İstanbul’un Denize Kıyısı Olan Tarihi Yapıları

0
2791

Uğruna onlarca söz söylenen, pek çok şiir şarkı yazılan bir şehir İstanbul. Avrupa ile Asya’yı buluşturan bir köprü, geçmişte Roma, Bizans ve Osmanlı gibi üç büyük imparatorluğa ev sahipliği yapmış, dünyanın göz bebeği olan bir şehir İstanbul. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri, hatta belki de en güzeli. 

Kurulduğu günden bu yana pek çok kez kuşatılmış, tahrip edilmiş olsa da İstanbul’da hala ayakta olan kimi Roma döneminden kimi Bizans zamanından kimiyse Osmanlı İmparatorluğu döneminden kalma pek tarihi yapı var. Öyle bir şehir ki İstanbul her köşesinde ayrı bir tarih ayrı bir yaşanmışlık var. O tarihi yapıların ardında ise pek çok hikaye, pek çok rivayet saklı.

Hadi gelin bu yazıda yolu İstanbul’dan geçen herkesin önünden pek çok kez geçtiği, boğazla iç içe, denizin kokusunu doyasıya içinize çekebileceğiniz tarihi mekanlarına doğru mini bir keşif yolculuğuna çıkalım. 

1) Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı

İstanbul Boğazı’nın hem en zarif hem de en görkemli yapılarından biri Dolmabahçe Sarayı.

Osmanlı Dönemi’nin önemli mimarlarından olan Balyan Ailesi’nin İstanbul’daki en büyük eserlerinden biri olan Dolmabahçe Sarayı’nda barok, rokoko ve ampir tarzı mimari detaylar bir arada kullanılmış. 

Osmanlı Dönemi’nde donanma gemilerinin demirlendiği ve denizcilik törenlerinin yapıldığı bir liman bölgesi olan alan 16. yüzyılda doldurulmaya başlanmış ve o yıllarıdan itibaren ‘dolmabahçe’ adıyla anılmaya başlanmış.

İstanbul’un en büyük üçüncü sarayı olan Dolmabahçe Sarayı’nın inşası tam on üç yılda tamamlanmış.

Mustafa Kemal Atatürk’ün son günlerini geçirdiği ve hayata gözlerini kapadığı Dolmabahçe Sarayı’nın bir köşesinde yeşilin huzurunda kendinizi bulabilirken diğer bir köşesinde boğazın güzelliğinde kendinizi kaybedebilirsiniz. 

Bu yazılarımız da ilginizi çekebilir:

2) Hidiva Sarayı

Bebek semtinin en görkemli yapılarından biri olan Hidiva Sarayı; uzun yıllardır Mısır Başkonsolosluğu’na ev sahipliği yapıyor. Bu görkemli sarayın oldukça ilginç bir hikayesi var.

Osmanlı İmparatorluğu’na isyan ederek Mısır’da kendine özel bir valilik düzeni kuran Mehmet Ali Paşa’nın veliahtları ‘Hidiv’ ünvanını kullanırlamış.

Osmanlı saraylarında da özel bir yeri olan hidivler, kışları Kahire’deki saraylarında yazları ise İstanbul’daki köşk ve saraylarında yaşarlarmış. 

O yıllarda Osmanlı imparatorlarından Sultan 2. Abdülhamit, bu görkemli sarayı Mehmet Ali Paşa’nın mirasçılarından satın alarak Osmanlı’ya yakınlığı ile bilinen Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın annesi Emine Valide Paşa’ya hediye etmiş.

Cumhuriyet ilan edildikten sonra Emine Valide Paşa, kırk sekiz odalı görkemli sarayını Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmeye karar vermiş. Ancak rivayete göre cumhuriyetin ilanı ile birlikte ‘ağa’ ‘paşa’ gibi ünvanlar kaldırıldığı için yazışmalarda kendisine Bebekli Emine Hanım diye hitap edilmiş.

Paşa ünvanının kullanılmamasına sinirlenen Emine Hanım ise sarayı Türkiye Cumhuriyeti’ne hediye etmekten vazgeçmiş ve Mısır hükümetiyle görüşmüş. Ardından sarayı konsolosluk olarak kullanılmak üzere tek bir şartla Mısır Hükümeti’ne devretmiş.

Emine Hanım’ın şartı ölünceye kadar sarayın içinde kendine özel yaptırdığı köşkte kalmakmış. Bebekli Emine Hanım vefatından sonra ise köşkün yıkılmasını şart koşmuş. Mısır Hükümeti Emine Hanım’ın bu şartını kabul etmiş ve 1931 yılına kadar Bebekli Emine Hanım konsolosluğun bahçesindeki köşkünde yaşamış.

Emine Hanım vefat ettikten sonra ise vasiyeti yerine getirilirmiş ve köşk yıkılmış. 

3) Ortaköy Camii 

Ortaköy Camii

Nam-ı diğer Büyük Mecidiye Camii, Osmanlı Dönemi’nin en önemli eserlerinden biri. 1853 yılında inşa edilen Büyük Mecidiye Camii’nin başına pek çok talihsiz olay gelmiş.

1894 yılındaki depremde cidde hasar almasına, 1960 yılında çökme tehlikesi ile karşı karşıya kalmasına, 1984 yılında ise çıkan yangın sebebiyle tahribata uğramış olmasına rağmen yıkılmamış.

Tüm bu badirelere direnen ve tüm ihtişamı ile hala ayakta olan Ortaköy Camii, geçirdiği onlarca restorasyon çalışmasının ardından her seferinde yeniden ibadete açılmış.

Barok mimari tarzında inşa edilen caminin girişinde ise Sultan Abdülmecit Han’ın tuğrası bulunuyor.

Bu yazılar da ilginizi çekebilir:

4) Sepetçiler Kasrı

Sepetçiler Kasrı

1643 yılında Bizans Dönemi’nden kalma surlar üzerine inşa ettirilen Sepetçiler Kasrı, günümüzde Yeşilay Genel Merkezi olarak kullanılıyor.

Sepetçiler Kasrı’nın mimarisinde kullanılan her türlü malzeme özel olarak seçilip getirtilmiştir. Darıca ve Rusçuk’tan getirilen kırmızı mermerler, İznik’ten getirilen özel çiniler, Samakoy ve Selanik’ten getirilen demir aksam ve çiviler bunun en önemli örneklerinden.

Osmanlı döneminin simgelerinden biri olan saltanat kayıkları da o yıllarda Sepetçiler Kasrı’nın önünde dururmuş.

Sepetçiler Kasrı’nın isminin nereden geldiğine dair ise farklı rivayetler var. Bunlardan biri de Sultan İbrahim kasrın hemen arkasında bulunan hasırcı ve sepetçi esnafı tahtta kaldığı süre boyunca hep koruyup kollamış. O esnafta sultanın bu yardımlarına ithafen köşkün yeniden inşasına çok destek olmuş. Kasrın yapımı tamamlandıktan sonra da esnaf buradaki ticari hayatına devam etmiş. O gün bu gündür de bu yapı Sepetçiler Kasrı olarak anılmaya başlanmış. 

5) Hatice Sultan Yalısı

Hatice Sultan Yalısı

Ali Saib Paşa tarafından yaptırılan yalı, paşanın vefatından sonra Sultan II. Abdülhamit tarafından satın alınmış. Sultan II. Abdülhamit, Ortaköy’deki bu güzel yalıyı düğün hediyesi olarak kızı Hatice Sultan’a vermiş.

1924 yılında hanedan yurtdışına çıkmak durumunda kalınca yalı, önce yetimler yurdu ardından da ilkokul olarak kullanılmış.

Boğaz Köprüsü’nün inşası sırasında Hatice Sultan Yalısı’nın temelinde oynamalar olunca da yalı kazıklara sahile sabitlenmiş. O yıldan beri de Hatice Sultan Yalısı İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü olarak kullanılıyor.

6) Çırağan Sarayı

Çırağan Sarayı

Lale Devri’nin en önemli eserlerinden biri olan Çırağan Sarayı, günümüzde de İstanbul Boğazı’nın en gözde sarayları arasında ilk sıralarda yer alıyor.

Peki hiç merak ettiğiniz mi en ihtişamlı davetlere ev sahipliği yapan Çırağan Sarayı’nın adı nereden geliyor? Rivayete göre Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından eşi Fatma Sultan için yaptırılan sarayda o yıllarda çırağan şenlikleri de denilen meşale şenlikleri düzenlenirmiş. Bir süre sonra da saray görsel bir şölen havasında geçen bu şenliklerin adıyla anılmaya başlamış.

Tarih boyunca pek çok kez yıkılıp yeniden yapılan Çırağan Sarayı günümüzde ise otel olarak kullanılıyor. 

7) Rumeli Hisarı

Rumeli Hisarı

İstanbul’un fethinden hemen önce, 1452 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından Anadolu Hisarı’nın tam karşısına yaptırılan Rumeli Hisarı İstanbul’un fethinde önemli bir role sahipti.

İstanbul fethedildikten sonra yavaş yavaş önemini kaybetmeye başlayan Rumeli Hisarı, 16. yüzyıldan itibaren ise devlet hapishanesi olarak kullanılmış.

Yenice Hisar ya da Boğazkesen Hisarı gibi isimlerle de anılan yapı günümüzde İstanbul’un simge yapılarından biri olma özelliğini hala elinde tutuyor. 

8) Kuleli Askeri Lisesi

İstanbul fethedildiğinde şu an Kuleli Askeri Lisesi’nin bulunduğu yerde koru içerisinde de bir manastır ve bir kule bulunuyormuş. Bu manastır, Yavuz Sultan tarafından yeniçerilere kışla olarak vermiş.

Kanuni Sultan Süleyman ise korunun içine yüksek kuleli dokuz katlı bir kasır yaptırmış. Son olaraksa II. Mahmut korunun içerisine süvari birlikleri için ayrı bir kışla yaptırmış ve o bina günümüzdeki Kuleli Askeri Lisesi’nin ilk binası olarak kayıtlara geçmiş.

Yaşanan savaşlar ve olaylar nedeniyle pek çok kez hasar gören hatta tamamen tahrip olan o kışla, 1871 yılında iki katlı olacak şekilde yeniden inşa edilmiş ve İstanbul’un en önemli askeri alanlarından biri olmuş. 

9) Beylerbeyi Sarayı

Beylerbeyi Sarayı

Bir yanı doğulu bir yanı batılı bir yapı bence Beylerbeyi Sarayı. 1863-1865 yılları arasında Sultan Abdülaziz tarafından dönemin en ünlü mimarlarından olan Sarkis Balyan’a yaptırtılan Beylerbeyi Sarayı’nın dış cephesi batılı mimari özellikler taşısa da iç bölümleri klasik Osmanlı mimarisinin en tipik özelliklerini taşıyor.

Tavan süslemeleri ile dikkat çeken Beylerbeyi Sarayı’nın yapımında Avrupa’dan özel ressamlar getirilmiş, kalem işi ve hat sanatı alanında usta isimlerle birlikte çalışılmış.

Beylerbeyi Sarayı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde çoğunlukla yazlık saray ya da üst düzey devlet misafirlerinin ağırlandığı bir konuk evi olarak kullanılıyormuş.

Hatta dünya siyasetinde önemli bir rol oynayan Alman İmparator II. Wilhelm, Fransız İmparator III. Napolyon’un eşi bu sarayda ağırlanmış. 

10) Küçüksu Kasrı

Küçüksu Kasrı

19. yüzyılda inşa edilen pek çok yapı gibi Küçüksu Kasrı da Balyan Ailesi’nin imzasını taşıyor.

Nigoğos Balyan tarafından yapılan ve yıllardır boğazın incilerinden biri olan Küçüksu Kasrı, Osmalı İmparatorluğu zamanında pek çok diplomatik misafire ev sahipliği yapmış.

Cumhuriyet Dönemi’nde ise Mustafa Kemal Atatürk’ün Boğaziçi gezileri esnasında kısa süreli mola vermek için uğradığı Küçüksu Kasrı, 1983 yılında ise müze olarak hizmete açıldı.

Günümüzde müze saray ve mesire yeri olarak hizmet veren Küçüksu Kasrı, alçı kabartmalı, kalem işi süslemeli tavanları, batılı tarzdaki mobilyaları, İtalyan mermerinden yapılan şık şömineleri ve duvarlarını süsleyen sanat eserleri ile ziyaretçilerini kendine hayran bırakıyor.

11) Haydarpaşa Garı

Haydarpaşa Tren İstasyonu, İstanbul, Türkiye

Anadolu’nun İstanbul’a açılan kapısı diyebileceğim Haydarpaşa Garı, bir tren garından çok daha fazlası olmuştur pek çoğumuz için.

Filmlerin en unutulmaz sahnelerine ev sahipliği yapmış, pek çok yazara ve sanatçıya ilham olmuş dolayısıyla kültürümüzün ve sanatımızın da önemli bir parçası olmuştur Haydarpaşa Garı.

İstanbul’un en ikonik en ihtişamlı mimari yapılarından biri olan Haydarpaşa Garı aslında klasik bir Alman Mimarisi örneği.

İki Alman mimar ve 1500 İtalyan taş işçisinin özverili çalışmaları ile iki yılda inşa edilen Haydarpaşa Garı’ndan uzmanlar ‘oryantalist esintili’ Orta Avrupa Barok mimarisi örneği olarak söz ediyorlar.

Tarihten günümüze kadar geçirdiği patlamalara ve yangınlara rağmen hala tüm ihtişamı ile ayakta durmayı başaran Haydarpaşa Garı, tüm ihtişamı ve güzelliği ile İstanbul’da nostalji rüzgarları estirmeye devam ediyor.

12) Üryanizade Ahmet Esat Efendi Camii

Kuzguncuk’ta yer alan ahşap bir köşk görünümündeki Üryanizade Ahmet Esat Efendi Camii, 1850 yılında Üryanizade Ahmet Esat Efendi tarafından yaptırılmış.

Boğazın ihtişamlı yapıları arasında şirin mimarisi ile beğeni toplatan caminin en dikkat çekici özelliği ise bodur gövdeli, baklava motifi ile süslü şerefeli minaresi.

Şerefeyi kaplayan sekiz kenarlı kurşun külah örtü ise minarenin güzelliğini tamamlayan en dikkat çekici detaylardan biri. 

13) Şemsi Paşa Camii

Şemsi Paşa Camii

İstanbul Boğazı’nın Marmara’ya açıldığı noktalardan biri olan Salacak sahilinde yer alıyor Şemsi Paşa Camii.

1580 yılında Şemsi Ahmet Paşa tarafından yaptırılan Şemsi Paşa Camii’nin mimarı ise Mimar Sinan.

Tek minareli ve tek şerefeli olan bu camii, camii çevresine hiçbir kuşun yaklaşmadığından halk arasında ‘Kuşkonmaz Camii’ olarak da anılıyor. Mimar Sinan’ın üstün dehasını kullanarak inşa ettiği yapı, boğazın ünlü rüzgarlarının kesişim noktasında inşa edilmesinden dolayı kuşların bu bölgeye konmayı tercih etmediği düşünülüyor.

14) Anadolu Hisarı Kalesi

Anadolu Hisarı, İstanbul

Anadolu Hisarı Kalesi, İstanbul boğazının en dar noktasında, tam Göksu Deresi‘nin Marmara Denizi ile buluştuğu noktada yer alıyor.

Anadolu Hisarı, nam-ı diğer Güzelcehisar, 1395 yılında Sultan I. Beyazıd tarafından yaptırılmıştır.

Tıpkı Rumeli Hisarı gibi Anadolu Hisarı da İstanbul’un Fethi ile önemini kaybetmiş olsa da günümüzde İstanbul’da ayakta kalan en eski Osmanlı yapılarından biri olma ünvanını elinden bırakmıyor. 

15) Riva Kalesi

Beykoz’da bulunan Riva Kalesi, Riva Deresi’nin Karadeniz ile buluştuğu noktada yer alıyor. Cenevizliler tarafından yapıldığı düşünülen Riva Kalesi, Osmanlı Dönemi’nde Revan Kalesi olarak kullanılıyordu.

Karadeniz’den Riva Deresi’ne girişleri denetlemek amacıyla kullanıldığı düşünülen Riva Kalesi, Anadolu Yakası’nın kendi halinde duran tarihi yapılarından biri. 

16) Kız Kulesi

Kız Kulesi , Üsküdar

İstanbul denildiğinde akla gelen ilk yapılardan biri de Üsküdar Salacak’ta binlerce yıldır tüm ihtişamı ile ayakta duran Kız Kulesi olsa gerek.

Hakkında pek çok efsane bulunan Kız Kulesi, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde gözetleme kulesi olarak, Cumhuriyet Dönemi’nde ise deniz trafiğini denetlemek amacıyla kullanılmış.

Bence yolu İstanbul’dan geçen herkes 2000 yılında ziyarete açılan Kız Kulesi’ni mutlaka gezmeli, hem Anadolu hem de Avrupa Yakası’nı boğazın ortasından selamlamalı. 

CEVAP VER

Lütfen yorum giriniz!
Lütfen isminizi yazınız