Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış Türkiye, gerek doğal gerekse tarihi güzellikleriyle dünyanın en göz alıcı ülkelerinden bir tanesi.
Yurdun her köşesinde keşfedilmeyi bekleyen bambaşka bir hazine yatıyor. Konumlandıkları yerin iklim şartlarına, bitki örtüsüne ve daha birçok etkene bağlı olarak kimi doğal güzellikler için en uygun ziyaret dönemi yazın kimileri içinse kışın oluyor.
Dağlarıyla, plajlarıyla, ırmaklarıyla, şelaleleriyle, peri bacalarıyla ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan Türkiye’nin doğal güzelliklerini sizler için derledik.
İçindekiler
- Türkiye’nin Doğal Güzellikleri
- 1) Karapınar Çölü, Konya
- 2) Meke Gölü, Konya
- 3) Ihlara Vadisi, Aksaray
- 4) Gökpınar Gölü, Sivas
- 5) Kapadokya, Nevşehir
- 6) Erciyes Dağı, Kayseri
- 7) Salda Gölü, Burdur
- 8) Cennet ve Cehennem Obrukları, Mersin
- 9) Damlataş Mağarası, Antalya
- 10) Karain Mağarası, Antalya
- 11) Manavgat Şelalesi, Antalya
- 12) Likya Yolu, Muğla – Antalya
- 13) Kleopatra Plajı, Alanya
- 14) Düden Şelalesi, Antalya
- 15) Olimpos, Antalya
- 16) Kaputaj Plajı, Antalya
- 17) Gölyazı ve Uluabat Gölü, Bursa
- 18) Kaz Dağları, Balıkesir
- 19) Kızkumu, Muğla
- 20) Saklıkent Kanyonu, Muğla
- 21) Ölüdeniz, Muğla
- 22) Pamukkale, Denizli
- 23) İztuzu Plajı, Muğla
- 24) Kelebekler Vadisi, Muğla
- 25) Nemrut Dağı, Adıyaman
- 26) Borçka Karagöl Milli Parkı, Artvin
- 27) Gorgit Yaylası, Artvin
- 28) Uzungöl, Trabzon
- 29) Şehriban Kanyonu, Kastamonu
- 30) Ayder Yaylası, Rize
- 31) Yedigöller Milli Parkı, Bolu
- 32) Ağrı Dağı, Ağrı
- 33) Van Gölü, Van
- 34) Muradiye Şelalesi, Van
- 35) Tortum Şelalesi, Erzurum
Türkiye’nin Doğal Güzellikleri
1) Karapınar Çölü, Konya
Evet, yanlış duymadınız. Türkiye sınırları içerisinde genellikle Afrika’da görmeye alışık olduğumuz bir çöl bulunuyor.
Konya‘nın Karapınar ilçesinde yer alan bu çöl, bölgede büyük bir göç dalgası yaşanmasına sebep olmuş.
İpek Yolu üzerinde bulunan Karapınar, günümüzde gerek çölü gerekse tektonik gölleriyle pek çok ziyaretçinin ilgisini çekiyor.
Karapınar Çölü’nün oluşma nedenleri arasında bölge halkının yöreyi tahrip etmesiyle birlikte ser esen rüzgarlar bulunuyor.
Türkiye’de rüzgar erozyonundan etkilenen tek yer olan Karapınar, Türkiye’nin tek çölü olduğu için görülmeyi hakediyor.
Elbette çölleşmeye karşı temkinli olmalı, gerekli tedbirleri almalıyız. Üstelik Meke Tuzlası da bu alanda bulunuyor.
Karapınar Çölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
2) Meke Gölü, Konya
Görüntüsü nazar boncuğunu andırdığı için ‘Dünyanın Nazar Boncuğu’ olarak adlandırılan Meke Gölü, dünyada eşine az rastlanan doğal güzelliklerden bir tanesi.
Oluşma süreci iki aşamadan oluşuyor. İkinci aşaması dahi 8 bin yıl öncesine dayanıyor. Alanın tam ortasında ikinci bir volkan bacasının meydana gelmesiyle günümüzdeki görünümünü kazanıyor.
Yılın bazı aylarında kuruyan gölün en yüksek su seviyesi 10 – 12 metre civarında oluyor.
Yabancı turistlerin de son zamanlarda akın ettiği Meke Gölü ve çevresinde, yerel halkı su tüketimi bilinçlendirme ve ağaçlandırma çalışmaları yapılması planlanıyor. İklim krizinden ötürü tehlikede olan Meke Gölü’nü halen vaktiniz varken görmenizi tavsiye ederiz.
Meke Gölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
3) Ihlara Vadisi, Aksaray
Türkiye’nin gizli geçidi olan Ihlara Vadisi’nin oluşumuyla ilgili birkaç hikaye anlatılır. Bunlardan biri de, Hasandağı’nın aktif hale geçmesiyle lavlar, bölgede volkanik bir tabaka oluşturmuş. Zaman içerisinde oluşan bu tabaka, çevresel faktörler sebebiyle aşınır.
Buna ek olarak, Melendiz Çayı da kanyon vadinin altını oyarak kendisine yol açar. Vadide oluşan derinlikler yer yer 10 metreye kadar ulaşıyor.
Aksaray‘daki Ihlara Vadisi doğanın bir şaheseri olmakla birlikte tarihsel değere de sahip bir bölge. Zamanında vadi içerisinde çok sayıda kilise olsa da yalnızca 14 tanesi günümüze kadar ulaşmayı başarabilmiş. 10 tanesi de halen canlılığını koruyor.
Ihlara Vadisi’nde yer alan kiliselerin hikayeleri 6. yüzyıla dayanıyor. Hatta Saint George Kilisesi, ilk günkü ihtişamıyla vadide yükseliyor. Kilisedeki süslemelerde, Selçuklu Sultanı’na ait olduğu düşünülen elbise resimleri kullanılması, kilisenin yapımında Türkler’in de yardım ettiği kanısını ortaya çıkartıyor.
11. yüzyıla kadar kiliselerin inşasına devam edilse de Selçukluların bölgeyi ele geçirmesiyle inşaatlar durdurulmuş Ancak, hali hazırda tamamlanmış kiliselerde Hristiyan halk ibadetlerini yerine getirmeye devam etmiş. 1924’te ise kiliseler ibadete kapatılmış.
Vadi içerisinden akan Melendiz Çayı da Ihlara Vadisi’nde doğanın ve tarihin muazzam uyumunu ispat ediyor.
Ihlara Vadisi’ni haritada görüntülemek için tıklayınız.
4) Gökpınar Gölü, Sivas
Doğal Akvaryum olarak da adlandırılan Gökpınar Gölü, Sivas‘ın Gürün ilçesinde yer alıyor.
Türkiye’nin saklı kalmış köşelerinden olan Gökpınar Gölü’nde mavinin ve yeşilin tüm tonlarına rastlayabilirsiniz. Özellikle yaz aylarında, 15 metre derinlikte yüzen balıkları dahi görebilirsiniz.
Gölün neredeyse her yerinde sıcak kaynak sular bulunduğu için özellikle kış aylarında beyaz tabaka her yeri örttüğünde üzerinden buharlar tüten bir havuz görünümü alıyor.
Gölde balık tutmak ve yüzmek yasak olsa da dalış yapılabiliyor. Rakım 1500 olduğu için gölde dalacağınız 1 metre, denizdeki 3 metreye eşdeğer.
Gölün hemen yanında, muhteşem manzarasıyla bir restoran, otel ve piknik alanları yer alıyor. Siz de Gökpınar Gölü’nün el değmemiş güzelliklerine tanıklık edebilirsiniz.
Gökpınar Gölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
5) Kapadokya, Nevşehir
Türkiye’nin en çok ziyaret edilen turizm bölgelerinden bir tanesi olan Kapadokya, sadece denizi ve güneşiyle değil, aynı zamanda tarihi zenginlikleri ve doğal güzellikleriyle de ön plana çıkıyor.
Nevşehir’e 7 kilometre mesafede konumlanan peribacalarını ziyaret ettikten sonra sabahın ilk ışıklarıyla birlikte düzenlenen balon turlarına katılarak güneşin göğe yükselişine tanıklık edebilirsiniz.
Yalnızca peribacaları ve balon turu dahi Kapadokya’yı unutulmazlar arasına sokabilecekken, 4. yüzyıldan kalıntıları içerisinde barındıran Göreme Açıkhava Müzesi ziyaretçileri kendisine hayran bırakıyor.
Müze aynı zamanda UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde de yer alıyor. 1967’den beri kapılarını misafirlerine açan Derinkuyu Yer Altı Şehri de mutlaka görmeniz gereken diğer bir tarihi eser.
Ayrıca, 8 katlı Derinkuyu’nun çevresinde dünyanın en eski akıl hastanesini bulunuyor. Yeraltı şehrinin 12 veya 13 katlı olduğu düşünülüyor fakat henüz, 8 katı ziyaretçiler tarafından gezilebiliyor; 80 metre derinde olduğu bilinen yeraltı şehrinin 50 metresine kadar ziyaretçi alımı yapılıyor.
Kapadokya, tarihle doğanın uyum içerisinde yaşadığı bir yer. Peribacaları, doğanın insanlığa sunduğu ender eserlerden bir tanesi. Peribacalarıyla birlikte eski medeniyetlerin kültürlerine tanıklık etmek, bit tatilden alınabilecek en yüksek verimi sağlıyor.
Kapadokya’yı haritada görüntülemek için tıklayınız.
6) Erciyes Dağı, Kayseri
Kapadokya’nın, ülkemizde peribacalarına ev sahipliği yapan tek bölge olduğunu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz.
Kayseri‘de konumlanan Erciyes Dağı’nda 30 milyon yıl öncesinde yaşanan volkanik patlamalar sonucu savrulan küller sayesinde peribacaları oluşmuş.
Ayrıca 3 bin 917 metre yüksekliğindeki Erciyes, Türkiye’nin en yüksek dağlarından bir tanesi.
Dümdüz ovaların arasından yükselen ve heybetiyle göz kamaştıran Erciyes Dağı’nın tepelerinde daima kar bulunur.
Yılın her mevsiminde görsel şölen sunan dağda kış sporları yaygın olarak yapılır. Kayak merkezinin de bulunduğu bölgede dağ tırmanıcıları için de korunabilecekleri doğal mağaralar bulunur.
Erciyes Dağı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
7) Salda Gölü, Burdur
Çevresi yemyeşil ormanlarla çevrili Salda Gölü, Türkiye’nin en temiz göllerinden biri. Beyaz ve kül rengi yumuşak kumlarıyla insanın ayaklarını okşayan alacalı sahili, Salda Gölü’ne turkuaz rengini veriyor.
Zengin mineralli bir tektonik krater gölü olan Salda, geçtiğimiz yaz Türkiye’nin en çok ziyaret edilen turistik destinasyonlarından biri oldu ve uzun süre popülerliğini kaybedecek gibi görünmüyor.
Salda Gölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
8) Cennet ve Cehennem Obrukları, Mersin
Mersin‘in Silifke ilçesinde konumlanan Cennet ve Cehennem Obrukları görenleri hayret düşürüyor.
Doğanın nelere kadir olduğunun canlı kanıtı olan bu obruklar, yeraltı sularının oluşturduğu erozyon sonucu meydana gelmiş. Suyun destekleyici kütle zamanla aşındırmasıyla tavan çöker ve obruk meydana gelir.
70 metre derinliğindeki Cennet Obruğu’nda ilerledikçe bir mağara ve mağaranın girişinde de ufak bir kilise karşımıza çıkıyor. Kilisenin giriş kapısında 4 satırlık bir kitabe yazılı. Kitabenin incelenmesiyle kilisenin 5. yüzyılda Paulus adında dindar bir kişinin Meryem Ana’ya ithafken inşa ettirdiği anlaşılıyor. Cennet Obruğu’na 452 basamaktan oluşan taş bir merdiven sayesinde iniliyor.
Derinliği 128 metre olan Cehennem Obruğu da tıpkı Cennet Obruğu gibi meydana gelmiş olup, hemen 75 km kuzeyinde konumlanıyor. Kenarları içbükey olmasından kaynaklı olarak obruğa iniş gerçekleştirilemiyor. Efsaneye göre Zeus, ağzından alev çıkartan yüz başlı ejderha Typhon’u burada gerçekleştirilen bir dövüşte alt eder. Typhon’u Etna Yanardağı’nın altına sonsuza dek göndermeden önce bir süre Cehennem çukurunda hapsettiği rivayet edilir.
Cennet ve Cehennem Obrukları’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
9) Damlataş Mağarası, Antalya
1948 senesinde liman inşaatında kullanılması için taş çıkartmak adına açılan ocak sayesinde keşfedilmiş.
Giriş kısmında 50 metrelik geçit bulunuyor. 15 metre yükseklikteki geçidi aştıktan sonra ziyaretçileri silindirik formda bir boşluk karşılıyor. Bu boşluktan mağaranın derinliklerine iniliyor.
Damlataş Mağarası adını, mağaranın içerisinde yer alan sarkıtlardan damlayan sudan almış.
Büyüleyici bir görünüme sahip olan mağara aynı zaman astım hastalarına da iyi geliyor. Doktor tavsiyesiyle mağarada 21 günlük kür uygulayan insanlar bulunuyor.
Damlataş Mağarası’nın havası her mevsim aynı kalır. Sıcaklık 21 C derece, rutubet %95 ve sabit basınç 760 mm olarak ölçülmüş. Mağaradaki havanın %71’i azot, %20.5’i oksijen, %2.5’u karbondioksit ve geri kalanının da biraz radyoaktivite ile iyonlar oluşturur.
Türkiye’de turizme açılan ilk mağara olma unvanını elinde barındıran Damlataş Mağarası, içine girildiği andan itibaren insanı büyülüyor. Yeraltındaki mucizelere tanıklık etmek isteyen herkesin mağarayı ziyaret etmesi gerekiyor.
10) Karain Mağarası, Antalya
Antalya’nın Yağca Köyü’nde bulunan Karain Mağarası, Türkiye’nin en büyük doğal mağaralarından bir tanesi. İnsanlık tarihine ışık tutması açısından son derece önemli bulgulara rastlanan Karain Mağarası’nda neandertal insanların kalıntılarına rastlanmış.
Alt Paleolitik Çağ’dan Roma Dönemi’ne kadar yerleşim izlerinin bulunduğu mağara, diğer Paleolitik mağaraların bir dönemi temsil etmesinin aksine Alt, Orta ve Üst olarak bir katmanlaşma göstermiş olup, Avrupa ile Yakın Doğu arasındaki göç yollarını aydınlatmada önemli izler taşıyor.
Anadolu topraklarının ilk sanat ürünleri de yine Karain Mağarası’nda bulunmuş. İlk olarak 1946 yılında Prof. Dr. İsmail Kılıç Kökten tarafından keşfedilen mağara, büyük arkeolojik çalışmalara ev sahipliği yapmış. Günümüzde de turistlerin akın ettiği mağara doğal güzelliğiyle kültürel birikimin harmanlandığı Türkiye’nin nadide eserlerinden bir tanesi.
Karain Mağarası’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
Manavgat Nehri’nin kuvvetli akıntısıyla görkemli bir görünüm kazanan Manavgat Şelalesi, şehrin keşmekeşliğinden bunalmış ziyaretçileri stresten uzak dakikalara davet ediyor.
Oldukça alçaktan akan şelalenin beslendiği en büyük kaynak, karstik yapıdaki Dumanlı Kaynağı. Karstik yapısı sebebiyle şelalede beyaz sarkıtlar oluşuyor.
Akıntı hızının yüksek olmasından kaynaklı su sporları için ideal ortamı sağlıyor.
Manzarasıyla da insanı mest eden şelalenin çevresinde yeşilin her tonuna rastlayabileceğiniz gibi restoranlara, hediyelik eşya dükkanlarına, çay bahçelerine ev sahipliği yapıyor.
Piknik alanları da bulunan bölgede trekking ve kamp gibi etkinlikler oldukça fazla rağbet görüyor.
Ağaç dallarının su ile buluştuğu Manavgat Şelalesi’ne girmek için cüzi miktarda bir ücret ödemeniz gerekiyor.
Manavgat Şelalesi’ni haritada görüntülemek için tıklayınız.
12) Likya Yolu, Muğla – Antalya
Likyalılar tarafından kullanılan bir ticaret yolu olan Likya Yolu, Fethiye’den başlayıp Geyikbayırı’nda bitiyor.
Türkiye’nin en uzun yürüyüş yolu olan Likya Yolu üzerinde 1999 yılına kadar tam bir rota çıkartılamamış. 1999’da ise Cate Clow bunu başarmış ve Likya Yolu tam anlamıyla rota dahilinde yürünmeye başlanmış.
555 kilometrelik bu parkurda ormanların içerisinde geçecek, yer yer denizin masmavi sularını görüp serinlemek isteyeceksiniz.
Ölmeden önce yapılması gerekenler listesinde mutlaka bulunması gereken Likya Yolu yürüyüşü, 20’den fazla antik kenti keşfetmenizi de sağlayacak.
Likya Yolu’nu haritada görüntülemek için tıklayınız.
13) Kleopatra Plajı, Alanya
Doğa harikası olarak nitelendirilen Kleopatra Plajı, mavi bayraklı bir plaj.
Turkuaza çalan denizi, altın rengi kumu, geniş sahil hattı ve 8 – 10 metreye kadar sığ sularıyla ziyaretçiler için ideal bir tatil ortamı sağlıyor.
2 kilometre uzunluğa sahip plaj, adını Antik Mısır kraliçesi Kleopatra’dan almış. Rivayete göre, Romalı General Mark Antony, Alanya ve çevresini Kleopatra’ya hediye etmiş. Kleopatra da her gün yüzmek için Kleopatra Plajı’na gidermiş.
Hatta kaleden plaja giden bir tünel de varmış. Kraliçe Kleopatra, Akdeniz’e açıldığı her seferde Alanya’ya gelir, Kleopatra Plajı’nda denize girermiş.
Bu hikayeyle birlikte dünya çapında popülaritesi artan Kleopatra Plajı’na günümüzde binlerce insan akın ediyor.
Fakat, bu plaj hakkında bilmeniz gereken en önemli şey, kumsalda oturmanın yasak olması. Oldukça özel bir kuma sahip olan plajın kumları, her sene dalgalar sebebiyle azalıyor. Ziyaretçilerin de yanlarında hatıra olarak kum götürmelerini engellemek adına böyle bir yasak getirilmiş.
Plaja giriş ücretsiz olmakla birlikte, kullanacağınız şezlong ve şemsiye için işletmeler ücret tahsil ediyor.
Kleopatra Plajı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
14) Düden Şelalesi, Antalya
Dünyanın dört bir yanından ziyaretçinin görmeye geldiği Düden Şelalesi’nde Antalya turizmini geliştirmek için her şey yapılıyor.
Şelalenin girişinde deveye binip arkanızda şelaleyle birlikte anı fotoğrafı çekilebilirsiniz örneğin.
Şelalenin içerisinde hediyelik eşya dükkanları, kafeler, restoranlar hatta Gençlik Parkı bulunuyor.
Düden Şelalesi’nde akan su ortalama 15 kilometre mesafede konumlanan Lara Plajı’nda 50 metre yükseklikten denize dökülüyor.
Şehir merkezine de yalnızca yarım saat mesafede bulunan Düden Şelalesi, doğanın mucizelerinden bir tanesi.
Düden Şelalesi’ni haritada incelemek için tıklayınız.
15) Olimpos, Antalya
Doğa tatili yapmak isteyenlerin en çok tercih ettiği yer olan Olimpos, Antalya’nın Kumluca ilçesine bağlı bir belde.
Olimpos’u bu kadar özel kılan şey ise bakir koyları, ormanları ve doğayla uyumlu ağaç evleri.
Bir de caretta carettalar var. Nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bu kaplumbağalar Temmuz – Ağustos aylarında yumurtlamak için Olimpos kıyılarına geliyorlar. Hatta bu bölge, sevimli kaplumbağaları korumak adına sit alanı ilan edilmiş. Siz de sabahın erken saatlerinde sahile inerseniz, minik kaplumbağaların denize kavuşma hikayesine tanıklık edebilirsiniz.
Olimpos’un simgesi caretta carettalar olsa da, bölgeyi güzel kılan dağa birçok doğal güzellik var.
Örneğin Yanartaş, bunlardan biri. ‘Sonsuz Ateş’ veya ‘Olimpos’un Sönmeyen Ateşi’ olarak da adlandırılan Yanartaş’ın özelliği hiç sönmemesi.
Kayaların arasında sıkışan ve yavaşça yukarı doğru sızan doğal gaz sayesinde Yanartaş’ın ateşi yüzyıllardır yanıyor.
Bilimsel anlamda açıklaması son derece basit olsa da Yanartaş hakkındaki efsaneler de oldukça ilgi çekici.
Ephyra Kralı Glaukus’un oğlu Hipponoes kardeşini öldürür. Daha sonra Bellorophontes adını alan genç, Argon Kralı tarafından Likya kralına gönderilir.
Bellorophontes, Likya Kralı tarafından, Olimpos Dağı’nda yaşayan ve ağzından alev saçan Chimera ile yüzleşmesi için cezalandırır.
Pegasus’a binerek Chimera ile dövüşen Bellorophontes, mızrağını Chimera’ya saplar ve canavarı yerin yedi kat altına gömer. Chimera ölmez, hatta ateşini yerin yedi kat altından göndermeye devam eder.
Olimpos‘un doğal güzelliklerine bir de Olimpos Antik Kenti ekleniyor. Tarihi milattan önce 2. yüzyıla dayandığı düşünülen antik kent, orman içerisinde yer alıyor.
Tam anlamıyla doğanın kalbinde bulunan Olimpos Antik Kent’te Güney ve Kuzey Nekropolleri keşfedilmiş. Güney Nekropol’de 300’ü aşkın mezar bulunmuş. Kuzey Nekropol’de ise 100’ü aşkın mezar ve konutlara rastlanmış.
Sözün özü, tarihi doğayla harmanlayarak sunan Olimpos, tatil için oldukça iyi bir seçenek olarak karşımıza çıkıyor.
Olimpos’u haritada incelemek için tıklayınız.
16) Kaputaj Plajı, Antalya
Antalya’nın Kaş ilçesine bağlı Kalkan beldesinde konumlanan Kaputaj Plajı, kendisine çevreleyen etkileyici kayalıklardan adını alan ülkemizin ender doğal güzelliklerinden bir tanesi.
Yol ağzından başlayan merdivenlerle inilebilen plajda, yeraltından çıkan su, kumsaldan süzülerek turkuaz renkli denizle buluşuyor.
Masmavi deniziyle insanı büyüleyen bir görünüme sahip olan plajın kumsalı ise çakıl ve kumdan oluşuyor.
Mavi bayraklı Kaputaj Plajı’nın suyu, yeraltı sularından kaynaklı olarak soğuk olsa da yaz aylarında yavaş yavaş ısınmaya başlıyor.
Plaja giriş ücretsiz olsa da şezlong ya da şemsiye kiralamak istiyorsanız belirli bir ücret ödemeniz gerekiyor. Dışarıdan kendi şemsiyenizi getirmek de serbest.
Kaputaş Plajı’nı haritada incelemek için tıklayınız.
17) Gölyazı ve Uluabat Gölü, Bursa
Doğayla tarihin barış içerisinde hüküm sürdüğü Gölyazı‘da yerleşim 800 metre yüksekliğindeki antik surların içinde devam ediyor.
Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemlerinden izlere rastlayabileceğiniz bu bölgedeki ağaçlar, ilkbahar aylarında karların erimesi ve yağışın artmasıyla su içinde kalır. Bu suda ördekler ve pelikanlar yüzer. Türkiye’nin hiçbir yerinde kolay kolay rastlanmayacak bir görüntüyle karşı karşıya kalırsınız.
Uluabat Gölü ise Bursa‘ya ayrı bir hava katan doğal güzelliklerin başında geliyor. Gölde turna, kefal, sazan gibi balıklar çıkartılıp afiyetle yeniliyor. Ayrıca, kayıklarla ufak bir gezintiye çıkabiliyorsunuz.
Göl üzerinde irili ufaklı birçok ada konumlanıyor. Bu adalardan en büyüğü Nailbey Adası. Bu adada bulunan manastırın 1300 yıllık olduğu ve içerisinde keşişlerin yaşadığı düşünülüyor.
Gölyazı’yı haritada görüntülemek için tıklayınız.
Uluabat Gölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
18) Kaz Dağları, Balıkesir
İda Dağı olarak da adlandırılan Kaz Dağları, antik dönemden başlayarak günümüze kadar birçok efsaneye konu olmuş.
‘Tanrıların Armağanı’ olarak nitelendirilen Kaz Dağları, Marmara Bölgesi’nin yoğun yaşamı altında stresle boğuşanlar için altın değeri taşıyor. Hafta sonu, hatta günübirlik dahi ziyaret edilebilir bir bölge olduğunu da hatırlatalım.
Zeytin ağaçları, kızılçam, meşe ve karaçam ormanlarıyla doğanın bütün zenginliklerini içerisinde barındıran Kaz Dağları’na 4 mevsim seyahat edilebilir.
Buz gibi doğal kaynak sularında yüzebilir, kuş sesleri arasında kendinizi çimlerin üzerine bırakabilir, şehrin bunaltıcı havasını bir nebze de olsa unutabilirsiniz.
Homeros, dünyaca ünlü İlyada’sında İda Dağı için ”Bol pınarlı, vahşi hayvanların anası” ifadesini kullanmış. Afrodit, Hera ve Athena’nın katıldığı, Truva Savaşı’na sebebiyet veren güzellik yarışması bu topraklar üzerinde yapıldı. Zeus bu topraklar üzerinde doğdu ve Hera’yla yine burada evlendi. Tanrılar, Truva Savaşı’nı Kaz Dağları’ndan izledi.
Hatta bazı rivayetlere göre Nuh’un gemisinin İda’da olduğu söyleniyor. Sarıkız efsanesi de günümüzde de kulaktan kulağa dolaşmakta. Kanyonları, şelaleleri, kendine özgü doğasının yanı sıra Kaz Dağları ziyaretçilerine asla unutulmayacak mitolojik öyküler sunuyor.
Kaz Dağları’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
19) Kızkumu, Muğla
Muğla’nın Marmaris ilçesinde konumlanan Kızkumu, 600 metre boyunca denizin içerisinde uzanan batık patikası.
Türkiye’nin önemli turistik noktalarından olan Kızkumu’nda yol boyunca su seviyesi dizlere kadar geliyor. Halbuki kumun altı yaklaşık 20 metre derinliğinde. Kimileri için bu doğa harikasının keyfini çıkartmak amaçlansa da kimileri Kızkumu efsanesini öğrenir ve gelecek nesillere aktarmaya devam eder.
Efsaneye göre, Bybassoss Kralı’nın kızı, bir balıkçıya aşık olur. Geceleri sahile inen prenses, ateş yakarak balıkçıya haber gönderirmiş.
İkili aşklarını gizliden gizliye yaşarken, kral da kızını evlendirmek için prens aramaya koyulmuş.
Kral prensese kendisini bir prensle evlendirmek istediğini söylemiş fakat prenses kabul etmemiş.
Sinirlenen kral, kızını takip ettirmiş ve bir gece sahile inerken askerler kızı yakalamış. Olayın nereye varacağını öğrenmek için askerler prensese ateşi yaktırmış.
Habersiz balıkçı kayığıyla kıyıya yanaşırken, askerlerin elinden kurtulan prenses suya doğru koşmaya başlamış.
Tam o anda bir mucize gerçekleşmiş ve prensesin adım attığı yer kuma dönüşmüş. İki sevgili tam kavuşacakken askerlerden biri balıkçıya nişan alıp okunu fırlatmış. Ok prensese isabet etmiş.
Akan kanla da birlikte kum kızıl rengini almış. Balıkçı yaralı sevgilisini kayığa alıp gözden uzaklaşmış. Bir daha da kimse ikisinden haber alamamış.
Kızkumu’nu haritada görüntülemek için tıklayınız.
20) Saklıkent Kanyonu, Muğla
Türkiye’nin cennet köşesi Fethiye, birçok doğal güzelliğe ev sahipliği yapıyor. Ölüdeniz, hem yerli hem de yabancı turistlerin ilgi odağındayken Saklıkkent Kanyonu biraz daha göz ardı edilmiş gözüküyor.
26 sene önce bir çoban tarafından keşfedilen Saklıkent’te Mayıs ayında dağlarda eriyen kar suları kayalardan akarak cennete doğru yol alır.
Kanyonun doğa mucizelerini barındırması Saklıkent Milli Parkı’nın kurulmasına ön ayak olmuş. Parktan adımınızı attığınızda kanyonun girişiyle karşılaşacaksınız.
Suyun içindeki kayalardan yürümek zorunda olduğunuz için sandalet veya lastik ayakkabı giymenizde yarar var.
İlk başlarda sakin sular kanyonda ilerledikçe hırçınlaşıyor. İki yanınız da ağaçlar ve kayalarla çevriliyken içinde bulunduğunuz su giderek soğumaya başlayacak.
İleride de bir ada göreceksiniz. Bu ada, huzurun ve yalnızlığın adası. Kanyonun içlerine doğru ilerlerken düşüp akıntıya kapılma olayları yaşandığı için kanyona kadar bağlanmış sağlam bir halattan destek alıyorsunuz.
Kanyona vardığınızda su sakinleşiyor. Daha rahat yürümeye başlayacağınızı düşünseniz de bu kez de kayalar karşınıza çıkıyor.
Geçmiş dönemde suyun kayalar üzerinde bıraktığı etkiyi görebiliyorsunuz. İlerledikçe yollar daralıyor ve yürümesi giderek zorlaşıyor.
Kimileri geri dönse de yola devam edenler minik bir şelale ile karşılaşıyor. Ödül de yolun sonunda şelalenin altında serinlemek oluyor.
Saklıkent Kanyonu’nu haritada görüntülemek için tıklayınız.
21) Ölüdeniz, Muğla
Fethiye‘nin dünyaya nam salmış plajı Ölüdeniz, yeşil ile mavinin buluştuğu muhteşem bir doğa harikası.
Adını suyun durgun olmasından alan Ölüdeniz, bir iç denizi andırıyor. Sakin, dingin ve berrak sularda yüzmek veya su sporlarıyla stres atmak isteyenler için Ölüdeniz oldukça cazip bir seçenek.
Adrenalin tutkunları da yılın belirli dönemlerinde bölgeyi ziyaret ediyorlar. Çünkü Ölüdeniz, Türkiye’de yamaç paraşütü yapılabilecek en ideal noktalardan biri.
Siz de yeşil ile mavinin nasıl uyum içerisinde yaşadığını görmek ve biraz olsun stresli yaşamınızdan uzaklaşıp yeni yerler keşfetmek istiyorsanız, Ölüdeniz’i mutlaka ziyaret etmelisiniz.
Ölüdeniz’i haritada görüntülemek için tıklayınız.
22) Pamukkale, Denizli
Son 15 yılda turizm patlaması yaşayan bölge, bir zamanlar insan akımına uğradığı için doğal güzelliğini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmış.
Pamukkale Travertenleri oldukça ender görülen bir yapı olarak karşımıza çıkıyor. Çeşitli nedenlerden kaynaklı, ortama bağlı kimyasal reaksiyonlar sonucunda çökelme meydana gelerek kayaçlar ortaya çıkıyor. Pamukkale termal kaynağının oluşumuna sebebiyet veren jeolojik olaylar geniş bir çevreyi etkilemiş.
Bölgede, sıcaklıkları 35 ila 100 C arasında değişkenlik gösteren 17 sıcak su alanı yer alıyor. Pamukkale termal kaynağı, antik dönemlerden beri kullanılıyor.
Kaynaktan çıkan 35.6 C su, kalsiyum hidrokarbonat bakımından oldukça zengin. Bu su, havayla temas ettiğinde, karbondioksit ve karbonmonoksit gaz haline gelip uçuyor. Kalsiyum karbonat da çökelerek travertenleri oluşturuyor.
Pamukkale Travertenler’ini haritada görüntülemek için tıklayınız.
23) İztuzu Plajı, Muğla
İztuzu Plajı, Muğla’nın Dalyan ilçesinde konumlanıyor. Avrupa’nın en iyi plajı seçilen İztuzu, İngiliz ‘The Times’ gazetesi tarafından yapılan 6 aylık araştırmanın sonucunda da ‘Avrupa’nın En İyi Açık Alanı’ ilan edilmiş.
4.5 km uzunluğunda sahil şeridine sahip plajın bu denli özel kılan şey ise inci tanesi kumları ve kumların üzerine yumurtalarını bırakan caretta carettalar.
Olimpos’la birlikte ülkemizde bir tek İztuzu Plajı’nda görülen bu canlıları korumak için akşam 20.00’den sabah 08.00’e kadar alana giriş yasak. Ayrıca plajda, yaralı kaplumbağaların tedavi edildiği bir de kaplumbağa hastanesi yer alıyor.
İztuzu Plajı’nın ön cephesi Akdeniz’in tuzlu sularına bakarken, hemen iç kısmında tatlı su gölü bulunuyor.
Tatlı ve tuzlu suyun kesiştiği yer olan plaja girişler ücretsiz. Şezlong ve şemsiye kiralamak içinse belirli bir ücret ödemeniz gerekiyor.
İztuzu Plajı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
24) Kelebekler Vadisi, Muğla
Muğla‘nın Fethiye ilçesinde iki yüksek yamaç arasından filizlenen Kelebekler Vadisi, el değmemiş güzelliğiyle ziyaretçilerini büyülüyor.
1995’te 1. derece doğal sit alanı ilan edilen vadide 80’i aşkın kelebek çeşidi yaşıyor. Adını da bu kelebeklerden almış.
İçerisinde 50 metre yükseklikten dökülen bir de şelale var. Bu şelale vadinin içerisinden geçen bir dereye dökülüyor.
Kelebekler Vadisi son derece özel bir bölge. Temiz ve berrak sularının yanı sıra incecik kumlara sahip.
Vadinin içerilerine doğru ilerlediğiniz kelebeklere rastlıyorsunuz. Ancak çok ses yapmamaya özen gösterin. Kelebekler gürültüden rahatsız olup davranış bozukluğu gösterebilir, hatta ölebilirler.
Trekking ve tırmanış için oldukça uygun bir yapıya sahip olan Kelebekler Vadisi’nde mutlaka kamp kurmalısınız. Rahatına düşkün olanlar içinse bungalovlar bulunuyor.
Kelebekler Vadisi’ni haritada görüntülemek için tıklayınız.
25) Nemrut Dağı, Adıyaman
Batı kıyılarına biraz uzak olsa da dünyanın dört bir yanından turistin Nemrut Dağı’na gelmelerinin bir sebebi var.
Adıyaman‘ın Kahta ilçesinde konumlanan Nemrut Dağı 2150 metre yüksekliğinde. Dağın yamaçlarında, zamanın Kommagene Kralı I. Antiochos tarafından, tanrılara ve atalarına minnettarlığını sunmak için inşa ettirdiği mezarı ve anıtsal heykeller bulunuyor. Bu kalıntılara Nemrut Dağı’nın büyüleyici manzarası eklenince ortaya bir şaheser çıkıyor.
Bu kalıntılar, Helenistik Dönem’in en görkemli kalıntıları arasında gösteriliyor. Heykeller, doğa, batı ve kuzey teraslarında konumlanıyor. Doğu terası kutsal merkez sayıldığı için en önemli heykeller burada yer alıyor.
Günümüze kadar ulaşmayı başarmış anıtsal heykeller kireç taşı bloklarından inşa edilmiş olup boyları 8 – 10 metreye kadar ulaşabiliyor. Nemrut Dağı’ndaki tek eksik ise varlığı bilinse de halen keşfedilememiş olan I. Antiochos’un mezarı.
Nemrut Dağı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
26) Borçka Karagöl Milli Parkı, Artvin
Doğa müzesi olarak da bilinen ve Türkiye’nin en iyi kamp alanlarından biri olan Borçka Karagöl Milli Parkı, doğanın insana bahşettiği nadide güzelliklerden bir tanesi.
Bu alan, heyelan gölünün yarattığı manzaranın yeşille tamamlanmış hali. 1800’lerde Klaskur Yaylası’na yakın bir tepeden kayan toprak, Klaskur Deresi’nin önünü tıkamış ve sonuç olarak Karagöl oluşmuş.
Koruma altına alınmış olan Borçka Karagöl Milli Parkı’na düzenlenen trekkingler, ziyaretçilerin bu muhteşem güzelliğe tanıklık edebilmeleri açısından son derece önemli.
Kamp sevdalıları tarafından yeni yeni keşfedilmeye başlayan Karagöl, doğasıyla insanı cezbediyor.
Zaman zaman Artvin Şavşat’ta bulunan Karagöl ile karıştırılsa da Borçka Karagöl Milli Parkı’na ulaşım çok daha kolay.
Borçka Karagöl Milli Parkı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
27) Gorgit Yaylası, Artvin
Artvin‘in Macahel Bölgesi’nde konumlanan Golgit Yaylası’nda rakım 1700.
Doğayla insanın bir araya gelip de mutlak huzurun sürdüğü bir yer alan Gorgit Yaylası’na arabayla ulaşmak mümkün değil. Yalnızca yürünerek gidilebiliyor.
Gidenlerin yanlarına el feneri, pil, uyku tulumu gibi hayati önem taşıyan malzemeleri yanlarına almaları tavsiye ediliyor. Ayrıca yaylada elektrik yok, bu nedenle elektrikle çalışan aletler de kullanılmıyor. Cep telefonunuzun şarjı biterse ney yapacağınızı düşünmeyin. Nasıl olsa bölgede telefon da çekmiyor.
Tam anlamıyla sakinliğin kelime karşılığı olan Gorgit Yaylası içerisinden bir de Maral Şelalesi akıyor.
Pamuk gibi bulutların hemen altında, sizin altınızda doğa ve eşsiz bir manzara. Stresten uzaklaşıp doğayla bütünleşmek isteyenler için harika bir alternatif oluşturuyor.
Gorgit Yaylası’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
28) Uzungöl, Trabzon
Son dönemde Karadeniz turlarının popülerleşmesiyle birlikte gizli kalmış güzellikler de bir bir açığa çıkıyor.
Bundan 15 – 20 sene öncesinde çoğu kişinin belki de adını dahi duymadığı Uzungöl, günümüzde ise çoğu kişinin tatil planlarında üst sıralarda yer alıyor.
Tranbzon’un Çaykara ilçesine bağlı turistik bir belde olan Uzungöl adını, hemen kıyısına inşa edildiği gölden alıyor. Beldeyi bu denli çekici yapan şeyse bölgenin uzaktan veya kuşbakışı görünümü.
Uzungöl, Türkiye’nin yağmur ormanlarının yer aldığı Soğanlı ile Kaçkar Sıradağları’nın birleşim noktasında yer alıyor. İçerideki göl ise yamaçlardan düşen kayaların Haldizen deresini tıkamasıyla meydana gelmiş.
Bu bölgenin diğer bir özelliği de yerkürenin, ılıman bölgede yer alan en yaşlı ormanlarına ev sahipliği yapması. Bolca yağış alan bölge, ılıman iklimi sayesinde de her mevsim yemyeşil kalır. Uzungöl haricinde de Trabzon’da gezilecek yerleri keşfetmek için yazımıza göz atabilirsiniz.
Uzungöl’ü haritada görüntülemek için tıklayınız.
29) Şehriban Kanyonu, Kastamonu
Türkiye’nin henüz keşfedilmemiş doğal güzelliklerinden bir tanesi olan Şehriban Kanyonu, Kastamonu’nun Şenpazar ilçesinde konumlanıyor.
Dik yamaçların yer yer birbirine yaklaşmasıyla kanyonun iki ucundaki mesafe 1 metreye kadar düşse de ortaya enfes bir manzara çıkıyor.
İlk defa 1997 senesinde Atlas ekibi tarafından geçilen kanyon halen tam anlamıyla keşfedilmiş değil.
Neredeyse bin metre yüksekliğe ulaşan yamaçların arasındaki dar noktadan hat boyunca akan bir çay bulunuyor. Çayın döküldüğü yerde ciddi bir akım bulunuyor ki insanın baş etmesi son derece zor. Bundan mütevellittir ki Şehriban Kanyonu’na ‘Ölümle Dans Kanyonu’ da deniyor.
Küre Dağları’nın ikinci kez bölme özelliğini taşıyan debisi, yaz yağmurları sebebiyle yükseliyor. Fazlaca su taşıma potansiyeline sahip Şehriban Kanyonu’nda gezmek yer tüyler ürpertici olsa da asla unutulmayacak bir deneyim olarak hayatınızdaki yerini alacak.
Şehriban Kanyonu’nu haritada görüntülemek için tıklayınız.
30) Ayder Yaylası, Rize
Son zamanlarda sosyal medya sayesinde gündeme giren ve kamuoyunu epey bir meşgul eden Rize‘deki Ayder Yaylası’nın tarihi 13. yüzyıla dayanıyor.
19. yüzyıldan itibaren kalıcı olarak başladığı bölge 1944 senesinde Milli Park ilan edilmiş, 1987’de de turizme açılmış.
Uzayıp giden yaylalar arasında yeşilin her tonunu barındıran Ayder Yaylası‘nda dağların arasından akıp giden bir dere ve tepelere sanki insan eliyle gökten inme kondurulmuş ahşap evler, ziyaretçilere tarifsiz bir mutluluk veriyor.
Oksijenin başınızı döndürdüğü Ayder Yaylası’nda, dağın tepesinden eteklere doğru küçük bir şelale akar. Bu şelale gelin tülüne benzediği için Gelin Tülü Şelalesi olarak bilinir.
Yaylayı çevreleyerek doğal bir koruma kalkanı oluşturan ormanlara Bal Ormanları denir. Bu ormanlarda yetişen Kafkas Gülleri ise hem kokusuyla hem de tadıyla insanı kendisine hayran bırakır.
Doğanın insana son derece cömert davrandığının bir kanıtı olan Ayder Yaylası’nda stresten uzaklaşacağınızın ve ömrünüzün uzayacağının garantisini veriyoruz.
Karadeniz’de görülmesi gereken yaylaları Karadeniz’in En Güzel Yaylaları adlı yazımızda bulabilirsiniz.
31) Yedigöller Milli Parkı, Bolu
1965 senesinde Milli Park statüsü kazanmış olan Yedigöller, büyük kayaların vadilerin önünü kapatmasıyla meydana gelmiş 7 gölden oluşuyor.
Bizans dönemine ait kalıntıların bulunduğu alanda jeolojik oluşumlar da tespit edilmiş.
Yedigöller Milli Parkı’nın bir diğer güzelliği de 236 farklı bitki türüne ev sahipliği yapması. Biyoçeşitliliğin fazla olduğu bölgede meşe, gürgen, köknar, kara çam, akçaağaç, kızılağaç ve ıhlamur fazlaca bulunuyor.
Geniş bir yeşillik alana sahip olması, yaban hayvanları açısından da yaşanabilecek ortam sağlıyor.
Yedigöller, dağ kedisi, kurt, tilki, yaban domuzu gibi hayvanların yanı sıra 100’ü aşkın kuş türüne ev sahipliği yapıyor.
Cennetin yeryüzü simülasyonu olan Yedigöller Milli Parkı’nda, 1380 metre yükseklikte konumlanan Kapankaya Tepesi’ne çıkarak bulunduğunuz bölgenin ne kadar güzel bir manzaraya sahip olduğunu gözlerinizle görerek anlayabilirsiniz.
Ayrıca bu güzergah üzerinde anıt ağacı ve pisagor ağacına rastlayabilirsiniz. Milli parkın içerisinde bulunan gülen kayalar ve şelaleler de bir puzzle’ın eksik parçalarını tamamlıyor.
Yedigöller Milli Parkı’nı haritada incelemek için tıklayınız.
32) Ağrı Dağı, Ağrı
5137 metreyle Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı, Nuh’un gemisi efsanesinde de yer alıyor.
Efsaneye göre Nuh’un gemisi Ağrı Dağı’nda karaya oturmuş. Bu efsaneye inanan birçok insan da gemiyi aramaya koyulmuş. Günümüzde de dağ tırmanışı yapanların birçoğu bu efsaneyi kendilerine rehber alarak yola çıkıyorlar.
4 mevsim tepelerinde kar bulunan dağın eteklerinde ise Ağrı Dağı Milli Parkı yer alıyor. Yeşilin ve mavinin buluştuğu alanda kartpostaldan fırlamış bir manzaraya sahip.
Ağrı Dağı Milli Parkı pek çok su altı canlısına da ev sahipliği yapıyor.
Ülkemizin doğal güzelliklerle bezeli coğrafyasında çatı görevi üstlenen Ağrı Dağı’nı ziyaret edebilir. Farklılıkların bir aradaki uyumuna tanıklık edebilirsiniz.
Ağrı Dağı’nı haritada görüntülemek için tıklayınız.
33) Van Gölü, Van
Türkiye’nin en büyük, dünyanın da en büyük sodalı gölü olma unvanını taşıyan Van Gölü, oldukça geniş bir alana yayılmış.
Tektonik hareketler sonucunda oluşmuş gölün üzerinde 4 ada bulunuyor.
Van Gölü’nün ziyaretçiler açısından en cezbedici yanı ise su altı peribacaları olarak da bilinen dünyanın en büyük mikrobiyalitleri ile pek çok tarihi eseri içerisinde barındırması. Dalışla uğraşanlar için keşfedilmeyeyi keşfetmek adına muhteşem bir organizasyon sunan Van Gölü’nde mikrobiyalitlerin yanı sıra Van Gölü mercanları, ince kefali, Rus batığı ve Urartu Kalesi yer alıyor.
Göl, yüzmek isteyenler için de oldukça ideal. Gölün kıyısında yer alan 32 adet plajdan 14 tanesi mükemmel kategorisinde bulunuyor. Bu plajların yerleşim yerine uzak olmaları da çevrenin temiz kalmasına yardımcı oluyor.
Büyük dalgalar yerine küçük akıntılar bulunan göl, cilt hastalıklarına iyi geliyor, Ayrıca suyun sodalı olması da yosun oluşumunu engelliyor. Zaten sığ sulara sahip olan göl yosunsuz olduğu için de iyi bir yüzme ortamı yaratıyor.
Kano, yelkencilik, su kayağı gibi aktivitelerin de yapıldığı Van Gölü, ülkemizin doğal güzellikleri arasında yer alıyor. Huzuru yakalamak isteyenler için de doğru adres.
Van Gölü’nü haritada görüntülemek için tıklayınız.
34) Muradiye Şelalesi, Van
Van’ın Muradiye ilçesinde, Bend-i Mahi üzerinde konumlanan Muradiye Şelalesi adını, Osmanlı Sultanı IV. Murat’tan almış. 50 metre yükseklikten sökülen şelale, dört mevsim kartpostallık manzaraya sahip oluyor.
Bend-i Mahi çayının yüksek debisi de Muradiye Şelalesi’nin heybetli bir görünüm kazanmasına yardımcı oluyor. Yalnızca şelale olarak bakıldığında dahi insanı büyülese de Muradiye Şelalesi’nin çevresi de görülmeye değer.
İlkbaharda filizlenen çiçekler insanı yeniden doğuşu hatırlatırken, sonbaharda dökülen yapraklar ve kahverengiye çalan bitki örtüsü insanı tatlı bir hüzün dalgasına savurur.
Kışın da şelalenin suyu donar ve buzdan kristaller enfes bir görüntü yaratır. Muradiye Şelalesi’ni dinlemek dahi insana huzur verirken, gördüklerinizle birleştiğinde nasıl bir duyguya sahip olacağınızı siz düşünün.
Muradiye Şelalesi’ni haritada görüntülemek için tıklayınız.
35) Tortum Şelalesi, Erzurum
Dünyanın en büyük şelalelerinden bir tanesi olan Tortum Şelalesi, 48 metre yükseklikten akıyor.
Şelalenin hemen önünde bir izleme balkonu ziyaretçilere unutulmaz manzara için ortam hazırlıyor. Ayrıca bu balkonun kalp hastalığı ve nefes darlığı sorunlarına iyi geldiğine inanılıyor.
Tortum Şelalesi, 1700’lerde Kemerlidağ’dan kopan büyük bir kütlenin Tortum Çayı’nın aktığı Tev Vadisi’ni tıkamasıyla oluşmuş.
Günümüzde su sporlarının da yapıldığı şelale, her mevsim farklı bir görüntüye sahip oluyor.
Doğaseverleri kendine hayran bırakan şelaleye 1951 – 1960 yılları arasında hidroelektrik santrali yapılmış. Çevresindeki bitki örtüsüyle şelale, görenleri kendisine hayran bırakıyor.
cok ısıme yaradı mük mük