünlü bir bulvar.

Caddeyi boydan boya yürümek toplasanız 10 dakikayı bulmuyor, ama üzerindeki birbirinden güzel Neo-Barok binaları görmek isteyebilirsiniz.

Caddeye Rynok Meydanı’ndan çıkıldığı için buraya bir yarım saat ayırmanız yeter de artar bile.